Her millet, her devlet öğretmenlerin meyvesidir…
İnsanlık tarihi peygamberle başlar. Maymun soyundan geldiğimizi iddia edenleri bir yana bırakırsak, biz Adem Aleyhisselam’ın soyundanız. Dedemiz olan ilk insan, aynı zamanda ilk peygamber. İlk kitap okuyan, ilk okumayı öğreten, ilk elbise giyen, ilk ağaç diken, ilk defa hayvanları ehlileştiren… Bu bakımdan ilk öğretmen de O. “Rahmân (olan Allah) Kur’an’ı öğretti. İnsanı yarattı. Beyanı öğretti.” diye başlar Rahman Sûresi. Demek ki Allah da öğretmendir. İlim, Allah’ın sıfatıdır; ilmiyle her şeyi bize öğreten Allah’tır.
Her yaratık kendi hayatını yaşar, ona hayatı öğreten Allah’tır. Tavuğun altına, tavuk ve ördek yumurtası koydular, ikisinden de civciv çıktı. Ördek civcivi hemen su birikintisine girip yüzmeye başladı. Demek ki bir başka âlemde yüzmeyi öğrenmiş, bu bilgiyle dünyaya gelmiş. Yumurtadan çıkan ördek civcivi yüzerken, kocaman tavuk suya giremiyor.
Kâinat bir laboratuvar, Kur’an temel kitap, Peygamberimiz başmuallim, İslam âlimleri öğretim üyesidir; her peygamber bir öğretmen, her ümmet öğrencidir.
Hz. Ali (ra); “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” demiş. Bedir Savaşı’nda düşman, Müslümanları öldürmeye gelmiş; Peygamberimiz (sas), on kişiye okuma yazma öğretenin serbest kalacağını söylemiş. En büyük öğretmen Allah, peygamberleri gönderdi; peygamberler öğretmenliğe devam etti. Öğretmenlerin makamı bu kadar yücedir. “Allah” isminin yerine, “Tabiat” ismi konulunca ilimler tersine çevrildi. Babalar kahvede, anneler mutfakta ömür tüketirken, natürizm olanca gücüyle Müslümanları istila edip dine, imana, ibadete hayat hakkı tanımadı. Ebeveyn “Allah yarattı!” derken, öğretmen “Tabiat yarattı!” dedi. Bu durumda öğretmenler de zıt kutuplara ayrıldı; imana ve küfre hizmet edenler diye.
İlmin yerini böylesine saptıran insanlar oldukça, İslamiyet’i koruyacak kimselere ihtiyaç vardır. Yani bugünkü şuurlu Müslüman etrafına bakacak, düşünecek, sanki kendisi İslamiyet’in karargâhındadır. Düşman nereden hücum ediyorsa orada savaşa başlayacaktır. Eskiden dalalet cehaletten gelirdi. Şimdi fenden ve felsefeden geliyor. Dolayısıyla fen ve felsefeyle Hakk’ı anlatmak zorundayız.
Dünyanın her ülkesinde öğretmenler var. Biri inkâr için eğitim görür, diğeri iman için.
1939’da Erzincan’da Ziya Gökalp İlkokulu’na başladığım zaman; öğleden evvel “Günaydın”, öğleden sonra “Tünaydın” derdik. Her sabah “Türk’üm, doğruyum!” andını içerdik. Bir de etrafımıza baktık ki, millet sarhoş, kumarbaz, vesaire olmuş. Belki Türk’üm diyen çoktu amma doğru olanı bulmak zordu.
Elbette tarihine, medeniyetine bağlı öğretmenler de var. Bunlardan birinin İstanbul’daki evine gitmiştim. Cumartesi öğleden sonra sekiz-on öğrenci gelmiş, onlara dinden imandan bir şeyler anlatıyordu. Çay yapmış, talebelerine ikram ediyordu. Duruma bakınız, öğretmenin elinde tepsi, öğrencilerine çay dağıtıyor. Şu İslamiyet, insanı ne durumlara getiriyor. Öğretmeni öğrenciye hizmetkâr ediyor.
Amma öğrencisiyle içen, plaja giden, kahvelere, barlara, meyhanelere giden öğretmenler de var. Mahkemelerdeki suçlu dosyalarına bakınız, nasıl öğretmenler, nasıl öğrenciler yetiştirmiş?
İslam milletinin öğretmenleri üretime dönük ders vermeli, ahlak numunesi olmalı, mesela sigara içmemeli, kötü söz söylememeli, elinde cetvel değil, kalem olmalı.
Öyle şahıslar vardır ki, sadece kendi öğrencileri değil, herkes onlardan bir şeyler öğrenir. Peygamberler, İslam âlimleri, bilginler işte böyle umuma öğretmendir. Mesela ben Arif Nihat Asya’dan çok etkilenmiştim. Onun hatıralarını, şiirlerini okudum; kalın sesiyle, dik duruşuyla, sert konuşmalarıyla, kendisini dinletirdi. Rahmetli Mahir İz Hoca da ilmini hayatına taşımış bir insandı, çok kimsenin yüksek tahsil yapmasına sebep oldu.
İnsan beyni, dünyaya geldiğinde ham maden gibidir. Öğretmen onu işledikçe, çocuk kıymetlenir.
Çocuk için öğretmen çok şey demektir. Çünkü çocuk, ebeveynini cahil, öğretmeni âlim bilir. Öğretmen birkaç kelimeyle, kendi davranışlarıyla çocuğu müspet sahaya çekebilir. O çocuğun kazandığı sevapların bütünü öğretmenin de defterine yazılır; maddi ve manevi hayatını kurtarır.
Bediüzzaman Hazretleri, ‘‘Öğretmenler ya minarenin başındadır ya kuyunun dibinde.’’ diyerek, kendisini ziyarete gelen öğrencilere öğretmen olmalarını tavsiye etmişti.
Allah, insanlara üstün kabiliyetler vermiştir. Bu kabiliyetlere yön verecek olanlar öğretmenlerdir.
Her millet, her devlet öğretmenlerin meyvesidir.