31 Mayıs 2017 Çarşamba

EFKAN VURAL - KİTAP:"İçimdeki Bitmeyen Özlem"

EFKAN VURAL - KİTAP:"İçimdeki Bitmeyen Özlem"




Sevgili Celal ÇELİK’in uzun yıllar üzerinde çalışarak  ve büyük bir uğraş  vererek yazmış olduğu “İçimdeki Bitmeyen Özlem” adlı kitabı Egemen yayınları tarafından basılmıştır.
Kitap,Mayıs 2017 ‘de 1.baskısıyla okuyucusuyla buluştu.
Kitap, Egemen yayınları kültür serisinin 11.kitabı olarak yayınlanarak büyük bir hizmete imza atılmıştır.
Kitap, 16 bölümden ve  150 alt başlıktan oluşup, 271 sayfadan ibarettir.

1973 Yılında Konya Ereğli de  doğan celal ÇELİK kendi hayat hikayesini anlatmaktadır.

Celal ÇELİK,üniversite yıllarına kadar her genç gibi hayatını yaşamaya çalışmıştır.

Karşısına çıkan bir kıza aşık olur. Onu çok sever. Ama kader bu, sevdiği kıza kavuşamaz.

Celal ÇELİK’te  var olan ama henüz ortaya çıkmamış hastalığı, yavaş yavaş kendini göstermeye başlar.

Sevdiği kızdan ayrı kalması Celal’in hastalığını hızlandırır. Artık Celal ÇELİK  Friedreich Ataksisi (FA) hastasıdır. Bu hastalık vücudun fiziksel hareketlerinin zayıflaması,hücrelerin erken yaşlanması olarak görülür.

Celal ÇELİK, engelli oluşuna isyan etmemiş, Allah’ın takdiri olarak görür ve hatta bunu ödül olarak kabul eder.

Üniversiteyi bitirdikten sonra özel bir şirkette tekniker olarak göreve başlayan Celal ÇELİK,tekerlekli sandalye ile iş hayatını sürdürür. 2010 yılında emekli olur.

Emekli olduktan sonra yazılar yazarak, insanlara faydalı olmak ister. Özel web sayfasında ve blog sayfalarında,çeşitli gruplarda yayınladığı yazılarla  özellikle gençlere iman konularında yol göstermek ister.

Celal ÇELİK,her şeye rağmen yaşamanın çok güzel olduğunu her durumda dile getirir.

Allah’ın vermiş olduğu sayısız nimetlere şükretmek gerektiğini dile getirir.
Hayata bakışı olumludur.
Celal ÇELİK , Kitap’ta anlatmak istediği  en önemli şey de galiba maddi aşktan manevi aşka geçiştir.

Evet, “İçimdeki Bitmeyen Özlem” adlı kitabı okuyunca;göreceksiniz:
Hayata bakışınız değişecektir.
Yaşadığınız hayatın değerini daha iyi anlayacaksınız…
Allah’a olan aşkınızın arttığını göreceksiniz…
İbadet etme arzunuzun oluşacağını  hissedeceksiniz...
Kitabı okudukça etrafınızda ki,  nice engelli kişileri fark edeceksiniz…

Eminim Celal ÇELİK’in bu kitabını  bir solukta okuyacaksınız,
Şimdiden iyi okumalar…

NOT:İnşallah bu kitabı ilerde daha geniş bir biçimde tanıtmayı düşünüyorum.
 

Komşusu ve yakın dostu eğitimci yazar Efkan Vural

 
 
 
 

TESBİHLERİN SIRASI

TESBİHLERİN SIRASI

Üveys Medeni hazretleri "rahmetullahi aleyh" Karaman'da fetva işlerine bakar, bir taraftan da halkın irşadı ile meşgul olurdu.

Bu hizmeti yaptığı sırada Karaman'da bulunan müderrislerden Mevlana Davud, Üveys Efendi’nin keramet sahibi bir zat olduğunu işitince onu halkın gözünden düşürmek için imtihan etmek maksadı ile yanına gitti. Konuşmaya başladılar.


Üveys Efendi sohbetiyle müderrisi hayran bıraktı. Onun hatırında olan nice müşkül meseleleri daha o sormadan cevaplandırdı. Cevapları ve izahları son derece ikna edici ve rahatlatıcıydı. Müderris Mevlana Davud'un merak ettiği meselelerden biri de şu idi:

Namazdan sonra tesbih çekerken neden önce, "Sübhanallah" sonra "Elhamdülillah" sonra da "Allahü ekber" deniliyor, bunun hikmeti nedir? Niçin önce "Allahü ekber" denmiyor diye düşünüyordu.

