31 Aralık 2016 Cumartesi

YENİ YILINIZ AŞK OLSUN!

YENİ YILINIZ AŞK OLSUN!

http://www.semazen.net/yazar_yazi.php?id=796


 Sevgili gönül dostlarımız,


Yaklaşan yeni yılınızı kutluyor, maddi, mânevi tüm adımlarımızın bizleri aşk, muhabbet, huzûr ve selâmet yurduna taşımasını niyâz ediyoruz.

Yeni bir yıla girmek, insanın geçmişiyle ilgili kendisini hesaba çekmesi, geleceğe yönelik hayâllerine bir ışık tutması demektir.

Geçmişimizden ders almadan, geleceğe ibret nazarıyla bakmadan, yol yürümek ancak hayvanlara mahsustur.


 Zâhirde ve bâtında bir hesap açma kapama zamanı vardır.

Bunun tasavvuftaki mânevi yeri, BERAT kandiliyle sembolize edilirken, zâhirdeki en âşikâr olanı da, YILBAŞI’dır.


Geçmişte kalan koca bir yılımızın muhasebesini yapmadan, yanlış ve hatalarımızı bir an evvel telâfi etmenin gayreti içerisine girmeden, aynı hata ve yanlışlarımızla yeni bir yıla devam etmek, affınıza sığınarak arz edeyim ki, sadece "AHMAK"lık olur.

Ahmaklıkta öyle bir derttir ki;
Hz.İsâ; büyük bir hızla koşarken, Yâ İsâ, bu telâşla nereye koşuyorsun ? diyenlere
Bana zarar vermesinler diye Ahmaklardan kaçıyorum derken;


Hz.Pir'imiz de, geçmişinden ders almayanı " Tek gözlü şeytan" olarak tasvîr etmiştir.

Bir önceki yıl başlamış olduğumuz hata ve yanlışlarımızı, gelecek yıla taşımaya meyletmekten; bir günümüzün öteki günümüze eşit olmasından;


Rahmân olanın, Râhim ism-i şerifindeki aşk'ına sığınırız.

Yeni yılımızın geçmişimizden ders almaya, geleceğimize ibret nâzarıyla bakmaya vesile olmasını niyâz eder, bir kez daha tüm insanlık âlemine, hayır, bereket, aşk, muhabbet, huzûr ve selâmet getirmesini temenni ederiz.

Hayır içinde hayra karşı, aşk içinde aşk’a karşı olunuz

Selâm sevgi ve saygılarımızla


Hayat Nur Artıran

Şefik Can Uluslararası Mevlânâ Eğitim ve Kültür Vakfı Başkanı





30 Aralık 2016 Cuma

İHLÂS

İHLÂS
 

‘İhlâs’, insanın yaşamın bütün zamanlarında, ibadet ve amellerinde sırf Allah (c.c.) rızasını gözetmek ve dini yalnız O’na özgü kılmak, demektir.

 

İhlâs, tevhid inancının özüdür. Bunun için müslüman, yalnızca Allah (c.c.) rızasını kazanmak amacıyla Hakk’a tapmalı, ibadetlerine asla yapmacık, gösteriş, başkasının beğenisini kazanma düşüncesi karıştırmamalıdır. ‘Hak’tan başka  bir şey düşünmekten korunmak’ şeklinde de tanımlanan ihlâs , işleri gösterişten korur, sahibini gerçekten takvaya  götürür. Allah (c.c.) buyurur:          

“Kendilerine, dini yalnız  Allah’a halis kılarak O’na ibadet etmeleri emredildi.” [1]

 

“De ki: bana dini yalnız, Allah’a halis kılarak O’na ibadet etmem emredildi.” [2]

 

“Dini Allah’a halis kılarak O’na kulluk et! Halis din (ibadet) Allah’a yapılır.” [3]

 

“De ki: ‘Ben, dinimi Allah’a halis kılarak O’na ibadet ederim. Sizden ondan başka dilediğinize tapınız” [4]

