30 Kasım 2015 Pazartesi

BU AY UĞURSUZ MU?

BU AY UĞURSUZ MU?

 
Hüseyin Gültekin - [İslami Hayat]

h.gultekin@meydangazetesi.com.tr
27 Kasım 2015, 03:14

Ne zaman?
Safer ayı, Hicrî ayların ikincisidir. Hicrî ayların birincisi, Muharrem ayıdır ve içinde aşûre günü vardır. Üçüncüsü ise Rebî’ül-Evvel ayıdır ve bu ayın 12. gecesinde Kâinatın Efendisi Sevgili Peygamberimiz dünyamıza teşrif etmiştir.

Dinimize göre uğursuz mudur?
İslâmiyet’te hürmet duyulan ve belli ibadetler için tahsis edilen aylar, günler ve geceler bulunmakla beraber; âfetler, musibetler ve semavî belâlar için tahsis edilen herhangi bir zaman diliminden söz edilemez. Böyle bir şey, İslâm’ın ruhuna uygun olmadığı gibi belli ayları İlâhî musibet ayı olarak ilân etmek doğru da değildir.

“Uğursuzdur” iddiası nasıl ortaya çıkmıştır?
Safer ayı, cahiliye Arapları tarafından uğursuz ay olarak tanınıyor ve bu ayda umre yapmak büyük günahlardan sayılıyordu. Efendimiz ise “Umre her zaman helâldir” buyurarak bu aya atfedilen uğursuzluk inancını kırmıştı.  Ama ne yazık ki; bu ayda yapılan faaliyetlerin sonuçsuz kalacağı inancı, cahiliye Araplarından beri halk arasında varlığını sürdüre gelen hurafelerden olmuştur.

Dinimizde uğursuzluk var mıdır?
Dinimizde bir şeyi uğursuzluğa yormak yoktur. Efendimiz şöyle buyurmuştur: "İslâm'da teşe'üm/kötüye yorma) yoktur; en iyisi tefe'ül/iyiye yormadır." Diğer bir hadiste ise şöyle buyurmuştur: "Eşyada uğursuzluk yoktur, Safer ayında uğursuzluk yoktur, baykuşun ötmesinde bir uğursuzluk yoktur."

Tefe’ül ve teşe’üm ne demektir?
"Tefe'ül"; bir kısım hadiseleri uğurlu saymak, onları hayırların başlangıcı olarak görmek ve vakıaları iyiye yormak demektir. Bunun zıddı olan "teşe'üm" ise; bazı nesneleri ve hadiseleri uğursuz kabul etmek, olayları şerre yormak ve sürekli kötü ihtimalleri öne çıkarmak manalarına gelmektedir.

Uğursuzluk anlayışı nereye dayanmakta?
Cahiliye döneminde uğursuzluk anlayışı çok yaygındı. O dönemin insanları hemen her şeyin bir uğursuz yanının bulunduğunu düşünür ve çoğu zaman olaylardan aldıkları sinyallere göre yaptıkları/yapacakları işlere devam eder ya da onlardan vazgeçerlerdi. Mesela; yolculuğa çıkarken, bir kuş uçururlardı. Kuş sağa uçarsa, uğurlu sayıp yola devam ederler, kuş sola uçarsa, uğursuz sayıp geri dönerlerdi.

İsimlerde uğursuzluk olur mu?
Efendimiz, insanların güzel isimler taşımalarını ister, duyduğu isimlerden güzel manalar çıkarır ve herkesin adının iyi yoruma açık olmasını arzulardı. Bundan dolayı da bazı kimselerin isimlerini değiştirmiştir. Mesela; Gurâb (karga), Harb (savaş), Âsiye (isyankâr kadın), Şeytan, Atale (şiddet) isimlerini değiştirmiş; onların yerine Hişam (mütevazı), Silm (sulh), Cemîle (iyi huylu kadın) gibi isimler vermiştir. Afire (çorak) adını taşıyan bir araziyi Hadire (yeşillik) ve "Şi'b-i Dalâlet" (sapıklık geçidi/alanı) denen yeri de "Şi'b-i Hüdâ" diye isimlendirmiştir.

Uğursuzluğa inanmak günah mıdır?
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Uğursuzluk düşüncesinin, kendisini, ihtiyacı olan bir işi yapmaktan alıkoyan kimse, Allah’a şirk koşmuş sayılır.” (Müsned) “Bir şeyi uğursuz sayan, ona itibar etmesin ve işinden geri kalmasın!” (Taberani)


29 Kasım 2015 Pazar

Mevlid-i Şerif'in açıklaması

Mevlid-i Şerif'in açıklaması
 
                           ÖNSÖZ       
 
             Bismillâhirrahmanirrahiym
 
      Süleyman Çelebi <Vesîlet-ün Necât>  adı ile ilk defa mevlid-i şerif'i yazmıştır.
 
     Bursa'da Ulucami'de imam iken bir vaizin “Peygamberler arasında fark gütmeyiz” mealindeki ayet-i kerimeden, “Bütün peygamberler aynı büyüklüktedir” anlamını çıkarması ve söylemesi üzerine, sözlerinin “peygamberliklerine inanmak” açısından doğru, ancak dereceleri açısından yanlış olduğunu, “Ulü-l azm peygamberler ile diğerlerini bir tutmamak” gerektiğini ve "Efendimizin maka-mının hepsinden üstün olduğunu" açıklamak üzere Vesîlet-ün Necat adlı kitabını yazmıştır.
 
    Süleyman Çelebi hicri 780 yılında Bursa'da vefat etmiştir.
 
           Süleyman Çelebi, Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimizi anlatan bu eseri ile, mü'minlere bilgi ve ışık sunarak, ilâhi nizamı anlamamızı kolaylaştırmaktadır.  Osmanlı Türkçesi ile yazılmış olan bu kitabı, bütün müslümanlar zaman zaman, kur'an tilâveti ile beraber okutarak bilgilerini tazelemekte ve çoşmaktadırlar.
 
      Zaman içinde, kullandığımız Türkçemizin çok hızlı değişmesi sebebiyle, eski metinleri ne yazık ki tam olarak anlayamıyoruz.
 
      Hatta bazen anladığımızı zannettiğimiz kısımlarını dahi, sözcüklerin o günkü anlamları ile, bu günkü Türkçemizdeki anlamlarının biraz farklı olması dolayısı ile tam olarak anlayamıyoruz.
 