Bu hususta tatmin edici bir izah da bulamamıştı. Üveys Medeni hazretleri onun bu müşkülüne şöyle cevap verdi:

"Kulların kalpleri masivadan yani Allahü tealadan başka her şeyin sevgisinden temizlenmedikçe (ki bu da "Sübhanallah" demekle olur) nimetlerine şükredemez.


Şükretmeyen de yani "Elhamdülillah" demeyen de O'nun azametini, büyüklüğünü anlayamaz.

Bundan sonra da; "Allahü ekber" der. Bu sebeple tesbih bu tertib üzeredir." buyurdu.




30 Mayıs 2017 Salı

Gelin Gönüller Yapalım

Gelin Gönüller Yapalım
 
لا يُؤْمِنُ أَحدُكُمْ حتَّى يُحِبَّ لأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ
“Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi din kardeşi için de sevip arzu etmedikçe gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” (Müslim, İman 7)
 
Müslümanın sevgisi sınır tanımaz
 
Müslümanın gönlü geniştir. Tüm dünya bir Müslümanın gönlünde yer alır. Müslümanın sevgisi Filistin’de, Suriye’de, Irak’ta, Bangladeş’te, Mısır’da, Doğu Türkistan’dadır. Müslümanın gönlü tüm Müslümanlarla beraberdir. Onların acısı O’nun acısıdır. Onların sevinci O’nun sevincidir.
 
Müslümanın sevgisi renk, ırk, cinsiyet ayırmaz. Müslümanın gönlü siyahıyla beyazıyla, kadınıyla erkeğiyle, herkesi kuşatır. Müslüman, Yaratanının önem verdiğine önem verir.
    ا ن  الله لا ينظر الى صوركم  و اموالكم و لكن ينظر الى قلوبكم و اعمالكم
 
 “Allah sizin sûretlerinize ve servetlerinize bakmaz. Fakat kalplerinize (îman veya inkâr halinize) ve amellerinize bakar (Müslim, Birr 34)
 
Müslümanın gönlü kâh Afrika’da, kâh Asya’dadır. Kâh Ortadoğu’ya iner, gönlü yürek yangınına döner. Kâh Afrika’ya varır, açlıkla bedeni sızlar. Çünkü Gönül Rabbimizin tahtıdır.
 
Gönül Çalap’ın tahtı, Çalap gönle baktı
İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise
 
Müslüman hayatı tek başına yaşayamayacağını en iyi bilendir. Müslüman kardeşini asla unutmayan, derdiyle dertlenen, sevinciyle sevinendir. Müslüman Efendimizin Sünnetini düstur edinmiştir.
مثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وتَرَاحُمِهِمْ وتَعاطُفِهِمْ ، مَثَلُ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَداعَى لهُ سائِرُ الْجسدِ بالسهَرِ والْحُمَّى
 
“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhari, Edeb 27)
 
 
Kur’an ve Sünnet, biz Müslümanları birbirimize yönlendiriyor.
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
 
“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.” (Hucurat, 49/10)
 
وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَنَازَعُواْ فَتَفْشَلُواْ وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُواْ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ
 
“Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 8/46)
وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعاً وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْفَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَاناً وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
“Hep birlikte Allah'ın ipi­ne sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatır­layın. Hani siz birbirine düşman kimseler idiniz de Allah gönüllerinizi birleş­tirdi ve O'nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız.” (Ali- İmran, 3/103)
المُسْلِمُ أَخُو المُسْلِمِ ، لا يظْلِمُه ، ولا يُسْلِمهُ ، منْ كَانَ فِي حَاجَةِ أَخِيهِ كَانَ اللَّهُ فِي حاجتِهِ ، ومَنْ فَرَّج عنْ مُسْلِمٍ كُرْبةً فَرَّجَ اللَّهُ عنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يوْمَ الْقِيامَةِ ، ومَنْ ستر مُسْلِماً سَتَرهُ اللَّهُ يَوْم الْقِيَامَةِ
 
“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.” (Buhari, Mezalim 3)
لا تَباغَضُوا ، ولا تحاسدُوا، ولاَ تَدابَرُوا ، ولا تَقَاطعُوا ، وَكُونُوا عِبادَ اللَّهِ إخواناً ، ولا يَحِلُّ لِمُسْلِمٍ أنْ يهْجُرَ أخَاه فَوقَ ثلاثٍ
 
“Birbirinize kin tutmayınız, hased etmeyiniz, sırt dönmeyiniz ve ilginizi kesmeyiniz. Ey Allah'ın kulları, kardeş olunuz. Bir müslümanın, din kardeşini üç günden fazla terk etmesi helâl değildir.” (Buhari, Edeb 57)
 
Gönül yıkmaya değil, gönül yapmaya geldik.
 