 

“(Kurban edilen hayvanların) ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşmaz. Sizin takvanız, O’na ulaşır.” [5]

 

“De ki: ‘Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi  O’na doğrultun ve dini yalnızca kendisine has kılarak O’na yalvarın. (Allah’a hiçbir benzer, eş, ortak koşmadan, gönlünüze başka tanrılar getirmeden sırf Allah’a yönelerek O’na kulluk edin) İlkin sizi yarattığı gibi yine O’na döneceksiniz.” [6]

 

Peygamber (s.a.v.)’e kendini göstermek, kahramanlık, yiğitlik için savaşan bir adamın durumu sorulmuş (bu adamın çarpışması Allah yolunda mıdır?) denilmiş. “Kim Allah’ın kelimesi yüce olsun diye çarpışıyorsa işte o, Allah (c.c.) yolundadır.” [7] buyurmuştur.

 

 Peygamber (s.a.v.): “Ameller niyetlere göredir.’ [8]

 

“Allah sizin suretlerinize (yüzlerinize) ve mallarınıza bakmaz, fakat sizin kalplerinize ve niyetlerinize bakar.” [9] gibi hadisleriyle amellerin, kalpteki temiz niyyet ve ihlâs ile değer kazanacağını vurgulamıştır. İlahi bir hadiste de: “İhlâs, benim sırrımdır, onu sevdiğim kulumun kalbine koyarım.” [10] buyurulmuştur.

İhlâs; bir kalp hareketi ve ruhanî bir davranıştır. Kalp temizliğinin ve sağlamlığının bir delilidir. Yalnız Allah (c.c.)’ın  rızasını arayan bir niyettir. Kişinin bütün varlığı ve benliği ile Allah (c.c.)'a kulluk etmesi ve bu kulluğun da O’ndan başkasına düşünmemesidir. Ayrıca İhlâs, ‘kalbi garaz şüphesi ve zan eğriliğinden temiz tutmaktır.’ şeklinde tarif edilmiştir. İhlâsta Hakkın rızâsı talep edilir, yapılan işlerde, riya, gösteriş, menfaat ve şöhret gayesi güdülmez.

İhlâs bir kalp hareketi ve ruhâni bir davranış olmaktadır. Kalbî davranışların makbul oluşu, niyet ve irademizin sağlamlığına bağlıdır. İhlâs, kalp sağlamlığının bir delilidir. Böyle olunca her işe başlandığı zaman niyette ihlas, yani her türlü dünyevî karşılık beklemekten uzak olmak gerekmektedir. Cenâb-ı Hakk'ın rızası ihlâs ile kazanılır. Yoksa ihlâs kişinin başarı ve becerileriyle elde edilemez. Bazen ihlas ile söylenmiş bir tek kelime ile kişi kurtuluşa erer ve Cenab-ı Hakk'ın rızasını elde edilebilir. Bazen bir tek adamın irşadı, bin kişinin irşadı kadar Allah (c.c.) rızasına sebep olur. Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurur: "Ben Cebrail'den ihlâsın ne olduğunu sordum. Şöyle cevap verdi: Ben de Aziz ve Celil olan Allah'a: "İhlâs nedir?" diye sordum o şöyle buyurdu: "İhlas benim bir sırrımdır. Onu kullarımdan sevdiğim kimselerin kalbine koyarım."

İhlâs, fenalığı ve kötülüğü gideren bir fazilettir. "İşte biz ondan (Yûsuf'tan), fenalığı ve fuhşu gidermek için böyle yaparız. Çünkü o, bizim ihlâslı kullarımızdandır." [11] ayetinde, evdeki kadınla Hz. Yusuf (a.s.) arasında geçen olayda ve kadının niyetinin sonuçsuz kalışında en büyük etkenin, Hz. Yûsuf (a.s.)'un ihlâsı olduğu görülmektedir.

