Cumanız mübarek olsun, aziz ve sevgili Akra dinleyicileri! Allah bu mübarek sevaplı, nurlu günün hayrından, bereketinden en güzel tarzda hissemend olmayı cümlenize nasîb eylesin...
(EMEKLİ OLMADAN İŞYERİNDE KULAKLIKLA; ŞİMDİ İSE YATAĞIMDA KÜÇÜK RADYOMDAN HERGÜN SABAH 9:30'DA VE ÖĞLEDEN SONRA 15'DE M. ESAD HOCAEFENDİNİN AKRA FM'DE SOHBETLERİNİ DİNLİYORUM. Ankara Akra FM: 107.4 )
b. Kulluğu Güzel Yapmak
Bu hadis-i şerifi anlatırken, saatler de ilerlemiş oldu. Yalnız, bir hadis daha okuyacağımı söylediğim için, hiç olmazsa aynı sayfadan ikinci bir hadisi daha eklemiş olayım.
Taberânî ve Hàkim'in Müstedrek'inde Ma'kıl ibn-i Yesâr RA'dan rivayet ettiğine göre, buyuruyor ki Peygamber SAS:
RE. 517/1 (Yeklü rabbüküm: Yebne âdem! Teferrağ liibâdetî emle' kalbeke gınâ, ve emle' yedeyke rizkà. Yebne âdem! Lâ tebâad minnî feemle' kalbeke fakran ve emle' yedeyke şuğlâ.)
Deminki hadis-i şerifin izahında temas ettiğim mânâ var burda. Buyuruyor ki Peygamber Efendimiz:
(Yeklü rabbüküm) "Ey muhataplarım, ey müslümanlar, sizin Rabbiniz buyuruyor ki:" diyor. Rabbül-àlemîn, Rabbün-nâs, her şeyin sahibi, rabbi olan Mevlâmızın böyle buyurduğunu söylüyor.
Rab ne demek?.. Geliştiren, besleyen, değiştiren, ribâlandıran, arttıran mânâsına geliyor. Niye Allah-u Teàlâ Hazretleri'ne Rab diyoruz?.. Çünkü küçücükken büyütüyor, tohumu ağaç yapıyor. Küçücük bir hücreyi bir insân-ı kâmil yapıyor, geliştiriyor. O gelişme, işte o oluşum, o mükemmelleşme Allah'ın işi, Allah'ın yaratmasıyla oluyor.
Rab deyince,"Ben ne idim, şu hale bak, ne hale getirdi Rabbim lütfuyla, keremiyle!" diye şükür dolmamız lâzım! Rab sözünün lezzeti çok fazladır aziz ve sevgili dinliyiciler ve izleyiciler!..
(Yeklü rabbüküm) "Sizin Rabbiniz diyor ki..." Ey kullar, Rabbinizin nimetlerini hatırlayın, onun sözüne daha çok kulak verin mânâsına böyle bir incelik var. (Yebne àdem) Yâ, nidâ edatı. İbn kelimesinin başındaki elif vasledilen, atlanan elif olduğu için, (Yâ ibni âdem) denmiyor, (yebne àdem) deniliyor. "Ey Ademoğlu!" Hepimiz Hazret-i Adem'in torunları olduğumuz için, insanlara bazan böyle hitab ediliyor.
"Rabbiniz diyor ki: Ey Ademoğlu! (Teferrağ liibâdetî emle' kalbeke gınâ, ve emle' yedeyke rizkà.) Sen benim ibadetime yönel, sarıl, giriş; başka işlerden boşal, sıyrıl, benim ibadetime dal; o zaman ben senin gönlünü zenginlik doldururum! Sen hele bir benim kulluğuma niyet et, bana kulluğu güzel yapmağa bir giriş, öbür işlerden bir sıyrıl; fânî, mâlâyânî, boş, zararlı işlerden bir sıyrıl; o zaman ben senin gönlünü zenginlik doldururum!"