Ben gelmedim davi için, benim işim sevi için
Gönüller dost evi için, gönüller yapmaya geldim
 
Sadece kendimizi önemsediğimiz, kendimizden başkasını düşünmediğimiz, insanların, hele hele Müslümanların sıkıntısına kayıtsız kalacağımız bir hayat tarzımız olamaz. Üç kuruş dahi etmeyecek bir dünya menfaati için gönül yıkamayız, insanları incitemeyiz. Çünkü geçici dünyanın malına aldananlar gönüller yapamazlar, ancak gönüller yıkarlar. Üç kuruşluk dünya menfaatini her şeyin üstünde görenler, gönülleri kırılmışların elinden tutup ta kaldırmazlar, bırakın el uzatmayı onların başlarına bombalar yağdırır, yüzleri tozlara bular, anaların, babaların ve çocukların gözlerinden yaş değil de kan akıtırlar.
 
Geliniz Sevgili Peygamberimizin şu veciz nasihatini şu ramazan günüde yeniden hatırlayalım.
مَنْ لا يرْحَم النَّاس لا يرْحمْهُ اللَّه
 
 “İnsanlara merhamet etmeyene Allah’ta merhamet etmez.” (Buhari, Edeb 18)
 
Yunusumuzda bu hususları ne güzelde dile getirmiş.
 
Bir kez gönül yıktın ise,
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi,
Elin yüzün yumaz değil
Bir gönülü yaptın ise,
Er eteğin tuttun ise
Bir kez hayır ettin ise,
Binde bir ise az değil
 
Bu ramazan bizim için bir milat olsun. Bu ramazan gönüllerin kaynaştığı bir ramazan olsun. Bu ramazan kırılan gönüllerin onarıldığı zaman olsun. Kırılan kalpleri onarmak belki zordur veya zor gelebilir bizlere. Ancak gönülden gönüle giden bir yol mutlaka vardır. Gönüller yapmak isteyene Rabbimizin yardımı her zaman mevcuttur.
 
Gün olur bir tebessümle gönüller yapılır.
Gün olur affetmek ile gönüller durulur.
Gün olur yardım eli uzatırsın bir ihtiyaç sahibine,
Gün olur gönül dilinden söylersin bir kardeşine.
Gün olur bir yetimin yanında olursan,
Gün olur melekleri yanında bulursun.
 
İnandığımız değerlerimizin gerekliliklerini yerine getirelim.
 
Bizler Müslümanız. Bizler kardeşiz. Bu hep böyleydi. Bugünde böyle olmalı, gelecekte de böyle olacaktır. Müslümanlar birbirinden asla ayrılamaz. Müslümanların birbirinden ayrılmaması içinde Rabbinin yolundan ayrılmaması gerekir. Kur’an bu hususu bizlere şöyle aktarıyor.
وَأَنَّ هَـذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيماً فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْتَتَّقُونَ
 
“İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar, sizi parça parça edip, doğru yoldan ayırır. İşte bunları, sakınasınız diye Allah size  emreder.” (En’am, 6/153)
 
Ayet-i kerime çok açık şekilde günümüzün problemini bizlere aktarmış durumda. Bugünkü parça parça oluşumuzun sebebini bu ayetten iyice öğrenmeli, Rabbimizin dosdoğru yoluna hep birlikte sımsıkı sarılmalı, birbirimizden ayrılmamalı, gönüllerimizi kaynaştırmalıyız.
 
