4 Ocak 2018 Perşembe

Efkan VURAL - Kur’an-ı Kerim’den Mesaj Var-21

Efkan VURAL - Kur’an-ı Kerim’den Mesaj Var-21
 
İnsan olmanın bir takım özellikleri vardır. İnsan, yardım etmeyi,iyiliği ve başkalarına yararlı olmayı ister. Bunun için gayret gösterir.
 
İnsanın güzel özellikleri yanında, kötü özellikleri de vardır. Kötülük yapmak, yalancılık ,hırsızlık vb.davranışlarda insanın yapabileceği şeylerdir. İnsan oğlu İyi ve kötü olan şeyleri yapma özelliğine sahiptir. Yani insan iyiliğe de kötülüğe de  yönelebilecek yapıda yaratılmıştır.
 
Yüce Allah insana hür irade vermiştir. İyiliğede kötülüğede kendi isteği ile yönelmektedir. Allah insana akıl veriyor ve tercihinde serbest bırakıyor. Allah İnsanı yaptığı her şeyden sorumlu tutuyor ve yaptıklarının karşılığını sevap veye günah olarak ta vermektedir.
 
Allah insanı dünyaya gönderdikten sonra tekrar kendine döndürecektir. Dünyada yaptıklarından dolayı hesaba çekecektir.
 
Dünyada yaptığımız her  şey kendimiz içindir. İyiliklerimiz de kötülülüklerimizde bize ait olacaktır.
 
Yaşam sürecinde bir  gün Yüce Allah’a döndürüleceğimizi  düşünerek, davranışlarımızı ona göre kontrol etmeliyiz.
 
Doğru, dürüst , iyi ve  güzel ahlaklı olmaya özen göstermeliyiz. Kötü ve çirkin olan davranışlardan uzak durmaya çalışmalıyız.
 
Unutmayalım ki, bir gün Rabbimize döndürüleceğiz...
İyiliklerimiz de kötülüklerimiz de bize dönecektir.
 
Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’deki mesajı şöyledir:
 
“Kim yararlı iş işlerse kendinedir; kim kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Sonra Rabbinize döndürülürsünüz. ”
(Casiye, suresi,15.ayet)
 
 
Rabbine döndürüleceğine inanıp  ta, güzel  ve iyi davranışlar sergileyenlere ne mutlu...
 
Efkan VURAL
 
 
 

BEYNİMİZDEKİ ALGI OYUNU


ŞİDDETLE OKUMANIZI İSTİRHAM EDERİM

BEYNİMİZDEKİ ALGI OYUNU

Kullandığınız her sözcükle bir anlaşma imzalarsınız.
Hem kendinizle
hem karşınızdaki ile..
Hemde tüm evrenle!


Bir insan gelecekte ne yaşayacağını merak ediyorsa;
bugün ne konuştuğuna baksın.
Olasıdır ki bugün en çok konuştuğunuz şey yarının deneyimi olacak.


Peygamber efendimizin bir hadisi vardır der ki "Bela insanın diline bağlıdır!"
Bir rivayete göre
Peygamber Efendimiz hasta olan birisini ziyarete gittiğinde hangi duaları ettiğini sormuş,
o da; "Allahtan sabır" dilediğini söylemiştir.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz.
"Musibetimde bana sabır ver" yerine
"Rabbenâ âtina fiddünyâ haseneten... "
(Ya Rabbi bana dünyada da Ahirette de iyilik ver)
duasını neden okumuyorsun?" demiş..


Ayrıca Peygamber yanından geçerken,
"Ey Rabbim Sen'den sabır istiyorum" diye dua eden bir kişiye,
"Sen Allahtan bela istemiş oldun.
Bunun yerine O'ndan sağlık ve afiyet dile." buyurmuş.


Olmasını istemediğiniz şeyleri dualarınızda dileklerinizde de anmayın.
İstemediğiniz şeyleri sıralamayın.
Sadece OLMASINI İSTEDİĞİNİZ şeyleri söyleyin.

"Ben hasta olmak istemiyorum "yerine,
"Elhamdulillah ben sağlıklıyım."
"Yaşlanmak istemiyorum" yerine
"Ben her daim genç kalıyorum.."


Yaşlanmak istemiyorum diyen insanların oradaki odağı yaşlanmaktır mesela..
Ve sonucunda yaşlanmak kaçınılmazdır.
Öyle ki beyin negatifi algılamaz
söylenen her sözü gerçek kabul eder.


Mesela siz "Unutma" dediğinizde onu "unut" olarak alır.
Onun yerine "Aklında tut" demek daha doğrudur.


Birisine "Panik yapma" dediğinizde daha fazla panik olacaktır.
Bunun yerine "sakin ol" demek daha uygundur.


Bu yüzden ne yapmak istemediğimizi değil,
ne istiyorsak onu söylemeliyiz!


Birisi size eğer sizi gördüğünde
"hasta gibi görünüyorsun" dediğinde,
eğer siz buna inanır
ve onaylarsanız
bu anlaşmayı imzalamış olursunuz
ve çok fazla sürmeden hasta olacağınıza dair sizi temin ederim!


Hastalık demişken bazı insanlar var hastalıklarına sıkı sıkı sahip çıkan...
"Benim şekerim var!"
"Benim tansiyonum var!"
BENİM..!!!
"Benim" diyerek siz bu kadar sahip çıkarsanız
o hastalık da sizi hayatta bırakmaz!


Çünkü"Ben" diye başlayan her cümleyi bilinçaltı sahiplenir ve emir kabul eder.
Bazen de kişi burada kurbanı oynamayı seçer.
Hatta bazen bundan hoşlanır bile..
Çünkü o hastadır
ve çevresinden daha önce görmediği ilgiyi görüyordur.


Farkındalığı olan kişi ise o noktada bedeninin kendine verdiği mesaja bakar.
Ve şu soruyu sorar "Bilmem gereken şey ne?
Hayatımda neyi değiştirmem gerekiyor?"
"Neden ben?" değil..
"Nerede hata yaptım
ve bu hastalıkla bedenim beni uyarıyor?" demeliyiz.


Büyüklerin çok söylediği bir söz vardır.
"Bir şeyi kırk kere söylersen olur."

