30 Eylül 2014 Salı

Çok etkileyici bir aşk hikayesi

Çok etkileyici bir aşk hikayesi

 Hakan ve Hülya adında iki genç varmış. Kız güzelmi güzel genç yakışıklı mı yakışıklıymış..
 

Bu iki genç birbirlerini sevmiş ve bir flort döneminden sonra evlenmeye karar vermişler. İkisinin durumu iyi ve zengin ailelerin çocuklarıymışlar ve sonunda Hakan ve ailesi Hülyayı istemeye gitmişler.

Nişan yüzükleri takılmış ve evlilik günleri belirlenmiş. Bir gün Hakan Hülyayı aramış kız telefona bakmış " Aşkım ne yapıyorsun" demiş. Kız yemek yaptığını yemek yiyeceğini söylemiş.

Hakan " aşkım yemeğini yedikten sonra seni almaya gelecem birlikte sinemaya gideriz iki tane bilet aldım" demiş. Kız "tamam aşkım gidelim" demiş ve telefonu kapatıp yemeğe devam etmiş.

Tam o sırada tüp patlamış bütün tüp parçaları Hülyanın vücudunu delik deşik etmiş.. Hastaneye yoğun bakıma kaldırmışlar.

Hakan koşa koşa hastaneye gitmiş. Hülya onunla görüşmek istememiş. Çünkü suratı yanıktan öyle iğrenç bi hal almış ki yüzüne ve vücuduna bakınca insan iğreniyormuş.

Annesi Hülyanın yanına gelmiş ve "kızım Hakan perişan bir halde neden onu görmek istemiyorsun " demiş.

Kız " anne sen böyle yüzümün haline bakmaya iğreniyorsun o nasıl baksın. Söyle ona beni güzel halimle hatırlasın herşey bittisakın beni aramasın".

Anne kızın dediklerini çocuğa aynen iletmiş. Çocuk üzüntüyle hastaneden çıkmış ve arabasını süratle kullanmaya başlamış ve trafik kazası geçirmiş kör olmuş.

Annesi tekrar kızın yanına gelmiş ve Hakana olanları anlatmış. "Artık evlenmeniz için hiç bir mani yok artık birbirinize destek çıkmalısınız, bak hem artık istesede seni göremez" demiş.

Bunun üzerine kız Hakanla evlenmiş. İki tane çocukları olmuş ve yıllar sonra Hülya kalp krizinden ölmüş.

Öldüğü gün çocukları anlamışlar ki babaları kör değilmiş ve aslında hiç kör olmamış.
***

(Sanırım gerçek aşk bu... insan severse böyle sevmeli. Nasılsa cennette verilecek yeni beden dünyanın en güzel kız/erkek' inden milyon kat daha güzel olmayacak mı? Nasılsa aşklar cennette sonsuza kadar devam etmeyecek mi?)



Hesabını Veremeyeceğimiz Yükler Ediniyoruz

Hesabını Veremeyeceğimiz Yükler Ediniyoruz
 
Osman Sungur Yeken
 
Hesabını Veremeyeceğimiz Yükler Ediniyoruz
 
Osman Sungur Yeken
 
 
-Kabrimi düşünürken nefsimin istemediği mühim birkaç söz kalbime geldi. Fakat her ameliyat sancılı olsa da iyileştirmeye matuftur-
 
Medeniyet fantaziyelerine birbirini teşvik edenlere veyl olsun! Sizi terkedecek idam sehpanızı neden süslüyorsunuz?
 
Sarhoşluk veren herşey haramdır. Adeta dünyevi romantizmler sarhoş eder boyuta gelmişse, maddiyata dala dala madde bağımlısı haline gelmişsek, akıllı telefonlar, bilgisayarımız, veya kimimizin arabası, evi, vitrindeki eşyası canımızdan kıymetli hale gelmişse arka fonda tehlike çanlarını duymalıyız.. 
 
Hesabını veremeyeceğimiz çok yük ediniyoruz...
 
"Ya Baki Entel Baki" diyemediğimiz, vazgeçemediğimiz nelerimiz var? Sanki bu dünyada ebedi kalacak gibi nazlanıyor, fani damgasını görmezden gelmeye, kendimizi kandırmaya çalışıyoruz. Nereye kadar? 
 
Biz gidiyoruz, aldanmakta faide yok. Gözümüzü kapamakla bizi burada durdurmazlar; sevkiyat var” (*)
 
Derhal ahirete çalışmalı...
 
*Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar
 
Tarih : 21.09.2014 Kaynak : Risale Ajans
 
 
 

Haftanın Kuran-ı Kerim mesajları – 14


Haftanın Kuran-ı Kerim mesajları – 14


 


1 - Fecr sûresi 15. âyet

 

İnsan var ya, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde (sevinir, bunun bir imtihan olduğunu düşünmeden) «Rabbim bana ikram etti.» der.

 

***************

 

2 - Enfal sûresi 29. âyet


Ey iman edenler, Allah'tan korkup sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir

 

***************

 

3 - İnfitar sûresi 6. âyet


Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir?

 

***************

 

4 - Haşr sûresi 24. âyet


O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir

 

*****************

 

5 - Sad sûresi 29. âyet

 

(Bu Kur'an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.

 

******************

 

6 - Mülk sûresi 2. âyet

 

O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

 

********************

 

7 - Nur sûresi 41. âyet

 

Görmez misin ki, göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kanat çırpıp uçan kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini? Her biri kendi tesbihini ve duâsını bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir.

 

********************

 

8 - Fussilet sûresi 34. âyet

 

İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.

 

********************

 

9 - Fussilet sûresi 30-32. âyetler

 

Şüphesiz "Bizim Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) "Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vaadolunan cennetle sevinin."Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniziz. Orda nefislerinizin arzuladığı herşey sizindir ve istediğiniz herşey de sizindir." "Çok bağışlayan, çok esirgeyen (Allah)tan bir ağırlanma olarak."

 

*******************

 

10 - Zümer sûresi 20. âyet

 

Ancak Rablerinden korkup-sakınanlar ise, onlara yüksek köşkler vardır, onların üstünde de yüksek köşkler bina edilmiştir. Onların altında ırmaklar akmaktadır. (Bu), Allah'ın va'didir. Allah va'dinden dönmez.

 

 

 

 

 

Kadınları anlamıyoruz :)

Kadınları MUTLU etmek için çırpınan kardeşlerim !

İşte her şeyi özetleyen bir karikatür

Artık siz bilirsiniz  :)
 
Kadınları MUTLU etmek için çırpınan kardeşlerim !
İşte her şeyi özetleyen bir karikatür 
Artık siz bilirsiniz :)

 

Ahmed Şahin - Bekleyen kurban sorularına toplu cevaplar

Ahmed Şahin - Bekleyen kurban sorularına toplu cevaplar


Ahmed Şahin
a.sahin@zaman.com.tr
 
AİLE-SAĞLIK Yazarlar Ahmed Şahin

Bekleyen kurban sorularına toplu cevaplar

 
 


Soru: Kurban Bayramı’nda ölmüşlerimiz adına da kurban kesmek istiyoruz. Ancak farklı cevaplar bizi şüpheye düşürdü. ‘Ölmüşleriniz adına kestiğiniz kurbanın etinden siz yiyemezsiniz’ diyenler oldu. Bayramda ölmüşlerimiz adına kurban kesersek bu adak kurbanı gibi mi olur, etinden kesenler gerçekten de yiyemezler mi?


Cevap: Bayramda ölmüşlerimiz adına kurban kesmekte sevap var, yasak yoktur. Ancak kestiği kurbanı (ölenin vasiyeti var da onun için kesiyorsa) etinden tıpkı adak gibi kesen ve ailesi yiyemez. Vasiyet sahibi adına tümüyle yoksula hibe edilmesi gerekir. Şayet ölenin vasiyeti yok da bir vefa ve sevap bağışlama niyetiyle kendiliğinden kesip sevabını ölmüşlerine bağışlamak istiyorsa bundan yemede yedirmede bir yasak söz konusu olmaz. Kendi özel kurbanı gibi tasarrufta bulunup yer ve herkese yedirebilir. Çünkü bu kurban vasiyet kurbanı değil, yaşayanın kendi isteğiyle kesip sevabını ölmüşüne bağışladığı hediye kurbanıdır. Kendi hediye ettiği kurbanın etinden kendisinin yemesinde yedirmesinde yasak yoktur. Bu fark bilinmeli, vasiyet kurbanı ile hediye kurbanı karıştırılmamalıdır.

Soru: Çocuk doğumundan sonra kesilen kurban hakkında bilgi verebilir misiniz? Mecburiyet derecesi nedir, kaç yaşına kadar kesilebilir doğum kurbanı?

Cevap: Yeni çocuğu dünyaya gelen ailenin şükür manasında keseceği kurbana ‘akika kurbanı’ adı verilir. Akika kurbanı üç mezhebe göre sünnet, Hanefi’ye göre ise sünnete yakın derecede menduptur. Yani böyle bir kurban keserse sevap alır, kesmezse günaha girmiş olmaz. Doğumdan sonra çocuk yedi yaşına varıncaya kadar kesilebilecek olan bu kurbanla eş, dost, konu komşuya yemekler verilir, ikramlarda bulunulur, topluca dualar edilip şükür duyguları yaşanır. Güzel bir İslami âdettir.

Soru: Bayramda adak kurbanı da kesilebilir mi?

Cevap: Adak kurbanı bayramda da kesilebilir.

Adakta gün ve mekân sözü bağlayıcı olmadığından söylediği günden başka gün ve yerde de kesebilir. Yeter ki adanan hayvanın cinsi değiştirilmesin.

Ayrıca adak kurbanın etinden adayanın kendi ailesi, çocukları torunları, ana-baba, dede ve ninesi, yani yakın akrabaları yiyemezler. Yerlerse yedikleri miktarın parasını (yediklerinin asıl sahibi sayılan) yoksula vermeleri gerekir.

Ayrıca adadığı kurbanı almaya ekonomik gücü hemen yetmeyen kimse, gücünün yeteceği günü bekleyebilir. Böyle bir imkâna kavuşma ihtimalini yakın görmüyorsa, üç gün oruç tutarak adağını oruçla ödemeye yönelebilir.

Soru: Şokla kurban kesmek caiz midir? Caiz ise şokta neye dikkat etmek gerekir?