İnsanlık için ihlâsın gereği her zaman emredilen bir keyfiyet oluşuyla da anlaşılmaktadır. Çünkü ihlas, ehl-i kitaba da, yapacakları diğer ibadetlerle birlikte emredilmişti. [12]

İhlas, şeytanın kişiye süslemeye çalıştığı fenâlıklara ve insanları azdırma gayretine engel olan bir tutumdur. Bu durum şeytanın, "Yeryüzünde insanlara (fenâlıkları) süsleyeceğim, elbette onların hepsini azdıracağım. Ancak içlerinde ihlâsa sahip müminler bunun dışındadır." [13] Ayetlerinde ifadesini bulan itiraftan anlaşılmaktadır.

Şirkten, kitabı ve peygamberi yalanlamadan, sapık yollara sapıp tevhit akidesine aykırı inanç düşünceler beslemeden dolayı gerçekleşecek ilâhî azaptan, "Allah'ın ihlâs sahibi kulları istisna." [14]  söz edilerek azaptan kurtuluşta ihlâsın yeri ve önemi belirtilmiştir.

Ahlâk önderleri peygamberler, varlıkları ihlâsla yoğrulmuş kişilerdir. Hz. Mûsâ, Hz. Yûsuf, Hz. İbrahim, Hz. İsmâil, Hz. Ya'kûb  (a.s.) ve Hz. Peygamber (s.a.v)'in özellikleri anlatılırken Kur'an-ı Kerim onları ihlâslı kullar olarak nitelemiştir. [15]

Çünkü Peygamberler (a.s.) davet ve tebliğlerinde daima, Hakk'ın, rızasından başka bir gaye ve maksat gütmeyerek, ihlaslarını ortaya koymuşlardır.

Fudayl b. İyâd (r.a): ‘Halk için ameli terketmek, riyadır; halk için amel etmek ise şirktir. İhlas, Allahu Teâlâ (c.c)'ın bu iki şeyden seni afiyette kılmasıdır.’ diyor.

Hz. Ebû Bekir (r.a.) bir hutbesinde şöyle der: ‘Biliyorsunuz ki, bilinen bir ecelin peşinde gece-gündüz koşuyoruz. Allahu Teâlâ'nın (c.c) rızası için söylenmeyen hiçbir şeyde hayır yoktur. Aziz ve Celil olan Allah'ın (c.c) yolunda harcanmayan hiç bir malda hayır yoktur. Bilgiçlik taslayarak gurura kapılanlarda hayır olmadığı gibi, Allah (c.c) için yaptıklarında insanların kınamasından endişeye düşenlerde de hayır yoktur." [16]

Müminler bütün söz ve fiillerinde Allah (c.c)'ın rızasını gözetmek zorundadırlar. Eğer insanların hoşlarına gitmek niyetiyle amelde bulunurlarsa, kendi kendilerini helâk ederler. Nitekim Uhud savaşında Müminlerin en önde savaşanlarından birisi de Kuzman idi. Medine'deki hurmalıklarını korumak niyetiyle savaştığı için, Cehennemlik olmuştur.

Hz. Peygamber (s.a.s)' şöyle buyurmaktadır: "Üç hususta müslümanın kalbi hıyanet edemez: Allah için ihlâs ile amel yapmak, İslâm devletinin yöneticilerine samimiyetle öğüt vermek ve İslâm cemaatı ile birlikte olmak." [17]

İhlasın zıddı riya ve gösteriştir. Bu da insanı şirke sürükler. Hz. Peygamber  (s.a.v.) şöyle buyurur: "Şüphesiz Cenab-ı Allah sadece kendisi için ve kendisinin rızası için olmayan bir amelden başkasını kabul etmez." [18]

 

İmam Gazâli, şöyle der: ‘Kendisine başka bir şeyin karışması muhtemel olan bir şeye başka şey karışmamış ise, işte buna ‘halis’ derler. Bu safi (karışıksız) işe de ihlas derler.’