Hiç düşündünüz mü neden acaba?
Çünkü dil neyi çok söylerse;
bilinçaltı onu gerçek kabul eder,
beyin onu gerçekleştirmek için harekete geçer.


OLUMLU KONUŞMAK ve DÜŞÜNMEK işte bu yüzden çok önemlidir.

Dr. şöyle der:
"Olumlu kelimelere odaklanarak ve bunları yansıtarak genel sağlığınızı iyileştirebilir ve beynimizin işlevselliğini artırabiliriz.

Enerjinizi hangi kelimeler üzerine odaklıyorsunuz? Eğer hayatınızın istediğiniz kadar güzel olmadığını fark ettiyseniz,
olumsuz kelimeleri ne sıklıkta kullandığınızı not etmek için bir defter tutun.


Gerçekten daha iyi bir hayatın ne kadar kolay ulaşılabileceğini gördüğünüzde şaşıracaksınız.
Kelimelerinizi değiştirin, hayatınız değişsin..


Sözlerinizle birlikte davranışlarınızda değiştiğinde siz değişmeye başlarsınız.
Siz değiştikçe yaşamınızda değişir.
Bir bakarsınız ki yaşamınız söyledikleriniz, düşündükleriniz, davranışlarınız olmuş..


Bu yüzden olmasını istediğiniz şey neyse ona odaklanın olmamasını istediğinize değil..!

Şimdi şu iki cümleye bakın. Ve iki cümlenin de ayrı ayrı size ne hissettirdiğini düşünün..

- Bugün hava çok güzel ama yarın yağmur yağacak.
- Yarın yağmur yağacak olsa bile bugün hava çok güzel!

Sadece iki kelime AMA ve OLSA BİLE kelimeleri cümledeki ifadeyi ne kadar değiştiriyor değil mi? İlkinde olumsuz bir duygu durumu ikincide ise her şeye rağmen mutlu olma durumu.

“İslam’ın Güler Yüzü”
isimli kitabında Profesör Hanımın çok ilginç bir tespiti var.
“Bir kimse,” diyor,
“Çayını içerken, kaşığını bardağın içinde dolaştırırken çıkan ses, uzaydaki bütün zerrelerden duyulur.”


Aman Yâ Rabbi...
Bu sözü okurken tüylerim ürperdi, kendimden geçtim.
Her şey ne kadar birbiriyle ilgili.


Bazı kimseler der ki, evimde kapım kilitli, perdelerim örtülüyken ben yapayalnızım. Kimseler yok.
İstediğimi yapabilirim.
Kimin ne haberi olacak.
Bugünkü modern bilime ne kadar aykırı bir düşünce.

Mesele hiç de o kimsenin sandığı gibi değil.
Hepimiz, her an,
aklın alamayacağı bir gözetim, denetim içindeyiz.
Biz sâde düşüncelerimizden değil,
duygularımızdan da, bütün evrene karşı sorumluyuz.


İçimizdeki kinden, nefretten, intikam duygusundan yükselen eksi elektrik, dünyadaki bütün zerreleri ürpertiyor,
haberimiz var mı?
Veya içimizden yükselen ve içine yeryüzündeki
bütün insanları,
bütün hayvanları,
bütün nebadâtı,
bütün eşyayı içine alan
bir hayır dua,
bir güzel dilek,
dalga dalga bütün zerrelere,
iyinin, güzelin,
temiz, asil ve yüce olanın ışınlarını yayıyor.


Ne olur kalbimizi, kafamızı
hep sevgiyle, saygı ile,
edep ile, incelikle,
güzel duygularla doldursak."


Hz. ŞEMS der ki …

«Eğer hala KIZIYORSAN,
kendin ile olan kavgan bitmemiş demektir.


Eğer hala KIRILIYORSAN,
gönül evinin tuğlaları pekişmemiş demektir.


Eğer hala KINIYORSAN,
af makamına ulaşmamışsın (öfke ve kin seni cayır cayır yakıyor) demektir.


Eğer hala Allah için sevmiyor ve sevginde ayırım yapıyorsan,
hala vesveseye kapılıyor, içindeki sevginin yoğunlaşmasına engel oluyorsun demektir.


Eğer hala ”BEN” demekten vazgeçmiyorsan,
dizginlerin hala nefsinin elinde
ve sen bu esarete boyun eğiyorsun demektir.


Eğer hala musibetlere yana yana üzülüyorsan, gerçeği bilmiyorsun demektir.

Eğer hala şikayet ediyorsan, HAKİKATİ göremiyorsun demektir.

Hakikat der ki,
*"Ne sen varsın, nede ben var olan yalnızca HAKTIR

************
Bir dosttan gelen güzel ileti...
************



 

KÜÇÜK GÜNAHLARI SİLDİREN AMEL


KÜÇÜK GÜNAHLARI SİLDİREN AMEL  
     
Peygamber Efendimiz’in, herhangi bir ameli yapan kişilerin çok büyük ecirler kazanacağını bildirmesi, insanları o amele teşvik etmek ve kıymetini bildirmek içindir. Hz. Osman’ın (r.a.) naklettiği geçmiş günahları sildiren amel…

Hz. Osman (r.a), insanlara öğretmek maksadıyla abdest aldıktan sonra şöyle demiştir:

“–Resûlullah (s.a.v) Efendimiz’i bu şekilde abdest alırlarken gördüm. Abdestleri bitince de şöyle buyurdular:

«–Her kim şu benim abdest alı­şım gibi abdest alır, sonra iki rekʻat namaz kılar ve bu esnâda kalbinden namaz hârici düşünceler geçirmezse, geçmiş (küçük) günâhları mağfiret olunur». (Buhârî, Vudû, 24, 28; Müslim, Tahâret, 3-4)

Osman (r.a) başka bir rivâyette Allâh Resûlü’nün şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Bir kimse bu şekilde abdest alırsa geçmiş günahları bağışlanır. Onun namazı ve mescide kadar yürümesi de fazladan kazanç sayılır.” (Müslim, Tahâret 8. Krş. Buhârî, Rikâk, 8)

Sonra Resûlullah (s.a.v) şunu ilâve etmiştir:

“–Sakın aldanmayınız.” (Buhârî, Rikâk, 8; İbn Mâce, Tahâret, 6; Ahmed, I, 66)

Yâni bahsedilen bu fazîletler bana yeter diye kendinizi aldatarak diğer hayırlardan geri kalmayınız. Bu affa güvenerek günahlara karşı cesur olmayınız.