Ramazan, yardımlaşma ayı. Ramazan, imkânlarımızı imkânı olmayanlara aktarma ayı. Ramazan, incinmeden ve incitmeden gönüller yapma ayı. Mahallemizde bulunan bir fakire el uzatmak bizim için çok büyük bir nasiptir. İlçemizde, şehrimizde, ülkemizde ve tüm dünyadaki Müslüman kardeşlerimize el uzatmak, onların yanında olabilmek, minnet etmeden ve teşekkür dahi beklemeden yardımlarımızı aktarmak ne güzel bir nimettir. Yüce Rabbimizde böyle davrananları şöyle müjdeliyor.
الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ ثُمَّ لاَ يُتْبِعُونَ مَا أَنفَقُواُ مَنّاً وَلاَ أَذًى لَّهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
 
“Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında has mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir.” (Bakara, 2/262)
 
Kardeşlik; fedakârlıkta bulunabilmektir. Kardeşlik; bolluk ve dar günde beraber olabilmektir.
وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلَى حُبِّهِ مِسْكِيناً وَيَتِيماً وَأَسِيراً {} إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنكُمْ جَزَاء وَلَا شُكُوراً {} إِنَّا نَخَافُ مِن رَّبِّنَا يَوْماً عَبُوساً قَمْطَرِيراً
 
“Kendileri ihtiyaç duydukları halde yiyeceklerini, sırf Allah rızasına ermek için fakire, yetime ve esire ikram ederler. Ve derler ki: ‘Biz sadece Allah rızası için ikram ediyoruz, yoksa sizden karşılık istemediğimiz gibi bir teşekkür bile beklemiyoruz’. Biz yüzleri ekşiten o günde Rabbimizin gazabından korkarız” (İnsan,76/ 8–10)
 
Gün gönüller yapma vaktidir. Gün kardeşlerimizle buluşma, dertleriyle dertlenme vaktidir. Gün kardeşlerimize el uzatma, ihtiyaçlarını giderme vaktidir. Gün kardeşliğimizin gereğini yerine getirme vaktidir. Gelin gönüllerinizi Müslüman kardeşlerinize açın. Yardımlarınızı kardeşlerinize ulaştırın. Dünya mutluluğu ve ahirette cennet sizleri beklemektedir.
 
Yüce Rabbimizin bizlere bildirdiği şu müjdeyle vaazımızı sonlandırıyoruz.
مَّثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنبُلَةٍ مِّئَةُ حَبَّةٍ وَاللّهُ يُضَاعِفُ لِمَن يَشَاءُ وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ {} الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ ثُمَّ لاَ يُتْبِعُونَ مَا أَنفَقُواُ مَنّاً وَلاَ أَذًى لَّهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
 
“Mallarını Allah yolunda sarfedenlerin durumu, her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren tanenin durumu gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah'ın lütfü geniştir, O her şeyi bilendir. Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab’leri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.” (Bakara, 2/261-262)
 
Rabbim ramazanı şerifi bir fırsat olarak bilip, gönüller yapabilmeyi, birlik ve beraberlik içinde yaşam sürdürmeyi, kardeşlik duygularımızı güçlü bir hale getirebilmeyi nasip eylesin.
Ahmet ÜNAL
 
Uzman Vaiz
 

--

Allah'a iman etmemenin cezası, neden ebedi cehennemde kalmaktır?

Allah'a iman etmemenin cezası, neden ebedi cehennemde kalmaktır?


Küfür kelimesi, imanın zıddıdır. Kâfirin dünyası karanlıklarla doludur. Zira küfür, insanın Allah'a olan intisabını keser, atar. Allah ile bağını koparan insan ise, hem kalbinde hem ruhunda hem aklında zulmetler içinde yaşar. Kur'an, kâfirlerin dünyasını şöyle anlatır:
 
"Onların amelleri okyanustaki karanlıklar gibidir. Okyanusu bir dalga bürümekte, onun peşinden bir başka dalga gelmekte. Onun da fevkinde bulut var. Böylece üstüste zulümatlar (karanlıklar)... Öyle ki, elini çıkarsa, nerdeyse onu bile göremeyecek." (Nur, 24/40) 
 
Küfür, bütün varlıklara karşı bir hakarettir. Çünkü her varlık Allah'a ibadet eder. Her birisi Rabbani bir mektup, Sübhani birer ayine ve Allah'a birer memurdur. Küfür, bu cihetleri örtüp gizlediğinden ve onları abesiyet ve tesadüfün oyuncağı derekesine indirdiğinden hadsiz bir cinayet olup, nihayetsiz bir cezayı, ebedi cehennemde kalmayı gerektirir. 
 