 

Havariler, İsa (a.s.)’a: ‘Amellerin halis olanı hangisidir?’ diye sorduklarında, Hz. İsa (a.s.): “Hiç kimsenin övmesini isteyip beklemeden, Allah (c.c.) için yapılan ameldir.” demiştir.

 

Diğer konularda  olduğu gibi ihlâs konusunda da tasavvufçuların sözleri çok çeşitlidir. Fakat  bu değişik ifadelerin asıl anlamı birdir. Şöyle ki:

  

Ebu Ali el-Dakkak: ‘İhlâs, halkı düşünmekten  korumak,  nefsi düşünmekten arınmaktır. Muhlis, riyası olmayan sâdık, kendini beğenmeyen adamdır.’ demiştir.

 

Zû’n-Nûn: ‘İhlâs, ancak ihlâsta sadakat ile olur. Sıdk (sadakat) ise ihlâs ile doğruluğa devam etmekle olur.’ ‘ihlâs, gözünde halkın övgüsünün veya yergisinin bir olması, yapılan amelleri  görmeme, onlara âhirette  sevâb verileceğini unutmadır.’ demiştir.  

 

İslâm alimleri ihlasın yararlarını şöyle sıralamışlardır:

1.  Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmak,

2.     Amellerin kabul olması,

3.     Günahlardan arınma ve kurtuluş,

4.     Ahirette, felaha, huzura ve rahata kavuşmaktır.

 

İhlas hakkında yukarıdaki bilgilerden anlıyoruz ki, şeytanın insanları çekmek istediği kötülükler, fenalıklar, günahlar ve dünya hayatının süsleriyle insanın aldatılmasının önüne ancak ihlas ile geçilebilir.

 

Amelleri boşa çıkarmak için nefsin birçok yöntem ve aracı vardır. Nefsin en gizli afetlerinden biri, övülmekten hoşlanmasıdır. Çünkü biraz övgü görse, gökleri ve yeri üzerine yüklesen çeker ama, övgü olmayınca tembelleşir, başarısız kalır. Şeyhlerden biri yıllarca mescidin birinci safında namaz kılarmış. Bir gün bir engel nedeniyle arka safta namaz kılmak zorunda kalmış. Bundan sonra bir süre görünmez olmuş. Nerede olduğunu soranlara:

 

- Ben şu kadar yıl namaz kıldım, bunları ‘ihlas’ ile kıldığımı sanıyordum. Bir kez geç kalıp da arka safta namaz kılınca halkın beni arka safta görmesinden, kalbimde bir gariplik hissettim. Anladım ki ömrüm boyunca riya içinde namaz kılmışım. O kıldığım namazları kaza ettim.

 

Tasavvufçulara göre ‘ihlas’,  Allah (c.c.) için yapılan işlerde halkı aradan çıkarmak ve amelleri sadece Allah (c.c.) için yapmaktır. Başka bir deyişle ihlas, kulun oturmasını, kalkmasını, devinmesini, bütün hareket ve durgunluğunu Allah (c.c.) için yapmasıdır.

 

İhlas’ın temeli doğruluktur. Sıdk ile ihlas arasındaki fark, birincisinin asıl gövde, ikincisinin de dal olmasıdır. Sıdk eylemden önce de olabilir, fakat ihlas eylemle birliktedir.

      

İbn Fard’ın Kasidesinin şerhinde, ihlas üzerinde şu bilgiler verilmektedir:

‘Kuldan çıkan her eylemin, bir yaratıklara, bir de Yaratan’a dönük yönü vardır. Yaratana dönük tarafta olan kimseye muhlis, eylemine de ihlas denilir.    

      

İhlas ikiye ayrılır: İhlas, ihlasın ihlası.

Kuldan çıktığı duruma göre de ihlas dört  türlüdür:

1.     Sözde İhlas: kulun, dilinden gelen her sözü, kendi nefsinin eylemleri için değil, Hak için yapılacak eylemlere yöneltmesi, yalnız Hak için yapılacak eylemlerden söz etmesi, kendi arzusunu değil, Hakk’ın düşüncesini gözetmesi: yani söylediği her sözü, yalnız Allah (c.c.) için söylemesi, halkın değerlendirmesini değil, Allah (c.c.)’ın değerlendirmesini düşünerek konuşmasıdır.