Gönlün zenginlik dolması, çok güzel bir duygu. Bir kere gönül zengin oldu mu, insan tamahkâr ve haris olmadığı zaman çok rahat eder. Bir de zenginliklerin çok çeşitleri var tabii; en büyük zenginlik dindarlıktır, takvâdır, yakîndir, sıdktır. Hep onlar gönülde olan vasıflardır. Böyle güzel vasıflar gönle geldi mi, gönlü zenginleşir; o zaman insan-ı kâmil olur.
"Sen öyle yaparsan, hem kalbini zenginlik doldururum, müstağnî olursun, kimseye eyvallah etmeyen gönüllü insan olursun. (Ve emle' yedeyhi rizkà) Elini de rızık doldururum."
Şimdi bakın burda çok önemli bir nokta var; rızkı da bol oluyor, kazancı da bol oluyor. Allah'a güzel ibadete yöneldiği zaman, dünyalığı da bol oluyor insanın... Millet burayı anlamıyor, dünyalığı bol kazanacağım diye ibadeti ihmal ediyor, yanlış iş yapıyor, eline bir şey geçmiyor. Zâten onu söyleyecek şimdi:
(Yebne âdem!) "Ey Ademoğlu, ey insan! (Lâ tebâad minnî) Benden uzaklaşma!" Allah he yerde hàzır ve nâzır, Allah'tan uzaklaşmak nasıl olur?.. Kul ibadetten uzaklaşır. Allah'a kulluktan, itaatten, güzel müslüman olmaktan uzaklaşır.
"Benden uzaklaşma! (Feemle' kalbeke fakrâ) O zaman senin kalbini fakirlik doldururum." İnsanın gönlünün fakirlik dolması ne demek?.. "Ayy, hiçbir şey yok! Eyvah, ne yapacağım?" diye bir telâş, bir korku... Aç kalacakmış, ölecekmiş gibi bir hal, bir huzursuzluk...
Aman, dur, ne oluyorsun?.. Milyonların var, milyarların var, bu kadar evin var, bu kadar barkın var... Daha şurdaki fakir gibi bir rahat halin yok! Şu haline bak, nedir bu telâş?..
İşte ibadetten uzaklaşınca, bir kere iç huzuru, gönül zenginliği gidiyor, gönül fakirliği geliyor. Gönül tok olmuyor. O da çok büyük huzursuzluğa, içerde fırtınalara sebep oluyor.
(Ve emle' yedeyke şuğlâ.) "Elini de meşguliyet doldururum!" İşleri bitiremezsin; o işten bu işe, bu işten o işe koşar durursun. Neden?.. O bir cezâ... Allah kendisine kulluktan, ibadetten uzaklaştığın için, seni boş şeylerle uğraştırıyor.
Geçen gün bir canım sıkıldı. Sabahleyin bir işe başladım, akşama kadar böyle küçük şeylerle vakit geçti. "Bu aziz ömür böyle küçük şeylerle geçmeli mi?" filân diye çok üzüldüm.
İnsanın yaptığı şey, şöyle Allah'ın beğeneceği, dünyasına ahiretine fayda verecek bir şey olmalı! Faydasız boş şeylerle insanlar meşgul oluyorlar, çok üzülüyorum. Kahvelerde, eğlence yerlerinde, kıpır kıpır, kıvı kıvır insanlar kaynaşıyor; fayda verecek yerlerde kimse yok... Boş boş ömürler geçiyor.
Amerika'da gördüm; adamın birisi üniversitenin bahçesindeki gölette sopalı oltayı atmış, ip suyun içinde, kenarda duruyor. Üniversitede okuyan arkadaşa sordum:
"--Bu göletteki balıkları tutmak yasak değil mi?.. Bu adam gelmiş, böyle sopayı uzatmış, balık tutuyor. Türkiye'de olsa çimene basmayın derler, çiçekleri kopartmayın derler, balıklara dokunmayın, asarız, keseriz derler. Bak bu adama burda bir şey demiyorlar, nasıl duruyor böyle, şaşırdım ben." dedim.
Güldü arkadaş:
"--Hocam, o oltanın ucunda kanca yok, yem yok; boş yere burda duruyor, kendisinin gerilimini attırıyor. Balık tutmayacağını bildiği halde, orda bekliyor."