İnsanda bulunan duygu ve özellikler, ya aynıyla ya da zıddıyla bize Allahı tanıttırmaktadır. Mesela, insana görme ve işitme özelliği verilmiştir. Bundan anlaşılır ki Allah her şeyi gören ve işitendir. Ancak onun işitmesi bizim gibi değildir. Bizde bulunan bu özelliklerle biliriz ki Allah görür ve işitir. Ancak biz bu görme ve işitmenin mahiyetini anlayamayız. İnsanoğlu o sınırlı aklıyla sonsuz kemalde olan ilahî sıfatları tam mânâsıyla idrak etmekten çok uzaktır. Sonsuz aciz olan insanın, sonsuz bir kudreti kavraması elbette mümkün değildir. Akıl, ancak bu kudretin varlığını tasdik eder ve icraatlarına hayran olur. 
 
Sonsuz kudret tecellilerini hayretle seyreden insanın, aynı tavrını sonsuz ilim ve hikmet karşısında da göstermesi gerekirken, bunu birçok kişinin başaramadığı görülür. Araya nefis girer, hissiyat girer, bilgi eksikliği ve aklın zafiyeti girer. Ve insan, hikmetini anlayamadığı ilâhî icraatlar karşısında teslim ve tevekkül yerine, itiraz ve isyan yoluna girebilir. 
 
Allah, insana bir irade sıfatı vermiş ve dünya imtihanının bir gereği olarak, onu dilediği yola gitmekte serbest bırakmıştır. İrademiz, Allah’ın irade sıfatını bilip ona iman etmekte bizim için çok önemli bir sermayedir. 
 
Şu kâinatın ve içindeki varlıkların Sanii olan Cenab-ı Hak, şu kâinatı çok ciddi gayeler için yaratmıştır. Kur'an bunu şöyle bildirir: 
 
"Biz göğü, yeri ve bu ikisi arasında olanları oyun olsun diye yaratmadık." (Enbiya, 21/16) 

 
"Göğü, yeri ve bu ikisi arasında olanları boşuna yaratmadık." (Sad, 38/27) 
 
Bütün varlıklar, kendilerine mahsus dillerle Yüce Yaratıcıyı tesbih ve takdis ederler. Kendilerine tevdi edilen görevleri büyük bir zevk ve şevkle yerine getirirler. Mesela, güneş bir saniye bile geri kalmadan kendine çizilen yörüngede yoluna devam eder. Irmaklar bir cuşuhuruşla denizlere doğru akar. İnsanın emrine verilen hayvanlar tam bir itaatle ona hizmet eder. 
 
İlahi emirleri yerine getiren bu varlıklar içinde, insanlar ve cinler farklı bir konuma sahiptirler. Gerçi onlar da
 
"Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım."(Zariyat, 51/56)
ayetinin hükmünce ibadetle mükelleftirler. Fakat bunu yapıp yapmamakta serbesttirler. 
 
İnsan ve cinlerin bu farklı konumu, onlara verilen iradeden kaynaklanır. Onlar bu irade ile imanı veya küfrü, iyiyi veya kötüyü, güzeli veya çirkini, itaati veya isyanı... seçebilirler. Cenab-ı Hak bunu şöyle bildirir:
 
"De ki: Rabbinizden size hak (gerçek) gelmiştir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin." (Kehf, 18/29)

 
"Biz ona (insana) yolu gösterdik. İster şükreder, isterse nankörlük yapar." (İnsan, 76/3)
 
Arzın halifesi olan insanın, büyük ve küçük her ameli görevli melekler tarafından kaydedilmektedir. Kur'an bunu şöyle bildirir:
 
"Üzerinizde koruyucu, kiramen katibin (değerli yazıcı) melekler var. Bunlar, siz ne yaparsanız hepsini bilirler." (İnfitar, 82/10-12) 

 
"İnsanı biz yarattık, nefsinin ona ne vesvese verdiğini biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız. İnsanın sağında ve solunda iki melek oturmuş kayıt alırlar. Her ne söz söylerse, mutlaka onun yanında hazır bir gözcü vardır." (Kaf, 50/16-18) 
 
İnsanın, ehemmiyetli rütbesi ve dünyada yaptıklarının karşılığını (ebedi cennet veya ebedi cehennem olarak) diğer alemde görecek olması, böyle bir kitabeti gerektirir. Nasıl ki medya mensupları sıradan bir vatandaşın peşinde dolaşmazlar; ama, başbakan gibi yüksek bir mevkide olanı gölge gibi izler, her yaptığına dikkat eder, ağzından her çıkanı kaydederler. Onun gibi, arzın halifesi olan insanın her yaptığı meleklerce yazılır, her söylediği kaydedilir. 
 