Bu kâide, amellerin fazîletini beyan eden bütün rivâyetler için geçerlidir. Peygamber Efendimiz’in, herhangi bir ameli yapan kişilerin çok büyük ecirler kazanacağını bildirmesi, insanları o amele teşvik etmek ve kıymetini bildirmek içindir.

Dolayısıyla, sadece bir amel için vaad edilen büyük sevaba bakarak, “Bu bana yeter, başka bir şey yapmama gerek yok!” demek doğru değildir. Onunla birlikte diğer amellere de devam etmek îcâb eder.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Hz. Osman’dan 111 Hayat Ölçüsü, Erkam Yayınları

http://www.islamveihsan.com/kucuk-gunahlari-sildiren-amel.html


 

3 Ocak 2018 Çarşamba

KURANDA DUA

KURANDA DUA
 
 
HAK TEALA HAZRETLERİ BUYURUYOR

"Ey Resûl-i Ekremim! Benim kullarım "Rabbi-miz uzakta mıdır, yakında mıdır?" diyerek sana beni sordukları zaman sen onlara cevap ver ki: Ben onlara pek yakınımdır. Bana duâ eden kulumun duasını kabul ederim. Duâ ettiğinde benden duâlarının kabulünü istesinler. Ve bana îman etsinler. Umulur ki onlar îmanları ve duâları sebebiyle doğru yola vâsıl olurlar ve irşâd olunurlar. "(Bakara Sûresi, 186)
 
Fahr-i Râzî, Kâzı Beyzâyi ve Hâzin'in beyânlarına göre ashâb-ı kiramdan bazı kimselerin: "Ya Re-sûlallah! Rabbimiz bize yakîn ise hafif sesle yahud gizlice duâ edelim. Eğer uzak ise yüksek sesle duâ edelim" demeleri üzerine bu âyet-i celîlenin nâzil olduğu mervîdir.

Başka bir rivâyette ise yahûdilerin: "Yâ Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-! Sen yer ile gök arasını pek uzak haber veriyorsun. Rabbimiz duâmızı nasıl işidir?" demeleri üzerine nâzil olduğu mervîdir. Bu sebeb-i nûzullere göre âyetin ma'nası şöyle olur:

"Ey Resûlüm! Benim kullarım sana benim evsâfımdan suâl edip Rabbimizin lutfu bize yakın mı? Duâmızı gizlice kendi içimizde mi yapalım? Yoksa uzakta mı? Duamızı yüksek sadâ ile yapalım? dediklerinde: "Sen onlara Benim tarafımdan cevâb ver. Ben onların gizli duâlarını işitirim. Zira Benim ilmim onlara pek yakındır. Binâenaleyh onların işlerini bilip sözlerini işiterek hallerine muttali' olduğumdan duâ eden kimsenin duâsı ihlâs üzere olursa icâbet ederim. Şu hâlde onlar benden icâbet talep etsinler. Ben de onlara icâbet ederim. Senin vâsıtan ile onları îmana davet etdiğimde derhal îman etsinler. Zîra ben onların duâlarına icabet edince onların da benim da'-vetime icabet ve emrime itaat etmeleri vâcibdir ve onlar davetime icabetle doğru yolu muhakkak bulurlar."
 
 
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
 

--


 

GECELEYİN O ANI YAKALA!

GECELEYİN O ANI YAKALA! 
     
Allâh indinde her vaktin ayrı bir husûsiyeti vardır. Bazı vakitler, diğer vakitlere nazaran daha ziyâde kıymet ihtivâ eder ki, böyle anların lâyıkıyla değerlendirilmesi husûsu pek mühimdir. Bu kıymetli zamanlardan biri de, âyet-i kerîmelerde ve hadîs-i şerîflerde bilhassa ifâde buyurulan gece vakitleridir.
 
 Cenâb-ı Hakk’ın geceye verdiği kıymet ve onun içine yerleştirdiği sırlar, sayısızdır. Bu hususta Rabbimizin «Geceye ve gecenin içinde olan şeylere andolsun!» (el-İnşikâk, 17) ve «Sükûna erdiği zaman geceye andolsun ki…» (ed-Duhâ, 2) şeklinde kasem buyurmasındaki sır, idrâkimize ve gönlümüze nice hakîkatleri seyrettirmek için açılan ilâhî bir penceredir.
 
Gece, tatlı ve yumuşak yatakları sırf Allâh Teâlâ’nın rızâ-i şerîfi için terkederek ilâhî huzûra yalnızca muhabbet ve aşk sebebiyle baş koyma zamanıdır. Dolayısıyla geceleyin herhangi bir farzıyyeti olmadığı hâlde kılınan namazların Allâh’a yakınlık bakımından ehemmiyeti büyüktür. Bu itibarla gönüllerde aşk ve muhabbet-i ilâhînin şiddeti ne kadarsa, gece namazına rağbet ve riâyet de o derecede olur. Denilebilir ki gece namazı, yâr ile buluşup sohbet etme mâhiyetini taşır. Herkes uyurken uyanık olmak, Mevlâ-yı Müteâl’in rahmet iklîmine girmek, muhabbet ve merhamet meclisine dâhil olmak demektir.
 
Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Sordular:
 
“–Yâ Rasûlallâh! Allâh Teâlâ, Fetih Sûresi’nde sizi tamamen bağışladığını bildirmiş olduğu hâlde niçin kendinizi bu kadar yoruyorsunuz?”
 