Şaşırdım, ona daha çok hayret ettim. İnsanlar boş vakti bulmuşlar da, nasıl değerlendireceklerini bilemedikleri için, boş yerlerde vakit geçiriyorlar.
Burda da şimdi yaşlılar için bowling diye bir oyun var. Toplar var, madenden ağır toplar... Uzak bir mesafede de şişe gibi tahtalar var; uzun lobut gibi... Bu taraftan o mâdenî topu yuvarlayacak, o yanyana dizilmiş iki karış boyundaki şişe gibi tahtaları düşürecek. Şimdi o top giderken o şişe gibi tahtalardan birisine çarpıyor. Yirmi metre, otuz metre, kırk metre ötede, neyse onlar... Ona vurduğu zaman, altı tahtadan bir tanesini mi düşürdü, iki tanesini mi düşürdü, beş tanesini mi düşürdü; ona göre bir sayı oluyor. Böyle bir oyun.
Kulübün üyeleri, kadınlar, erkekler beyaz elbiseler giyiyorlar, yassı şapkalar giyiyorlar, uniforma yâni. O topu oraya atıyorlar, onu deviriyorlar; ondan sonra öyle vakit geçiriyorlar. Yâni ihtiyarları oyalamak için, topla tahta şişe devirme oyunu kulübü. Bayağı da masraflı bir şey galiba, öyle ömür geçiyor burda...
Başka bir şey golf kulübü var. Temiz, uzun, geniş alanları düzenliyorlar. Halı gibi çimen... Belli delikler var, ellerinde sopalar var. Topa bir vuruyor; o deliklere sokacak, işte nasıl bir oyunsa, ordan sayı kazanacak, gàlip gelecek. Torbasını yanında taşıyor.
O deliğe o topu soksan ne olacak, sakmasan ne olacak?.. "Yavaş yavaş, yavaşa yavaş yürüyerek temiz havada vakit geçiriyor hocam." diyorlar.
Çok da pahalı bir kulüp. Çok da masraflarla o çimenleri halı gibi yapıyorlar ve koruyorlar. Boş şeylerle vakit geçiyor.
Bizim köyde rahmetli Ramazan Amca vardı. Bizim akrabalardan gençler, İstanbul'da yazın köye, Yalı'ya gelenler, tarlasının önünden sabahleyin geçiyorlar, yedi kilometre mesafedeki kasabaya gidiyorlar; dönüyorlar. Her sabah böyle... Demiş ki:
"--Ülen, siz böyle her sabah nereye gidip geliyorsunuz?"
Tabii çocuklar var, delikanlılar var, kızlar var, erkekler var... Demişler ki:
"--Biz idman yapıyoruz; sıhhat kazanmak için böyle yürüyüyoruz, gidiyoruz, geliyoruz. Vücut çalışıyor."
Amca köylü tabiriyle bir şeyler söylemiş. Ben onların hepsini söyleyemeyeceğim de, yalnız demiş ki:
"--Ülen böyle boş yere yürüyüp duracağınıza, bir fakirin tarlasını çapalasanız da, tarla işlenmiş olsa da, bir fakire faydanız olsa ya!" demiş.
O da bir idman değil mi demek istemiş. Yâni, arif olan köylünün mantığı boş idmana yatmıyor. Yapacaksa, sonucunda fayda olacak bir iş olsun diye düşünüyor.
Çalışkan bir insandı, Allah rahmet eylesin; kanserden vefat etti. Dürüst, namazlı, niyazlı, ahlâklı bir kimse idi. Allah cümle geçmişlerimize rahmet eylesin...
Evet, şimdi iş doldurur Allah elini... Bir işten bir işe, sabahtan akşama koşturur, perişan eder; hiçbir şeye de yaramaz. Neden?.. Çünkü Allah'ın ibadetinden uzaklaştı da, Allah ceza olarak gönlüne fakirlik duygusu verdi. Elini, kucağını da bir sürü işle doldurdu. Bitiremez, yorulur, uğraşır, gece uykularına girer...
İşte böyle aziz ve muhterem kardeşlerim!
DEVAMI=
http://esadcosankulliyati.com/arsiv/cuma/c990226.html