Cevap: Kurban keserken en çok dikkat edilecek husus, hayvana işkence yapmadan, en az acıyla kesmektir. Efendimiz’in (sas) bu hususta ikazları vardır. Hazreti Ömer (ra), keseceği kurbanı sürükleyerek götüren birini görünce unutulmayan uyarısını şöyle yapmıştır:

- Ey Allah’ın kulu! Kurbanı eziyet etmeden götür, işkence yapmadan yatır, kesim işini de acı çektirmeden bitir!

Bu açıdan bakınca, şokla kesim acıyı en aza indiren kesim olarak görülebilir. Ancak şokta dikkat edilecek önemli husus şudur.

Soru: Ölüm ne ile olmaktadır? Şokla mı, yoksa şokun hemen arkasından yapılan kesimle mi?

Cevap: Eğer şokla sakinleştirilen hayvan, geç kalınmadan hemen kesilmiş, ölüm bu kesimle gerçekleşmişse bundan şüphe etmeye gerek yoktur. Şayet şokla sakinleştirilen hayvan geç kalındığından dolayı ölmüş de ölmüş hayvan kesilmişse bu et yenmez, bu ölmüş hayvan da kurban sayılmaz. Bu önemli tehlikenin farkında olmak gerekir.

Soru: İhtiyacın çok fazla olduğu yerlere parasını gönderip kurbanı tümüyle onlara bağışlamanın farklı sevabı olabilir mi?

Cevap: Elbette. Acil ihtiyaçlılara yardım önemlidir. Onlar görmezden gelinemez.

Ancak yardımlarda dinî sıralama da unutulmamalıdır. Ayet ve hadislerde yardım sıralaması en yakınındaki akraba ve kapı komşusundan başlar, sonra uzaklardaki ihtiyaç sahiplerine ulaştırılır. Bu sebeple uzaktaki acil ihtiyaç sahipleri düşünülürken, yakınımızda beklenti içinde olan kapı komşularımız da unutulmamalı, bir yeri yaparken başka yerleri de yıkar duruma düşmemeliyiz.
 

 

29 Eylül 2014 Pazartesi

Google Arama Sonuçlarını Yeni Sekmede Açmak


Google Arama Sonuçlarını Yeni Sekmede Açmak

 
 
Artık arama motorları hayatımızın bir parçası olmaya başladı. Aslında bilgi öğrenmek güzeldir lakin bilgiye giden yolda çeşitli zorluklar ve engellerde olabilmektedir. Bunun bir örneğide google de bir şey ararken sıralanan sonuçların reklam yada istediğiniz şeyi tam karşılamaması, bilgiye ulaşırken sizi yanlış yönlendirmesi yada zaman ve enerji kaybettirmesi oluyor.



Yani google de bir şey aradığınızda  çıkan sonuçlardan genelde en üstekilerden birine tıklarsınız ve tarayıcı sayfası o sonuca gider ve o sitenin sayfasını görüntüler, aradığınız sonuç o sayfada ise sorun çözülmüştür. Lakin değilse ya tarayıcı geri dön tuşuna tıklar yada tekrar googleye girip aynı sorguyu bir daha yaparsınız. bu da size zaman , kota ve enerji israfına olarak geri döner.
Bu kayıpları önlemek için googlenin " Sonuçların açılacağı pencere , Seçilen her sonucu yeni bir tarayıcı penceresinde aç. " özelliğini kullana bilirsiniz. Özellikle mobil kullanımlarda oldukça faydalı bir özellik.
Şimdi bunu nasıl aktive edeceğimize bakalım. Tabi ki bu özelliği kullanabilmek için google hesabınızın olduğunu varsayıyorum.

Öncelikle google.com adresinden bir sorgu yaptığınızda sağ üst köşede ki çark işaretini tıkladığınızda > Arama ayarları bölümüne geçiş yapıyoruz.


Açılan sayfada > Sonuçların açılacağı pencere > Seçilen her sonucu yeni bir tarayıcı penceresinde aç. Bölümünün başına çeltik ekleyerek, işaretleyip kayıt ediyoruz.


Hepsi bu kadar artık sonuçlarınıza tıkladığınızda her biri yeni sekmede açılacak.

Bir şey değil...

Zamane "baba nasihatleri"

Zamane "baba nasihatleri"







Mâli nasihatler:

Oğlum! Türkiye'de hiç bir zaman döviz üzerinden borçlanma.
Arkadaşına kefil olmak yerine, imkânın nisbetince ona borç vermeyi teklif et.

Eğer bir mal satman gerekiyorsa mümkünse vâdeli satma, peşin sat, hattâ biraz zarar etsen bile böyle yap.

Kredi kartı ile alışveriş yaparken kartını görevliye veya garsona sakın teslim etme, bizzat sen kasaya götür, pos (kredi kartı) cihazından geçişini izle ve makineden çıkan fişin rakamlarını kontrol et.

Kredi kartı şifreni banka görevlisi olsa bile kimseye söyleme ve ATM makinesi kullanırken de çevredeki kişilere gösterme.
Hiçbir kooperatife üye olma çünkü 1990'lardan sonra kooperatif yoluyla ev veya arsa sahibi olmanın hiçbir avantajı kalmadı.


İş hayatı nasihatleri:

En zor taklit edilen imza, bir defada kalemi kağıttan kaldırmadan atılan imzadır. imzanı bu şekilde atmaya gayret et, en büyük ve yenilmeyen tek gücün bilgi ve tecrübe olduğunu unutma...

Her kime olursa olsun, ödeyebileceğin miktardan fazlasına kefil olma, kefalet tutarı belli olmayan sözleşmelere imza atma, aksi takdirde her şeyini kaybedebilirsin.

İş hayatında herkese değer ver, ama bunu asla abartma. Hiç kimseyi de küçük görme, iş yerine girerken kapıcının elini sık, hizmetlinin hatırını sor, gerektiğinde karşılıksız yardımda bulun.

Yürüyebileceğin mesafelerde otomobil kullanma. Hiçbir zaman görevde iken bir devlet memuruna hakaret etme, ceza alabilirsin. Bunun yerine git, müdürüne şikayet et. Olmadı, daha üstüne şikayet et.


Araba nasihatleri:

Araba satın alınırken satışı en kolay olan marka ve modeli tercih edersen, o senin hazır para kaynağın olacaktır. İnsanın ne zaman büyük paraya acilen ihtiyaç duyacağı belli olmaz.

Arabana binmeden önce lastikleri, kullanırken motor hararetini,araçtan indiğinde camları ve kapıların kilitlerini kontrol etmeyi unutma..

Güvenebileceğin bir tamircinin telefonu her zaman yanında olsun. Mümkünse aynı marka otomobilin yeni modellerini satın al. Böylece tamircin hep aynı kalır.

Arabanın periyodik bakımı ile trafik ve sigorta belgelerinin tam ve eksiksiz olmasına dikkat et. Arabanının bütün emniyet ve güvenlik sistemleri tam olsa bile ayrıca alarm taktır. Hırsızı caydıracak tek şey budur.


Ev hayatı nasihatleri:

Telefonunda iyi bir avukatın, elektrik tamircisinin ve su tesisatçısının numarası olsun. Sabah uyandığında yatağını mutlaka topla. İş kıyafetini çorabın da dahil olacak şekilde akşamdan hazırla, gerektiğinde çamaşır yıkamayı öğren, kendi giyeceklerinin ütüsünün tamamını her zaman kendin yap.

Çorba, pilav, makarna yapmayı, et terbiye etmeyi ve pişirmeyi mutlaka öğren. Evin içinde cumartesi ve pazar hariç pijama veya eşofmanla dolaşma, hatta bu günlerde bile uygun bir kıyafet giy.

Eşin akşam yemek hazırlarken mutfaktan ayrılma, yardımcı ol, yemekten sonra sofrayı mutlaka sen topla. Mümkünse her yemekten ve tatlı yedikten sonra dişini fırçala, yemek aralarında yediğin atıştırmalardan sonra ağzını suyla çalkala, yanında mentollü veya naneli sakızın her zaman olsun.

Tâtil nasihatleri:

Tâtile, sağlık ve eğitime ayırdığın parayı harcama. Aksini de yapma. Tâtilini her sene yeni bir yerde geçirmeye îtina göster. Bu sana ömür boyunca kırk-elli farklı yeri yakından görme imkanı vermiş olacaktır.

Sakın yazlık alma, bu senin ömür boyunca aynı yerde ve aynı zamanda tâtil yapman anlamına gelir ki belli bir zaman sonra tad vermez. Ayrıca bütün yıl sabit masraflar ise işin fazladan tuzu biberi olur.


Hususi nasihatler:


Eşinle kendi aranda mesâfeyi yok etme; onun da bir özel hayatı olduğunu unutma.
Ara sıra eşine sürpriz yap, eve çiçekle git, zaman zaman onu gücünün yettiği nisbette iyi bir restorana akşam yemeğine götür.

Allah'tan, evlat acısı yaşamaktan, kul hakkı yemekten, iftiraya uğramaktan, sabırlı insanın öfkesinden, korku melekesi kaybolmuş insanın cesaretinden ve kendi nefsinden kork.

Baban
 
 

Ölüm dediğin nedir ki?

Ölüm dediğin nedir ki?


Allah sevgisi kalbe hakim oldu mu, gerçekten de Rabbini özlüyor insan..
Kısa bir süre önce namazla birlikte, kalbini Allah'a açan  bir okurumuz şöyle diyordu.. okuyunca evet bunun adı  aşk dedim..
 
 
Ölümu özluyor  insan bir an once Rabbine kavusmak icin..
 Biran once muhammed Resulallah koklamak icin yarabbim sana binlerce sukurler olsun bana seni sevme seni zikretme serefini bagisladigin icin.

Mustafa Ulusoy'un sözlerini hatırlattı bu sözler..
Ne güzel tarif etmişler ölümü..

Ölüm kötü bir yaşantı olsaydı meleklerin eliyle gerçekleşmezdi diye düşünürüm bazen. Ölüm meleklerle daha yakından karşılaşacağımız bir andır. Yeter ki kalbimiz ebedi hayatın varlığına ve O hayatı bize verecek Yaratıcıya teslim olsun. Bu olabilirse ölüm dediğiniz nedir ki?


 

 
Sözün özü...
Yaradanın sevgisi bir kez kalbe girmeye görsün..
Samimiyet oldu mu, o sevgi gönülden taşar aşk olur, özlem olur..