     Sık sık, bir bölümünü dinlemekte olduğumuz Mevlid-i Şerifin açıklamasının yararlı olacağını düşünerek, bu eseri hazırladık. 
 
           Erdinç Babacan    Şubat 2007



******************************************
                            
 
                    MÜNÂCAT
     
   ALLÂH – ADIN  BÖLÜMÜ


          Kelime-i tevhidi söyleyelim.
 
Lâ ilâhe illallah diyerek Rabbimizin bir olduğunu, mülkün ve tüm vücudun onun olduğunu, ortağı olmadığını söyleyelim.
 
     (Mefhar-i Mevcûdat, Hazret-i Fahr-i Âlem Muhammed Mustafa râ Salâvât.)

Kâinatın kendisi ile iftihar ettiği, bütün âlemlerin kendisi ile şeref bulduğu Hazret-i Muhammed Mustafa'ya  salâvât getirelim.

***

Allâh adın zikr edelim evvelâ,
Vâcip oldur cümle işde her kula
 
Evvelâ Allâh'ın adını analım, söyleyelim. Herhangi bir işe başlamadan evvel her kulun Allâh'ın adını anması vâciptir. Biz de bu zikrimizi yapalım ve bismillâhirrahmanirrahiym diyerek bu vazifemizi yerine getirelim. 
 

***

Allâh adın her kim ol evvel ana
Her işi âsân ide Allâh ana
 
Bir şeye, bir işe başlamadan evvel kim Allâh'ın adını anarsa, yâni besmele ile işine başlarsa, Allâh o kişinin her işini kendisine  kolaylaştırır.
 
***

Allâh adı olsa her işin önü
Hergiz ebter olmaya ânın sonu
 
Allâh adıyla başlanan bir iş asla kuru ve verimsiz olmaz.
 
***

Her nefeste Allâh adın de müdâm
Allâh adıyle olur her iş tamam
 
Kendini , her fırsatta Allâh'ın adını daima anabilmeğe alıştır. Çünkü Allâh'ın adıyla ancak her iş tamam olabilir. “Besmelesiz başlanılan bir iş görünüşte tamam olsa bile, ecir ve sevabı açısından meydana gelen bir eksikliğinin olduğunu unutmamalıyız. Kalp atışlarımızı kulağımızla dinlersek, biz istemesek de kalbimizin Allâh – Allâh dediğini duymaktayız.” 
 
***

Bir kez Allâh dise aşk ile lisan
Dökülür cümle günah misl-i Hazan 
 
İnsan bir defa aşk ile "Allâh" dese bütün günahları sonbahar yapraklarının ağaçlardan döküldüğü gibi dökülür. 
 
***

İsm-i pâkin pâk olur zikr eyleyen
Her murâda erişür Allâh diyen
 
Allâh'ın temiz, pak ismini anan, zikr eyleyen kendisi de pak olur. Saflaşır, temizlenir. Allâh  O kişiyi isteklerine eriştirir.
 
***

Aşk ile gel imdi Allâh diyelim
Derd ile göz yaş ile âh idelim
 
İçtenlikle ve coşku ile gelin şimdi Allâh diyelim.  Gafil zamanlarımız için, üzülerek, ağlayarak üzüntümüzü ve pişmanlığımızı belirtelim. 
 
***

Ola kim rahmet kıla ol pâdişah
Ol kerîm-ü ol rahîm-ü ol ilâh
 
Belki bu yakarmamız karşılığında, O çok acıyan, bağışlıyan, ikramlar eden ilâhımız, mülkünün tek padişahı yaradanımız bize rahmeti ile tecelli eder.
 
***

Birdir Ol, birliğine şek yokdurur
Gerçi yanlış söyleyenler çokdurur
 
Allâh birdir.  O'nun birliği konusunda hiç bir şüphe yoktur. Buna rağmen yanlış söyleyen birçok kişilerin olduğunu da görmekteyiz.
 
***

Cümle âlem yoğ iken ol var idi
Yaradılmıştan ganî cebbâr idi
 
Yıldızlar, güneşler, dünyalar hiçbiri yok iken Allâh vardı. Allâh cc Hiçbirşeye benzemez. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. İstediğini yapar. O her şeye gücü yetendir.
 
***

Var iken ol, yok idi ins-ü melek
Arş-ü ferş-ü ay-ü gün hem nüh felek
 
Allâh cc nin ezelî ve ebedî varlığı vardır. O var iken, ne zâhir, ne bâtın, ne evvel, ne âhir, ne insanlar, ne melekler, ne yeryüzü, ne günler, ne aylar, nede dokuz felekler vardı.
 
***

Sun' ile bunları ol var eyledi
Birliğine cümle ikrar eyledi
 
Bunları allâh cc yaratarak var etti. Yarattıklarına "Ben sizin Rabbiniz değilmiyim?" diye sorunca, yarattıklarının hepsi "evet sen bizim Rabbimizsin, birsin, eşin benzerin yoktur." dediler.

***

Kudretin izhar idüp hem ol Celîl
Birliğine bunları kıldı delil
 
Sonsuz büyüklükteki güç ve kurdetini âlemleri yaratarak gösteren O Celil Allah, bütün bunları birliğinin  delili olarak bizlere de göstermektedir.

***

"Ol"  dedi bir kerre,  var oldu cihan
"Olma" derse, mahv olur ol dem heman
 
Allâh cc yaratmayı istediğinde sadece "Ol" diye emretti. Ve bu emirle tüm kâinat yaratıldı.  Meydana geliverdi.  Eğer kâinatı yok etmek isterse O' nun bir tek "olma" emri ile anında bütün varlık âlemi yok olur.  Yıldızlar, galaksiler, güneşler, dünyalar ve bütün mevcudat, hepsi bir iğnenin ucu kadar küçülüp yok olur. Ne külü nede bir başka izi kalır. Açığa çıkacak olan şey, ilk yarattığı nur ve müthiş bir enerjidir.

***

Bâri ne hâcet kılavuz sözü çok
Birdir Allâh andan artık Tanrı yok
 
Konuyu anlatabilmek için çok uzun sözlere artık pek ihtiyaçta yok. Allâh birdir, O'ndan başka Tanrı yoktur.