Şu yeryüzü sahnesinde her yaptığının meleklerce kaydedildiğini bilen insan, "Ben başıboş değilim ve vazifedar bir yolcuyum." (Nursi, Said, Şualar, Envar Neş. İst. 1988, s. 225) der, iyi poz vermeye çalışır. Ve kulaklarında hep şu İlahi hatırlatmalar çınlar: 
 
"İnsan başıboş bırakılacağını mı sanıyor?" (Kıyame, 75/36) 

 
"Yoksa siz, bizim sizi abes / boşuna yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?" (Müminun, 23/115)
 
İlave bilgi için tıklayınız:
 
 
 
 



29 Mayıs 2017 Pazartesi

Merhamet

Merhamet
 
İnsanlar içinde en merhametli olan ve en güzel örnekleri bize sunan Hz. Peygamber (s.a.s.)’den iki örnek;
 
“Üsâme b. Zeyd (r.a) anlatıyor: Hz Peygamberin yanındaydık. Kızı Zeynep ona, "Çocuğum ölmek üzeredir, lütfen bize kadar geliniz" diye haber gönderdi.
 
Sevgili Peygamberimiz, hayatın insana verilmiş bir ilahî emanet olduğunu ve sabrederek mükâfat kazanmanın iyi bir fırsatını yakaladığını kızına hatırlatarak haber gönderdi:
 
-Kızım, Veren de, alan da Allah'dır. Her şeyin belli bir ömrü vardır. Sabret, yavrum! Göstereceğin sabrın Allah katında büyük sevabı olduğunu hatırla!
 
Fakat Hz. Zeynep babasının bir an önce gelmesini ve ciğerparesini son bir defa kucağına alarak onu ebedî âleme hayır ve bereket kazanmış olarak göndermesini istediği için tekrar haber saldı.
 
O zaman Efendimiz, büyük sahabilerinden birkaçıyla birlikte kızının evine gitti. Ölümün eşiğinde olan ve "zayıflıktan ötürü vücudu eski bir kırbaya dönmüş bulunan" yavruyu O'nun kucağına verdiler. Merhamet Peygamberi ağlamaya başladı. Mübarek gözlerinden dökülen inci tanelerini gören büyük sahabi Sa'd ibni Ubade hayretler içinde kaldı:
 
-Ya Resûlallah! Bu hâl nedir? deyince, Peygamberimiz de:
 
-Bu gözyaşı, Allah Teala'nın,  kullarının gönüllerine koyduğu, kendi rahmetinin bir eseridir. Cenab-ı Hak bu duyguyu, kullarından istediğine ihsan eder.”[9]
 
“Sene Miladi 620.... Mekke'de hüzün senesi..   Sevgili
Peygamberimizin en yakınları vefat etmiş,  Sevgili eşi Hz. Hatice, en zor günlerinde her zaman kendisini destekleyen amcası  Ebû Tâlib üç gün arayla vefat etmiş...
 
Zulüm ve baskılar artmış, Mekke daralmış...
 
Taif Mekke'ye iki günlük mesafede bir yerleşim merkezi... Oraya gitse, acaba bir nefes alma imkanı bulabilir mi? Mukaddes emaneti taşıyacak bir yürek çıkar mı karşısına?
 
Taif...Eşrafın kapısı çalınıyor. Bir yürek aranıyor...
 
Yok... Üstelik alay ve hakaret var, eza ve cefa var, aşağılama var, hatta öfke var...
 
Sonra ayak takımını örgütleyip O güzeller güzelinin üstüne sürme var...
 
Yollarda taş sağanağı...
 
Nereni savunacaksın... Baş, göz, beden... Allah Resûlü kan revan içinde kalıyordu.
 
O'nu, atı­lan taş­lar­dan ko­ru­ma­ya ça­lı­şan fedakâr sa­habi Zeyd b. Hârise (r.a) de ya­ra­lan­ıyor. O, Allah Re­sû­lü'ne atı­lan taş­la­ra ken­di vücudunu si­per ede­rek:
 
"-Ey Tâ­if hal­kı! Taş­la­dı­ğı­nız kim­se­nin bir pey­gam­ber ol­du­ğu­nu bi­li­yor mu­su­nuz?!." di­yor­, diyor ama nafile...
 