Her nereden okunuyorsak ışık olsun inşaAllah..
 
 İstanbul'da öğretmen Gülümce Yıldız hocam
 
 
 

BELLİ DİMİ UNUTMADIKLARI

BELLİ DİMİ UNUTMADIKLARI

 RESME DİKKATLİ BAKIN

 herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder




 

27 Eylül 2014 Cumartesi

Hekimoğlu İsmail - Müslüman’ın niyeti İslam’a hizmet olmalı

Hekimoğlu İsmail - Müslüman’ın niyeti İslam’a hizmet olmalı



Hekimoğlu İsmail
 

Müslüman’ın niyeti İslam’a hizmet olmalı



Dünyadaki her hadise ve her mevki, Müslüman için bir imtihan vesilesidir. Mesela, Allah insana makam verir, imtihan eder.

İnsan, o makamın hakkını verir şükrederse ne âlâ, şükretmezse yazık olur. Allah kulunu zenginlikle de imtihan eder; parayı nerede harcayacak diye. Fakirlik verir imtihan eder; ne kadar sabredecek diye.

Bugünkü Müslümanların en büyük imtihanı, mevki, makam ve zenginlikle oluyor. Tabii zenginin işi de kendine göredir. Araba, ev, dükkan, müşteri, alım-satım adamı meşgul ederse paranın kölesi olur amma Allah’a köle olmazsa, İslamiyet’ten uzaklaşırsa vay haline.

Peygamber Efendimiz (sas) zamanında yaşayan Sâlebe isminde bir Müslüman şahıs, Efendimiz’e gelip, “Çok zengin olmak istiyorum.” demiş. “Ne olur, ya Resulallah, bana dua et...” Efendimiz ona, işte böyle söylemiş: “Şükrünü eda ettiğimiz az mal, şükrünü eda edemediğimiz çok maldan daha hayırlıdır.”

Fakat Sâlebe, zengin olmak ve servetiyle İslam’a hizmet etmek konusunda ısrarcı olmuş. “Eğer Allah, istediğim serveti verirse yoksullara yardım edeceğim.” demiş. Bu şekilde Peygamber Efendimiz’e üç defa gelerek kendisine zengin olması için dua etmesini söylemiş. En sonunda Peygamberimiz, “Allah’ım, Sâlebe’yi zengin et!” diye dua etmiş.

Ve bir gün Sâlebe zengin olmuş... Koyun sürüleri o kadar çoğalmış o kadar çoğalmış ki, Sâlebe, namazdan, mescitten, Peygamberimiz’den uzaklaşmış... Peygamber Efendimiz buyurmuş ki: “Yazık oldu Sâlebe’ye... Keşke hakkında hayırlı olanı isteseydi!..”

Nice insan vardır ki zengin olunca dersi, camiyi, hizmeti unutmuştur. Çünkü işleri ipek böceğinin iplikleri gibi onu sarmış, koza yapmıştır.

Hiçbir zaman servete karşı değiliz. Ancak servet denize benzer. İçine almazsan yüzersin, içine alırsan boğulursun. İnsan vücut gemisiyle saadet-i ebediyeye giden bir gemi gibidir; yol alıyor. Bu gemi suyu içine alırsa batar. İnsan da servet saadetini içine alırsa batar. Çünkü zenginlik bu dünya için imtihandır, imtihanı geçerse mükâfattır. Öyle zenginler de bilirim ki nefs-i emmarelerini yenmiş, enaniyetlerini sıfırlamışlar. Servetleriyle Peygamber’in yolundalar.

Ben torunlarıma diyorum ki: “Hangi mesleğe girerseniz, en ileri gidin. İmkânlarınızla, tahsilinizle İslam’a hizmet edin. Asıl başarı budur.”

İnsanlar sermaye koyup şirketler kuruyorlar. İsabetli kullanırlarsa verim alıyorlar. Servet de ahiret için sermayedir. İsabetli kullanılırsa insanı her iki dünyada kâra geçirir.

Evvela ahir zamandayız. Sahabe ve tabiin, bu zamanın şerrinden Allah’a sığınmışlar. Bugünün samimi Müslümanlarına da özenmişler.

Müslüman’ın niyeti İslam’a hizmet olmalı. İnsanın servetiyle, yüksek makamıyla cehenneme doğru gitmesi, cehennemi çok pahalıya satın alması demektir!.. Can emanettir; insan “Elim, ayağım, evim arabam” dese de aslında onlar onun değildir. İşte bunun gibi servet de emanettir. Ölünce “benim” dediği çok kıymetli vücudunu ve mallarını dünyada bırakır gider. Kendisi ahirette azap çekerken, dünyada kalan yakınları, o serveti nasıl kullanacaktır? İslam’ın şuuruna ermeyen zengin, servetini dünyada bırakmakla kalmaz bir de onun vebalini ve günahını yüklenir. Bugün en güzel yerlerde en büyük günahların işlendiği ve günah deryasında para ile yüzüldüğü açıktır.

Yağmur yağar, tarla neşvü nema olur. Tarla için yağmur servettir. Aynı şekilde Allah zengine mal vermiş ki İslamiyet’e, Müslümanlara hizmet etsin diye, emanettir. Para, mal bir gün mutlaka gidecek... Bu emanetin hesabı ahirette verilecek.

Bu dünyada yağmur gibi olabildiyse insan...

Allah’ın verdiği serveti ahiretine sermaye yapabildiyse eğer…

Servet bakımından üstün olmasının sebebinin, başkalarının işlerini görmek olduğunu anlayabildiyse… İşte o insan Allah’ın rahmetini İslamiyet üzerine yağdıran bulut misali aziz ve bahtiyardır. Çünkü servetler ve suretler, makamlar ve rütbeler kabir kapısına kadardır.

Sanma ey hace ki senden zer ü sim isterler,

Yevme la yenfau’ da kalb-i selim isterler.

Yani “Sanma ey efendi kıyamet gününde senden altın-gümüş isterler. O günde sadece ve sadece inançlı bir kalb ve salih amel isterler.”

Ne yazık ki birçoğumuz ebedî saadeti gözden çıkarıyor, fani saadete talip oluyoruz. Elmasları verip cam parçalarını alan mutlu olabilir mi? Ve böyle bir adama akıllı adam denilir mi?
 
 
 

26 Eylül 2014 Cuma

Efkan Vural - Her şeye rağmen yaşamak çok güzel-50

Efkan Vural - Her şeye rağmen yaşamak çok güzel-50

SEVGİLİ EFKAN HOCAM FAKİRİNİZ HAKKINDAKİ Milliyet Blog'daki Yazı dizisine ŞÖYLE ÖZETLEYEREK DEVAM ETMİŞ... 

Allah razı olsun hocam... Sizi çok seviyorum canım hocam...

Sevgili Efkan hocam kendisinden bahsettiğim bölümleri yazıdan çıkartmış. Kendisi benim en iyi dostum, akıl danıştığım büyüğüm, kendime örnek aldığım mütevazi, dürüst, ahlaklı, dindar, çalışkan, Allah'ın salih bir kuludur.

Benim namaza başlamama vesile oldu, yani beni Rabbimle buluşturdu. Allah ebediyyen razı olsun.
Allah bizleri sevdiklerimizle birlikte cennette de komşu etsin.
Çok emek harcayıp özet haline  getirmişsiniz. İyi ki varsınız hocam, bizi komşu yapana hamdolsun...

http://blog.milliyet.com.tr/her-seye-ragmen-yasamak-cok-guzel-50/Blog/?BlogNo=474964

Her şeye rağmen yaşamak çok güzel-50


Her şeye rağmen yaşamak çok güzel-50
 

Celal ÇELİK’in  hayata dair, ahlaki, dini ve felsefi yorumlarını yayınladığım yazı dizisini ,sevgili Celal ÇELİK’in tüm yazılarını yeniden gözden geçirerek  kısa ve öz olarak özet şeklinde sizlere sunmaya devam ediyorum.

1 ,2 ,3 ,4 ,5 ...... evet ömrümüzden beş saniye geçti. Zamanı durdurmanın ve geri almanın hiç imkanı yok. Saati durdursak da geçen gün ömürdendir.

Bu yıl, kendimize bir hedef seçelim ve planlar yapalım ve not alalım. Gelecek yıl, planladıklarımı acaba yapabildim mi? diye kontrol edelim.

Allah bizi bebekken anne sütüyle, çocukken anne babamızın eliyle beslettiriyor. Bizi böyle ballarla, sütlerle, muzlarla, karpuzlarla, portakallarla, etlerle, balıklarla, verdiği rızıklarla yapılan yemeklerle, baklavalarla, daha neler neler… beslesin. Sonra da yeter yediğin içtiğin 60-70 sene deyip bir çukura atsın. Öyle mi?

Böylesine merhametli ve cömert, kainatın yaratıcısı olan Rabbimiz bunu yapar mı? Tabi ki yapmaz ama Allah neden bizi öldürüp çukura(mezara) atıyor?

Evet öldürüyor. Ölüm yokluk değildir. Ölen bu bedendir. Beden zaten topraktan yaratıldı, yine toprağa karışıyor. Ruhumuz ise ölmüyor. Kıyamete kadar berzah aleminde hayatı devam ediyor

******

Elektrik olmayınca malum internet te olmuyor. Ben de bilgisayardaki programda Türkçe Kuran Meali okudum güzel enstrumental müzikler eşliğinde...

Laptop bilgisayarın ekranı üzerinde pilin ne kadar süre daha gideceğini gösteren bir bilgi yeralır bilirsiniz. Kuran okurken ara sıra gözüm buna takıldı ve düşüncelere daldım. %78 , %74 , %54 , %43 ... gittikçe süre azalıyordu...

O anda kendi hayatım gözümün önüne geldi. Yaşım 34 olmuştu.(Bu yazıyı yazarken 34 tüm. 2007de.) Zamanı geri döndüremezdim. Ömrüm hızla geçmeye devam ediyor. Laptoptaki pilin ne zaman biteceği görülüyordu ama insanların pilinin ne zaman biteceğini bizler bilemiyoruz. Ancak Yüce Allah bilir.

Daha sonra güzel şeyleri hep erteleyen insanlarımız aklıma geldi. Hele bir emekli olayım namaza başlarım, seneye sigarayı bırakırım inşallah, okul bitsin işe gireyim namaza başlayacağım, çocuklar büyüsün, hayatım düzene girsin hele.......... vs...