 

2.     Fiilde ihlas: Yapacağı her eylemi, nefsinin yarar veya zararı gibi bir çıkar için değil, sadece Allah (c.c.) için yapması, Allah (c.c.) ’ın rızasından başka bir şey düşünmemesidir.

 

3.     Amelde ihlas: İbadetleri yaparken de nefsin çıkarını, ahiret sevap ve cezasını hesaba katmadan yalnız Allah (c.c.) rızası için yapmaktır.

 

4.     Halde ihlas: Gaybdan kalbe gelecek halleri halkın bakışına değil, Hakk’ın bakışına sunması, halkın varlığını ve değerlendirmesini asla düşünmemesidir.   

 

Cüneyd-i Bağdadi’ye göre ihlas, Allah (c.c.) ile kul arasında bir sırdır. Melek bilmez ki yazsın, şeytan bilmez ki bozsun, heva bilmez ki eğsin. [19]

 

İhlası elde etmenin yolu, insanın sürekli olarak, kendisinin ve evrendeki herşeyin Allah (c.c.)’ın yaratığı olduğunu, mülkün sahibinin yalnızca O olduğunu, kısa bir süre içinde yaşadığı dünya hayatının hesabını O’na vereceğini düşünmek ve bunun dışında her şeyi gönlünün dışında tutmaktır.

 

 

 


 

[1] Beyyine sûresi,  98/5.
[2] Zümer sûresi,  39/11.
[3] Zümer sûresi,  39/2-3.
[4] Zümer sûresi,  39/14-15.
[5] Hac sûresi,  22/37.
[6] A’raf sûresi,  7/29.
[7] Buhâri, İlim/45.
[8] Buhari, Cihad, 15; Nesâi, Cihad, 21; İbn Mâce, Cihad, 13.
[9] Buhâri, Müslim.
[10] Müslim, İbn Mâce.
[11] Yûsuf sûresi,  12/24.
[12] Beyyine sûresi, 98/5.  
[13] Hicr sûresi,  15/40; Sâd sûresi,  38/83.
[14] Sâffât sûresi,  37/40, 74, 128, 160.
[15] Meryem sûresi,  19/51; Yûsuf sûresi,  12/24; Sâd sûresi,  38/45, 46.
[16] Kuşeyri Risalesi, S. Uludağ.
[17] İbnu Mace, Mukaddime, 18.
[18] Nesâî, cihad, 24.
[19] Kuşeyri Risalesi, S. Uludağ.
 
BU YAZI AŞAĞIDAKİ WEB SİTESİNDEN ALINMIŞTIR.
http://www.islamahlaki.com/default.asp?kat_no=614

--
.


YILBAŞI NEYİMİZ OLUR?

YILBAŞI NEYİMİZ OLUR?

29 Ekim'imiz midir, 30 Ağustos'umuz mudur, Ramazan Bayramı'mız mı, Kandilimiz mi, Kurban Bayramı'mız mı? diye sual açmak da yersiz olmazdı.

Biz Muharremlerle Martlarla başlayan yıllar da biliriz... Ki hiçbiri böyle şımarıklıkla, böyle ayyaşlıkla, böyle kumarbazlıkla açılmazdı. Hepsi efendi yıllardı.

Memleketimize herhalde Beyoğlu'ndan giren, Haliç'i atlayarak Fatih'lere, Aksaray'lara sonra Rumeli'ye ve Boğaz'ı aşarak önce Kadıköy'lere, Moda'lara ve sonra Üsküdar'lara ve oradan Anadolu'ya geçen bu bunak neyimiz olur:


Babamız mı, dedemiz mi, amcamız mı yoksa Avrupalılıktan pîrimiz mi?