Buyurdular:
 
“–Şükreden bir kul olmayayım mı?” (Buhârî, Teheccüd, 6)
 
Yine buyurdular:
 
“Farzlardan sonra en fazîletli namaz, gece kalkarak kılınan namazdır.” (Müslim, Sıyam, 202-203)
 
“Geceleyin kılınan iki rek’atlık namaz, insanoğlu için dünyâdan ve dünyâda bulunan her şeyden daha hayırlıdır. Ümmetime zor gelmese, iki rek’at gece namazını üzerlerine farz kılardım.” (Fezâil-i A’mâl, 257)
 
“Gecenin öyle bir ânı vardır ki, onu yakalayıp da Allâh’tan hayırlı bir şey dileyen müslümana, Allâh ne dilerse verir.” (Tirmizî, Vitr, 16)
 
“Eğer kişi geceleyin uyanıp hanımını da uyandırarak birlikte iki rek’at namaz kılarlarsa, Allâh her ikisini de Allâh’ı çok çok zikredenlerden yazar.” (Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 18)
 
“Geceleyin namaz kılmayı sakın ihmâl etmeyin! Çünkü o, sizden evvelki sâlih kimselerin âdetidir. Geceleyin ibâdet etmek, Allâh’a yaklaştırıcı, günâhlara kefâret sebebi, vücûdu hastalıklardan koruyucu ve günâhlardan alıkoyucudur.” (Tirmizî)
 
“Gece namazı kılan, hanımını da uyandıran, uyanmadığı takdirde yüzüne su serpip (uyandıran) kimseye Allâh merhamet etsin. Gece namazı kılan, kocasını uyandıran, uyanmadığı zaman yüzüne su serpip uyandıran kadına da Allâh merhamet etsin!” (Ebû Dâvûd, Vitr, 13)
 
Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, Ebû Zerr’e:
 
“–Bir yolculuğa çıkmak istersen onun için hazırlık yapar mısın?” diye sordular.
 
Ebû Zerr:
 
“–Evet yâ Rasûlallâh.” diye cevap verdi.
 
Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:
 
“–Peki kıyamet günü yolculuğu nasıl olacak? Beni dinle; o gün sana yarayacak olanı söyleyeyim mi?” diye sordu.
 
Ebû Zerr:
 
“–Evet yâ Rasûlallâh! Anam ve babam yoluna fedâ olsun!” dedi.
 
Âlemlerin Efendisi şöyle buyurdu:
 
“Yeniden dirilme günü için çok sıcak bir gün oruç tut. Kabir yalnızlığı için gece karanlığında iki rek’at namaz kıl. Kıyâmetin büyük hâdiseleri için bir kere haccet ve muhtâca bir sadaka ver. Ya haklı yere bir söz söyle, yahud kötü bir söz söylemekten dilini alıkoy!” (İbn-i Ebi’d-Dünyâ, Kitâbü’t-Teheccüd)
 
Diğer bir hadîs-i şerîflerinde de Ebû Hüreyre -radıyallâhü anh-’a hitâben:
 
“Yâ Ebâ Hureyre! Eğer hayatta iken, ölünce mezarda ve yeniden dirilince Allâh’ın rahmetinin seninle birlikte olmasını istiyorsan, geceleyin Allâh rızâsı için kalk, namaz kıl. Yâ Ebâ Hüreyre! Evinin köşelerinde namaz kılarsan, evinin aydınlığı gökte takım yıldızları gibi ve dünyâ halkı için de yıldız gibi olur.” (İhyâu Ulûmiddîn, I. 1023) buyurmuşlardır.
 
Abdullâh İbn-i Ömer -radıyallâhü anh-, gördüğü bir rüyayı ablası Hazret-i Hafsa -radıyallâhü anhâ- aracılığıyla Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’e arzetmişti. Efendimiz -sallâllâhü aleyhi ve sellem- de şöyle buyurdular:
 
“Abdullah ne iyi insan, bir de gece namazı kılsa!..”
 
Bunun üzerine İbn-i Ömer -radıyallâhü anh-, o günden itibaren gece namazını hiç terketmedi. (Buhârî, Teheccüd, 2)
 
Hadîs-i şerîfte buyurulur:
 
“Cebrâîl geldi ve şöyle dedi: «…Hiç şüphe yok ki, mü’minin şerefi (değeri) teheccüd namazındadır…»” (Hâkim, Müstedrek, IV. 360)
 
Allâh Teâlâ’nın memnun ve hoşnud olduğu kullarından biri de, soğuk bir gecede yumuşak ve sıcak bir yatakta yorganına sarılmış yatmakta iken, bu rahatlığı terkedip kalkarak teheccüd kılan kimsedir. Allâh Teâlâ bu kulundan çok râzı olur ve meleklerine:
 
“–Bu kulumu gece vaktinde böyle namaz kılmaya zorlayan nedir?” diye sorar.
 
Melekler:
 
“–Senin lutuf ve keremine nâil olma arzusu ile azâbından korkmasıdır.” derler.
 
Cenâb-ı Hakk:
 
“–O hâlde benden ne istiyorsa, onu verdim. Neden korkuyorsa, ondan da emniyette kıldım.” (Fezâil-i A’mâl, 299) buyurur.
 
Âyet-i kerîmelerde de kulu, Rabbinden gâfil olmayıp zikredenlerden olmaya ve gece namazına istikametlendirici pek çok beyân vardır. Şöyle ki:
 
“Geceleyin ve secdelerin ardından O’nu tesbih et.” (Kâf, 40)
 
“Geceleyin ve yıldızlar kaybolurken de O’nu tesbih et.” (et-Tûr, 49)
 
“Onlar (gerçek mü’minler), gecelerini Rableri için kıyama durarak ve secdeye vararak geçirirler.” (el-Furkân, 64)
 
Cenâb-ı Hakk, Kur’ân-ı Kerîm’de ilâhî azâbdan muhâfaza olunarak cennete ve nîmetlerine nâil olanların vasıflarını sayarken şöyle buyurur:
 
“Onlar, geceleri az uyuyanlardı. Seher vakitlerinde istiğfâr ederlerdi.” (ez-Zâriyât, 17-18)
 
Bu tebcîl ve tekrîme ilâveten yüce Rabbimiz, inkârcılara karşı mü’minlerin üstünlük ve kıymetlerini ifâde husûsunda bir kıyas olarak mü’minler arasından gece namazı kılanları misâl vermekte; bilenler ve bilmeyenler tasnîfiyle şöyle buyurmaktadır:
 
“Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, âhiretten çekinen, Rabbinin rahmetini dileyen kimse inkâr eden kimse gibi olur mu? (Ey Rasûlüm! Bu hususta) de ki: «Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?» Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.” (ez-Zümer, 9)
 