Her insanın şarjı aynı gitmeyebilir. Ölenler hep ihtiyar mı? Yüce Allah her gün çevremizde ve televizyonlardaki yüzlerce ölüm haberiyle bizlere gösteriyor ki, ölüm kaçınılmazdır ve her yaşta her an karşılaşabiliriz...

******

" - Kardeşim dünyaya bir kere geliyoruz, ye, iç, gez, eğlen , ... hayatın tadına bak. "

Bu cümle çok tanıdık ve hoş geldi di mi? Bu cümle insanları aldatmak için, kovulmuş şeytanın fısıldadığı en güzel cümlesidir... Aslında bir yönüyle doğrudur da. O da dünyaya bir kere geldiğimizdir. Doğru olmayan ise, dünyaya eğlenmeye, gezmeye, yeme-içmeye geldiğimizdir

Evet dünyaya birkez geliyoruz. Yani sonsuz azaptan kurtulmak ve ebedi gençlik ve eğlence yurdu olan cennet hayatını kazanmak için sadece tek bir şansımız var.

Efkan Vural

(Devam edecek)


 

Hayat Nur Artıran hocamızdan tweetler

Hayat Nur Artıran hocamızdan tweetler

https://twitter.com/HNurArtiran

NİHAT HATİPOĞLU - Kurban öncesi hatırlatmalar

NİHAT HATİPOĞLU - Kurban öncesi hatırlatmalar


NİHAT HATİPOĞLU
 
   

Kurban öncesi hatırlatmalar 



Perşembe günü zilhicce ayına girdik. Bu ayın 9. günü arefe günüdür. Yani önümüzdeki cuma günü arefe. Hz. Peygamber (s.a.v.) zilhiccenin 9. günü oruç tutmayı sünnet ilan etmiştir. Fecr Suresi'nde bahsedilen on gecenin zilhiccenin ilk on gecesi olduğu söylenir. İmkânımız el verdikçe zilhiccenin ilk 9 gününde oruç tutmaya çalışalım. Bu oruç birçok günaha kefaret olur. Affa vesile olur.
 
Cuma gününden itibaren teşrik tekbirleri başlayacak. Yani her farz namazdan sonra "Allahu Ekber Allahu Ekber. La ilahe illallahu ve'llahu ekber. Allahu Ekber ve lillahi'l hamd" tesbihini okuyunuz.
Kurbanlarınızı hazırlayınız. Kurban hem ibadet, hem Hz.İbrahim'e ve hem peygamberimize vefa, hem Hz. İsmail'in hatırasını yaşatma ve hem de gelenektir. Son zamanlarda bu konuda bir gevşeme gösteriyoruz. Kurbanı önemsemeliyiz. Hanefilere göre vacip, Şafiilere göre güçlü sünnettir. Kurban bir yardımlaşmadır. Hz. İbrahim'in ve oğlu Hz. İsmail'in teslimiyetidir. Allah'ın Hz.İsmail'e merhametidir.
 
 
Kurbanlara iyi davranalım. Onlar emanettir. Onları çekiştirmeyelim. Onlar bir ibadet aracıdır. Ona göre davranalım. Bilmeyenler kesmemelidir.
 
 
Hayvanlara en az sıkıntı verecek hangi yol varsa onu takip edelim. Kurbanları uygun yerde kesmeliyiz. Kurbanları keserken birbirlerine göstermemeliyiz. Bıçağı onların yanında keskinleştirmeyelim. Bunu yapana Hz. Peygamber uyarıda bulunmuş ve onu iki kez mi öldüreceksin buyurmuştur. Rabbim ibadetlerinizi kabul etsin.
 
ENGELLİLER ÖZEL İNSANLARDIR 
 
Sakın hayattan kopmayın. Engelliliği kendinize bir ceza gibi görmeyin. Elbette dünya bir imtihan. Elbette Allah dileseydi herkesi aynı yaratırdı. Ama o bir imtihanın gereği olarak bazımızı farklı yarattı.
 
Engelli kardeşlerimiz ahiretteki hayata bir artı olarak başlayacaklar. Bugünkü sıkıntı orada avantaja dönüşecek.
 
***
 
 
Büyük İslam alimlerinin bir kısmının sıkıntı ve çileli bir ömrün ardından büyük eserler bıraktıklarını
biliyor musunuz?
İbn Esir: El-Camiu'l Usul ve en-Nihaye gibi çok ciltli ve muhteşem eserlerin sahibidir. İbnül Esir'in bu eserlerini kötürüm (engelli) olduğu için yazabildiğini biliyor musunuz?
İmam Serahsi (Hanefi Hukukçusu): Mebsut isimli (15 ciltlik) muhteşem eserini kuyunun dibinde, hapishanede yazdı.
İbnûl-Kayyim: Zâdûl Mead isimli (5 ciltlik) eserini yolculukta yazdı.
İbn Teymiyye: Fetvalar adlı çok ciltli eserinin büyük bir kısmını zindanda yazdı.
Ebûl - Ala el-Maari (Büyük Şair): Divanlarını ve kitaplarını kör (görme engelli) olduğu halde yazdırmıştır.
Zamahşeri: Keşşaf adlı muhteşem eserin sahibi ayaklarından sıkıntılıydı.
Taha Hüseyin (Mısırlı ilim adamı): Gözlerini kaybettikten sonra hatıralarını yazdırttı.
Büyük düşünür Cemil Meriç gözlerini yitirdikten sonra çok eser vermiştir. Batı'da da bu böyledir.
Helen Keller (1880-1968):Hem görme engelli ve hem de işitme engelli olmasına rağmen on kitap yayınlatmıştır.
Edison da, işitme engelliydi.
Beethoven (1770-1827) ileri seviyede işitme engelli olmasına rağmen 9. senfonisini yazar.
Braille ( 1809-1952) Üç yaşında gözünü yitirmesine rağmen, günümüzde kullanılan kabartma harflerden oluşan Braille alfabesini keşfetmiştir.
***
 
Örnekler çoğaltılabilir. Peygamberimiz'e (s.a.v.) imamlık yapan Abdurrahman bin Avf (r.a.) engelliydi. Hz. Peygamber'in kendi yerine Medine'de imam olarak bıraktığı İbn-i Ümmü Mektum (ra) görme engelliydi. Siz engelli kardeşlerim. Çok şey yapabilirsiniz. Son derece önemlisiniz.
EŞİNİZ SİZE KARŞI OLSA 
 
Bir insanın en büyük zenginliği ona destek olan ve onu iyi anlayan bir eşinin olmasıdır. Her başarılı erkeğin arkasında bir eş vardır sözü boşa söylenmemiştir. Eş dilerse kişiyi aziz, isterse zelil eder.
Şakik-i Belhi hanımına şöyle dermiş "Hanım! Belh şehrindeki halkın hepsi benim yanımda olsa fakat sen bana karşı olsan, ben dinimi koruma konusunda başarılı olamam."
 
 
Eşinizin gönlünü kırmayın. Onu üstte tutun. Çocuklarınızın yanında onu horlamayın. Hayatınızla ilgili kararlarda ona danışın. Onu önemseyin. Bunu da hissettirin. Onun zaman zaman sizi kıran sözlerini duymazlıktan gelin. Zengin ve itibarlı bir makama tırmandığınızda eşinizi küçümsemeyin.
Gözünüzde karartmayın. Kötü günde sizi nasıl taşıdıysa, siz de iyi gününüzde onu öylece taşıyın.
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hassas deyimiyle o size Allah tarafından verilmiş bir emanettir. O bir billur bir cam kadar ince ve zariftir. Kırmayın.
 
 
Kırılsanız da kırmayın.
 
BİR AYET VE YORUMU
 
"İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik o kimsenin (yaptığı iyilikler)dir ki Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve Peygamberlerine iman eder; mala olan sevgilerine rağmen onu yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacı olup da) isteyene ve (özgürlüğe kavuşsunlar diye) kölelere verir; namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, antlaşma yaptıklarına sözlerini yerine getirirler.
 
 
Zorda, sıkıntı, darlık ve savaşın kızıştığı zamanlarda direnip sabrederler. İşte bunlar doğru olanlardır. İşte bunlar Allah'tan sakınanların ta kendileridir." (Bakara,177)

 
Bu ayet niye indi?
 
Bu ayetin iniş sebebi hakkında farklı ve zengin rivayetler vardır. Adamın biri gelip Peygamberimiz'e (s.a.v.) "birr- iyilik" nedir diye sorar. Yüce Rabbimiz bu ayeti indirir. Hz. Peygamber (s.a.v.) adamı çağırır ve bu ayeti okur. (Vahidi, Esbab, 37)
 
Bir diğer rivayete göre, Yahudiler ibadetlerinde batıya (Kudüs'e), Hıristiyanlar ise doğuya yönelirdi. Müslümanlar da Medine'ye ilk geldiklerinde namazda Kudüs'e dönüyorlardı. Ama Hz. Peygamber'in gönlü Kâbe'ye yönelmekti (Bakara, 144). Yüce Allah peygamberimize "yönünü Mescid-i Haram'a çevir" emri verdi. Hz. Peygamber (s.a.v.) de Kâbe'ye döndü. İşte bu ayet, bu ayetten (Bakara,144) rahatsız olan Yahudileri ikaz ve Müslümanları bilgilendirmek için indi.
 
Şuraya veya buraya dönmek iyilik için yetmez. Esas olan iyilik; merhamettir, sağlam imandır, yoksulu giydirmek ve yedirmektir. Sadece duada veya namazda sağa sola dönmekle iyiliğe erişemezsiniz. Esas olan ve Allah tarafından kabul edilen iyilik ise şu sayılanlardır denilerek müminler bilgilendirilir. İşte bu ayet buna işaret eder.
 
AYETİN AÇIKLAMASI:
 
Ayeti Kerime; iyilik ve iyi anılmanın ibadette Hıristiyan ve Yahudilerin yaptığı gibi sadece doğuya-batıya yönelmekle elde edilmeyeceğini anlatıyor. Esas iyilik imandır. İmanın esası da Yüce Allah'a ahirete, meleklere, kitaba, (Kuran'a) ve peygamberlere iman etmektir. İman olmadan doğuya ve batıya dönmüş ne çıkar! Peygamberleri lekeleyen, Kuran'a inanmayan, melekleri Tanrının kızları gibi görenlerin doğuya ve batıya dönmesi ne ifade eder ki. Ayetin bu bölümünde kitabı olan din mensuplarına ciddi uyarı ve köklü bir tenkit vardır. "Sizin imanınız tashihe muhtaçtır" deniyor.
 