Ken­di­le­ri­ni zor-zah­met Mek­ke­li­le­re ait bir bah­çe­ye, bir hur­ma ağa­cı­nın al­tı­na atı­ver­iyorlar.. Yer ve gök mahzun... Me­lek­ler mahzun...
 
Birdenbire Cebrail (a.s)  beliriverir ve eğer izin verilirse, çevredeki dağı, bu azgın insanların başına geçirebileceğini teklif ediyor.  Allah Resûlü çok rencide olduğu bu dakikalarda bile,  "Hayır!" diyor. Evet O, çok ileride bile olsa, onların neslinden (kıyamete kadar) yalnızca Allah'a ibadet edip O'na şirk koşmayan birileri çıkacaksa, belâlara karşı "Hayır!" diyor...[10]
 
Ve sonra merhamet Peygamberi ellerini açıp Allah'a şöyle dua ediyor:
 
“Allah'ım, kuvvetimin yetersizliğini, çarelerimin tükenişini ve insanlarca horlanışımı sana havale ediyorum. Ey acıyanların en merhametlisi, sen horlananların Rabbi, Beni kime bırakıyorsun, hayatımı cehenneme çevirecek düşmanıma mı, yoksa işimin sahibi kıldığın akrabalarıma mı! Eğer bana kızgın değilsen, aldırmam! Senin bana ihsan ettiğin afiyet, benim için daha önemli ve yararlıdır" 
 
Yâ Rabb gazabına uğramaktan, rızandan mahrum kalmaktan, senin karanlıkları aydınlatan, din ve dünya işlerini dengeleyen yüzünün nuruna sığınırım, sadece senin rızanı isterim, yeter ki sen razı ol, çare de ancak seninle, güç de ancak seninledir”.[11]
 
Alvarlı Muhammed Lütfi (Efe Hz.)’in şu beyti ramazanda bizim merhamet ve şefkat yolumuz olsun.
 
İhtiyara eyle hürmet
Sabîlere kıl merhamet
Misafire sarf et ni'met
Allah'dan istersen rahmet
Sakın incitme bir canı
Yıkarsın arş-ı Rahman'ı
 
Bu ramazan merhamet kanatlarımızı herkesin her şeyin üzerine indirdiğimiz bir ay olsun.
 
Bu ramazanda günahlarımıza tövbe ederek ve bir daha dönmemeye çaba göstererek,  ibadetlerimizi yerine getirerek, ahlakımızı güzelleştirerek, imanımızı kâmil hale getirme yollarını gözeterek kendimize merhamet edelim. Cennetlik için yaratılan bu bedeni cehenneme götürmeyelim.
 
Bu ramazanda çocuklarımıza ibadet alışkanlığı kazandırarak, İslam’ın en güzel ilkelerini öğreterek ve kendimizde onlara örnek olarak ailemize merhamet edelim. Onları da cehennemin dehşetli azabında korumaya çalışalım.
 
Bu ramazanda ihtiyaç sahiplerine yardım ederek onlara merhamet edelim. Başta ülkemiz olmak üzere tüm dünyada yaşayan kardeşlerimize özelliklede son elli yılının en kurak zamanını geçiren ve açlıktan dolayı insanların yaşamını yitirdiği Somali’de bulunan kardeşlerimize yardım edelim. Biz onlara merhamet edelim ki, Rabbimizde bizlere merhamet etsin.
 
Bu ramazanda bitkilere, hayvanlara merhamet edelim. Onları da gözetelim. Bir ağaç kesmek yerine bir ağaç dikelim. Bir hayvana aş verelim. Oda ramazanın merhametinden istifade etsin.
 
Her ramazan olduğu gibi bu ramazanda bizim için bir fırsat. Bu fırsatı değerlendirenler için Allah’ın rahmet deryası onları beklemektedir. Haydi, hep beraber, birlik ve beraberlik içerisinde Rabbimizin şu ayetine sımsıkı sarılalım.
وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعاً وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْفَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَاناً وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
 
“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.”[12]
 
Bu ramazan bizim için bir dönüm olmalı. Çünkü bu hayatı ne zaman ve nerede sonlandıracağımızı bilmiyoruz. Ebu Turab Hz. Ne güzel ifade etmektedir.
 