Mü’minlerin gece namaz kılanlarını bu şekilde tavsîf ve takdîr buyuran Allâh Teâlâ, gece namazı ve zikir husûsundaki birçok istikametlendirici beyâna rağmen ona rağbet etmeyip gâfil olanları da şöyle îkâz buyurur:
 
“Geceleyin O’na secde et; O’nu geceleri uzun uzun tesbih et.”
“(Ve bil ki,) doğrusu (secde ve tesbîhten uzak bir kısım) insanlar, çabuk elde edilen dünya nimetlerini severler de ağırlığı çekilmez günü arkalarında bırakırlar.” (el-İnsân, 26-27)

 
Gece ibâdeti husûsunda gecenin en fazîletli kısmı ikinci yarısıdır. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’e:

 
“–Gecenin hangi vaktinde ibâdetlerin kabul edilme ihtimâli fazladır?” diye sorulduğunda Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:

 
“Gecenin ikinci yarısında yapılan ibâdetler…” diye buyurmuşlardır. (Ebû Dâvûd)
 
Ancak geceleri ihyâ edebilmek, pek kolay olmadığından bazı hususlara riâyet îcâb eder. Bu yolda lâzım gelen gece ibâdeti iştiyâkı yanında başta akşam yemeklerini mümkün mertebe çok hafif yemek ve erken yatmak pek mühimdir. Hadîs-i şerîflerde buyurulduğu vechile:
 
“Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, yatsıdan önce uyumayı, yatsıdan sonra konuşup sohbet etmeyi yasaklardı.” (Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 23)
 
Bunun, yâni erken yatıp yatmamanın istisnâsı, ancak Allâh yolunda hizmet ve geceyi ihyâya mânî olmayacak istikâmette benzeri meşrû sebeplerdir. Hazret-i Ömer -radıyallâhü anh- buyurur:
 
“Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, müslümanları ilgilendiren bir iş hakkında Ebû Bekr ile gece sabaha kadar konuşurlardı, ben de onlarla beraber olurdum.” (Tirmizî)
 
Bu incelik, gece namazına kalkmaktaki zorluğu bertaraf edebilmek ve uykuyla birlikte şeytanın ensemize attığı gaflet düğümlerini açabilmek bakımından dirâyetli ve azimli olabilmek içindir. Hadîs-i şerîfte buyurulur:
 
“Biriniz uyuduğu zaman şeytan, onun ense kısmına üç düğüm atar. Her düğüme de: «Üzerine uzun bir gece var olsun (uyu)!» der. Uyanıp da Allâh’ın adını andığı zaman düğümlerin biri çözülür, abdest aldığında ikincisi çözülür, namaz kıldığında ise, düğümlerin hepsi çözülür. Böylece sabahleyin dinç ve neşeli olarak kalkar. Aksi hâlde (yâni bunları yapmazsa) tembel ve morali bozuk olarak kalkar.” (Buhârî, Teheccüd, 12)
 
Bütün bu anlatılanlar da gösteriyor ki, gece namazının fazîleti, farzlardan sonra en üst seviyeyi hâiz bulunmaktadır. Ancak şunu belirtmelidir ki, gece namazı kılanlar, yaptıkları bu güzel ibâdet vesîlesiyle kendi nefislerine bir pay biçip nâil oldukları nîmeti hebâ etmemelidirler. Ve bu hususta:
 
“…Nice gece ibâdet edenler vardır ki, onlara uykusuzluktan başka hiçbir şey nasîb olmaz.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, II, 373) hadîsini dâimâ hatırlarında ve gönüllerinde bulundurmalıdırlar.
 
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam İman İbadet
 
 
 
 

İNSANI İNSAN YAPAN NİTELİKLER

İNSANI İNSAN YAPAN NİTELİKLER  
     

Allah insanı en kıymetli olarak yarattı. İnsanı diğer mahlukattan ayıran ve kıymetli hale getiren şey nedir? İnsan insan yapan yani ona kıymet veren nitelikler nelerdir?

Mevlânâ Hazretleri buyurur:

“Ten midesi, insanı samanlığa doğru çeker götürür; gönül midesi ise reyhanlığa ulaştırır!”

“Samanla, arpayla beslenen hayvan kurban olur; Hak nûru ile gıdalanan insan da yaşayan bir «Kur’ân» olur!”

İNSANIN İKİ YAPISI

İnsanın iki yapısı vardır: Biri türâbî, diğeri rûhî yapısıdır. Beden denilen ve topraktan yaratılmış olan türâbî yapımızın hayatiyetini idâme için, nasıl ki maddî gıdalarla beslenmeye ihtiyacı varsa, Cenâb-ı Hakk’ın kendi rûhundan üfleyerek ihsân ettiği, dolayısıyla lâhûtî âleme mensup olan rûhî yapımızın da mânevî gıdalara ihtiyacı vardır.

Rûhun gıdâsı, başta “îman” olmak üzere, mârifetullah, muhabbetullah, ihlâs, takvâ, ilim ve hikmet gibi mânevî lezzetlerdir. Bu gıdâları alan bir gönül, Hakk’ın dergâhına güçlü-kuvvetli ve emin adımlarla yürür. Bunun aksine rûhânî rızkını ihmâl edip sırf midesinin gıdasına ehemmiyet verenler; hantallaşır, ahmaklaşır, gaflete dûçâr olurlar.

Ârif bir zât ne güzel söyler:

“Bu cihan, âkiller için seyr-i bedâyî (akıl sahipleri için sır, hikmet ve ilâhî sanatı kalben seyredebilmek), ahmaklar içinse yemek ile şehvettir.”

Gâfil insan, bir gün toprağa vereceği bir kurban hükmünde olan türâbî yapısını her türlü zarardan koruyup en leziz gıdalarla beslemenin derdinde olur, cismânî zevklerin peşinde koşar da, rûhî yapısı için bu gayretin cüz’î bir miktarını bile gösteremez.