 
Aslında sadece sağlam iman da yetmez. Ameli olmayan iman her an zedelenebilir. Bu nedenle imanın pekişmesi için malı, imkânları, akrabayla, yetimlerle, yoksullarla paylaşmak lazım. Önceliği de akrabanın yoksullarına ayırmak şarttır. Bu da yetmez. Ayrıca namazı kılmak, zekâtı da vermek gerek. Gerçek yönelme budur işte.
 
 
Aslında bu da yetmez; emanete ihanet etmemek, söz verdiğinde yerine getirmek, sıkıntı ve darlıkta ayakta durmak gerekir. Ayetin bu bölümü hem Yahudi ve Hıristiyanlara ve hem de Müslümanlara ikazlarla doludur. Genel anlamda da bu ayet hem kitap ehline ve hem de Müslümanlara kendilerini gözden geçirmeleri için bir uyarıdır. Kitap ehlinin imanda Kuran'a uymaları gerektiğini ifade eden bu ayet, Müslümanlara da yapmaları gerekenleri anlatıyor.

 
PEYGAMBERİMİZ'İN (S.A.V.) BİR DUASI
 
"Ya Rabbi! Bana kendi sevgini, sevdiklerinin sevgisini ihsan eyle. Kendi sevgini bana, susuzluktan yananların, soğuk suya kavuşmasını istemelerinden daha sevgili kıl."

 
 
BİR NÜKTE: Yahya bin Muaz diyor ki: Bir hastayı ziyarete gittim. "Nasılsın" diye sordum. Şöyle dedi: "İstemeyerek dünyaya geldim. Hayatım haksızlıklar içinde geçti. Şimdi ise, nedamet içinde ondan ayrılıyorum." Nedamet, yani pişmanlık da bir tövbedir. Acaba bu duyguyu yaşadık mı hiç?
 
 
 
 

25 Eylül 2014 Perşembe

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN - Cuma gününün önemi

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN -  Cuma gününün önemi 

Prof Dr. Mahmud Esad Coşan (1938-2001)

HAYIRLI CUMALAR

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..

Cumanız mübarek olsun, aziz ve sevgili Akra dinleyicileri! Allah bu mübarek sevaplı, nurlu günün hayrından, bereketinden en güzel tarzda hissemend olmayı cümlenize nasîb eylesin...

UZUN GÖRÜNDÜĞÜNE BAKMAYIN, BİR SOLUKTA OKUNUYOR, ÇOK AKICI BİR YAZI...

Bismillâhir-rahmânir-rahîm

Bize bahşettiği sonsuz nimetlerinden dolayı Allah'a hamd ü senâlar olsun...

Tabii, bu nimetlerin en büyüklerinden birisi de, bizim Allah'ın sevdiği, razı olduğu, kabul ettiği doğru ve düzgün, sağlam ve dürüst dinine bağlı olmamız, müslüman olmamız, mü'min olmamız... Allah-u Teàlâ Hazretleri bizi bu güzel dinden, bu nurlu yoldan, bu imandan ayırmasın... Huzuruna mü'min olarak, mü'min-i kâmiller olarak, sàlih kullar olarak, tam müslümanlar olarak varmamızı nasîb eylesin...

Salât ve selâm önderimiz ve rehberimiz, onun bize gönderdiği, alemlere rahmet olan peygamberi Muhammed-i Mustafa SAS üzerine olsun...

Peygamber Efendimiz seyyidül-evvelîn vel-âhirîndir; gelmişlerin ve daha sonraki asırlarda geleceklerin en hayırlısıdır. Eşrefül-verâdır ve alemlerin rabbi Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin habîbidir, habîbullahtır. Allah-u Teàlâ Hazretleri bizi, onun nurlu yolundan ayırmasın... Ahirette ona komşu olmayı cümlemize nasîb eylesin...

Değerli Akra dinleyenlerine konuşma yapmamı isteyen, bana bu şerefli fırsatı vermiş olan Akra, Ak-Radyo yöneticilerine içten teşekkürlerimi arz ederim. Her cuma günü bu mikrofonlardan sohbet etmeyi düşünüyorum. Allah nasib eylesin...

a. Cuma Gününün Şerefi
Cuma gününün önemini hatırlatmak istiyorum. Bizim çok kıymetli, alfabetik hadis kitabımız Râmûzül-Ehàdîs'imizi açalım, oradan cuma günüyle ilgili hadis-i şeriflere bir göz gezdirelim.

SAS Efendimiz, kendisinden bize rivayet edilen birçok hadis-i şerifte cuma gününün en hayırlı gün olduğunu bildiriyor. Bunlardan bir tanesini, mübarek kelimelerini de okuyarak sevgili dinleyenlere arz etmek istiyorum. Peygamber SAS Hazretleri buyurdu ki:

(İnne yevmel-cumuati seyyidül-eyyâm, ve a'zamühâ indallàh, ve hüve a'zamü indallàhi min yevmil-adhà ve yevmil-fıtr.)

Mânâsı şöyle:
"Hiç şüphe yok cuma günü günlerin seyyididir, efendisidir, en asilidir, en soylusudur ve Allah katında en büyüğü, en ulusudur. Allah katında Kurban bayramından ve Ramazan bayramından daha büyük değere sahibdir." (Et-Tergîb, Cuma/14)

Tabii bu değerli oluşun çok derin sebepleri var. İnsanlığın tarihiyle ilgili, hattâ insanlıktan önceki dünyanın, kâinâtın yaratılışıyla ilgili hatıraları ihtiva ediyor cuma günü... Adem AS Atamızdan başlayan bir özel gün. Ehemmiyeti oralardan kaynaklanıyor.

Fakat düşünecek olursak, Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin bu güne neden önem verdiğinin tahlilini yapacak olursak, İslâm'ın birlik ve beraberliğe çok önem vermesi dolayısıyla bugünün öne çıktığını da fikren buluyoruz.

Senelerce önce okumuş olduğum bir eserinde, müslüman olmuş bir Kanadalı diplomat ve yazar Thomas Erving, niçin müslüman olduğunu şöyle anlatıyordu:

"Ben Güneydoğu Asya'da bulundum..." Güneydoğu Asya dinler bakımından, inançlar bakımından zengin bir bölge. Budizm var, Brahmanizm var... Hindistan'ın çeşitli mezhepleri ve o tarafa tesir etmiş olan inançları var... Ve oraları fethetmiş olan ve oralarda hüküm sürmüş olan müslümanlar var. Tabii, kendisi Kanadalı olduğu için hristiyanlığı tanımış. Diyor ki:

"Ben oradaki diplomatik görevim esnasında, bütün dinleri inceleme fırsatı buldum. Bu incelemelerim sonunda, İslâm'ın insanlara emrettiği ibadetler bakımından son derece hikmetli, mâkul, akıllı emirler veren; mantıklı, mantığa dayalı ve insanlara faydalı hükümler ihtiva eden bir din olduğunu gördüm. Öteki dinlerden üstünlüğünü, ibadetlerinin hikmetlerle dolu olduğunu gördüğüm için müslüman oldum." diyordu.

Bu yönden dinimizin emirlerine ve ibadetlerine baktığımız zaman, Thomas Erling'in çok haklı olduğunu biz de derhal anlarız.

Bakın dünyada, senede bir defa müslümanlar hac ve umre dolayısıyla dünyanın her yerinden toplanarak mukaddes belde Mekke-i Mükerreme'ye gidiyorlar ve orada toplanıyorlar. En sıhhatli, en zengin, en üstün zümreden olan insanlar, senede bir Mekke-i Mükerreme'de toplanıyor. Çünkü Allah CC, haccetmeyi müslümanların üzerine farz kılmış. Bu hikmetli ibadet dolayısıyla dünya üzerindeki bütün insanların kardeşliği ve işbirliğini sağlayan bir ortam, İslâm tarafından hazırlanmış oluyor.

Bunun gibi, bir beldenin insanları da, her gün kendileri şahsen Rableri ile kendi aralarında olan ibadetlerini yapacaklardır. İbadet ehli bir insan olması lâzımdır her mü'minin... Namazlarını kılması, zikrini yapması, Kur'an-ı Kerim'i okuması, hayır ve hasenâtını yapması, sadaka vermesi gerekir. Ama, her cuma günü müslümanlar bir araya gelmek zorunda... Cuma namazını kılmak müslümanların erkek olanları için bir vecibe; yâni bir farz, bir mecburiyet....

Böylece senede bir defa dünya üzerindeki müslümanların Mekke'de toplandığı gibi, bir belde içindeki müslümanlar da cuma namazı dolayısıyla camilerde toplanmış oluyorlar. Bu da Thomas Erving'in haklı tercihini gösteriyor. Yâni, İslâm insanları bir araya getiren, onları birlik ve beraberliğini sağlayan, onları birbirleriyle kaynaştıran hükümleri ihtiva eder. Böylece toplumun mutluluğunu hazırlayan, işbirliğini hazırlayan çok güzel hükümler ihtiva ediyor.

Abdullah ibn-i Abbas RA'ya sormuşlar... Biliyoruz, Abdullah ibn-i Abbas Peygamber Efendimiz'in yeğeni; sevdiği büyük amcalarından Hazret-i Abbas'ın oğlu. Genç ve çok zekî, alim bir müslüman. Efendimiz'in hayatını ve hadis-i şeriflerini genç zekâsıyla yaşamak, görmek, duymak ve anlamak fırsatına ermiş olan, güzel yüzlü alim bir sahabi... Ona soruyarlar:

"--Günlerin en hayırlısı hangisidir? Ayların en hayırlısı hangisidir? İbadetlerin en hayırlısı hangisidir?" diye.

O da tabii, hadis-i şerifleri bilen, Peygamber Efendimiz'in hayatını bilen, İslâm'ı iyi bilen bir alim olarak, günlerin en hayırlısının cuma günü olduğunu; ayların en hayırlısının Ramazan ayı olduğunu, ibadetlerin en hayırlısının da vaktinde kılınan beş vakit namaz olduğunu bildiriyor.