Bugünü düşünürüm.
dün geçti, yarın var mı?
gençliğime de güvenmem,
ölen hep ihtiyar mı?
 
Şu an yaşıyorsak bu bizim için çok değerli. Çünkü şu an itibariyle tövbe ederek günahlarımızı affetirme imkânımız var. Çok geç olmadan, eyvah demeden ölüm gelmeden uyanalım. Merhametin tecellisi olan Ramazandan istifade edelim, Rabbimizin rızasına nail olalım.
 
Yüce Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de bizlere öğrettiği şu dua ile vaazımıza son veriyoruz.
رَبَّنَا لاَ تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ
 
“Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi hakikatten saptırma ve yüce katından rahmetini bizlere bağışla. Şüphesiz sen çok lütuf sahibisin.”[13]
 
Ramazan-ı şerifiniz mübarek olsun. İbadetlerimiz makbul, amelimiz Salih, niyetlerimiz halis, ahlakımız güzel olsun. Rabbim bizi merhamet edenlerden ve merhamete nail olanlardan eylesin. Allah’a emanet olun.
Ahmet ÜNAL
Uzman Vaiz
 
[9] Buhârî, "Cenâiz" 32
[10] Buhârî, "Bedü'l-Halk", 7
[11] www.merhamet.org sitesinden alınmıştır
[12] Al-i İmran, 3/103

--

ATAMIZ FATİH SULTAN MEHMED HAN

ATAMIZ FATİH SULTAN MEHMED HAN

29 Mayıs 1453'te İstanbul'u fethederek çağ kapatıp, yeni çağ açan Fatih Sultan Mehmet hakkında bazı bilgiler:




- Arapça ve Farsça olmak üzere 7 dil biliyordu. Latinceyi anadili gibi konuştuğu rivayet edilir.

- Şairdi. Mahiyetindeki 185 şairden 30’unu maaşa bağladı.

- İstanbul’un fethi için, Musluhiddin ve Saruca Serkan gibi, Osmanlı mühendislerinin yanında, Macar Urban’a Edirne’de, “şahi” adı verilen toplar döktürdü. Bu toplar, Bizans’ın yanı sıra Avrupa'da asırlardır süren feodaliteyi de bitirecekti.

- Kanuni’den çok önce, bir kanunname ve bir anayasa hazırlattı.

- Otlukbeli’de Uzun Hasan’ı yenince, zaferini kutlamak için 40 bin esiri serbest bıraktı.

- Otuz yıllık saltanatı süresince, yirmi beş askeri harekata bizzat kumanda etti.

- 900 bin km². olan Osmanlı topraklarını, 2 milyon 214 bin km².’ye çıkardı.

- Venedik Kralı tarafından planlanan ondört suikast girişiminden sağ kurtulmayı başardı. Vefatı hakkında “suikast” şüpheleri halen vardır.

- Vefatının ardından Papa, kutlama amacıyla üç gün boyunca gece-gündüz durmaksızın çanlarını çaldırdı.

- Ömrü boyunca, iki imparatorluk, dört krallık ve onbir prensliği kendine bağladı.

- Hristiyanlar tarafından, Osmanlı Türklerinin İstanbul’u fethettiği gün “dünyanın sonu” şeklinde tanımlandı.


 



On sekiz bin (18.000) âlem hakkında bilgi verir misiniz?

On sekiz bin (18.000) âlem hakkında bilgi verir misiniz?

Kur’an'da geçen “Rabbul âlemin” tabirinde, âlimlerimiz 18.000 âlem demişler.
 
Bu rakam kesretten kinayedir. Yani Arap edebiyatında 7, 70, 700, 7.000, 70.000 veya 18.000, 28.000 gibi sayısal ifadeler, çokluğu ifade etmek içindir.
 
Hâlbuki âlimlerimizin çoğuna göre her bir insan her bir hayvan her bir bitki veya her bir melek her bir cin bir âlemdir.
 
Hatta her bir hücre, başka hücrelere benzememesi dolayısıyla bir âlemdir.
 
İşte "Allah âlemlerin Rabbidir” veya “Ey Habibim! Seni âlemlere rahmet olasın diye gönderdik.” gibi Kur’anî ifadeler, tamamıyla tüm kâinatı ve içindeki her bir hayat sahibini, hatta cansızları da içerisine almaktadır.