İNSANI İNSAN YAPAN NİTELİKLER

Hâlbuki insanı insan yapan, onu sâir mahlûkâttan ayıran husûsiyeti, mânevî hayatına ne kadar ehemmiyet verebildiğidir. Dolayısıyla insan ne kadar rûhî ihtiyaçlarını karşılayabilmenin derdinde olup Rabbine vuslat iştiyâkı içinde bir ömür yaşarsa, Kur’ân’ın tâlim ve telkin ettiği “insan-ı kâmil” hüviyetine, yani gerçek insanlık şeref ve haysiyetine o nisbette yaklaşmış olur. Merhameti, vicdanı, şefkati, gözeten ve kollayan olması bunları hepsi insan ait kıymetli değerlerdir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2017 – Aralık, Sayı: 381, Sayfa: 032

http://www.islamveihsan.com/insani-insan-yapan-nitelikler.html


 

2 Ocak 2018 Salı

Efkan VURAL - 2018 Yeni Yılın Duası

Efkan VURAL - 2018 Yeni Yılın Duası
 
 
Allah’ım bizi öncelikle sağlam  imanlı  eyle.
Bizi sana hakiki kul olanlardan eyle.
Allah’ım  bize,dinini  gerçek anlamda yaşamayı nasip eyle.
Allah’ım bize  iyilik ve yardım yapma fırsatı ver.
 
Allah’ım yaptığımız tüm ibadetleri iyiliklerimizi kabul eyle.
Allah’ım bizi gösterişten, riyadan ve kibirden koru.
Allah’ım bizi cennetlik eyle ve cennetine koy. Cehennem azabından bizleri  koru.
 
Bizi her türlü hastalıklardan,kazalardan, belalardan ve sıkıntılardan koru.
 
Allah’ım hastalara sabır ve şifa ver. Hasta yakınlarına sabır ver, Ya Rabbim.
Allah’ım rızkımızı helal kazanıp, helal yolda harcamayı nasip eyle.
Allah’ım bizi başkalarına muhtaç eyleme.
 
Ya Rabbi çalışma arzumuzu artır.
Allah’ım bize yardım eyle.
Allah’ım işimizde,derslerimizde tüm uğraşlarımızda bizi başarılı eyle.
 
Allah’ım vatanımıza ve ülkemize göz dikenlere fırsat verme.
Allah’ım  bağımsızlığımızın sembölü olan al bayrağımızı her zaman dalgalandır.
 
Allah’ım minarelerimizden ezanlarımızı susturma.
Bizi peygamberimize ümmet eyle. Bizi hakiki müslüman eyle.
 
Allah’ım Peygamberimiz Hz. Muhammed’i her zaman örnek almayı, bize nasip eyle.
Allah’ım dinimizi yaşamayı bizlere nasip eyle.
 
Allah’ım ülkemize, milletimize, tüm müslümanlara huzur güven ve mutluluk ver.
 
Allah’ım milletimize İslam aleminin kurtuluşu için yardım eyle.
Ya Rabbim, müslümanları yalnız bırakma
Allah’ım birliğimizi dirliğimizi koru.
 
Ordumuza, Polisimize ve tüm güvenlik güçlerimize yardım eyle.
Anne babalarımıza, büyüklerimize  sağlık ve afiyet  ver.
Çocuklarımızı okullarında, derslerinde ve sınavlarında  başarılı eyle.
 
Allah’ım  tüm dünyada müslümanlara uyanış nasip eyle. Onları her zaman başarılı eyle.
Allah’ım bizi iyi kimselerle karşılaştır.
 
Allah’ım komşularımıza, akrabalarımıza ve arkadaşlarımıza iyilik ver.
Allah’ım  verdiğin sayısız nimetlere şükürler olsun.
 
Allah’ım bizi kıtlıktan ve yoksulluktan koru.
Allah’ım toplumun aynası ailelerimizi huzurlu eyle.
Allah’ım gençlerimize hayırlı bir aile kurmalarına yardım eyle.
Allah’ım bizleri güzel ahlaklı eyle.
 
Allah’ım toplumda güzel ahlakı yaygınlaştır.
Allah’ım vatanımızı ve  milletimizi terör belasından kurtar.
Ya Rabbı terörle mücadelede devletimizi başarılı eyle.
Düşmanlarımıza fırsat verme. Onları kurdukları tuzaklara düşür, Ya Rabbi!
Teröristlerin kurduğu pusulardan bizleri koru.
 
Allah’ım şeytan’ın,cinlerin ve insanların şerrinden (kötülüğünden)  bizi koru.
Allah’ım nefsimizin şerrinden bizi koru. Bizi nefsimizle başbaşa bırakma.
 
Allah’ım ilmimizi artır. İlmiyle amel eden kullarından eyle bizi.
Ahirette, cennetine girebilmek için; bu dünyada istediğin biçimde imanlı yaşamayı ve güzel işler yapmayı nasip eyle.
 
Allah’ım müslüman olarak yaşamayı ve müslüman olarak ölmeyi nasip eyle bize.
 
Allah’ım kabirde sorguda bizi rahatlat.
Allah’ım son nefesimizde “La ilahe illallah- Muhammedün Rasulullah” sözünü söylemeyi nasip eyle...
 
Ya Rabbi, bizi razı olduğun kullarından eyle....
 
Yarabbı 2018 yılında ve yaşayacağımız diğer yıllarda yukarda ki dualarımızı kabul eyle... Ve yukarda ki dualar  doğrultusunda  yaşamamızı nasip eyle. Amin!
 
Efkan VURAL
 
 
 
 

Üç Afet, Üç Yolla Aşılır.!

Üç Afet, Üç Yolla Aşılır.!


1. Hayatınıza şehvet hakim olmaya başlamışsa;

➖Namazlarınızı gözden geçirin. Çünkü Allah (c.c) şöyle buyurdu. 
"Onlardan sonra bir grup geldi namazlarını ihmal etti ve böylece şehvete tabi oldular"
{Meryem: S. 59}



2. Darlık ve sıkıntı hissediyorsan;

➖Kur'anla -Zikirle iletişimini gözden geçir.
Allah buyuruyor.


"Kim Kur'an-ım'dan-zikrimden

yüz çevirirse, ona darlık dolu bir hayat vardır."
{Taha: S.124}



3. Başarısızlık ve şekavet (mutsuzluk) hissetmeye başladıysanız

➖Annenizle iletişiminizi gözden geçirin.
Allah (c.c) buyuruyor.