***

Haşre dek ger denilirse bu kelâm
Nice haşr ola, bu olmaya temam
 
Kıyamete kadar bu konu anlatılsa ve zikre devam edilse, kıyamet olsa bitse yinede bu konunun anlatılması bitmez. 

***

Pes Muhammed'dir bu varlığa sebep
Sıdk ile anın rızasın kıl talep
 
Allah cc ilk olarak,  Resulü ve habîbi Muhammed'in nurunu yarattığını ve O nurdan da güç ve kudreti ile âlemleri yarattığını bildiriyor. (Atomların yapılarını ve kuantum fiziğini incelersek bunu açıkça görüyoruz.) Allah cc "ya habibim, seni yaratmasaydım, âlemleri  yaratmazdım" demektedir. Varlık âleminin yaratılmasına sebep olan sevgili peygamberimizin, sadakatla ve aşkla rızasını isteyelim.

***

Ey azizler, işte başlarız söze
Bir vasiyyet kılarız illâ size
 
Ey değerli kardeşlerimiz, size ömrünüz boyunca tutmanızı istediğimiz değerli bir öğüdü sunuyoruz.

***

Ol vasiyyet ki  derim her kim tuta
Misk gibi kokusu canlarda tüte
 
Bu vasiyetimizi tutanların, canlarından, vücutlarından Resulü Ekremin misk gibi kokusu duyula.

***

Hak-Teâlâ rahmet eyleye ana
Kim beni bir düa ile ana
 
 Allah cc, bu vasiyeti tutanlara rahmeti ile muamele ede. Onların da, beni bir dua ile anacaklarını umuyorum.

***

Her ki diler bu düada bulunan
Fâtiha ihsan ede ben kuluna
 
Bazı arkadaşlar diyorlar ki; bu duada bulunanlar, elbette senin (Yâni Süleyman Çelebi hz nin) ruhuna fâtihalar göndereceklerdir.   
 
 
     NUR'UN  İNTİKALİ  BÖLÜMÜ
 

***

Hak Teâlâ çün yarattı Âdemi
Kıldı Âdem'le müzeyyen âlemi
 
Hak teâlâ yarattığı âlemleri, Âdem AS ve soyu ile, yâni insanoğlu ile ziynetlendirdi. Süsledi, değerli etti.

***

Âdem'e kıldı feriştehler sücud
Hem ana çok kıldı ol ıssı-cud
 
Âdem'e Allâh'ın emriyle melekler secde ettiler. Âdem'e Allâh cc pek büyük, pek cömert olarak birçok lütuflarda bulundu, ikramlarda bulundu.

***

Mustafa nurunu alnına kodu
"Bil habibim nurudur bu nur" dedi
 
Âdem AS mın alnına bir pırıltı, bir nûr yâni ışık yerleştirdi ve  bu pırıltı son olarak göndereceğim, habîbim'in, severek yarattığım, Muhammed Mustafa'nın pırıltısıdır dedi.

***

Kıldı ol nur anın alnında karar
Kaldı anın ile nice rûzigâr
 
O nûr, Âdem AS'mın alnında nice günler devamlı olarak kaldı.

***

Sonra Havva alnına nakletdi bil
Durdu anda dahi nice ay-ü yıl
 
Sonra bu nûr Âdem AS dan çıkarak Havva annemizin alnında parıldamağa başladı. Ve Havvâ annemizin alnında nice yıllar ve aylar parıldadı.

***

Şît doğdu, ana nakletdi buğur
A'nın alnında tecelli kıldı nur
 
Şît AS doğduğunda bu nûr, Havvâ annemizin alnından çıkıp, Şît AS mın alnında parıldamağa başladı.

***

Erdi İbrahim-ü İsmail'e hem
Söz uzanur ger kalanın der isem
 
Bu nübüvvet nuru böylece alından alına naklolarak İbrahim AS'ma ve İsmâil AS'ma ulaştı. Hepsini sayarsak sözümüz çok uzayacak.

***

İş bu resm ile müselsel muttasıl
Tâ olunca Mustafa'ya müntekil
 
Bu şekilde, silsileden silsileye fasılasız olarak intikal ede ede, peygamberimiz Muhammed Mustafa'ya ulaştı, intikal etti. Bu nurun son durağı, ezelde sahibi olan kişide kaldı ve başkasına intikal etmedi.

***

Geldi çün ol rahmeten lil'âlemîn
Vardı nur anda karar etti hemin
 
Çünkü; âlemlere rahmet olarak yaradılan ve gönderilen, nûr'un esas sahibi gelmişti. Nûr da hemen O'nda karar kıldı.

***

Kim umarsa nar-i duzahdan necat
Mürsel-i mümtaz için versin salat
 
Kim cehennem ateşinden kurtulmak istiyorsa, İnsanlara örnek olarak seçilip yaradılıp gönderilmiş olan o üstün şahsiyet için salât etsin. 

     (Salâtü selâmlarımız, bizi, habîb-i Kibriyâ'nın tanıdığı, bildiği yâni yakını eder.  Onun için çokca salâvat getirmemizi Allâh dostları bizlere öğütlemektedir. Peygamberimizin sevgisini kazanabilmenin ne büyük değeri olduğunu anlamamız, idrak etmemiz çok önemlidir.)
 
 
                VİLÂDET BÖLÜMÜ
 
      (PEYGAMBERİMİZİN DOĞUMU)

(Şefîul'usâti fî yevmil'arasât, Hazret-i Ahmed-ü Mahmûd-ü Muhammed Mustafâ râ salâvât)

      
***

      Âmine hatun Muhammed anesi
Ol sadefden doğdu ol dür danesi
 
       Saf, pâk ve sedef gibi temiz bir kadın olan, Âmine hatundan, inci tanesi gibi çok değerli bir bebek  "Muhammed"   doğdu.

***

Çünki Abdullahdan oldu hamile
Vakt erişti hefte vü eyyam ile
 
Âmine hatun Abdullâh'dan hamile kaldıktan sonra, haftalar ve günler tamamlanarak doğum vakti geldi.

***

Hem Muhammed gelmesi oldu yakin
Çok alâmetler belürdi gelmedin
 
Doğum yaklaştıkça birçok belirtiler, alâmetler görülmeğe başladı.

***

Ol Rebîûl evvel ayı nicesi
On ikinci gice isneyn gicesi
 
Rebîûl evvel ayının ortalarına doğru, onikinci pazartesi gecesiydi.