Demin okuduğumuz hadis-i şerifi anlatmaya devam edelim: "Allah indinde cuma günü Ramazan bayramından ve Kurban bayramından dahi daha kıymetli, sevabı daha büyük, hürmeti daha ulu..."

Tabii, hemen hafızamızı ve hatıralarımızı göz önüne getirelim: Ramazan bayramında nasıl güzel bir telâş içine gireririz. En güzel elbiseler giyilir, çocuklar süslenir, evler hazırlanır, tatlılar pişer... Müslümanlar sabah namazından sonra bayram namazını kılarlar, birbirlerini ziyarete giderler. Büyükler ziyaret edilir, kabirler ziyaret edilir. Müslümanlar birbirlerine hediyeler verirler.

Kurban bayramı da tabii, Mekke'de hacıların hac vazifelerini yaptığı günler. Ama Mekke'nin dışında, bütün müslümanlar yine bayramın neşesini yaşarlar. Senede iki defa, Allah tarafından müslümanlara ikram edilmiş bir bayram...

Fakat, Allah'a ne kadar hamd ü senâlar etsek azdır ki, Allah-u teàlâ Hazretleri bize iki bayramdan ayrı, onlardan sevabı daha da büyük olan, her hafta bir cuma günü ihsan etmiştir, ikram etmiştir. O halde bu cumanın da ne kadar büyük bir gün olduğunu, bayram olduğunu hatırlamanın şuuru içinde olmasını, bütün müslümanlar için temenni ediyorum.

Cuma namazı müslümanların erkekleri için bir mecburiyet... Cuma günü olup da cuma saati geldiği zaman, işlerini bırakacaklar; minarelerden "Hayye ales-salâh!" diye camilere nidâ edildiği zaman, sa'yederek, koşarak camilere gidecekler. Hatiplerimizin okumuş olduğu hutbeleri dinleyecekler, cuma namazını kılacaklar.

Tabii, İslâm'ın haftada bir, böyle müslümanlar için bayram olarak bildirdiği günü ortaya koyması ve o günde müslümanların toplanarak ibadet etmesi ve hocalarının, alimlerinin minberlerden söylediği sözleri, bilgileri dinlemesi, eğitim bakımdan, sosyal hayatın düzene girmesi bakımından ve müslümanların bilinçlenmesi bakımından ne kadar önemli olduğunu derhal takdir edersiniz.

Dinleyicilerimizin arasında muhakkak ki erkekler var... Belki otomobilinin içinde radyosunu açmış bizi dinleyen kardeşlerimiz var... Belki evinde iş yaparken radyoyu açıp bu bilgileri dinleyen kardeşlerimiz var...

Cuma namazı erkeklerin farz. Erkeklerin işlerini ona göre ayarlayarak, cuma namazı vakti geldiği zaman camiye gitmeleri ve bu vazifeleri yapmaları boyunlarının borcudur. Fakat cuma gününün fazileti sadece erkeklere mahsus değildir. Kadınlar ve erkekler için cuma günü ve gecesi en kıymetli gündür ve en hayırlı gecedir. O günün ve gecenin güzel bir şekilde istifade edilen, faydalanılan bir şekilde geçirilmesi, o günün feyzinden, bereketinden istifade edilmesi gerekiyor.

Müslüman erkeklerin işlerini bırakarak cuma günü cuma namazına koşmaları lâzım! Tabii, cuma namazına ne kadar erken giderse, erken gidenin daha sonra giden müslümandan daha çok sevap alacağını, Peygamber SAS Efendimiz hadis-i şeriflerinde bildiriyor.

b. Cuma Günü Gusletmek
Bizim İstanbulumuzun, Ak-Radyomuz İstanbul merkezli yayın yaptığı için söylüyorum; bizim İstanbulumuzun medâr-ı iftiharı Ebû Eyyûb el-Ensàrî Hazretleri var. Eyüp Sultan semtinde camisi, türbesi olan; Peygamber Efendimiz'i, Medine-i Münevvere'ye hicret ettiği zaman evinde aylarca misafir etmiş olan Ebû Eyyûb Hàlid ibn-i Zeyd el-Ensàrî Hazretleri...

Bu şahsı hepimiz seviyoruz, tanıyoruz. Çünkü o mübarek nurlu zâtın bayrağı arkasında, inşaallah ahirette cennete onun önderliğinde gideceğiz. Çünkü Peygamber SAS efendimiz, ashabı nerede vefat ederse, o belde ahalisinin onun izinden cennete gireceğini hadis-i şeriflerinde bildirmiş.

Ebû Eyyûb el-Ensàrî Hazretleri, yâni şu türbesini bildiğimiz, ziyaret ettiğimiz, sevdiğimiz büyüğümüz buyuruyor ki:

(Semi'tü rasûlallàhi sallallàhu aleyhi ve sellem yekùl: Meniğtesele yevmel-cumuati ve messe min tıybin in kâne indehû, ve lebise min ahseni siyâbihî, sümme harace hattâ yusalliye kâne keffâreten limâ beynehâ ve beynel-cumuatil uhrâ.) (Et-Tergîb, Cuma/6)

Mânâsı şu:
"Kim cuma günü yıkanırsa..." Demek ki müslümanlar cuma günü camide dînî bir toplantı yapacakları için, Peygamber efendimiz o müslümanın tepeden tırnağa güzelce yıkanmasını tavsiye buyuruyor. İğtisâl; yukarıdan aşağıya, bir iğne ucu kadar su değmemiş kısım kalmadan güzelce yıkanmak. Türkçede buna gusül abdesti almak diyoruz.

"Kim cuma günü gusül abdesti alırsa, yâni hamamda yukarıdan aşağıya tertemiz yıkanırsa..." Tabii kiri kalmayacak, teri kalmayacak, pis kokusu kalmayacak, pırıl pırıl olacak maddeten... Mânevî bakımdan ruhu temizlenecek, bir ibadet yapmış olduğu için rûhî bakımdan da pırıl pırıl, tertemiz, nurlu bir kimse olacak...

(Ve messe min tıybin in kâne indehû) "Eğer evinde varsa, bir de güzel koku sürmek." Peygamber SAS Efendimiz'in bu dünya eşyası içinde sevdiğini bildirdiği şeylerden birisi de güzel kokuydu. Peygamber Efendimiz çok güzel kokular sürerek gezerdi ve gezdiği sokaklarda kokusu kalırdı. SAS Efendimiz'in ordan geçtiği o kokudan anlaşılırdı. Uzaktan geldiği kokusundan anlaşılırdı.

Peygamber SAS Efendimiz kendisi kokuyu sevdiği gibi, bize de çeşitli vesilelerle, o güzel kokuları sürmemizi tavsiye eylemiştir. Cuma namazına giderken de, müslümanlar güzel kokuları sürünecekler. Eğer evlerinde güzel koku varsa, üzerlerine sürecekler.

Yâni, hem tertemiz olacaklar, hem de başka insanları da mest eden, hoşuna giden güzel kokuları sürmüş olacaklar. Bu da İslâm'ın temizlikle beraber estetiğe, güzelliğe, başkalarını hoşnud ve memnun edecek işlere ne kadar değer verdiğini bir bakıma gösteriyor.

(Ve lebise min ahseni siyâbihî) "Cuma namazına giderken en güzel elbisesini de giyecek." Çünkü cuma bayram günüdür. Nasıl Ramazan bayramında, Kurban bayramında terziye yeni elbise yaptırıyorsak, nasıl çarşıdan yeni elbiseler alıyorsak, nasıl en güzel tarzda giyiniyorsak, cuma günü de öyle giyineceğiz.

Demek ki Peygamber SAS Efendimiz tavsiye ediyor, cuma günü yıkanacağız, en güzel kokuları süreceğiz, en güzel elbiselerimizi giyeceğiz, tertemiz camiye gideceğiz. Bizim yanımızda oturan bir kimse memnun olacak.

Bizden çirkin koku çıkmıyor, giyimimiz tertemiz, üzerimizde güzel kokular var, saçlarımız tertemiz, tırnaklarımız kesilmiş, her bakımdan güzel bir durum üzereyiz. Tabii kendimiz için rûhî bakımdan bir rahatlık ve çevremizdeki insanlar için de, bu güzel durum memnuniyet verici bir hal...

(Sümme haraca hattâ yusalliye) "Sonra evinden çıkar, namazını kılarsa..." diyor Peygamber Efendimiz. Güzel kokuları süründü, yıkanmış olarak tertemiz giyindi, sonra camiye giderse...

Başka hadis-i şeriflerden biliyoruz, camiye yaya gitmeyi tavsiye etmiş Peygamber Efendimiz. Uzaktan bineğe binmesi, deveye binmesi, ata binmesi ve camiye öyle gelmesi mümkün olan kimseye dahi, mümkünse yürümesini tavsiye etmiş. Bunun bir sebebi vardır. Çünkü cumaya giden bir erkeğin attığı her adımın, kendisine faydası vardır. Her adımda günahı bağışlanır, sevabı artar, derecesi yükselir. her attığı adımdan dolayı bir sevap kazanır. Onun için yürüyerek gitmesi efdal.

Fakat bugün, ben şimdi İstanbulumuzun on milyona yaklaşan nüfusunu düşünüyorum, mahallelerini düşünüyorum, kalabalığını, izdihamını ve insanların zamanlarının değerini düşünüyorum; tabii, özel şartlar özel hareket etmeye müsaade eder. İnsan yapabilirse yürüyerek, ağır ağır, dualar ederek, zikir yaparak camiye gitmeli!.. Ama bu imkânı yoksa, tabii bir taksi çevirip, o taksiyle de hızlı bir şekilde gitmek istediği camiye gidebilir.

(Kâne keffâreten beynehâ ve beyne cumuatil-uhrâ) "Böyle güzel bir hazırlıkla, böyle bir ibadet şuur ve duygusuyla, tatlı hisler içinde, derûnî hazlar içinde bir müslüman cuma namazına giderse; bu öteki cuma ile aradaki günahlarının affolmasına; istemeyerek, hata ederek veya kendisini tutamayarak yaptığı kusurların, dînî bakımdan günah dediğimiz hataların affına sebep oluyor."