"İsa peygamber dediki, anneme karşı merhametli oldum. Allah da beni şekavetli kılmadı."
{Meryem: S. 32}


----------
Bir dosttan gelen mesaj...
Celal




RIZKI ÇOĞALTAN ÖMRÜ UZATAN ŞEY

RIZKI ÇOĞALTAN ÖMRÜ UZATAN ŞEY 
     
Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Rızkının çoğalmasını, ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabasını kollayıp gözetsin.” [1]

Resûl-i Ekrem Efendimiz’in bu hadîs-i şerîfte belirttiğine göre, akrabayı kollayıp gözetmenin insana sağlayacağı iki önemli fayda vardır. Bu faydalardan biri rızkın artması, diğeri ömrün uzamasıdır.

Halbuki bildiğimize göre rızıklar da, eceller de takdir ve tâyin edilmiştir. Onların artması da azalması da mümkün değildir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar, ne de bir an ileri gidebilirler” [A`râf sûresi (7), 34].

İlk bakışta hadisimizin bu âyete ters düştüğü sanılabilir. Fakat çelişkili görülen bu durumu birkaç şekilde açıklamak mümkündür.

Birinci açıklama şöyle yapılabilir: Hadiste sözü edilen “ömür uzaması”, kinâyeli bir anlatım olabilir. O takdirde hadisi şöyle anlamak gerekir:

Allah Teâlâ akrabalarını görüp kollayan kimseyi bol bol ibadet etmeye, hayırlı işler yapmaya muvaffak kılar. O da ömrünü boşa geçirmez; âhirette kendisine faydalı olacak işler yapar.

Ölümünden sonra insanlar onu hayırla anarlar. Böylece o kimse, yaşıyormuş gibi sevap kazanmaya devam eder. Sadaka-i câriye hadisinde sözü edilen ve öldükten sonra bile insana sevap kazandıran işleri yaparak geride herkesin faydalanacağı güzel bir ilim ve değerli kitaplar bırakabilir. Veya herkesin faydalanacağı yapılar inşâ edebilir. Böylece adı sanı kolay kolay unutulmaz, uzun yıllar hayırla anılır. Uzun bir ömre sığabilecek bu şeyleri yapmasına izin vermekle Allah Teâlâ onun ömrünü uzatmış olur. Yahut o kimse hayırlı evlatlar yetiştirebilir. O evlatlar vasıtasıyla hayırları devam eder.

İkinci açıklama: Rızkın artması ve ömrün uzaması ifadeleri, kinâye değil hakikat olabilir. O takdirde ömrün uzaması sözünü şöyle anlamak gerekir:

Âyette ifade edilen “ecelin bir an geri kalmaması veya ileri gitmemesi” konusu Allah Teâlâ’nın ilmine göredir. Onun ilmi değişmez. Eceli nasıl tâyin etmişse ve bunu nasıl biliyorsa, o aynen meydana gelir. Değişecek olan ise meleğin bilgisidir. Kâinâtı melekleri vasıtasıyla yöneten Allah Teâlâ, ömür işlerini de bir meleğin sorumluluğuna vermiştir. Olabilir ki Allah Teâlâ ömürle ilgili meleğe şu tâlimâtı vermiştir:

“Eğer falan adam akrabalarını koruyup gözetirse, ömrü yetmiş sene olsun. Akrabalarıyla ilgisini keserse, ömrü altmış sene olsun.”

Buna göre değişen ömür, meleğin bildiği ömürdür. Çünkü melek bir kimsenin ileride akrabasıyla ilgilenip ilgilenmeyeceğini bilemez. O ancak olup biteni bilir. İşte artıp eksilecek olan, meleğin bildiği ömürdür. Şu âyet bunu göstermektedir:

“Allah dilediğini silip yok eder. Dilediğini de olduğu gibi bırakır. Bütün kitapların aslı O’nun yanındadır” [Ra`d sûresi (13), 39]. Bütün kitap-ların aslı sözüyle kastedilen, Levh-i mahfûz’dur.

Acaba Resûl-i Ekrem’in bu ifadesi kinaye mi, yoksa hakikat mıdır?

Birçok âlime göre bu sözler kinâyedir. Öyle olunca, yukarıda da anlatıldığı üzere hadisin mânası, Cenâb-ı Hak sıla-i rahim yapan kimse-nin güzel ve faydalı işler yapmasına yardım eder, demektir.

Üçüncü açıklama: Bazıları bu ifadeyi, “Allah Teâlâ akrabasını gözeten kimsenin aklını ve anlayış kabiliyetini hastalıklardan korur” şeklinde anlamış; bazıları da bunu “rızkın ve ilmin bereketli, vücudun sağlam olması” tarzında izah etmişlerdir.

Rızkın çoğalmasını, ömrün uzamasını bereket olarak kabul edenler, bunu sadaka hadisiyle açıklamaya çalışmışlardır. Bilindiği gibi sadaka malı bereketlendirmek suretiyle çoğaltır. Sıla-i rahim de bir sadaka olduğuna göre o da malı ve ömrü bereketlendirir.

 HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ

1. Akrabayı ihmâl etmemek dinî bir görevdir.

2. Allah Teâlâ akrabasını görüp gözetenlerin rızkını artırır, ömrünü uzatır.

Diğer bir söyleyişle onlar:

* Hayatlarını Allah’a ibadetle ve O’nun hoşnut olduğu işleri yapmakla geçirirler.

* Zamanlarını boşa harcamazlar.

* Mutlu ve sağlıklı olurlar; yaşamanın zevkini tadarlar.

* Allah onlara hayırlı evlâtlar nasip eder.

* Öldükten sonra bile hayırla anılırlar.


[1] Buhârî, Edeb 12, Büyû` 13; Müslim, Birr 20, 21. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 45.