***

Ol gice kim doğdı ol hayrül beşer
Anesi anda neler gördü neler
 
İnsanların en hayırlısı o gece doğarken,
 Annesi  neler, ne fevkalâde şeyler gördü.

***

Dedi gördüm ol habîbin anesi
Bir acep nur kim, güneş pervanesi
 
O sevgili bebeğin annesi, "bir ışık gördüm ki güneş onun etrafında dönüyordu" dedi.

***

Berk urup çıkdı evimden nâgehan
Göklere dek nur ile doldu cihan
 
O ışık, şimşek gibi çakarak evimden yükselip dışarıya çıktı. Göklere kadar her yer ışıkla, nûr ile doldu.

***

Gökler açıldı ve feth oldu zulem
Üç melek gördüm elinde üç alem
 
Gökler açıldı ve karanlıklar yok oldu. Elinde bayrakları olan üç melek gördüm.

***

Biri meşrik, biri mağribde anın
Biri damında dikildi Kâ'benin
 
Meleklerden biri doğuda, diğeri batıda, diğeri de Kâ'benin damında dikiliyordu.

***

Bildim anlardan kim ol halkın yeği
Kim yakin oldu cihana gelmeği
 
Meleklerin hallerinden, gelişlerinden anladım ki, o halkın en üstününün dünyaya gelmesi yakınlaştı.

***

İndiler gökden melekler sâf sâf
Kâ'be gibi kıldılar evim tavaf
 
Gökten bölük bölük, sıra sıra melekler indiler. Kâ'be'yi tavaf eder gibi evimi tavaf ettiler.  Etrafında döndüler.

***

Kâ'be savt etdi o demde nâgehan
Dedi doğdu bu gice şems-i cihan
 
Kâ'be ansızın dile gelerek, bu gece cihanın güneşi doğdu diye seslendi.

***

Geldi hûriler bölük bölük buğur
Yüzleri nurundan evim doldu nur
 
Bundan sonra hûrîler kısım kısım geldiler. Hûrîler'in yüzlerinin nûrundan evim, odam aydınlandı.

***

Hem hava üzre döşendi bir döşek
Adı sündüs, döşeyen anı melek
 
Melek sündüs adlı bir döşeği havaya serdi. Döşedi.

***

Çün göründü bana bu işler ayan
Hayret içre kalmış idim ben heman
 
Apaçık bir şekilde gördüğüm bu işler karşısında hayretler içinde kalmıştım.

***

Yarılıp divar çıkdı nâgehan
Geldi üç hûri bana oldu ayan
 
Odamın duvarının ansızın yarıldığını ve içeriye üç hûrinin geldiğini gördüm.

***

Bazılar derler ki ol üç dilberin
Asiye’ydi biri ol meh peykerin
 
Bazıları derler ki o üç dilberden biri, ay gibi parlak yüzlü Âsiye’ydi. (Firavunun karısı Hz. Âsiye)

***

Biri Meryem hatun idi aşikar
Birisi hem hûrilerden bir nigar
 
Birisinin Meryem hâtûn olduğu apaçık belliydi.  Diğeri de hûrilerden, güzel bir hûri idi.

***

Geldiler lutf ile ol üç mehcebin
Verdiler bana selâm ol dem hemin
 
O ay yüzlü üç misafirim lütfedip geldiler ve bana hemen selâm verdiler.

***

Çevre yanıma gelip oturdular
Mustafa'yı birbirine muştular
 
Etrafıma gelip oturdular ve Mustafa'yı birbirlerine müjdelediler.

***

Dediler oğlun gibi hiç bir oğul
Yaradılalı cihan gelmiş değil
 
Dediler ki, cihan yaratılalı beri bu çocuk gibi hiçbir çocuk dünyaya gelmiş değildir.

***

Bu senin oğlun gibi kadr-i cemil
Bir anaya vememiştir ol Celil
 
Bu senin oğlun gibi güzel, değerli ve itibarlı bir çocuğu. O büyük, Ulu Allah'ım hiçbir anneye vermemiştir.

***

Ulu devlet buldun ey dildar sen
Doğiserdir senden ol hûlk-ı hasen
 
Ey sevgili hanım, sen çok büyük, ulu bir devlet buldun. Senden "dünyaya iyi ahlâk ve güzellikleri getirecek"  evlât doğmaktadır.

***

Bu gelen <<İlm-î ledün>> sultanıdır
Bu gelen tevhîd-ü irfan kânıdır
 
Bu doğan çocuk, Allah'ın izni ile gizli olan şeyleri açarak gösteren, Allah'ın  sırlarını öğretebilenlerin sultanıdır. Bu çocuk ilim sahiplerini tevhid akidesine götürenlerin esas kaynağıdır. İrfan cevheri ile tevhidi öğretecektir.

***

Bu gelen aşkına devreyler felek
Yüzüne müştakdürür ins-ü melek
 
Dünyalar, güneşler, yıldızlar ve galaksiler bu gelen aşkına dönmektedirler. İnsanlar ve melekler onun yüzünü görmek arzusundadırlar.

***

Bu gice ol gicedir kim ol şerif
Nur ile âlemleri eyler lâtif
 
Bu gece o kadar şerefli bir gecedir ki, onun nuruyla âlemler daha nâzik olurlar.

***

Bu gice dünyayı ol cennet kılar
Bu gice eşyaya Hak rahmet kılar
 
Bu gece Allah cc her şeye rahmet nazarıyla bakar, dünyayı cennet gibi yapar.

***

Bu gice şâdân olur erbab-ı dil
Bu giceye can verir eshab-ı dil
 
Bu gece gönül erbapları sevinirler. Bu geceyi gönül sahipleri ihya ederler. Boş geçirmezler.

***

Rahmeten lil'âlemîndir Mustafa
Hem şefial müznibindir Mustafa
 
Mustafa âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.  Hem de günahkâr müslümanların da şefaatçisidir.

***

Vasfını bu resme tertib etdiler
Ol mübârek nuru tergib etdiler
 
Doğan çocuğun özelliklerini bu şekilde sıralayarak anlattılar. O mübarek nûru böylece rağbetlendirdiler, değerlendirdiler.