Peygamber SAS bizi müjdelemiştir: "Bir namaz, yâni günde kıldığımız beş vakit namaz, bir önceki namaz ile aradaki hataların, günahların silinmesine, bağışlanmasına sebeptir. Cuma namazları, bir önceki cuma ile aradaki hataların, günahların Allah tarafından affedilmesine, bağışlanmasına sebeptir. Ramazan, bir önceki Ramazanla arada yapılmış olan hataların, günahların affedilmesine sebeptir. Hac ve umre de, bir önceki hac ve umre arasında yapılan hataların, günahların affına sebeptir."

Demek ki, ibadetler bizi hatalardan, günahlardan temizliyor. Bizi Allah'ın sevdiği bir kul haline getiriyor. Üzerimizde birikmiş olan kusurların silinerek mânevî lekelerin temizlenmesine sebep oluyor.


c. Hutbeyi Dikkatli Dinlemek
Onun için, aziz ve değerli ve sevgili dinleyicilerim, eğer dinleyicimiz erkek ise ve sorumluluk yaşına gelmişse, yâni büluğa ermiş, dînî vazifeleri yapması kendisine bir mükellefiyet olmuş, àkil ve bâliğ bir müslüman ise, seve seve bu kıymetli ibadeti yapmağa gidecek.

Cumada, cuma namazının kılınmasından önce, yarım saat kadar devam eden bir hutbe var. Din görevlisi minber dediğimiz yere çıkıyor. Bütün camide toplanmış olan o muazzam kalabalığa bir konuşma irad ediyor. Herkesin bunu dinlemesi gerekiyor.

Tabii, düşünün; her cuma günü bir konferans demektir bu modern anlayışla... Her cuma günü bir konferans dinleyerek, dininin inceliklerini veyahut o anda, o günde, o ayda, o bölgede, o şehirde, o mahallede onların yapması gereken görevleri hatırlatan, dînî hayatlarını tanzim eden bir konuşma, konferans dinliyor. Düşünün böyle bir sosyal düzen, böyle bir sosyal bir tedbir, böyle bir eğitim çalışması, insanların, toplumun nasıl intizama girmesine sebep olur.

Hutbe okumak için minbere çıkmış olan din görevlisinin konuşmasını müslümanların büyük bir dikkatle dinlemesi tavsiye edilmiştir. Peygamber SAS Hazretleri bir hadis-i şerifinde diyor ki:

"Müslüman cuma namazına camiye gidecek ama, lağv ile meşgul olmayacak." Lağv etmek demek, lüzumsuz, faydasız bir şeylerle meşgul olmak.

Eskiden camilerde halı yoktu. Meselâ, Efendimiz'in cuma namazını emrettiği zamanda, belki caminin zemini, oturulan yer kumluktu, veya küçük taşlar vardı. Bu taşları eliyle sürtmek, bunlarla meşgul olmak, ileriye geriye itmek; veya dizine yapışmıştır, eline yapışmıştır, onları silkelemek, onlarla meşgul olmak da lağvdır. Buna benzer hareketlerin örneği olsun diye Peygamber Efendimiz bildiriyor. Böyle bir hareket dahi olursa, cumanın sevabı kaçacaktır.

Peygamber Efendimiz bizden ne istiyor?.. Cuma namazına gitmemizi istiyor. En güzel şekilde giyinerek, kokular sürünerek, temizlenerek gitmemizi istiyor ve pürdikkat cuma hutbesini okuyan din görevlisinin sözlerini dinlememizi istiyor. Elimizi toprağa bile, çakıllara bile sürtmemizi istemiyorlar.
Hatta yanımızdaki birisi, birisiyle konuşsa da, biz, "Konuşmayın, susun! Bakın işte cuma hutbesi okunuyor, konuşmak günahtır!" desek, biz bile bu lağv denilen işi yapmış oluyoruz, sevap kaçmış oluyor.

Demek ki kimse kimse ile meşgul olmayacak, başka bir iş yapmayacak, konsantre olarak pürdikkat konuşmacıyı dinleyecek.

Düşünün, böyle bir disiplin içinde din görevlisi Allah'ın emirlerini, Peygamber Efendimiz'in tavsiyelerini cemaate anlatıyor. Cemaat de, çıt çıkartmadan dinliyor.

Bir sahneyi hatırlattı bu anlatım bana, Peygamber SAS Efendimiz'in zamanını hatırlattı. Peygamber SAS Efendimiz konuştuğu zaman, sahabe-i kirâm (Rıdvânullahi teàlâ aleyhim ecmaîn) Peygamber Efendimiz'i nasıl dinlermiş?..

Peygamber efendimiz'in asr-ı saadetinde müslüman olmuş, onu tanımış, onun çevresinde olan etrafındaki müslümanlara sahabe diyoruz. Sahabe-i kiram Peygamber SAS Efendimiz'i nasıl dinlermiş?.. Tasvir, anlatım, ta'rif şöyle:

Sanki başlarının üzerine ürkek bir kuş konmuş gibi... Sanki kıpırdandıkları zaman bu kuş ürküp kaçacakmış gibi... O kuş kaçmasın diye, hiç kıpırdamadan, nefesini bile dikkatle alıp vererek, Peygamber Efendimiz'i öyle dinlerlerdi.

Bakıyorum, bir sahabî, yâni Peygamber Efendimiz'in ashabından bir mübarek kişi, Peygamber Efendimiz'in hadis-i şeriflerini bize naklediyor. Başka bir kimse de bir başka hadis-i şerif naklediyor. Daha başka bir kimse de... Bakıyoruz, kelimeleri dahi aynı. Rivâyetler sapasağlam birbirleriyle uygun, tetâbuk ediyor. Birbirlerinden farkı olmuyor.

Neden?.. Çünkü Peygamber SAS Efendimiz konuşurken tane tane konuşurdu. Ağzından sözler inci gibi dökülürdü, bütün sözleri anlaşılırdı. Son derece fesâhatli konuşurdu Peygamber Efendimiz. Fesahatli, yâni doğru konuşurdu, güzel konuşurdu. Telâffuzu da çok güzeldi. Peygamber SAS Efendimiz Arab'ın efsahı idi, yâni en fesâhatli konuşan, en güzel, en beliğ konuşan kişisiydi. Sözleri anlaşılırdı.

Üstelik Peygamber Efendimiz, sözlerinin hatırda kalması için bazen, eğer önemli ise, üç defa aynı sözü tekrar ederdi.

Böylece dinleyen kimse de, başının üstünde sanki bir kuş konmuş, "Aman ürkmesin, kaçmasın!" diye, hiç kıpırdamadan durup dinliyor gibi, konsantre olmuş bir şekilde dinlediği için, bakıyoruz sahabe-i kiram Peygamber Efendimiz'in bir çok hadis-i şerifini kelimesi kelimesine, --bizim tabirlerimizle-- noktasıyla, virgülüyle bize nakletmiş. Neden?.. Konsantre olarak dinlediği için.

İşte aynı konsantrasyonu, yâni bütün dikkatini toplayarak dinlemeyi Peygamber Efendimiz bu cuma günü hutbesini dinlemede de bize tavsiye ediyor.

Tabii günümüzdeki cuma namazlarında şöyle göz ucuyla, yine tabii konsantrasyonumuzu bozmadan, etrafa bakacak olursanız, bazı üzücü veya komik durumlarla da karşılaşabiliyorsunuz. Meselâ, cuma namazında hatip minberdeyken, hutbe okurken uyuyor dinleyen şahıs... Hatta horladığı için, uyansın diye yanındaki dirseğiyle onu dürtmek zorunda kalıyor. Bu nedendir?..

Peygamber Efendimiz bunu da bildiriyor:

"--Cuma hutbesi sırasında uyumak şeytandandır."

Demek ki, uyumamaya da dikkat edecek. Eğer çok rahat oturmaktan dolayı kendisine bir rehâvet geliyorsa, o halde daha dikkatli bir şekilde otursun. Yâni diz çökerek, çok rahat olmayan bir şekilde otursun. Ama kendisine uyku gelmesin ve bu sevabı kaçırmasın. Çünkü lağvettiği zaman, yâni boş bir şeyle meşgul olduğu zaman, cumanın sevabın da kaçırmış oluyor.

d. Camiye Erken Gitmek
Cuma namazına erken gidecek. Hadis-i şeriflerde sıralama yapılmış: Melekler cuma günü caminin kapısında, ellerinde defterlerle gelenleri beklerler. İlk gelenlere, yâni cuma namazının kılınmasından çok önceden camiye gelenlere, sanki bir deve kurban etmiş gibi sevap verileceğini Peygamber Efendimiz bildiriyor.

Biliyorsunuz, deve yedi kurban yerine geçer. Yâni eğer kurban bayramında kendisine kurban kesmek gerekli olmuş olan, vâcip olan yedi tane insan tek bir deve alsalar, niyetleri aynı olmak üzere o deveyi kurban etseler, yedi kurban kesmek sevabını almış olurlar. İşte cuma günü de erken giden kimse böylece yedi kurban kesmiş gibi, bir deve kurban etmiş gibi sevap alır.

"Daha sonra gelen bir koç kurban etmiş gibi sevap alır. Daha sonra gelen işte bir tavuk kesmiş de bunu fakirlere dağıtmış gibi sevap alır. Daha sonra gelen, fakirlere bir yumurta sadaka vermiş gibi sevap alır." diyor Peygamber Efendimiz, sonra da buyuruyor ki, hadis-i şerifin son cümlesini okuyayım:

(Feizâ haracel-imâmü hadaratil-melâiketi yestemiùnez-zikr) "Artık imam minbere çıktığı zaman, hutbe okumaya başladığı, başlayacağı zaman, melekler o zaman defteri kapatırlar ve o hatibi dinlemek üzere vaziyetlerini değiştirirler." Demek ki, hatip hutbeye çıktıktan sonra artık sevabı kalmıyor.

Sahabeden birisi Peygamber Efendimiz'e sormuş:

"--Yâ Rasûlallah! O zaman, hatip minbere çıktıktan sonra camiye gelen bir kimse, cuma namazının sevabını hiç almamış mı oluyor?.."

"--Hayır! Cuma namazını kılmış oluyor ama, faziletini kaçırmış oluyor." Yâni daha önceden gelseydi, büyük sevaplar alacaktı. Sevabı kaçırmış oluyor.

Görüyoruz ki, burada da müslümanın cuma gününde camiye erken gitmesi lâzım!