Kaynak: Riyazüs Salihin, Hadis-i Şerif Tercümesi, Erkam Yayınları

http://www.islamveihsan.com/rizki-cogaltan-omru-uzatan-sey.html


 

Efkan VURAL-Peygamberimizin Hadis-i Şeriflerinden Mesaj Var – 2

Efkan VURAL-Peygamberimizin  Hadis-i Şeriflerinden Mesaj Var  – 2
 
Bugün yeni bir yıl olan  2018 yılına girmiş olduk.  2017 yılı elimizden çıktı. Geçen zamanın bir daha geri gelmesi mümkün değildir.
Geçen yılı şöyle bir gözden geçirdiğimizde, bir çok şeyi yapamadığımızı, hatalarımızı ve eksiklerimizi görürüz.
 
Geçen zamanın geri döndürülmesi mümkün değildir. Ne yaparsan yap, ömürden geçen günler,fırsatlar ve sağlığımız geri gelmez.
Allah bize her günümüzü bir nimet olarak sunar. Gün bu gündür, anı iyi değerlendirmeliyiz.
 
Dün geçmiştir,yarın da gelmemiştir. Gün bu gündür. Günü, anı iyi değerlendirmeliyiz.
Yapmamız gereken şeyleri  öncelik sırasına göre  yerine getirmeliyiz.
 
Vakit elimizden kaçıp gitmektedir. Zamanımızı iyi değerlendirmeliyiz.
Sağlık Allah’ın bize verdiği büyük bir nimettir. Sağlığımızın kıymetini iyi bilmeliyiz. Sağlıklı iken yapmamız gereken şeyleri tam ve güzel olarak yapmalıyız.
 
Bir gün sağlığımızı yitirebiliriz. Sağlığımızı iyi korumalıyız. Vücudumuzu zararlı alışkanlıklardan korumalıyız. Beslenmemize dikkat etmeliyiz.
Sağlıklı günlerimizde vaktimizi boşa harcamamalıyız. Allah’ın bize emrettiği şeyleri  zamanında yerine getirmeliyiz.
 
 
Namaz,oruç, kurban,hac ibadetleri hem sağlıkla ilgili ve hem de zamanla ilgilidir.
Sağlıklı iken ve zamanında yerine getiremediğimiz ibadetlerimizi ve iyiliklerimizi bir daha yapma şansımız olmayabilir. Bunun  için zamanımızı iyi değerlendirmeliyiz.
 
Sağlık ve zaman Allah’ın bize verdiği en büyük iki nimettir. Bu iki nimeti yitirdiğimiz vakit değerlerini daha iyi anlıyoruz. Hasta olduğumuzda sağlığımızı; vakit geçtiğinde de zamanın değerini anlıyoruz.
 
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in  hadis-i  şeriflerdeki  mesajı  şöyledir:
 
“ İki nimet vardır ki,insanların çoğu bunlarda  aldanmıştır.(Kıymetini bilememiştir.) Bunlar: Sağlık ve vakit (boş vakit). (Buhari,Rikak,1)
 
Efkan VURAL
 
https://efkanvural.blogspot.com.tr/2018/01/peygamberimizin-hadis-i-seriflerinden.html

--



1 Ocak 2018 Pazartesi

KÜÇÜK BASİT İYİLİKLER

KÜÇÜK BASİT İYİLİKLER 
     
Müslümanlara zarar veren her şeyi ortadan kaldırmak ve onlara fayda verecek işleri yapmak, büyük hayır ve mutlu neticelere götürücü iyiliklerdir. Samimiyetle yapılan küçük ve basit iyilikler bile insana cenneti kazandırabilir.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
  • Müslümanları rahatsız eden yol üstündeki bir ağacı kesen bir kişiyi cennet nimetleri içinde yüzer gördüm.” (Müslim, Birr 129)

Bir başka rivayette (Müslim, Birr 128) şöyle buyurulmaktadır:
  • “Adamın biri, yol üzerinde bir ağaç dalı gördü ve ‘Allah’a yemin ederim ki, bunu müslümanları rahatsız etmemesi için buradan kaldıracağım’ dedi (kaldırdı ve) bu yüzden cennete konuldu.”

Buhârî (Ezân 32, Mezâlim 28) ve Müslim’in (Birr 127, İmâre 164) müşterek bir rivayetlerinde de şöyle buyurulmaktadır:
  • “Bir adam yolda yürürken yol üzerinde bir diken dalı buldu ve onu yoldan uzaklaştırdı. Bu sebeple Allah ondan hoşnut oldu ve onu bağışladı.”

İYİ NİYETLE YAPILAN GÜZEL İŞLER

Her üç rivayette de gelip geçenlere sıkıntı veren şeyleri yoldan kaldırmanın, Allah’ın rızâsını ve cennetini kazanmaya vesile olduğu belirtilmektedir. Bu, dinimizdeki hayr ve iyilik çeşitlerinin pek çok olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda da Allah Teâlâ’nın rahmeti için bahâ değil, bahâne istediğinin delilidir. Gelen geçeni rahatsız etmesin diye yoldan bir ağaç dalını veya bir dikeni iyi niyetle kenara çekmek, bağışlanmak için yetmektedir. Bu hadisler, yolların temizliği konusunda büyük teşvik unsurları ihtiva etmektedir.

Burada şu noktaya da dikkat edilmelidir. Yolların temizliği ve gelen geçeni rahatsız etmeyecek şekilde olması topluma yönelik bir hizmet ve iyiliktir. Bugünkü ifadesiyle söylersek, bir “kamu hizmeti”dir. Bu sebeple onun sonucu, Allah Teâlâ’nın hoşnutluğu ve cennet olmaktadır. Bu demektir ki, dinimizde topluma yönelik iyiliklerin karşılığı daima pek büyüktür. O halde kamu yararına olan hiçbir şeyi küçük görmemek daha akıllıca bir davranıştır.

HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ

1. Müslümanların yollarının temiz tutulması gereklidir.

2. Müslümanlara zarar veren her şeyi ortadan kaldırmak ve onlara fayda verecek işleri yapmak, büyük hayır ve mutlu neticelere götürücü iyiliklerdir.

3. Samimiyetle yapılan küçük ve basit iyilikler bile insana cenneti kazandırabilir.

4. Müslümanlar huzur işçileridir.

Kaynak: Riyazüs Salihin, Hadis-i Şerif Tercümesi, Erkam Yayınları

http://www.islamveihsan.com/kucuk-basit-iyilikler.html