İstanbul'un Tepebaşı'ndan Adana'nın Tepebağı'na kadar her yeri bilen her yere uğrayan bu moruk kimdir, necidir?

Bir resmine bakarsanız Havarilere, öteki resmine bakarsanız Rasputin'e benzeyen bu iskambil papazı aramızda neyin nesidir? Bunu hiç merak ettiniz mi?

Siz bırakın da ben söyleyeyim onun kim olduğunu:


O Haçlı Seferlerinden kalma bir kılınç artığıdır. O zaman silahla giremediği yerlere şimdi beyaz sakalıyla saygılar ve sevgiler toplayarak girebiliyor.

O evimize girerken eşeğini kapımızın halkasına bağlayan bir Piyer Lermit'tir . Kardeşlerini Mukaddes savaşa hazırlamaktan geliyor.

O adıyla sanıyla bir misyonerdir ki şu memlekette ocağına incir dikildikten sonra kılığını değiştirmiş ve bizi avlamaya kucağında getirdiği oyuncaklarla en can alıcı noktamızdan; çocuklarımızdan başlamıştır.

Bu cömertliğinin karşılığını istemeyecek mi sanıyorsunuz; fedakârlığının sebebini düşünmediniz mi?

Bırakın onun hakkından ben gelirim: İşte sakalını çekince gördünüz! Sakalı elimde kaldı ve altından Lüsifer çıktı.

Bilirsiniz ki casuslar da kıyafetlerini ekseriya böyle değiştirirler.

Bu mezar beğenmeyen hortlağa ya mezarını gösterin yahut bırakın: Haç'ında çarmıha gereyim onu...

Tehlikeyi sezer de kendiliğinden gitmeye kalkarsa çıkarken ceplerini yoklamayı unutmayınız: Muhakkak bir şeyimizi çalmıştır...

Büyük şair - Arif Nihat Asya (1904-1975)

 




29 Aralık 2016 Perşembe

İHBAT

İHBAT

 

‘Habt’, sözlükte çukur yere denir.

 

İslâm ahlâkında ise, alçak gönüllü olmak, demektir. “Muhbitleri müjdele!” [1]âyetindeki ‘muhbitin’ kelimesini Abdullâh b. Abbas ve Katâde (r.a.) ‘Alçak gönüllüler’ şeklinde tefsir etmiştir.

 

Tasavvufçulara göre muhbit, gönlü Allah (c.c.) ile huzur ve huşû bulan, ihlaslı kimse anlamındadır.

     

Bu sözler iki anlam üzerine toplanır: Tevazu ve Allah (c.c.) ile sükûn bulmak. Gönlün Allah (c.c.) ile huzur bulması ve Allah (c.c.)’a yönelmesi anlamını içeren ihbat, sekine, yakîn ve Allah (c.c.)’a güvenmek gibi itminan  makamlarının başıdır. Tasavvuf yoluna giren (salik) ihbat makamında istikrar bulursa azim ve iradesini kıran afetler kendisinden ayrılıp gider. Çünkü iradesi güçlenir ve artık hiçbir  geri kalma nedeni onun yürümesini engelleyemez.

 

Hak yolunda engeller çoktur. Bunların en güçlüsü, tek kalma yalnızlığıdır. O salik buna da aldırmaz yürür. Onun için sadıklardan biri: ‘Hedefine varan yolda tek kalman, aramanın doğruluğunun kanıtıdır.’ demiştir. Bir başkası da: ‘Gittiğin yolda yürüyenlerin azlığından ürkme, bu yolda helak onların çokluğuna da aldanma’ demiştir.

 

Salikin (tasavvuf yolcusunun) yolunu kesen fitne de, kalbe gelen ve onun asıl gayesi hak’tan alıkoyan zihin karıştıran şeylerdir. Kul, ihbat makamında istikrar bulur, arama iradesi sağlam olursa hiçbir fitne onu durduramaz.

 

Ancak kalbine esmâ (Allah’ın güzel isimleri) ve sıfat nurları doğan ve bunların anlamları açılan kimselerin irade güçleri sağlam olur.

