AİLE-SAĞLIK
Geçmiş büyüklerden uyarılar!
Sizi bilmem ama ben değerlendirmelerimi gözden geçirirken geçmiş büyüklerin benzeri konulara nasıl baktıklarını da merak ediyor, onların bakış ve yorumlarını da öğrenmeye ihtiyaç duyuyorum.
İsterseniz buyurun bugün sizinle birlikte bakalım geçmiş büyüklerin günümüze mesaj veren ibretli söz ve davranışlarına. Muhtemeldir ki siz de değerli bulacak, takdirle okuyacaksınız.
****
İnceleyeceğimiz ilk örneğimiz Abbasi halifesi Mutasım’ın, Kur’an’ın mahluk olduğu yolundaki iddialarına uygun fetva vermediği için 27 ay hapishanede tuttuğu büyük Müctehid Ahmed bin Hanbel’in sabır ve tahammül anlayışı.
Halife Mutasım’ın emriyle atıldığı rutubetli hapishane bodrumunda 27 ay yatırıldıktan sonra çağrıldığı mahkemeye götürülürken yollara dökülen halkın içinden bir hayranı, büyük müctehidin iskelet haline gelmiş zayıf bedenini görünce dayanamayarak feryad ediyor:
-Eyvah! hocamız iskelet haline gelmiş bu zayıf bedenle nasıl karşı koyacak böylesine ağır bela ve musibetlere?
Bu feryadı duyan Ahmed bin Hanbel Hazretleri, tebessümle baktığı adama bakın nasıl bir düzeltme ile cevap veriyor:
- Hayatta eksik olmayan bela ve musibetlere beden kuvvetiyle değil iman kuvvetiyle karşı konur! İnsanın imanı kuvvetli ise bedeninin zayıf olması zarar vermez. İmanı zayıfsa bedeninin kuvvetli olması da ona fayda sağlamaz! Sen beden zayıflığına değil iman kuvvetine bak. Çünkü zorluk ve sıkıntılara ancak iman kuvvetiyle karşı konur, beden kuvvetiyle değil!
Evet, işte bize ibretli gelen büyük müctehidin bu iman kuvveti açıklaması. Demek ki maruz kalınan bela ve musibetlere beden kuvvetiyle değil iman kuvvetiyle karşı konurmuş. Öyle ise önce imanımızı kuvvetlendirmeye bakmalıyız ki, maruz kaldığımız sıkıntı ve musibet imtihanlarını başarı ile kazanalım, bir bezginlik ve mağlubiyet hissi söz konusu olmasın bizde de.
*****
Burada akla şöyle bir soru da gelmektedir. Sahibine muhteşem bir dayanma gücü veren bu iman nasıl bir imandır acaba? Bunu da büyük sahabi İbn-i Mes’ud Hazretlerinden dinleyelim isterseniz. O da musibetlere karşı sahibini dimdik ayakta tutup koruyan imanı nasıl tarif ediyor bakın:
-İman, birbirini kucaklayan iki parçadan oluşan tecezzi kabul etmez bir bütündür. O bütünün yarısı sabır, yarısı da şükürden oluşur! İşte böyle bir imana sahip olan insan, sıkıntılar karşısında bir sabır kahramanı kesilir, nimetler karşısında da şükür hayranı haline gelir. Onu baskılarla dayatmalarla sindirmek, korkutmak mümkün olmaz artık!
Demek ki Bediüzzaman Hazretleri’nin tarif ettiği iman da bu iman olmalıdır. Diyor ki Hazreti Üstad:
- Hakiki imanı elde eden insan kainata meydan okuyabilir! Bu tarifte de olduğu gibi!
*****
Bir örnek misalde sahabeden sonra gelen tabiin’in maneviyat büyüğü Fudayıl bin İyad’dan verelim izin verirseniz. Bakalım nefsini ikaz ve ıslah için giriştiği gösterişten uzak kalma mücadelesinde nasıl makul ve meşru uyarılarda bulunuyor, riyakarlığa kayamaz hale getiriyor nefsini:
- Ey nefis! sakın şöhret sahibi biri olmaya heves etme! Zira herkesin tanıdığı meşhur biri olman mutlaka senin lehine değildir! Nitekim hiç kimsenin tanımadığı meçhul biri olman da mutlaka aleyhine olmadığı gibi. Şunu unutma ki, Allah katında biliniyorsan kul katında bilinmeyişin kıymetini azaltmaz. Ama Allah katında değer verilmiyorsan kul katında biliniyor olman da sana değer katmaz! Bu uyarıları ömür boyu hatırla, hiç unutma!
Demek ki, hayatta esas olan, Allah katında tanınmak, Resülullah yanında itibar sahibi olmaktır. İsterse bazı kullar seni tanımasın, takdir de etmesin. Yeter ki sen vazifeni yap, vazife-i İlahiye’ye karışma!
-Ne dersiniz geçmiş büyüklerin bu ibretli değerlendirme ve uyarıları üzerinde durulup düşünmeye değer misaller mi? Öyle ise: Fatebiru ya ülil ebsar! Düşünün ey basiret sahipleri!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder