30 Kasım 2013 Cumartesi

Siyah kalp!.. - HEKİMOĞLU İSMAİL


Hekimoğlu İsmail
 

Siyah kalp!..

 
 
Bir okurum şöyle bir mektup yazmış: “Manevi yönden gittikçe geriledim. Namazdan sorumlu değilmişim gibi geliyor. Bilhassa sabah ve yatsı namazlarıma gereken hassasiyeti gösteremiyorum. Bundan dolayı ıstırap da duymuyorum. Ahireti, hesabı düşünmek beni endişelendirmiyor. Günahlara karşı içimde pişmanlık da oluşmuyor. Ne yapmalıyım?” 
 
 
Namaz kılan kulların, Allah katında bir ayrıcalığı vardır. Bir Müslüman bu gerçeği bile bile başta namaz olmak üzere ibadetlerinde aksaklık gösteriyorsa hislerine mağlup oluyor, alışkanlıklarının bağından kurtulamıyor demektir. Hisleriyle hareket eden canının istediği gibi yaşar. Hâlbuki insana zoru başaracak irade verilmiştir. İradenin en önemli vazifesi haramları terk etmektir. Haramları terk edene ibadetin kapısı açılır.
 
 
Risale-i Nur’da buyrulmuş ki: “Günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor.” Nasıl ki ışıkla karanlık beraber olmazsa, günahlarla ibadetler de beraber yürümez. Şuurlu Müslüman evvela o günaha tövbe edecek ki, ibadetlerine devam edebilsin. Allah’ın rahmeti her yere yağan yağmur gibidir. İsteyen herkes bu yağmurdan nasibini alır.  Namazdan sorumlu değilmiş gibi yaşamak, Allah’ın nimetlerini görmemek, anlamamaktır. Çünkü namaz şükürdür.
 
 
Mesela bazı kimseler de vardır ki, namazdan şevk ve zevk aldığı için namaz kılarlar. O şevk kesilince kılmazlar. Halbuki evvelce şevk için, huzur için namaz kılıyordu; o haller kesildi; öyleyse Allah emrettiği için namaz kılmaya devam edecek. Yani hislere mağlup olmayacak; itaate odaklanacak.
 
 
Zaten huzur ve zevk arayan da, Allah’a itaat etmenin zevkini yaşar. Gençlik yıllarımda bir gün Zeyrek’e gidip Mehmed Zahid Kotku hocama sordum; “Hocam,” dedim, “dinî çalışmalar yaptıkça günahlara meylim artıyor. Günahlar eskisinden daha çok beni çekiyor. Ne buyurursunuz?” Dedi ki:
 
 
“Evladım, bir cisim fezada ne kadar süratle hareket ederse, hava da ona o şiddette karşı koyar. Bir Müslüman da İslami çalışmalarını ne kadar hızlandırırsa, şeytan da onunla o derece uğraşır.” Anladım ki, şeytanın bir iddiası var, “Ben senin kullarını saptıracağım! Amma muhlis kulların hariç…”
 
Allah’ın yarattıklarında kötülük yoktur. Şeytan bizi uyanıklığa sevk eder. Müslüman da şeytanın vesveselerine karşı uyanık olacak; Allah’a itaat edecek.  
 
 
Bir de bazı hareketler vardır ki, nefsi kuvvetlendirir. Mesela bir gün bir davette masada envaiçeşit yemekler vardı. Baklavalar, börekler, etler… Düşündüm ki, bu sofranın hiçbir köşesi sünnete uymuyor. Peygamberimiz (sas) az yemeyi ve az uyumayı tavsiye etmiştir. Çünkü beden kuvvetlendikçe nefis de kuvvetleniyor. Maddenin maneviyata, maneviyatın maddiyata tesiri vardır. Allah dostları neden uzlete çekiliyorlar?
 
 
Üstad Bediüzzaman buyurdu ki: “İnsanı canlandıran ameldir; öldüren ye’istir.”
 
Bir an evvel, İslamiyet’le irtibata geçilecek.   
 
 
Ey rahmeti bol padişah,
Cürmüm ile geldim sana,
Ben eyledim hadsiz günah,
Cürmüm ile geldim sana.
 
 

29 Kasım 2013 Cuma

Kur'an ve Kur'an okuma - EFKAN VURAL

Kur'an ve Kur'an okuma

Kur'an ve Kur'an okuma
 


Kur’an’ı Kerim Allah’ın insanlara gönderdiği son ilahi kitaptır. Kur’an’ı Kerim Hz. Muhammed’e  M.S.610 yılında indirilmeye başlanmıştır. Kur’an yaklaşık 23 yılda tamamlanmıştır. Kur’an Hz. Muhammed’e Cebrail aracılığıyla indirilmiştir. İndirilen Kur’an ayetleri Allah’ın yardımıyla Hz. Muhammed tarafından hemen ezberleniyordu. Peygamberimize inen ayetler vahiy katipleri tarafından yazılıyor ve ezberleniyordu.


Kur’an ayetleri Hz.Muhammed’in zamanında yazılmıştır. Peygamberimizin vefatından sonra 1.Halife Hz. Ebu Bekir zamanında Kur’an ayetleri bir kitap halinde toplanmıştır. İhtiyaç üzerine 3.Halife Hz. Osman zamanında çoğaltılmıştır.


Yüce Allah ile  iletişime geçmek, O’na yakın olmak ve onun rızasını kazanmak için  Kur’an’ı Kerim’i  öğrenip okumalıyız. Çünkü Allah Kur’an’da insanların neler yapması gerektiği, nelerden kaçınması, neyin güzel, neyin kötü olduğu bildirilmiştir. Dinle ilgili her şey Kur’an’da açıklanmıştır. Kur’an İslam dininin temel kaynağıdır.


Kur’an Allah’ın mesajıdır. O’nu okuyarak Allah’ın mesajını okumuş oluyoruz. Uzun zaman görüşmediğimiz yakınımızdan aldığımız bir haberi, bir mesajı heyecanlı ve merak için de okuruz ve etkileniriz.


Kur’an’ı Kerim’i de Yüce Allah’ın mesajı olması nedeniyle dikkatli ve düşünerek okumalıyız. Acaba Allah hangi hususlara dikkat çekiyor, bizden neleri yapmamızı neleri yapmamamızı istiyor.


Kur’an’ı sık sık okumalıyız. Çünkü Allah’ın ilk emri Oku! Dur. Bir Müslüman öncelikle dinini öğrenmeli, kutsal kitabını okumasını bilmeli, okuduğu ayetlerin Türkçe mealini de okuyup, incelemelidir.


Kur’an ve Kur’an  okumakla ilgili bazı ayetler şunlardır:


“… Bana Müslümanlardan olmak ve Kur’an  okumam emredildi.” (Neml suresi,27/91-92.ayet)


“Resûlüm! Sana bu mübarek Kitab’ı âyetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.” (Sâd suresi,38/29.âyet)


“Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?” (Muhammed suresi,47/24.âyet)


“ Andolsun ki biz,öğüt alsınlar diye bu Kur’an’da  insanlara her türlü misali verdik.” (Zümer suresi,39/27.âyet)


“ Bu (Kur’an), bütün insanlığa bir açıklamadır; takva sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür. (Âl-i İmran suresi/3/138.âyet)


“ Eğer biz bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, Muhakkak ki onu (dağı) Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.”(Haşr
suresi,59/21. âyet)


“…  Kur’an (hak ile batılı) ayıran bir sözdür…”(et-Târık suresi,86/13. Âyet)


“Kur’an okuduğun zaman o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın! “ (Nahl suresi,16/98.âyet)


“ Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.” (A’raf suresi,7/204. Âyet)


Kur’an ve Kur’an okumakla ilgili bazı hadis-i şeriflerde Peygamberimiz şöyle buyurur:


“ Sizin en hayırlınız Kur’anı öğrenen ve öğretendir. “ ( Buharî, Fedâilü’l-Kur’an, 21)


“Sözün en hayırlısı, Allah’ın kitabıdır.” (Sahihu’l Buhâri, Edeb,70.)


“ Ebû Zer’den (rivayet edilmiştir). Resûlüllah (s.a.v) bana dedi ki:


- “Ey Ebû Zer, Allah’ın Kitabından bir ayet öğrenmek için sabahleyin evinden çıkman, senini için yüz rek’at namaz kılmandan daha hayırlıdır.” (İbni Mâce, Sünen,I.79)


“Allah’ın  evlerinden bir evde (cami veya mescid) Allah’ın Kitabını okumak ve aralarında müzakere etmek için  bir araya gelen topluluk üzerine  huzur iner, onları rahmet kaplar, melekler kuşatır ve Allah kendi katındakilere  onları zikreder. (Ebû Davut Sünen, I.336)


“ Allah Teala’nın kitabından bir  sûreyi okuyarak yatağına yatan bir müslümana Allah, vekil olarak bir melek gönderir. (Melek) onu Muhafaza eder, uyanıp kalkıncaya kadar ona eziyet verecek  bir şey yaklaşamaz. (et-Tirmizî, Deavât,23.)


“ Ey Mü’minler! Size gün gibi açık ve âşikâr bir emanet bırakıyorum ki, O’na sımsıkı sarıldıkça asla dalâlete düşmezsiniz. Bu da Allah’ın Kitabı (Kur’an)’dır. “ (Sahih-i Müslim,İmare,36.)


EFKAN VURAL


http://blog.milliyet.com.tr/kur-an-ve-kur-an-okuma/Blog/?BlogNo=435630

 

Engelli biriyle komşu olmak

Engelli biriyle komşu olmak
 
Sevgili komşum ve dostum Efkan Vural hocam beni mahcup eden bir yazı kaleme almış.
Bu yazının sizlere engelliler ile iletişime örnek olması bakımından paylaşıyorum.
Allah razı olsun Efkan hocam
Seni çok seviyorum...
Celal
 
 
 

Engelli biriyle komşu olmak

Engelli biriyle komşu olmak
 
 
Son yıllarda kurumlar engellilere karşı önemli çalışmalar yapmaktadır. Engelliler çok daha iyi şeylere layıktır. Bunun için engellilere yönelik çalışmalara daha fazla hız vermek gerekir.
 
Engellilerle dostluk ve arkadaşlık kurmak, onlarla iletişim halinde olmak onlarla birlikte hayatı paylaşmak günümüz anlayışında önem kazanmıştır. Gerçekten  engellileri  tanımak lazım.
 
Engellilerin dünyasını görmek yaşantılarına şahit olmak ve hayata dair düşüncelerini öğrenmek insana ayrı bir fark katmaktadır.
 
Engelli birisiyle arkadaş olmak veya komşu olmak çok büyük bir zenginliktir. Ben şahsen kendimi bu konuda şanslı görüyorum. Çünkü yakın komşum engelli birisidir. Yıllardır aynı apartmanda oturuyoruz. Sürekli görüşüyoruz. Zaman  zaman oturup sohbet eder, zaman zaman telefonla görüşür ve mailleşiriz. O benden dini bilgiler bakımından faydalanır, ben de ondan bilgisayar programları, internet ve web sayfası bilgileri ve benzeri teknik yönden faydalanırım.  Ondaki  hayata dair görüş ve düşüncelerinden daha çok etkilenirim.Ayrıca onun dua listesinde yer aldığım için çok mutluyum.
 
Engelli komşum sürekli iyi ve güzel olan şeyleri düşünür. Bunları yazıya döker. Yazdıklarını herkesle paylaşır. E- posta ile gruplara ulaşır, blog  sayfalarında yayınlar. Dini, ahlaki ve bilgiye dayalı hayata dair altın değerindeki  yazıları ve yorumları okumaya değerdir.
 
Evet arkadaşım ve komşum olan sayın Celal ÇELİK ‘in yazılarından yakaladığım düşünce ve yorumlarını sizlerle başka bir yazımda paylaşmayı düşünüyorum.
 
Engelli komşum olan Celal kardeşim sayesinde şunu fark ettim. Engelliler ve biz birbirine muhtacız. Onlar bizden biz de onlardan  bir çok şey öğrenebiliriz. Bunun için de onlarla iletişim kurmak ve arkadaş olmak için adım atmalıyız….
 
EFKAN VURAL
 
 
 

 

İhtilafları küllendirelim

  • NİHAT HATİPOĞLU
  • İhtilafları küllendirelim

  • NİHAT HATİPOĞLU
      İhtilafları küllendirelim
     
    Bu kısa yazı, Müslümanlar arasında çıkacak bir ihtilafta takip edilmesi gereken yöntemi hatırlatan bir yazıdır. Uhuvvete, kardeşliğe, birliğe davet eden bir yazıdır. Bu ihtilaf dünyanın neresinde olursa olsun çözüm aynıdır aslında.
     
    Müslümanlar arasında ihtilaflar olabilir. İnsanız. Farklı olabiliriz. Yanılabiliriz. Diyelim ki Müslümanlar arasında bir ihtilaf oldu. Müslümanlar arasındaki ihtilafta yapıcı olmalıyız. Böyle zamanlarda fitneyi -ihtilafı küllendirmeye çabalamalıyız.
     
    Hz. Resul'ün (s.a.v.) emridir. "Fitneyi küllendirin." Canlandırmayın. Üstünü örtün. Kuran ve Nebi'nin (s.a.v.) hukukuyla meseleleri çözün. İhtilafı diri tutmayın.
     
    Böyle zamanlarda bize düşen görevler vardır. Canımız kadar sevdiğimiz müminlerin ihtilaflarından menfaat devşirmeye çabalayan konumunda olmamalıyız.
     
    Çünkü biliriz ki, "Fitne döneminde dil kılıçtan daha keskindir." Dil onarılmaz yara bırakır. Bırakabilir. Kılıç yarası tımar edilir ama dil yarası uzun süre geçmeyebilir.
     
    Burada 'iyiliği emreden, fenalıktan sakındıran' olmalıyız. Başka söze müsaade etmemeliyiz. Kötü niyetlilere, "aradan çekilin" demeliyiz.
     
    Efendimiz (s.a.v.); 'Fitne zamanlarında kılıcınızı taşa vurup kırın' buyuruyor. 'Birbirinize vurmayın' diyor. 'İşi derinleştirmeyin, çözüme ve anlaşmaya zemin bırakın' demek istiyorlar.
     
    Bu gibi hassas zamanlarda Hz. Peygamber'in (s.a.v.) o genel uyarısını hatırlarız. "Ya hayır söyle veya sus!" İyi söyleyenler iki adım öne çıkmalı. Kötü söyleyenler geri durmalı.
     
    Elbette bu ihtilafta haklı ve haksız olanlar olabilir. Belki bizler de bu türden ihtilaflarda gönül itibariyle bir tarafta olabiliriz. Taraf olsak bile diğer tarafın hukukunu korumalıyız. ihtilafı derinleştirmemek için dikkat etmeliyiz.
     
    İhtilafa düşen kardeşlerimize elimizi uzatacağız. Birbirine aykırı düşmüş iki elin birleşmesine yardım edecek üçüncü el olmaya gayret edeceğiz. Hz. Peygamber (s.a.v.) böyle günler için şöyle buyuruyor. 'İhtilafta oturan ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden daha hayırlıdır.' Bu söz ihtilafta olanlara değil, hepimizedir.
     
    Bizler geçtiğimiz dönemlerde büyük çileler çekmişiz. Az veya çok hepimiz horlanmışız. Zedelenmişiz. Zaman gelmiş evler basılmış. "Ayin yaptınız" diye takibata uğramışız. Müftü dedelerimiz sürgünler yemiş. Hocalarımız mekân mekân kovalanmışlar. Hapislere düşmüşüz. Şiirlerimiz suç teşkil etmiş. En masum şiirlere bile ceza elbisesi giydirilmiş. Kitaplar yasaklanmış. Büyükler takibata uğramış. Çile çekmişiz.
     
    Sonra Allah (c.c.) nimet vermiş ve güzel bir bahar gelmiş. Bilin ki baharı kışa çevirmek isteyenler hep olacak. Fırsat vermeyelim. Yüreklerimizi yeniden yoklayalım. Problemlerimizi yürek ikliminde, secde makamında halledelim. Birbirimizi incitmeyelim.
     
    Mümin müminin kardeşidir. Mümin, müminin duacısıdır. Onu kırmaz. Onu korur. Darılsa da elini çekmez. Namusunu, iffetini korur. Tebessümü ihmal etmez. Teenni ile hareket eder. Acele etmez. Kardeşine dua eder. 'Ya Rabbi kalplerimizi te'lif et' der. Yumuşak söz söyler. Anlayışla davranır. Problemin tansiyonunu düşürür. Bekler. Elbette makul çözüm bulunur. Müslümanlar problemlerini mümince çözerler.
     
    Kardeşini canı kadar sever. Çünkü bilir ki çetin gününde yanında o yer alacaktır. Yer almalıdır. Başka bir hal, kötüleri sevindirir. Ellerini ovuştururlar. Şer insanlar, şer kuvvetler ihtilafı sever. Destekler. Aman ha. İhtilafı, fitneyi küllendirelim. Yarın yüz yüze bakacak mecalimiz olsun.

     
     
    Hz. Peygamber (s.a.v.) nelerden Allah'a sığınırdı?
     
    Hz. Peygamber (s.a.v.) değişik zamanlarda yaptığı dualarında nelerden Yüce Allah'a sığınılması gerektiğini belirtmiş, bize örnek olmuştur. Peygamberimizin bu konudaki sözlerini satırlara taşımak istedim. Asında her birimiz her sabah ve akşam bu cümleleri tekrar etmeliyiz.
     
    Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu.


    - Allah'ım! Yüksek bir yerden düşmekten sana sığınırım.
    - Allah'ım! Suda boğulmaktan sana sığınırım.
    - Allah'ım! Yangında yanmaktan sana sığınırım.
    - Allah'ım! Bunaklık derecesindeki yaşlılıktan sana sığınırım.
    - Allah'ım! Ölüm esnasında şeytanın beni kandırıp pençesinin altına almasından sana sığınırım.
    - Allah'ım! Senin yolunda mücadeleye çıkmışken arkamı dönüp kaçmaktan sana sığınırım.
    - Allah'ım! Zehirli bir hayvanın zehirlemesi sonucu hayatımı kaybetmekten sana sığınırım.
    - Allah'ım! Aç kalmaktan sana sığınırım. Çünkü açlık insanı bırakmayan kötü bir dosttur.
    - Allah'ım! İhanetin her türlüsünden sana sığınırım. İç âlemde tasarlanan şeylerin en kötüsü hainliktir.
    - Allah'ım! Güçsüz halde kalmaktan, aciz duruma düşmekten sana sığınırım.
    - Allah'ım! Tembellikten sana sığınırım.
    - Allah'ım! Korkaklıktan sana sığınırım.
    - Allah'ım! Cimrilikten sana sığınırım.
    - Allah'ım! Katı kalpten (hissiz, vicdansız olmaktan) sana sığınırım.
    - Allah'ım! Gaflette bulunmaktan, gafil halde kalmaktan sana sığınırım.
    - Allah'ım! Çaresiz halde kalmaktan, başkasına yük olmaktan sana sığınırım.
    - Allah'ım! İnsanların yanında zelil olmaktan (itibarsızlaşmaktan) sana sığınırım.
    - Allah'ım! Geçimini sağlayamayacak kadar yoksullaşmaktan sana sığınırım.
    - Allah'ım! Bir yoksula bile yardım edemeyecek kadar muhtaç duruma düşmekten sana sığınırım.
    - Allah'ım! Küfürden sana sığınırım.
    - Allah'ım! Şirkten sana sığınırım.
    - Allah'ım! Günahkâr olmaktan, fasıklıktan sana sığınırım.
    - Allah'ım! İnsanlarla muhalif -aykırı- düşmekten sana sığınırım.
    - Allah'ım! İki kalp sahibi olmaktan (münafıklıktan) sana sığınırım.
    - Allah'ım! Gösteriş yapmaktan sana sığınırım.
    - Allah'ım! İnsanlar görsünler diye iş yapmaktan sana sığınırım.
    - Allah'ım! Gerçeğe kulak tıkamaktan sana sığınırım.
    - Allah'ım! Gerçek -hakikat- karşısında susmaktan sana sığınırım.
    - Allah'ım! Delilikten, aklı yitirmekten sana sığınırım.
    - Allah'ım! Cüzam hastalığından sana sığınırım.
    - Allah'ım! Cilt (deri) hastalığından sana sığınırım.
    - Allah'ım! Kötü hastalıktan sana sığınırım.
    - Allah'ım! Azığımın azalmasından sana sığınırım.
    - Allah'ım! Aşağılanmış hale düşmekten sana sığınırım.
    - Allah'ım! Zulmetmekten sana sığınırım.
    - Allah'ım! Zulme uğramaktan sana sığınırım.
    - Allah'ım! Kötü komşudan sana sığınırım.
    - Allah'ım! Ürpermeyen kalpten sana sığınırım.
    - Allah'ım! Kabul edilmeyen duadan sana sığınırım.
    - Allah'ım! Doymayan nefisten sana sığınırım.
    - Allah'ım! Fayda vermeyen ilimden sana sığınırım.
    - Allah'ım! Kötü günden sana sığınırım.
    - Allah'ım! Kötü geceden sana sığınırım.
    - Allah'ım! Kötü saatten sana sığınırım.
    - Allah'ım! Kötü arkadaştan sana sığınırım.
    - Allah'ım! Cehennem ateşinden sana sığınırım. Allah'ım! Cehennem ateşinden sana sığınırım. Allah'ım! Cehennem ateşinden sana sığınırım (Üç kez söylemiştir).
     
    --------
     
    (Kaynakça: Ebu Davud, hd: 1552, Nesai, hd: 5546, İmam Ahmed, hd: 8667, Ebu Davud, hd: 1547, Nesai, hd: 5483, İbn Mace, hd: 3354, Nesai, hd: 5493, Ebu Davud, hd: 1544, Nesai, hd: 5475, İbn Mace, hd: 3099)
     
    *******************************

     

    28 Kasım 2013 Perşembe

    ‘Hemhâl olmak’

    ‘Hemhâl olmak’
     

    Yavuz Selim Han ve canyoldaşı Hasan Can,
    Mısır seferine çıkacakları gün kayıkla Üsküdar’a geçerler.
    Nedendir bilinmez Sultan, yoldaşına takılır:
    - "Hasan Can kahvaltı yaptın mı?"
    Hasan Can cevap verir:
    - "Evet sultanım!"
    - "Yumurta seversin değil mi?"
    - "Evet sultanım!"
    Aradan yıllar geçer. Yollar, muharebeler, insanlar, şehirler...
    Nihayet Mısır seferi biter, İstanbul’a gelirler. Şimdi yine sandaldadırlar.
    Ama bu kez yönleri Sarayburnu’nadır. Sultan ansızın Hasan Can’a döner:
    - "Nasıl bre?"
    Cevap ışık hızıyla gelir:
    - "Rafadan sultanım!"
    Birlikte düşünmek, beraber hissetmek...
    ‘Hemhâl olmak’ denilen şey bu olsa gerek.

     

    27 Kasım 2013 Çarşamba

    Birbirimizle imtihan mı oluyoruz acaba?


    AİLE-SAĞLIK Yazarlar Ahmed Şahin

    Birbirimizle imtihan mı oluyoruz acaba?

     
     
    Rabb’imiz, birlik beraberliğimizi korumayı bizim kendi irademize bırakmış, her birimize bu imtihanı kazanma mükellefiyetleri yüklemiştir.
     
    Bu mükellefiyetimize ait bilgileri ise ‘Kırık Testi’den kısaltarak dikkatinize takdim etmek istedim bugün. Sözü daha fazla uzatmadan birliğimizi koruma imtihanımıza ait uyarı niteliğindeki bilgileri birlikte okuyoruz.         
     
     
        ******   
     
    -Efendimiz (sas), Ümmet-i Muhammed’in kökten ve toptan yok edilmemesi, umumi bir kıtlığa maruz kalmaması ve çoğunu helak edecek bir düşmanın onlara musallat kılınmaması için Cenâb-ı Hakk’a dua dua yalvarmış ve Allah (cc), Efendimiz aleyhissalâtü vesselâm’ın bu dualarını kabul buyurmuştur!.
     
     
    Buna göre bu ümmet, umumi bir helake uğramayacağı gibi, devamlı olarak başkalarının hâkimiyeti altında da kalmayacaktır! Bu çok sevindirici ve şükür gerektiren bir sonuçtur.
     
     
    Ancak, Efendimiz’in (sas) bu ümmetin kendi arasında birbirleriyle vuruşmamaları, birbirlerine düşmemeleri için yapmış olduğu duası, Cenâb-ı Hak tarafından kabul buyrulmadığı ifade edilmiştir!. (Müslim, Fiten, 19/20)
     
     
    İşte bu son isteğin kabul edilmeyiş hikmetine bakıldığında şu önemli yorumlar dikkat çekmektedir:               
     
     
    -Birlik beraberlik konusu, insanların kendi iradeleriyle kazanacakları kendi tercihleri olacaktır. Zira insan, akıl ve şuur sahibi bir varlıktır. Kendi iradesi işin içinde olmadan sürü gibi güdülmek, bir yere toplanmak, ağaçlar gibi üst üste yığılıp bir arada bulunmak irade sahibi insan haysiyet ve şerefine uygun düşmemektedir!.
     
     
    -Bunun yerine insanın, iradesinin hakkını vererek bir arada yaşayabilme ve başkalarıyla beraberlik tesis edebilme yollarını araştırması ve birliğini korumak için kendisi özel bir gayret ve azmin içine girmesi gerekir.
     
     
     - Nitekim Cenâb-ı Hak, ilahî kelamında farklı âyet-i kerimelerde tekrar tekrar insanların birbiriyle imtihan edileceğini ifade buyurarak, ümmet-i Muhammed’in maruz kalabileceği bu büyük fitne imtihanı hususunda bizi şöyle ikaz etmektedir:
     
     
    -“Bazınızı bazınızla imtihan edeceğiz!” (En’am 53)                                                                  
     
     
    Allahü Teala bizi hastalık, musibet gibi birçok şeyle imtihan ettiği gibi, bazımızı bazımızla da imtihan etmektedir. Yani birbirimizle de imtihana çekilmekteyiz.
     
     
    - Allah (cc), insan nevinde değişik neviler yaratmıştır. İnsanlardan her bir fert, başlı başına bir nev gibidir. Herkesin mizaç ve huyu farklıdır. Kimse kimseye benzemez. Allah insanları bu şekilde farklı farklı yaratmakla, esma-i ilâhiye ve sıfat-ı sübhaniyesinin tecellilerini gösteriyor. Ve aynı zamanda bu farklılıklarla bizi imtihan ediyor ve imtihanda başarılı olanlara imtihanı kazanma mükâfatları vaat ediyor.
     
     
    -Nitekim senin huyun onun huyuna uymadığı gibi, onun huyu da sana uymayacak. Sen ayrı bir meşrebin çocuğu, o ayrı bir mizacın evladı olacak. Aranızdaki bütün bu farklılıklara rağmen, beraber yaşayabilmenin yollarını arayacak, birlik beraberliği koruma yönünde özel gayretler göstererek birlikte yaşama imtihanını kazanacaksınız.
     
     
     - İşte bu gibi farklılıklar yüzünden fertler arasında oluşan küslük ve kırgınlıklardan sonra ilk defa harekete geçip “kusura bakma kardeşim, hakkını helal et..” diyerek el uzatan kimse, birlik beraberliği koruma kahramanı sayılmıştır. Bir hadis-i şerifte Efendimiz (sas), bu hususa işaret ederken, birbirine küsen iki kişiden hayırlı olanı, önce selâm vererek arayı düzeltmeye çalışan olduğuna dikkat çekmiştir.      
     
     
    -Demek oluyor ki: Eğer birlik beraberliği sağlamanın bizim irademize bırakılan imtihanımız olduğuna inanıyorsak, kardeşliğimizi zedeleyecek her türlü incitici söz ve davranışın rüyalarımıza dahi girmesine fırsat vermemeli, bize sırtını döneni dahi kucaklama yolları arayarak beraberliğimizi koruma konusunda önce harekete geçmeliyiz.
     
     
    Çünkü birlik beraberliği korumayı biz kullarının iradelerine bırakan Rabb’imiz, önce sevgi ile selam verip tebessümle el uzatanı, imtihanı önce kazanan barış kahramanı olarak derecelendirmektedir. Biz bu derecelendirmede yer almaya talibiz, hem de ömür boyu.
     
     

    26 Kasım 2013 Salı

    İslami alışveriş sitesi...

    İNTERNETTEN SOHBETLERİNİ DİNLEDİĞİM İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ FATİH KARDEŞİMİN PAYLAŞTIĞI YAZIYI KOPYALIYORUM...

     Fatih Yağcı
     
    Bizim gençler sağlam bir projeye girmişler. "Abi bir yolunu bulup İslam'ı anlatmalı Allah'ı hatırlatmalıyız" diyorlar. İSLAMİ MESAJLARIN viral olarak, adım atılan her yerde yayılacağı tasarımlar yapmışlar.
    Ben de kendime bir "SUPER MUSLIM" kapşonlu alarak süper bir müslüman oldum.
    Siteye bir göz atın, hoşunuza giden modeller olabilir.
    Not: Elde edilen tüm geliri hayır yapıyorlar.
     
     
     
     

    Kâğıda Hürmet / Nazar Haktır.


    "Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

    “İnsanların gördüğü yerde namazını güzel kılıp da kimsenin olmadığı yerde dikkat etmeyenin bu yaptığı, namazı hafife almaktır.”
    (Hadîs-i Şerîf, Musannef-i Abdurrezzak)

     


    Nazar Haktır

    Nazar, göz değmesi haktır. Resûlullah (s.a.v.):
    “Kaderi geçecek bir şey olsaydı onu, nazar geçerdi. Çünkü nazar insanı kabre, deveyi tencereye sokar.” buyurdu.
    Bir kimse bir şey gördüğünde beğenir ve ona nazarı değmesinden korkarsa sünnet olan:
    “MâşâAllahü lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” demesi ve hayır ve bereket temenni ederek:
    “Bârekallâhü fîke ve aleyke” demesidir.   (Şir’atü’l-İslam, Fazilet Neşriyat)

    Çiçek Sevgisi ve Kâğıda Hürmet

    Avusturya Sefîri olarak 1554’den 1562’ye kadar Türkiye’de kalmış bulunan Busbeg’in hatıralarından:

    …İstanbul'a doğru ilerlediğimiz sırada, mevsim kış olmasına rağmen, lale, sümbül, nergis gibi çiçeklerin açmış olduğunu hayretle gördük. Lalelerin fazla bir kokusu olmamakla beraber görünüşlerinin güzelliği ve renklerinin çeşitliliğine hayran olmamak mümkün değildir. Türkler çiçeğe çok düşkündürler. Güzel bir çiçek için büyük miktarda para vermekten çekinmezler. Bunları çoğu defa bana hediye ediyorlardı ama karşılığında bahşişlerini de alıyorlardı…
    Yolculuğumuz sırasında, Türklerin imaret dedikleri hanlarda kalmıştık. Duvarların deliklerine sokulmuş kağıt parçaları dikkatimi çekti.. Bunlara çok rastlamıştım. Bunları bulundukları yerden alarak Türklere gösterip üzerlerinde neler yazıldığını sorduğum zaman mühim bir yazı yazılmamış olduğunu anladım.
    Ancak Türkler suallerime bir cevap vermemişlerdi. Daha sonraları, onlarla daha senli benli olduğum zaman bunun sebebini öğrendim. Türklerin kâğıda karşı gösterdikleri saygı, üzerine Allâh’ın adı yazılabilmesinden ileri geliyormuş. Onun için, nerede bir kâğıt parçası görseler, ayak altında çiğnenmesin, kirlenmesin diye yüksek bir yere, bilhassa duvar kovuklarına koyarlarmış.  
    ​​
               

    Çok güldüğüm bir anektod

    Çok güldüğüm bir anektod
     
     
    Bugün bir sayfada gördüğüm ve çok güldüğüm bir olayı
    ben de facebook sayfamda paylaştım.
     
    Sizde gülersiniz diye o resmi paylaşıyorum :)
     
     
    Fotoğraf: Yaşanmış olay :)
Bence haklı demiş :))

     
     
     

    Kutladığımız Öğretmenler Günü’nün hatırlattıkları


    AİLE-SAĞLIK Yazarlar Ahmed Şahin

     

    Kutladığımız Öğretmenler Günü’nün hatırlattıkları

     
     
    Öğretmenler Günü’nde kendime aynı soruyu yine sordum:
     
     
    -Şu anda istediğin meslek sana verilecek olsa, hangi mesleği tercih ederdin?
     
     
    Cevabım yine aynı oldu:
     
    -Öğretmenlik mesleğini tercih ederdim!  
     
     
    Neden öğretmenliği bu kadar seviyorum bunca mesleklerin içinde, diye düşünürken bakıyorum ki, değerlendirmelerimin özünde beni etkileyen gerçek hiç değişmemektedir:
     
     
    -Bir nesil babadan anneden fazla öğretmenlere teslim edilmekte, öğretmenin vereceği eğitim ve öğretimle zihinlerde doğru düşünce ve sağlam inanç yerleştirilmektedir.
     
     
    Hadis-i şeriften öğrendiğimize göre, ömür boyu bir tek kişinin hidayetine sebep olan bir insan, hayatını değerlendirmiş sayılır. Halbuki görevinin şuurunda olan öğretmen ise, bir değil, beş değil belki binlerce gencin doğru düşünmesine, sağlam değerlendirme yapmasına sebep olmakta, böylece öğretmenin hayatı tam hedefini bulmakta, yaratılış gayesine ermektedir. Bir ömür boyu tek insanın hidayetine sebep olan bir adamın hayatı hedefini bulmuş sayılırsa, birçok yavrunun doğru düşünüp doğru inanmasına sebep olan öğretmenin hayatı nasıl hedefini bulmuş, ne türlü bir hizmetle gayesine ermiş sayılır, diye hizmete hayranlık duymaktayım.
     
     
    Evet, ben kanaatimde ısrarlıyım. Bana tüm mesleklerin içinden dilediğini tercih et dense, tereddütsüz öğretmenliği tercih ederdim. Çünkü benim tüm meselem, bir daha yaşayamayacağım bu hayatı en faydalı hizmetle değerlendirmektir. Öğretmenlikte ise yetişen nesle doğru bilgi, sağlam inanç vermekle geçen hayat, tam değerini bulmakta, gayesine ermektedir.
     
     
    Nitekim öğretmenin hizmetinin yüceliğini yorumlayan Semerkant ulemasından Ebülleys’in şu kıyaslaması da bunu anlatmaktadır. Öğrencilerine doğru bilgiler vermek için çırpınan öğretmenin meşguliyetini yorumlarken diyor ki:
     
     
    -Cephede vatan topraklarını kurtarmak için savaşırken ölen insan şehit olur da, kafalardaki imanı kurtarmak için hizmet veren öğretmen şehit olmaz mı? Yani imanı korumak toprağı korumak kadar da mühim değil mi? Kaldı ki, bir nesle, maymundan değil de, insandan dünyaya geldiğini anlatıp inandırmak dahi başlı başına bir iman kurtarma hizmetidir, bir imanlı nesil yetiştirme hadisesidir.
     
     
    Nitekim Halife Hz. Ömer (ra) konuya dikkatleri tam çekebilmek için çevresindekilere şöyle bir soru sorarak der ki:
     
     
    -Rabb’imiz sizin duanızı kabul edip istediğinizi verecek olsaydı, İslam’a hizmet etmek için  ne isterdiniz?
     
     
    Cevaplar farklı olur. Kimi, sandık dolusu altın isterken, kimileri de sahralar dolusu koyun, keçi, deve ister.. Bunlarla İslam’a hizmet etmeyi düşünürler. Halife bu cevapları tatmin edici bulmayınca aynı soruyu bu defa kendisine sorarlar:
     
     
    -Peki derler, senin istediğin verilecek olsaydı sen ne isterdin Rabb’imizden İslam’a hizmet etmek için?.  Cevaba bakın lütfen:
     
     
    -Ben İslam’a hizmet etmek için sizin gibi ne sandıklar dolusu altın isterdim, ne de sahralar dolusu koyun keçi, deve. Ben Rabb’imden Ebu Ubeyde gibi, Ebu Huzeyfe ve Salim gibi adam isterdim adam!. Çünkü der, yetiştirilmiş adamın varsa saydıklarınızın hepsi de var demektir. Yetiştirilmiş adamın yoksa hiçbir şeyin yok demektir.
     
     
    Demek ki görevini tam yapan öğretmen hem aranan adamdır, hem de aranan adamı yetiştiren adam.  
    Gel de sen böyle bir adam olmayı isteme, bu adamları yetiştiren mesleğin adamı olmaya talip olma?   
    Peki, benim gibi sıradan biri böyle düşünüyor öğretmenler için. Ya büyükler ne düşünüyor acaba?
     
     
    Mesela Bediüzzaman Hazretleri gibi bir maneviyat büyüğü nasıl bakıyor görevini tam yapan öğretmenlere?  Ziyaretçilerinin naklettiği kitaplık çaptaki sözlerinden bazılarına birlikte bakalım isterseniz.
     
     
    -Bu zamanın görevini tam yapan öğretmenleri, eski zamanın  halka hizmet eden velileri gibidirler!.
     
    -İmkânım olsaydı görevini tam yapan öğretmene her gün on altın verirdim!.
     
    -Görevinin gereğini yerine getiren öğretmen minare başında, ihmal eden ise kuyu dibindedir. Ortası yoktur bu mesleğin!.
     
     
    Bilmem siz nasıl bakarsınız, Öğretmenler Günü’nün hatırlattığı bu bakışlara?
     
     

    25 Kasım 2013 Pazartesi

    Teyemmüm abdesti nasıl alınır?

    Teyemmüm abdesti nasıl alınır?

    Ülkemizde yaklaşık sekiz milyon civarında engelli insan varmış. Benim gibi ortopedik engelliler engelli nüfusunun büyük bir kısmını oluşturuyor.

    Hayatımı anlattığım kitapta komşumuz Din Kültürü ve Ahlak bilgisi öğretmeni sevgili Efkan Vural hocamın bana oturduğum yerde nasıl namaz kılacağımı ve nasıl teyemmüm abdesti alacağımı anlattığını yazmıştım...

    2 yıl önce şubat 2012 de bir engelli kardeşim bana mail attı. Namaza başlamak istediğini fakat abdest almasının zorluğundan bahsetti. Bende teyemmüm abdestinden bahsedince, abi nasıl alınacak anlat dedi. Ben youtube dan ilgili bir video aradım bulamadım.




    Birkaç gün sonra Efkan hocamgil akşam çaya geldiler. Bende anlattım olayı ve hocamla birlikte bir video çekip youtube a koyma, arayanlar bulup faydalansın fikriyle bu videoyu çektik...

    izlenme sayısı şu an 1864


    http://www.youtube.com/watch?v=nMv0SZoQUyQ



    HOCAMLA BİRLİKTE -GEÇEN GÜN BİR ENGELLİ DOSTUMUN YATARAK NASIL NAMAZ KILIYORSUN SORUSUNA CEVAP OLARAK- BÜTÜN ENGELLİLER FAYDALANSIN DİYE YATARAK NAMAZ KILMAK DİYE BİR VİDEO DAHA ÇEKECEĞİZ İNŞALLAH...


    Siz de dostlarınızla paylaşınız ki bu video ile belki bir engelli dost namaza başlar...

    ​​​​Ey Gönül, Sabırlı Ol!


    ​​
    Ey Gönül, Sabırlı Ol!

    Cenâb-ı Hak buyuruyor:
    “(Rasûlüm!) Sen şimdi sabret. Bil ki Allah'ın vâdi gerçektir. (Buna) iyice inanmamış olanlar, sakın seni gevşekliğe sevketmesin!“ (Rûm, 60)
     

    Rasûlullah (sav) buyurdular:
     “Sabır üçtür: Musîbetlere karşı sabır, kullukta sabır ve günah işlememekte sabır…” (Süyûtî, II, 42; Deylemî, II, 416)
     
    Hz. Peygamber (sav)’in amcası Ebû Talib ölünce Kureyş eziyette ileri gitti. Hattâ Kureyş’ten bazı sefihler O’nun şerefli başına toprak saçtı. Kızlarından birisi yanına vararak toprağı O’nun başından temizlemeye ve ağlamaya başladı.

    Rasûlullah (sav) ise ona: “Kızcağızım, ağlama! Allah babanı korur.” buyuruyordu. (Taberî, Tarih, II, 344)

    Kezâ ashâbın tamamı da eziyet gördüler ve sabrettiler. Sonunda da muradlarına ulaştılar. Din, dünyâ ve âhiret devleti onların oldu.

    --
     

    24 Kasım 2013 Pazar

    (Evlilik Okulu 8.Ders) Cinsel İsteksizlik

    (Evlilik Okulu 8.Ders) Cinsel İsteksizlik





    Cinsel isteksizliğin ve cinsel sorunların altında yatan ana sebep; cinsellikle ilgili bilinçaltındaki düşüncelerimizdir. Bilinçaltında ne olduğunu çoğu kez kişi kendi de bilmez. Söylediği söz ile bilinçaltı birbirine uymaz bazen.


    Cinsellikle ilgili bilinçaltındaki olumsuz düşünceler, bir önceki derste geçen “ruhsal boyut”taki sorunlara sebep olur.


    Öncelikle bilinçaltında cinsellikle ilgili yanlış neler var onlara bir bakalım:


    1-Ayıp: “Cinsellik; edepsizlik, utanılacak bir şey” düşüncesi. “Edep nedir?” ona bakalım. Abdulhakim Arvasi hazretlerinin çok güzel bir edep tarifi var:  “Edep ilahi hududa riayet etmektir.


    Cinselliği yaratan Allah (c.c) olduğu için cinselliğin öğrenilmesi ve yaşanması ilahi hududun içindedir, bu konuda cahil kalmak ya da kaçınmak, ilahi hududu çiğnemektir.


    Bu yüzden bizim için neyin edep, neyin edepsizlik olduğunun sınırını Allah ve Resulü bize bildirmiştir.


    Cinsel yaşantının ayıp olarak görülmesi, karı koca arasında pek çok soruna neden olmaktadır. Özellikle aile büyükleri ile oturanlar ya da ziyarete gidenler ya da çocuğu büyüyenler için. Tatillerde memleketine gidenler için tatilin zehir olması demektir.


    Özellikle kadınlar cinselliği ayıp olarak görüyorlar ve cinsellik sonrası gusül alırken fark edilme ihtimaline karşı eşlerini “çocuklar uyumadı, annenler anlar” gibi sebeplerle reddedebiliyorlar.

    Cinselliğin bir mahremiyet tarafı elbette var, kalkıp şakur şukur gusül aldığınızı aleme ilan etmek gerekli değil; fakat belli bir ölçüde dikkat ettikten sonra eğer anlaşılmışsa da dert etmemek lâzım. Hele bunun için eşi reddetmek insanların düşüncesini ilahi hududun önüne almak demektir. Çünkü:
    Rasulullah (s.a.v) buyurdular ki:


    “Bir erkek karısını yatağına çağırır da karısı gelmez ve erkek ona dargın olarak gecelerse, melekler o kadına sabaha kadar lanet ederler.” (Müslim Nikah 121)


    “Bir koca karısına ihtiyaç duyup da onu yanına çağırdığında kadın ocak başında bile olsa, hemen kocasının yanına gelsin.” (Tirmizi Radâ 10)


    Allah rasulü karı koca arasında cinselliğin ne kadar önemli olduğunu ve evliliği nasıl derinden etkileyeceğini iyi bildiği için, bu konuda özellikle hanımları uyarmıştır. Bir de hanımların cinselliğini eşine karşı elinde bir koz olarak kullanma meyilleri olduğu için bu konuda hadis-i şerîfler çok keskin.


    Peygamberimiz kadına kocasını reddetmeyi yasaklamış, erkeğe de karısını memnun etmeden yataktan ayrılmayı yasaklamış. İki taraf da diğerinin hakkına riayet etmek zorunda.


    Vakti geçmeyen bir namaz saati için kocayı bekletmek ya da yatma saati nafile namaz kılmak, lanet altındayken ne kadar kabul edilebilir.


    Bir hanım “yazın kızı ile damadının ve oğlu ile gelininin onun yanına gelip iki ay kaldıklarını” anlatmıştı. Kadıncağız her akşam iyi niyetle “acaba banyo yapacaklar mı, araları iyi mi?” diye onları takip ediyormuş. “Hiç yıkanmıyorlardı, çok üzülüyordum ki bir gün kızım karşıma geçti: ‘Anne lütfen on ikiden sonra ortada dolaşma’ dedi. Meğerse onlarda ben fark ederim diye yıkanmaya çekiniyorlarmış.” diye anlatmıştı, gülerek. Karı kocanın yıkanması değil, yıkanmaması dikkat çeker, tuhaf karşılanır. Rahatsız olduğunuz durumlar olduğunda da usulünce aile büyüklerine söyleyebilirsiniz. Kendinizi zina yapıyor gibi suçlu hissetmenize, utanmanıza gerek yok.


    Bu konuda dikkat edilmesi gereken; karı-kocanın kendi özel yaşadıklarını, eşleri ile ilgili özel bilgileri keyfi olarak en yakınlarına bile anlatmaları yasaklanmıştır, haramdır. Banyo yapmak da bir şey yok; fakat aralarında yaşanan ilişkinin detaylarını anlatmak haramdır. Sadece sorunu olanlar, çözüm noktasında, yardımcı olacak kişilere anlatmalıdırlar.


    Peygamberimizin özel hayatı kendisi veya eşleri tarafından anlatılmış; çünkü maksat ümmete yol göstermek, eğitmek. Özel hayatın ifşası değil. Bu yüzden cinselliği anlatan kişiler kendi üzerlerinden değil, âyet, hadis, tıbbı bilgiler ya da o konuda yaşanan sorunlar üzerinden örnek vererek konuşmalıdırlar. Sorun yaşayan kişiler örnek vererek anlatmak zorunda kalabilirler, onda bir mahsur yok.


    2-Pislik: Cinsel organların ve cinsel sıvıların pis olduğu ile ilgili inanç. Ne cinsel organlar pislik yeridir, ne de cinsel sıvılar pistir. İki tarafta da cinsel bir hastalık yoksa. Cinsel organlar; el ayak gibi temiz tutulduğunda temizdir. Cinsellikte pis olan zinadır. Karı koca arasında cinsellikte pislik yoktur, kişiler temizliğe dikkat ettiği sürece. Pis olacak şeyler zaten yasaklanmış. Adetli, lohusa kadınla cinsel ilişki ve büyük tuvalet ihtiyacının giderildiği anüsten ilişki zaten haram. Bunların dışında da bir haramlık yok.


    Bir hanım cinsellik sonrası banyo yaptıktan sonra banyoyu uzun uzun çamaşır suyu ile dezenfekte ettiğini söyledi. Meniyi pis olarak düşünüyor. Oysa Allah Rasulünün elbisesine meni bulaşmışsa, kuruyunca ovalayıp namazını kıldığını Hz. Aişe anlatıyor.


    Üniversite de cinsel eğitim dersinde bir kaç genç kız mideleri bulandığını söyleyerek dersten çıkmışlardı. Bu kızlar erkek arkadaşı olan evlenmeye niyetlenen kızlardı. Oysa cinselliğin sözüne bile tahammülleri yoktu. Ayrıca bir de danışmanlık yapacaklardı. “Cinsellik” kelimesini söyleyemeyen psikolog bile var maalesef. Konunun gerekliliğine inanmadıkları için mi bilmiyorum, kendilerini bile tedavi etmemişler.


    3- Günah: Kişi cinselliğin günah olmadığını bildiği halde bilinçaltı bir şekilde “günah” diye kodlamışsa cinsel ilişkiden kaçınmaya çalışabilir ya da ilişki sonrası vicdan azabı çekebilir. Bir hanım eşi ile birlikte olmak istemediğini; çünkü “birliktelik sonrası deprem olur da ölürse cünüp olarak ölmekten korktuğunu” söylemişti.”Cinselliğin günah olduğunu mu düşünüyorsunuz?” diye soruyorum “Hayır” diyor; fakat bilinçaltında günah olduğu düşüncesi var belli ki.


    Erkeklerde de günah düşüncesi özellikle ergenlik döneminde gördüğü cinsel içerikli rüyalar sebebi ile suçluluk duygusuna ve “günahkar olmasam böyle rüyalar görmezdim” gibi vesveselere sebep olabiliyor. Bu rüyaların görülmesinin normal olduğu anlatılmazsa ergenlerin ruh sağlığı bozulabiliyor.


    Ya da namazda, Kabe de aklına cinsel şeyler gelmesi yüzünden kendini sapık zannedip namazını bırakan bu yüzden psikiyatrların kapısını çalan hasta sayısı çok fazla. Bu da çok önemli bir konu. “Cinsel vesveseler” konusuna “Çocuklarımıza cinselliği nasıl öğretmeliyiz” başlıklı bir yazı düşünüyorum, o zaman inşaallah daha geniş değineceğim.


    4-Korku: Evlilik öncesi genç kızlarda cinsellik korkusu çok fazla var. Namuslarını korusunlar diye anne ya da yakın akrabaları tarafından korkutularak büyütülen kızlar cinsel korkular yaşıyorlar.


    Bir de günümüz sorunu olarak gelişen cinsel korkular var: Cinselliği pornolardan tuhaf ve korkutucu sahneler izleyerek öğrenen kızlarda ciddi bir cinsel ilişki korkusu oluyor. Sırf bu korku yüzünden evlenmekten kaçındıklarını kaç genç kızdan duydum.


    Cinsel korkuları olduğu halde evlenenlerin bir kısmı da düğün öncesi nişanlılarından bunun için süre istiyorlar. Bu konuda da çok örnekler var. İki ay dan iki yıla kadar süre isteyen kızları duydum. Bu sürede “evli gibi değil de nişanlı gibi flört edelim, birlikte yatmayalım” diye teklif ediyorlar. Erkek de iyi niyetle “Namuslu kız, korkuyor demek ki” deyip süre veriyor; fakat yıpratıcı bir sürece giriyorlar, sorunu nasıl çözeceklerini bilemiyorlar genellikle.


    Cinsel korkular bazen Vajinismus denilen kadının korku sebebi ile kendini kasması yüzünden hiç cinsel birliktelik yaşanmaması gibi bir soruna sebep olabilirken, bazen de ilişki gerçekleşiyor; fakat kadında bir ömür boyu sürecek cinsel isteksizliğe sebep olabiliyor. Kadın her ilişki de birlikteliğe engel olmayan; fakat kendine ağrı yapan kasılmalar yaşayabiliyor.


    Evlenecek olan genç kızların öncelikle şunu bilmeleri gerekir ki kadın korkmadığı ve kendini kasmadığı sürece en ufak bir acı bile yoktur. Allah (c.c) muazzam bir sistem kurmuş. Erkek acele etmez, anlayışlı davranır, cinselliğin duygusal basamağına dikkat ederse, genç kızda kendini kasmazsa hiç bir sorun yaşanmaz.


    Korku kadının vajen kaslarını kilitlemesine sebep olurken erkekte de sertleşme sorununa sebep oluyor. İki sorunda tamamen psikolojik.


    5-Güvensizlik: “Ben cinsel ilişkiyi düzgün yaşamayı başaramam” düşüncesi de önemli bir sorundur. Kadın bedenini beğenmediği için cinsellik yaşamaktan kaçınabiliyor. Erkekler de ya başka erkeklerin anlattığı abartılı hikayelerden, pornodan ya da cinsel ürünler satmak için yapılan reklamlardan etkilendikleri için güvensizlik sorunu yaşayabiliyorlar. O ürünler yokken cinsel sorunlar daha azdı.

    Reklamcılar önce ürünlerin gerekliliğini anlatıp, erkeğin moralini bozup ürüne ihtiyaç duymalarını sağlıyorlar. Cinsellikle ilgili doğru bilgi sahibi olan ve kendine güven duyan hiç bir erkeğin cinsel haplar da dahil cinsel ürüne ihtiyacı olmaz.


    Güven konusunda bir de karı koca birbirinin moralini bozabiliyor. Erkek karısının fiziki özellikleri ile dalga geçerse, kadın cinsellikten soğur; kadın erkeğin cinsel gücü ile alay ederse, erkek cinsel enerjisini kaybedebilir. Karı koca birbirini ne kadar hoş davranırlarsa, birbirlerini överlerse ilişkileri o kadar güzel olur.


    Cinsel sorunlar kişinin sadece kendini ilgilendirmediği ve eşini de etkilediği için; sorun olduğunda karı kocanın birbirini üzerinde hakkı kalacağından dolayı cinsel sorunu çözmek için gayret göstermemek bir vebaldir. Cinsel sorunların çoğu psikolojik olduğu için çiftler gayret ederlerse sorunu kendi kendilerine çözebilirler. Nasıl çözeceklerini de yazacağım; fakat yazı uzun oldu.


    Tedavide ilk aşamayı da yazarak bitirelim. Cinsel isteksizlik tedavisinde en önemli olan cinsellikle ilgili “ayıp, günah, pis” gibi olumsuz düşünceleri atıp, yerine cinselliğin karı koca muhabbeti için yaratılmış olduğunu, karı- kocanın birbirlerinde rahatlasınlar, diye onlara verilmiş Allah (c.c) ın bir ikramı, hediyesi olduğuna inanmak lâzım. “Zihindeki yanlışlardan nasıl kurtulabiliriz?” bir sonraki yazıya kaldı.


           Sema Maraşlı

    www.cocukaile.net
     

    Hikaye: 20 KURUŞ


    Hikaye: 20 KURUŞ

     

        Londra'daki camii'ye yeni bir imam gönderilmiş. Adam şehre gitmek için hep aynı otobüse biniyor ve çoğu zaman da aynı söföre rastlıyormuş.

     
    Bir gün, bilet alırken şoför yanlışlıkla 20 kuruş fazla vermiş. İmam yanlışlığı oturup da parasını sayınca fark etmiş.

        Kendi kendine  "20 kuruşu geri versem mi şöföre?" diye düşünüyormuş.

        Ama içinden bir ses diyormuş ki "çok gülünç bir para ve şoförün umurunda değil. Otobüs şirketi çok para kazanıyor zaten... Sadece 20 kuruş onlara bir şey yapmaz." Bu parayı saklayabilirim diye düşünmüş, Allahtan gelen bir hediye gibi...

     
    İnecegi durağa gelince, imam kalkmış ve fikrini değiştirmiş, inmeden önce şoförün yanına gitmiş, 20 kuruşu geri vermiş ve demiş ki:

     -- "Paranın üstünü fazla verdiniz."

     
    Şöför gülümsemiş ve demiş ki :

     -- "Siz caminin yeni imamısınız değil mi?  Aslında uzun zamandır sizi caminizde ziyaret etmek istiyordum, islamı öğrenmek için. Bu yüzden bilerek size fazla para verdim. Nasıl tepki vereceğinizi görmek istedim."

     
    İnerken imam artık bacaklarını hissetmiyormuş, yere yığılacakmış neredeyse, bir direğe tutunmuş ve kendine gelmeye çalışmış. Gözlerinden yaşlar dökülerek demiş ki:

     

     -- "Allahım az daha İslamı 20 kuruşa satıyordum!. .."

          
    Unutmayin ki siz belki de müslüman olmayan insanlar için dinimizi tanıtan kişilerdensiniz.

        Bu yüzden hareketlerinize dikkat edin. Maalesef insanlar sizinle birlikte dinimizi de yargılayacaklardır!

     

    23 Kasım 2013 Cumartesi

    II.Abdülhamid Han diyor ki

    II.Abdülhamid Han diyor ki
     

     
     
    "33 sene devletim ve milletim için çalıştım. Elimden geldiği kadar hizmet ettim. Hâkimim Allah, bunu muakeme edecek ise Resulullah'tır. Bu memleketi nasıl bulduysam öyle teslim ediyorum. "Hiç kimseye bir karış toprak vermedim. Hizmetimi anca...k Allah'ın takdirine bırakıyorum. Ne çare ki düşmanlarım bütün hizmetime kara çarşaf örmek istediler ve muvaffak da oldular."

    II.Abdülhamid Han


    2. ABDÜLHAMİTİ 1909'TE DARBEYLE YIKTILAR. (1876 - 1909)

    ABDULHAMİT GİTTİKTEN SONRA OSMANLI ANCAK 12 YIL DEVAM ETTİ. KOSKOCA İMPARATORLUK DAĞILDI. 

    II. Abdülhamid 24 Nisan 1909’da tahttan indirildi, vefat ettiği 10 Şubat 1918’de ise Jön Türklere devrettiği, yüzölçümü neredeyse 5 milyon kilometrekareye ulaşan koca imparatorluk kayıplara karışmış sayılırdı. “Hürriyet kahramanı” Enver Paşa’nın ülkeden kaçmadan evvel, yaveri Mersinli Cemal Paşa’ya yaptığı şu acı itiraf, İttihatçıların nasıl büyük bir oyuna geldiklerini geç de olsa fark ettiklerini göstermektedir:

    “Turan yapacaktık, viran olduk. Bizim en büyük günahımız, Sultan Hamid’i anlayamamaktır. Yazık Paşam, çok yazık! Siyonistlere alet olduk ve onların hıyanetine uğradık!”



     

    Öğretmenler Günü

    Öğretmenler Günü   


    Aziz Müslümanlar!


    Yüce Allah insanı, eğitilmeye en müsait varlık olarak yaratmıştır. İlk insan ve ilk Peygamber Hz. Adem’e bütün isimleri (kelime ve dilleri) bildirmiş, kalem ile yazmayı da, O öğretmiştir. Sevgili Peygamberimiz (sav) de, “Ben öğretmen olarak gönderildim.”[2] buyurarak, bu mesleği kutsallaştırmıştır.


    Eğitim ve öğretime en uygun canlı, insandır. Ama eğitimi zor olan ve en uzun süren de gene insandır. Atalarımızın “insan yetiştirme sanatı” diye tarif ettikleri öğretmenliğin, çok zor bir meslek olduğu aşikardır. Başında “millî” kelimesi bulunan iki bakanlığımızdan biri, Milli Eğitim Bakanlığı’dır. Çünkü eğitim ve öğretim, millî bir meseledir. Ne kadar zor ve pahalı olsa da kazandırdıkları paha biçilmez değerdedir.
    Değerli Müslümanlar!

     
    Bebeklikten itibaren insana ilk bilgileri öğreten anne babalar ile, cemaate vaaz, hutbe ve yaz kurslarında dinî bilgiler veren hocalar da, bir nevi öğretmendirler. Eğitim konusunda öğretmen, ebeveyn ve cami görevlileri birbiriyle irtibatlı olmalıdırlar. Zaten halkımız öğretmenleri ve din adamlarını, “Hoca” ismi altında birleştirmişlerdir. Bu birlikteliği sürdürmek büyük önem taşımaktadır. Cenâb-ı Allah, “Mü’minler! Kendinizi ve aile fertlerinizi, ateşten koruyun….”[3] buyurmuştur. Sevgili Peygamberimiz, hayırlı evladın kıyamete kadar sevap kazandıran bir vakıf hükmünde olduğunu bildirmiştir. Hz. Ali de çocuklarımızı çağın şartlarına göre yetiştirme hedefini göstermiştir.
     

    Elbirliği yaparak çocuklarımızı bilgili, kültürlü, inançlı, ruhen ve bedenen sağlıklı ve yere sağlam basan, geleceğe de güvenle bakan gençler olarak yetiştirelim. İslam’ın ve müslümanın her bakımdan gelişmesi için buna mecburuz.


    Muhterem Cemaat!


    Öğretmenlik yönünü öne çıkaran Peygamberlerimizin eğitimdeki mirasçısı olan herkeste, O’ndan izler bulunmalıdır. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm onu bize “güzel örnek” olarak göstermiştir. Peygamber efendimiz güzel ahlâklı ve güler yüzlü idi. Doğru, çalışkan ve merhametliydi. Sevgi ve hoşgörü sahibi, hem de kolaylaştırıcıydı. Disiplinliydi ama kimseyi incitmemişti. Hz. Peygamber, bu metotlarla başarılı olmuştur. Bu güzel hasletlere sahip olanlar da, zor ve çile dolu bu meslekte, mutlaka başarılı olacaklardır. Bizler de: “Bana bir harf öğretenin hizmetçisi olurum.” diyen Hz. Ali’nin anlayışıyla, öğretmenlerimize sahip çıkmalı, eli öpülesi hocalarımıza her türlü desteği vermeliyiz.


    Yüce Kitâbımız: “Hiç bilenlerle, bilmeyenler bir olur mu?”[1] buyurarak, bilgili olmayı dinî bir görev haline getirmiştir. Dinî ve millî yönden gelişip yükselmemiz için eğitim hizmetinin ifasında bizlere ne görev düşerse, seve seve yerine getirmeli ve olanca gücümüzle katkıda bulunmalıyız.


    Kıymetli Mü’minler!


    Bize okumayı, yazmayı öğreten, çok kıymetli bilgiler kazandıran değerli hocalarımızdan vefat edenleri rahmet ve minnetle anıyoruz. Hayatta olan ve görevi başında bulunan bütün öğretmenlerimize başarılar diliyor, hayır dualarımızla eğitim camiasının öğretmenler gününü kutluyoruz.


    ______________________
    [1] Zümer, 39/9.
    [2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 328.
    [3] Tahrim, 66/6.


    Turgut AÇARİ
    Beyoğlu Müftüsü