***

Âmine der çü vakt oldu temam
Kim vücude gele ol hayrül enam
 
Âmine insanların en hayırlısı'nın doğum vaktinin geldiğini anladığını söylüyor ve,

***

Susadım gayet hararetden kati
Sundular bir cam dolusu şerbeti
 
Doğum sırasında, ateşinin yükselmesinden dolayı çok susadığını, ve kendisine bir bardak dolusu şerbet sunulduğunu söylüyor.

***

Şerbeti karşımda tutdu hûriler
Bunu sana verdi Allâh dediler
 
Şerbeti önüme getiren cennet kızları, "bunu sana Allah verdi" dediler.

***

Kardan ak idi ve hem soğuk idi
Lezzeti dahi şekerde yok idi
 
Bu şerbet kardan beyaz, soğuk ve çok lezzetli idi. Şekerden de lezzetliydi. (Biliyorsunuz Mekke şehri her zaman çok sıcak bir iklime sahiptir. Buz dolabının icadından evvel bir bardak soğuk içeceğin değerini düşünebiliyor muyuz?)

***

İçdim anı oldu cismim nura gark
İdemezdim kendimi nurdan fark
 
Şerbeti içince vücudum ışık gibi oldu. Öyle ki kendimi ışıktan ayırd edemiyordum.

***

Geldi bir akkuş kanad ile revan
Arkamı sığadı kuvvetle heman
 
Bir beyaz kuş kanatlarını yavaş yavaş çırparak uçup yanıma geldi. Hemen, gelirgelmez sırtımı kuvvetle sığadı.

***

Doğdu ol saatde ol sultan-ı din
Nura gark oldu semavat-ü zemin
 
O anda doğum gerçekleşti. Dînin sultanı doğdu.  Yer ve gökler nûrla, ışıkla doldu, aydınlandı.
 
   
        ***
        Sallû Aleyhi ve Sellimû teslîmâ
        Hattâ tenâlû cenneten ve naîmâ
 
     (Burada selât-ü selâm ve ara duası yapılıyor.)
 
 
             MERHABA BÖLÜMÜ

       (Hoş geldiniz bölümü, kısmı)
 

***

Yaradılmış cümle oldu şadüman
Gam gidub âlem yeniden buldu can
 
Bütün yaradılanlar (ki dünyalar, ağaçlar, dağlar, sular, hayvanlar, yıldızlar ve insanlar, cinler vs.) hepsi neşelendiler. Sevindiler. Üzüntülerinden kurtuldular ve âlemler yeniden canlandılar.

***

Cümle zerrat-ı cihan idüb nida
Çağrışuben dediler kim merhaba
 
Kâinatın, Cihan'ın bütün zerreleri dile gelerek hoşgeldin diye seslendiler.

***

Merhaba ey al-i sultan merhaba
Merhaba ey kân-ı irfan merhaba
 
Hoşgeldin ey büyük sultan hoşgeldin, Hoşgeldin ey ilim ve irfanın kaynağı hoşgeldin.
     
     ***

     Merhaba ey sırr-ı fürkan merhaba
Merhaba ey derde derman merhaba
 
Hoşgeldin, ey gizli ilimleri bilen, hakkı batıldan ayırabilen hoşgeldin.
Hoşgeldin, ey dertlerin ilâcı, hoşgeldin.

***

Merhaba ey bülbül-i bağ-ı Cemal
Merhaba ey âşina-yi Zü'l-Celâl
 
Hoşgeldin, ey güzel bahçelerin bülbülü. Hoşgeldin, ey Azamet, izzet ve heybet sahibi Cenâb-ı Hak'ı bilen, tanıyan kişi.

***

Merhaba ey mah-ü hurşid-i Hüda
Merhaba ey Hakk'dan olmayan cüda
 
Hidayet ve doğruluk yolunun ay'ı, güneşi hoşgeldin.
Ey daima Hakk'a bağlı olan, Hakk'dan asla ayrılmayan, hoşgeldin.

***

Merhaba ey asi ümmet melcei
Merhaba ey çaresizler eşfei
 
Hoşgeldin ey âsi ümmetin sığınağı. Hoşgeldin ey çaresizlere şefaat eden kişi.

***

Merhaba ey can-ı bâki merhaba
Merhaba uşşaka sâki merhaba
 
Hoşgeldin ey daima kalplerde yaşayacak olan, daima güçlü ve kudretli olacak olan hoşgeldin.
Hoşgeldin âşıkların susuzluğunu gideren, hoşgeldin.

***

Merhaba ey kurre-tü ayn-i Halil
Merhaba ey has-ı mahbub-u Celil
 
Hoşgeldin, ey Halil İbrahim AS'mın gözünün nuru.
Hoşgeldin, ey Celil Allah'ın has, özel sevgilisi.

***

Merhaba ey rahmeten lil-âlemîn
Merhaba sensin şefi-al müznibin
 
Hoşgeldin, ey âlemlere rahmet olan, Hoşgeldin ey günah işleyenlerin de şefaatçisi olan kişi.

***

Merhaba ey Pâdişah-i dü cihan
Senin için oldu kevn ile mekân
 
Hoşgeldin, ey dünya ve ahiretin Pâdişahı,
Mekânlar senin için yaratıldı.

***

Ey cemali gün, yüzü bedr-i münir
Ey kamu düşmüşlere sen dest-gir
 
Ey yüz güzelliğinde gündüz gibi nurlu olan, yüzü ışık veren, parlayan ay gibi olan, Ey bütün düşmüşlerin elinden tutan yardım eden

***

Dest-girisin kamu üftadenin
Hem penahı bende-vü azadenin
 
Sen bütün düşmüşlerin, muhtaçların elinden tutansın. Hem kölelerin de azadlıların da sığınağısın.

***

Ey gönüller derdinin dermanı sen
Ey yaradılmışların sultanı sen
 
Gönüllerin dertlerinin dermanı olan sensin, yaratılmışların hepsinin sultanı olan da sensin.

***

Sensin ol sultan-ı cümle enbiya
Nur-i çeşm-i evliyâ-vü asfiya
 
Bütün nebilerin sultanı, en üstünü sensin. Takva ve kemalât sahiplerinin, Peygamber varislerinin ve velîlerin hepsinin gözünün nûrusun.

***

Ey risalet tahtının sen hatimi
Ey nübüvvet mührünün sen hatemi
 
Sen, peygamberlik, resullük tahtının son sahibisin. Sen, nübüvvet mührünün de son sahibisin.