  

Ebû Abdillah el-Herevi’ye göre ihbât’ın üç derecesi vardır:

 

Birincisi, ismetin şehveti kapsaması, iradenin gafleti kuşatması talebin selveti (arama arzusunun tembelliği) yenmesidir. Yani ismeti (korunması) isteklerine galip gelip onları ezer. İradesi, gafletini kuşatıp etkisiz bırakır.

 

İkincisi, iradesini hiçbir sebep bozmaz. Kalbini hiçbir arız (engel) yalnızlığa düşürüp ürkütmez. Yolunu hiçbir fitne kesmez. O, sülük (tasavvufta ilerleme) esnasında doğacak fitnelere, nurlara takılıp kalmadan bunlara hiç iltifat etmeden yoluna devam eder.

 

Üçüncüsü, gözünde övmenin ve yermenin bir olması; kendi kendisini daima kınaması; halkı kedisinden üstün görmesidir.



[1] Hac sûresi,  sûresi,  22/34..


BU YAZI AŞAĞIDAKİ WEB SİTESİNDEN ALINMIŞTIR.
http://www.islamahlaki.com/default.asp?kat_no=613
 

ÇEVRENİZDEKİ SAHTE İNSANLARIN KINAMASINDAN KORKMAYIN

ÇEVRENİZDEKİ SAHTE İNSANLARIN KINAMASINDAN KORKMAYIN


Etraftaki sahte kalabalıktan uzaklaştıkça.. Allah'a yaklaşanların dinidir İslam..

Samimiyetle yönelmenin büyük zorlukları vardır.. Önce etrafından utanmayacakasın.. dahası, sahte insanları kaybetmeyi göze alacaksın..
Dinimi yaşamayı çok istiyorum ama.. ile başlayan cümlenin arkasındaki gerçek, dinden imandan uzak insanların kınamalarından korkmak  olabilir mi?
Onların seni kınamalarından  korkma !


Allah'a verdiği sözde durmayan insan, seni ayıplasa ne olur.. alkışlasa ne olur..
Önemli olan ''Allah'ın rızası '' değil midir?
O zorlu gün geldiğinde, bilmiyordum ayıplamalarından çekindim demek fayda verir mi?

Vermezzz... !

O halde sahte insanların sözlerine ehemmiyet vermeyelim..
Onlar dünyaya aldanmışlar !

ALLAH buyuruyor:


Ne zaman kendilerine Rahman'dan yeni bir hatırlatma gelse, hep ondan yüz çevirirler.

Gerçekten yalanladılar; fakat, alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir. Şura Suresi- 5,6

Mümin etraftaki sahteliklerin kendisini kınamasından korkmaz.. sonsuz bir yaşam hepimizi bekliyor.. önemli olan Rabbimizin rızasını kazanmak.. sahte insanların rızası değil !

ALLAH buyuruyor:


Ey iman nimetine kavuşanlar, sizden kimler dininden döner, şerîatından vazgeçer, medeniyetini terkeder, yaratılışına uygun değerlerin yaşandığı hayatî yoldan saparsa Allah onların yerine, sevdiği ve kendisini seven, mü’minlere karşı alçak gönüllü, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirlere karşı onurlu ve İslâm’ın izzetine sahip, başları dik, kudretli, hükümran bir kavim getirecektir. Onlar, Allah yolunda, İslâm uğrunda, hayatlarını ortaya koyarak, konuşarak, yazarak, hesapsız servet harcayarak cihad ederler. Hiçbir kimsenin kınamasından, dedikodusundan da korkmazlar. Bu azim ve irade, bu kararlılık Allah’ın bir lütfudur. Böyle bir sorumluluğu sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumluluğunun idrakinde olan kimselere verir. Allah’ın rahmeti geniştir. İlmi herşeyi kucaklar. Maide- 54

26-12-2014

Her nereden okunuyorsak ışık olsun inşaALlah.. Gülümce Yıldız