Tabii erken camiye gidildiği zaman ne olabilir? Eğer bir vaiz, dinimizi anlatan bir güzel konuşma yapıyorsa o dinlenir. Eğer vaizden önce gidilmişse, Kur'an-ı Kerim okunur. Meselâ cuma günü Yâsin-i Şerif okuruz, geçmişlerimizin ruhları için. Kehf Sûresi'ni okumak, on günlük günahın affına sebep olur. Kehf Sûresi'ni okuruz veya tesbih çekeriz, ya da salât ü selâm getiririz.

e. Salât ü Selâmı Çoğaltmak
Salât ü selâm getiririz deyince, bu noktada, bu hususta da size bir açıklama yapmak istiyorum sevgili dinleyiciler! Cuma günü salât ü selâm getirmeyi, Peygamber Efendimiz bizlere kendisi tavsiye buyuruyor:

"--Cuma gecesi nurlu bir gecedir. Cuma günü nurlu bir gündür. Bu gecede ve bu gündüzde bana salât ü selâmı çok getirin!" diye tavsiye buyuruyor.

Onun için, cuma gününün özelliklerinden birisi de, müslümanın Peygamber Efendimiz'e salât ü selâmı çok getirmesidir. Size de tavsiye ediyorum: Fırsatı değerlendirin, cuma gününde Peygamber SAS Efendimiz'e salât ü selâmı çok söyleyin!.. Sâir günlerde de söylemeniz sevaptır, ama cuma gününde özellikle büyük sevabı vardır. Peygamber SAS Efendimiz bunu tavsiye etmiş.

"--Pekiyi ben Peygamber Efendimiz'e: 'Essalâtü ves-selâmü aleyke yâ rasûlallah' dediğim zaman, yahut da 'Allàhümme salli alâ seyyidinâ muhammedin ve alâ âli seyyidinâ muhammedin' dediğim zaman, ya da bir başka salât ü selâm ile salevat getirdiğim zaman ne olur?.."

Peygamber SAS Efendimiz buyuruyor ki:

"--Sizin salât ü selâmınız bana tebliğ olunur, bana bildirilir. Melekler tarafından bana sizin selâm ettiğiniz, salât ü selâm ettiğiniz bildirilir." buyuruyor.

Sahabeden birisi sormuş:

"--Yâ Rasûlallah! Hayattayken sana bildirileceğini anlıyorum. Sen vefat ettikten sonra, kabrinde toprak olduktan sonra da mı bildirilir."

Peygamber Efendimiz o şahsa buyurmuş ki:

"--Allah-u Teàlâ Hazretleri yeryüzüne peygamberlerin vücutlarını toprak etmeyi haram kıldı."

Yâni bir peygamberin mübarek vücudu toprak olmaz, öyle kalır aynen. Bunu bazen sizler de veya içinizdeki büyükler de anlatmışlardır, görmüşsünüzdür, duymuşsunuzdur. Evliyaullahın kabirleri herhangi bir vesileyle açılmışsa, görülüyor ki aynen vefat ettiği gibi bozulmadan duruyor. Tabii evliyânın en büyüğü olan peygamberler de kabirlerinde öylece dururlar.

Sonra Peygamber SAS Efendimiz manevî hayat ile berhayattır, hayattadır. Salât ü selâm getirilince, o da salât ü selâmı alıyor. Kendisine salevat getirene, o tebliğ edilen salât ü selâmın karşılığını veriyor.



f. Hans'ın Rasûlüllah'a Selâmı
Burada bir hatıramı size anlatmadan geçemeyeceğim. Çünkü beni çok duygulandırıyor bu hatıra. Gerçek bir olay... Sizi de sanıyorum memnun edecek, duyduğunuz zaman siz de duygulanacaksınız. Bana Almanya'da çalışan bir işçi kardeşim anlatmıştı, kendisinin başından geçen bir olayı, salât ü selâm ile ilgili bir olayı:

Bu işçi kardeşimiz Almanya'da bir fabrikada çalışıyor ve çok çalışkan bir kimse... Mesleğinde ilerlemiş, fabrikanın müdürü kendisini seviyor. Para da kazanmış. Para kazanınca bu işçi kardeşimiz, "Benim hacca gitmem lâzım!" diye düşünüyor. Hac zamanını tesbit ediyor. "Şu aylarda hacca gideceğim!" diye patronu olan Hans'a çıkıyor:

"--Ben şu aylarda, bir ay izin almak istiyorum!" diyor.

"--Olmaz!" diyor Hans. "O günlerde çok sıkışık durumdayız. Fabrikamızda mutlaka senin bulunman lâzım. Sen de çok önemli bir elemansın. Sana o aylarda müsaade edemem, başka zaman müsaade edeyim, kışın git."

Diyor ki:

"--Hayır! Kışın gidemem izne, bu ayda gitmek zorundayım."

"--O zaman, sana müsaade etmem!" diyor.

"--Müsaade etmezsen, ayrılıp gitmek zorundayım."

"--Ayrılırsan işinden olursun, tazminatından olursun, mahrum kalırsın..."

"--Mahrum kalsam da gitmek zorundayım."

"--Pekiyi, bu kadar ısrar etmenin sebebi ne?.." diyor.

Söylemek istemiyor tabii... Karşısındaki Hans olduğu için, Alman olduğu için, gayr-i müslim olduğu için söylemek istemiyor bu arkadaşım, kardeşim. Fakat ötekisi ısrar edince diyor ki:

"--Benim dinî görevim var, ben müslümanım. Müslüman olduğum için bu aylarda --belli bir zamandadır hac-- hacca gitmem lâzım! Onun için izin almak zorundayım."

"--Olur. Mâdem öyle, o halde dinî bir görev olduğundan sana izin vereyim. Artık fabrikanın işlerini de ayarlarız, başka birisini çalıştırırız. Sen git!" diyor.

Bizim işçi kardeşimiz hazırlıkları yapmış, kendisinin bana anlattığına göre. Ve vedalaşmak üzere müdürü Hans'ın yanına, patronun yanına girmiş, demiş ki:

"--Ben o söylediğim seyahate çıkıyorum, Allah'a ısmarladık!.."

"--Pekiyi, güle güle... Muhammed'e benden selâm söyle!.."demiş.

Hans, Alman... Bizim kardeşimiz Mekke'ye, Medine'ye gidecek. Mekke'de haccını yapacak, Medine-i Münevvere'de de Peygamber SAS Efendimiz'i ziyaret edecek. "Muhammed'e selâm söyle!" deyince afallamış.

Tabii haccı yapmış. Medine-i Münevvere'ye geldiği zaman, Efendimiz'in Türbe-i Saadetini ziyaret ederken, hatırına gelmiş patronu ve selâmı... Gözü kapalı, Peygamber Efendimiz'in türbesinin parmaklıkları karşısında hürmetkâr bir şekilde dururken, içinden demiş ki:

"--Yâ Rasûlallah! Ben Almanya'dan gelirken müdürüm Hans selâm söyledi. Gayrimüslimdir ama, selâm bir emanettir, bu emaneti tebliğ etmem lâzım diye düşünüyorum. Bilmiyorum hata mı ediyorum, edebe aykırı mı, doğru mu, yanlış mı... Yâ Rasûlallah Hans'ın sana selâmı var!" diyor.

Tabii ziyaretini tamamlıyor, sonra Türkiye'ye geliyor. Ve Türkiye'ye geldiği zaman, daha Almanya'ya gitmeden, --memleketine uğrayacak, akrabasını görecek, ondan sonra Almanya'ya gidecek-- Almanya'dan bir telefon geliyor, "Hans müslüman oldu!" diyorlar.

Tabii bu beni çok duygulandırdı, onu da duygulandırmış. Anlatırken o da duygulu olarak anlatmıştı. Ben düşünüyorum, Hans niçin o anda müslüman oldu?.. Kendi kendime şöyle karar veriyorum ki: Peygamber Efendimiz'e salât ü selâm gönderdiği için, Peygamber Efendimiz de manevî bakımdan onun selâmını aldığından, "Sana da selâm olsun" diye Hans'a selâm edildiğinden Peygamber Efendimiz tarafından, o da selâmete eriyor, İslâm'a giriyor, böylece ebedî saadetin yolu kendisine açılmış oluyor.

O bakımdan sevgili dinleyiciler, cuma günü hakkında söylenecek o kadar güzel müjdeler, o kadar güzel sözler var ki, ama hepsini birden söylemek de mümkün değil.

Kısaca, cuma günü bir bayram gündür. Kadın dinleyicilerim, erkek dinleyicilerim, hepsi cuma gününün önemini hiç unutmasınlar! Cuma gününün feyzinden, bereketinden istifade etsinler! Cuma gününün gündüzünü ve gecesini, yâni perşembe akşamından cuma gününe kadarki geceyi güzel geçirmeye dikkat etsinler. Kur'an-ı Kerim okusunlar, zikirle, salât ü selâmla meşgul olsunlar. Geçmişlerinin ruhlarına Yâsinler okusunlar, Fâtihalar göndersinler...

Erkekler mutlaka en güzel şekilde hazırlanarak, müslümanların çok önemli bir ibadeti olan cuma namazına mutlaka gitsinler. Hatta erken gitsinler büyük sevap kazanmak için ve pür dikkat, bütün konsantrasyonlarıyla hatibin sözlerini iyice dinlesinler ve onlardan istifade etsinler.

Tabii cuma namazı bittikten sonra da yeryüzüne dağılıp, yine Allah'ı düşünerek, Allah'ı zikrederek hayırlı faaliyetlerine devam edebilirler.

Değerli Ak Radyo dinleyicilerim! Bu cuma gününüzün sizler için hayırlı ve feyizli olmasını dilerim... Nice böyle mübarek günlere, mânevî bayramlara mutlu ve bahtiyar olarak, sevdiğiniz kimselerle, sıhhat ve afiyet ile ulaşmanızı dilerim... Allah'ın mü'min kullarına, sevgili kullarına, iyi ve sâlih kullarına bahşettiği, vaad ettiği nimetlere, ikramlara, sevaplara hepinizin nâil olmasını dilerim... Dünya ve ahiretiniz ma'mur olsun... Allah-u Teàlâ Hazretleri sizleri iki cihanda aziz ve bahtiyar eylesin, sevgili dinleyenlerim!

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàh!..

12. 11. 1993 - İstanbul

HAYIRLI CUMALAR

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN

 ************************