***

Çünki nurun ruşen etdi âlemi
Gül cemalin gülşen etdi âlemi
 
Senin nûrun âlemi aydınlattı. Gül yüzünün güzelliği de âlemleri gül bahçesine çevirdi.

***

Oldu zail zulmet-i cehl-ü dalal
Buldu bağ-ı marifet ayn-i kemal
 
Sapıklığın, cehaletin karanlığı senin varlığınla yok oldu. Marifet bağları, "noksansızlık pınarını" seninle buldu.

***

Yâ habiballah bize imdad kıl
Son nefes dîdarın ile şad kıl
 
Ey Allâh cc nin sevgilisi bize imdâd eyle, Son nefesimizi senin yüzünü görerek verme mutluluğunu bize bağışla, ver.
   
     ***

    Ger dilersiz bulasız od-dan necat
    Aşk ile derd ile edin es-salat
 
Eğer cehennem ateşinden kurtulmak isterseniz; aşk ile, arzu ile resulullâh'a salâvat getiriniz.

***

Çünki ol mahbub-i Rahman-ü Rahim
Kıldı dünyayı cemalinden naim
 
Çünki, Rahman ve Rahim olan Allah'ın sevgilisinin yüzünün güzelliğinden yeryüzü naim cenneti gibi oldu.

***

Birbirine muştulayu her melek
Raksa girdi şevk-u şâdiden felek
 
Melekler bu doğumu birbirlerine müjdelediler. Felekler sevinçten raksetmeğe, dönmeye başladılar

***

İşbu heybetden Âmine hub rû
Bir zaman aklı gidüp geldi geru
 
Bu heybetli, müthiş olayları gören güzel yüzlü Âmîne hatunun bir ara aklı başından gitdi, geldi.

***

Gördü gitmiş huriler, hiç kimse yok
Görmedi oğlun tazarru kıldı çok
 
Baktı hûrîler gitmişler. Yanında kimseler yok. Oğlunu da görmedi, tevazu ile Allâh'a yalvarmağa başladı.

***

Hûriler aldı tasavvur kıldı ol
Hayret içre çok tefekkür kıldı ol
 
Oğlunu hûrîlerin alıp götürdüğünü düşündü.  Hayretler içinde daha bir çok fikirler yürüttü.

***

Çevre yanın isteyu kıldı nazar
Gördü kim bir kuşede hayrül beşer
 
Etrafına bakınırken, insanların en hayırlısı olan oğlunu bir köşede gördü.

***

Şöyle Beytullah'a karşu ol Resul
Yüz yere vurmuş ve secde kılmış ol
 
Oğlunu Beytullâh'a karşı secdeye varmış olarak gördü.

***

Secdede başı dili tahmid eder
Hem getirmiş parmağın tevhid eder
 
Secde vaziyetinde, diliyle şükrediyor, hamdediyor ve parmağı ile işaret ederek lâilâhe illâllâh diyordu.

***

Debrenür dudakları söyler kelâm
Anlayamazdım ne derdi ol hüman
 
Dudaklarını kıpırdatarak birşeyler söylüyordu. Ancak o yüksek himmet sahibi çocuğun ne dediğini duyamıyordum.

***

Kulağım ağzına verdim dinledim
Söylediği sözü ol dem anladım
 
Ağzına kulağımı yaklaştırınca ne dediğini anladım.

***

Der ki ey Mevla yüzüm tuttum sana
Yâ ilâhî ümmetim ver-gil bana
 
Ey Mevlâm, yüzümü sana tuttum, ümmetimi senden istiyorum 

***

Ümmetim dedi sana çün Mustafa
Ver salavat sen de ana bul safa
 
Resulullâh sana ümmetim dedi.  Sende ona salavat getirerek safaya eriş, safa bul İsmini ümmet defterine yazdır.
 
 
                 Mİ'RAC BÖLÜMÜ

               (Mi'rac bölümü, kısmı)
 
(Sâhibül hulleti vettâc, verâkibül bürâkı fî leyletil mi'rac, Hazret-i Ahmed-ü Mahmûd-ü Muhammed Mustafâ râ Salevât)
 

***

Söyleşirken Cebrail ile kelam
Geldi Refref önüne verdi selam
 
Cebrail A S ile konuşuyorlarken, mânevi bir binek olan Refref önüne gelerek selâm verdi.

***

Aldı ol şah-ı cihanı ol zaman
Sidre'ye gitti ve götürdü heman
 
Cihanın sultanını üzerine alır almaz çok kısa bir anda, sidre'ye götürdü.

***

Bir feza oldu o demde rûnüma
Ne mekân var anda ne arz-u sema
 
O anda görünen şeyler tamamen kayboldu. Öyle ki ne yeryüzü ne sema, ne de herhangi bir mekân vardı. 

***

Kim ne hâlîdir, ne mâlî, ol mahal
Akl-ü fikr etmez o hâli fehm-ü hal
 
Orası öyle bir yerdi ki ne boş ne de dolu denebilirdi. O hâli insanın aklı idrak edemez.

***

Ref olup ol şaha yetmiş bin hicap
Nur-u tevhid açdı vechinden nikab
 
Yetmiş bin perde açılarak yoluna devam etti. Nûr-ı tevhîd yüzünden perdeyi açdı.

***

Her birisinden geçerken ileru
Emr olundu Yâ Muhammed gel beru
 
Her perdeye gelindiğinde, Ya Muhammed beri gel diye emr olundu.

***

Çünki kamusun görüp geçti öte
Vardı irişdi ol Ulu Hazrete
 
Bütün bunları görerek ilerledi ve O ulu Allâh'ın huzuruna vardı.

***

Şeş cihetden ol münezzeh Zülcelal
Bi kemu-keyf ana gösterdi Cemal
 
Altı yöndende münezzeh olan Zülcelâl Hz leri, keyfiyeti – niceliği izah edilemez şekilde Resulüne Yüzünü gösterdi.

***

Zaten ol sultan-ı mazağal basar
Eylemişdi Hakk'a tahsis-i nazar
 
Zâten, gözü gördüğünden şaşmayan Resul, bütün bakışlarını Hakk'a  yöneltmişti

***

Aşikâre gördü Rabbül-İzzeti
Ahirette öyle görür ümmeti
 
Aşikâre, yâni engelsiz bir şekilde Rabbülİzzeti gördü.  Ahirette, görmeyi hak eden  ümmeti de öylece görecektir.

***

Bî huruf-u lâfz-u savt ol pâdişah
Mustafa'ya söyledi bi iştibah
 
Harfsiz, sözsüz, kelimesiz bir şekilde Rabbilâlemîn, şüphesiz Mustafa'ya şöyle dedi.

***

Dedi kim matlub-ü maksudun benem
Sevdiğin can ile mabudün benem
 
Dedi ki: Senin ulaşmak istediğin gayen, arzun benim.  Can ile sevdiğin, ibadet ettiğin Allah'ın benim. 

***

Gece gündüz durmayub istediğin
Nola kim görsem cemalin dediğin
 
Gece gündüz durmadan, yüzünü görmek istediğin Rabbin benim.

***

Gel habibim sana müştak olmuşam
Cümle halkı sana bende kılmışam
 
Gel sevgili kulum, senden razıyım.  Bütün yarattıklarımı da sana bağladım, senin emrine verdim. (Yarattıklarımın tümünü Gökleri yerleri, yıldızları, güneşleri, canlı cansız her şeyi, seni yarattığım için yarattım. Seni hülâsa-i kâinat olarak yarattım.)

***

Ne muradın var ise kılam reva
Eyleyem bir derde bin türlü deva
 
Benden ne istiyorsan vereyim.  Bir derdin varsa bin türlü çaresini vereyim.

***

Mustafa dedi eya Rabb-i Rahîm
Ey atâ puş-ü atâsı çok kerim
 
Mustafa, ey çok merhametli, ikramlı, kullarına sonsuz değerli ikramları olan yaradanım; 

***

Ol zaif ümmetlerim hâli nola
Hazretine nice anlar yol bula
 
Benim ümmetim içinde çok zayıf olanlar, sana karşı vazifelerini tam olarak yapamayanlar var.  Onların hâli ne olacak.
Onlar sana nasıl ulaşacaklar.

***

Gece gündüz işleri isyan kamu
Korkarım ki yerleri ola tamu
 
Gece gündüz bütün işlerinde isyan ediyorlar da farkında değiller. Onların son yerlerinin cehennem olmasından korkuyorum.

***

Yâ ilâhî hazretinden hâcetim
Budurur kim ola makbul ümmetim.
 
Ya İlâhi senden isteğim, ümmetimin makbul olmasını lütfetmendir. Onları bağışlamandır. Cehennemden kurtulmalarını senden diliyorum.

***

Hak-Tealâ'dan erişdi bir nida
Yâ Muhammed ben sana kıldım ata
 
Hak Teâlâ'dan, "Ya Muhammet bu konuyu ben sana ikramım olarak, bahşişim olarak verdim."  sözü yetişti.

***

Ümmetini sana verdim ey habib
Cennetimi anlara kıldım nasib
 
Ümmetini sana verdim ey habibim. Cennetimi de onlara nasip olarak verdim. Senin râzı olduğun ümmetini cennetime alacağım.

***

Yâ habibim nedir ol kim diledin
Bir avuç toprağa minnet meyledin
 
Ey habibim, Dünyanın bütünü, sana ikramlarımın karşışında bir avuç toprak değerindedir.

***

Ben sana müştak olunca ey şerif
Senin olmaz mı dü-âlem ey lâtif
 
Ben seni sevince ey değerli kulum, dünya'da, ahiret'de senin için nazik olmaz mı? O iki âlem de senin olmaz mı?

***

Zatıma mir'at edindim zatını
Bile yazdım adım ile adını
 
Zâtımın bir aynada yansıması olarak senin zatını yarattım. Senin adın ile adımı Arş-ı âlâya birlikte yazdım. "Lâ ilâhe illâllah, Muhammeden Resulullâh" diye yazdım.

***

Hem dedi kim Yâ Muhammed ben seni
Bilürem görmeğe doymazsın beni
 
Hem dedi ki: Yâ Muhammed, biliyorum ki sen beni görmeğe doymazsın. Yanımda çok kalmak istersin amma;

***

Avdet edüp davet et kullarımı
Tâ gelüben göreler dîdârımı
 
Sen şimdi Dünyaya geri dön. Kullarımı islâma davet et. Öylesine çalış, davet et ki o kullarım da, senin gibi gelip benim yüzümü görebilsinler.

***

Sen ki mi'rac eyleyub etdin niyaz
Ümmetin mîracını kıldım namaz
 
Sen ki yanıma geldiğinde ümmetinin de miracını istedin.  Ben de ümmetine mirac olarak namazı verdim.

***

Her kaçan kim bu namazı kılalar
Cümle gök ehli sevabın bulalar
 
Namazlarını kılanlara bütün gök ehlinin sevabı kadar sevap vereceğim.

***

Çünki her türlü ibadet bundadır
Hakk'a kurbiyyet'le vuslat bundadır.
 
Çünkü, namazda her türlü ibadet vardır. Allâh'a yakınlaşarak vasıl olmak, ulaşmak bundadır.

***

Sıdk ile beş vakt olundukça eda
Elli vaktin ecrin eyler Hakk ata
 
Sadakatla ve ihlâsla beş vakit namazını kılana, Hakk tealâ elli vakit namaz kılmış gibi sevap verir.

***

Mahasal ol anda doksan bin kelam
Sebk idüp buldukta encam-ü hitam
 
Netice olarak, çok kısa bir zamanda, anda, doksan bin söz söylendi ve konuşma  ve ziyaret, yâni mi'rac sona erdi.(Eskiden birkaç saniyede doksanbin kelimelik bir konuşmayı ve mi'racı anlamak zordu. Dikkat ediyormusunuz insan yapısı bir bilgisayara binlerce mega bytlik bilgi kaç saniyede yüklenebiliyor? Bilebilenler bu konuyu genişçe düşünebilirlir.  Elektron ve kuant hızlarını da düşünebilirler)

***

Tarfetül-ayn içre ol fahr-i cihan
Ümmühani evine geldi heman
 
Cihanın iftihar ettiği, fahr-i kâinat efendimiz, birkaç kere göz kırpılıp açılabilecek kadar bir zaman sonra, Ümmühânî'nin evinde yatağına döndü. (Yatağı henüz soğumamıştı.)

***

Her ne vâki oldu ise serteser
Cümlesin eshabına verdi haber
 
Olan bitenlerin tümünü eshâbına olduğu gibi, baştan başa anlattı.

***

Dediler ey kıble-i islâm-ü din
Kutlu olsun sana mirac-ı güzin
 
Sahabeleri, ey islâm dinin kıblesi olan Resul, Sana bu seçkin, çok değerli mîrâc kutlu olsun dediler.

***

Biz kamumuz kullarız sen şahsın
Gönlümüz içinde rûşen mahsın
 
Biz hepimiz sana tabiyiz, başımız, başkanımız sensin. Sen bizim gönlümüzün içinde parıldayan ve küfrü yok eden, bizi aydınlatan bir dolunaysın.

***

Ümmetin olduğumuz devlet yeter
Hizmetin kıldığımız izzet yeter
 
Resulullâh'ın ümmeti olmamız, bu Dünyada kazanabileceğimiz en önemli, en büyük kazancımızdır. İslâmı yaşamamızın şerefi, üstünlüğü bize yeter. (İslâmın gereklerini yerine getirebilmek; dinde, ilimde, fende, sanayide maddi ve mânevi  her dalda ümmetler arasında en üstünlerden olma gaye ve gayretlerini içerir.)
 
     <Burada üç kerre salâvât getirilir.>
 
 
 

 
              MÜNÂCAT BÖLÜMÜ

        (Allâha yalvarma, Dua bölümü)

***

Yâ ilâhî ol Muhammed hakkı çün
Ol şefaat kânı Ahmed hakkı çün
 
Yâ ilâhî; O Muhammed kulunun hakkı için, şefaat yetkisini sadece ona verdiğin  Ahmed kulunun hakkı için,

***

Sidre-vü arş-i muallâ hakkı çün
Ol sülûk-i seyr-i âlâ hakkı çün
 
Yaradılmış varlık âleminin dışında olan o yüksek arş'ın hakkı için, O çok yüksek ve şerefli yolculuğun hakkı için,

***

Ol gece söyleşilen söz hakkı çün
Ol gece Hakk'ı gören göz hakkı çün
 
Mirac gecesinde konuşulan sözlerin hakkı için, O gece Hakk'ı, Rabb'ini gören göz hakkı için,

***

Sırr-ı fürkan, nûr-i âzam hakkı çün
Kuds-ü Kâbe, Merve, Zemzem, hakkı çün
 
Kur'anın içerdiği sırların, o büyük nûrun hakkı için, Mübarek Kâbe'nin, Merve tepesinin, Zemzem suyunun hakkı için,

***

Gözü yaşı hakkı çün aşıkların
Bağrı başı hakkı çün sadıkların
 
Hakk âşıklarının gözlerinden akan yaşların hakkı için, Sadık kullarının gönlünün, bağrının, başının hakkı için,

***

Aşk od'undan ciğeri püryan için
Derd ile kan ağlayan giryan içün
 
Allah ve resulullâh sevdası ateşinden ciğerleri kavrulanların hakkı için, Eksikleri yüzünden üzülerek gözlerinden kanlı yaşlar akıtanların hakkı için,

***

Sıdk ile yolunda kaim kul içün
Hazretine doğru varan yol için,
 
Sadakatle senin yolunda duran kullarının hakkı için, Hazretine kullarını ulaştıracak olan yolun hakkı için,

***

Şol zaman kim müddet-i ömr-ü hayat
Âhir ola ere hengâm-i memat
 
Verdiğin ömür zamanı dolup, ölüm zamanımız geldiğinde,

***

Yâ ilâhî saklagıl imanımız
Verelim îman ile ta canımız
 
Ey Allâh'ım, îmânımızı sen muhafaza eyle ki canımızı îmân ile verebililim.

***

Biz günahkâr, âsi, mücrim kulları
Yarlıgayüb kıl günahlardan berî
 
Biz, günahkâr, asi, mücrim, suçlu kullarınız, Bağışlayarak günahlarımızdan bizleri arındır.

***

Kabrimiz iman ile pür nur kıl
Mûnisi gılman ile hem hûr kıl
 
Kabrimizi îmân nûru ile doldur. Bizelere iyi davranan cennet oğlanları ve cennet kızları ile bizleri beraber eyle,

***

Hem dahi mizanımız eyle sekil
Cennete girmeğe lütfun kıl delil
 
Hem bizim hesabımızı kolay eyle, Cennete  lütfun ile girelim.

***

Mustafa'ya hem civar et yâ Kerîm
Cennet-ül firdevs içinde yâ Rahîm
 
Ey çok esirgeyen ve çok ikram sahibi Rabb'im, bizleri firdevs cennetleri içinde
Resulün Mustafa'ya yakın bir yerde cennetine koy.

***

Lutf ile göster bize dîdarını
Nimetinle toyla gıl kullarını
 
Bize yüzünü görebilme mutluluğunu lûtfet ve bu ikramınla, bu nîmetinle kullarını coşkuyla sevindir.

***

Afvedüb isyanımız kıl rahmeti
Ol habibin yüzü suyu hürmeti
 
O sevgilinin, habibinin yüzü suyu hürmetine isyanlarımızı affederek bize rahmetinle muamele et.

***

Sana lâyık kullarınla hemdem et
Ehl-i derdin sohbetine mahrem et
 
Sevdiğin, beğendiğin kullarınla bizleri beraber eyle, eksiklerini bilip düzeltmeğe çalışan iyi kullarının sohbetlerinde, konuşmalarında bulunmayı bizlere nasip et.

***

Hem Süleyman-ı fakire rahmet et
Yoldaşın îman makamın cennet et
 
Bîçâre kulun, Süleymân Çelebiye de rahmet et. Yol arkadaşını îmân ve makamını da cennet et.

***

Yâ ilâhî kılma bizi dâllin
Bu düâya cümleniz deyin amin
 
Ey Allah'ım bizi sapkınlardan, dâlâlete düşenlerden eyleme. Doğru yoldan ayrılmaktan, sapıtmaktan koru. Bu duaya hepimiz âmîn diyelim. 

***

Ümmetinden razı olsun ol muin
Rahmetullahi aleyhim ecmain


******************
 
İki cihan saadeti için ümmetine yol gösteren ve yardım eden o Resul, ümmetinin cümlesinden razı olsun.  Allah'ın rahmeti hepimizin, bütün ümmetin üstüne olsun. Âmîn.
 
                          Erdinç BABACAN