28 Şubat 2015 Cumartesi

Hekimoğlu İsmail - “Elhamdülillah” her şeyden değerlidir!

Hekimoğlu İsmail - “Elhamdülillah” her şeyden değerlidir!


Hekimoğlu İsmail
AİLE-SAĞLIK

“Elhamdülillah” her şeyden değerlidir!


Şükür, teşekkürle aynı manaya gelir. Hem fıtridir hem de dini bir emirdir. Şükrü yaradılışın bir neticesi olarak gören Bediüzzaman Hazretleri de “Allah’ın yaratıp istifademize sunduğu nimetlere karşı iştihâ ve iştiyak duymamız ile onlardan zevk ve lezzet almamız fıtrî şükürdür.” diyerek bu konuya işaret etmiştir.

İnsanlar önce Allah’a sonra da birbirlerine muhtaçtır. Allah, dünyada ve ahirette en iyi, en rahat hayatı yaşamamızı istediği için zahirî ve batınî çok çeşitli nimetler yaratmıştır; O’nun yarattıklarından faydalandıkça şükredelim diye nimetlerini sağanak yağmur gibi üzerimize yağdırmaktadır. İşte şükür, nimetin farkına varmak ve ona iyi bir mukabelede bulunmaktır.

Misal vereyim bir şahıs bana kalem hediye etse, ona teşekkür ederim. O zaman o şahıs anlar ki hediye ettiği kalemden ben memnun oldum. Belki bir de defter hediye eder. Bu misalden gerçeğe gelirsek; Allah bana okuyan göz vermiş, problem çözen beyin vermiş, yazabilmem için el vermiş... Allah’a şükredersem; “Bu kulum benim verdiğim nimetleri anladı, sevdi, şükürle karşılık verdi, öyleyse yine vereyim, yine şükretsin.” der.

Şükür hem insan olmanın gereğidir hem de rızkımızı, nimeti artırmaya vesiledir. Çünkü şükreden, o nimetin devamını istiyor, nimeti muhafaza ediyor. Gelen her nimet de muhafazaya muhtaçtır, işte bu yönüyle şükür aynı zamanda nimetin muhafaza kabıdır.

Allah her şeyi insan için yaratmıştır, ne kadar şükretsek azdır. O’nun verdiği nimetlere tek tek şükretmek istesek başaramayız. Öyleyse “Allah’ım sen bana her şey verdin, ben de her zaman sana itaat edeceğim.” der, yaşayışımızla da bunu devam ettiririz; verdiği nimete de külfete de şükrederiz.

Nimete şükredeceğiz çünkü bizim menfaatimize, bazı olaylar da vardır ki aleyhimize gibi görünür fakat lehimize çıkar. İyi kötü her olayda, Müslüman şükürle karşılık verecek.

Müslüman bir şey yiyip içtikten sonra, “Çok şükür, elhamdülillah!” der. Bu cüz’i bir şükürdür. Helallerin peşine düşüp haramlardan kaçmak da küllî yani fiili şükürdür; ağaç dikmek fiili şükürdür, yetime sahip çıkmak, talebeye burs vermek, ihtiyacı olan için yardıma koşmak, ibadetlerin bütünü fiili şükürdür. Yani hal diliyle “Allah’ım, sen bana verdin, işte ben de senin verdiklerinle sana veriyorum.” demektir.

Üstad “Şükr-ü mutlak!” diyor. Yani her nimeti doğrudan doğruya dest-i kudretin yadigârı ve doğrudan doğruya hazine-i rahmetin hediyesi bilmek… Müslüman, şükr-ü mutlak sırrına ermelidir.

İnsan, şikâyet eden bir mahluk olduğu için, İslamiyet, devamlı kendimizden aşağıya bakmamızı emreder. Şeyh Sâdî-i Şîrâzî demiş ki: “Yolu üzerindeki kuyuyu fark etmekten âciz bir kör gördüğün zaman Allâh’a şükret. Şükretmezsen, sen de kör sayılırsın.” Çünkü İslâmiyet şikâyetleri kaldırıyor, şükrü esas yapıyor. Bu, ayakkabısı olmayan adamın haline benzer; adam ayakkabısı olmadığı için üzülüyor, bir de bakmış ki, başkasının ayağı yok. “Çok şükür!” demiş, “Benim ayağım var, ayakkabım yok.” Ayakkabı bulunur amma ayak bulmak zor.

Toplum içinde yaşıyoruz sakat, fakir, kimsesiz, pek çok insan var. Onlara bakıp şükretmek lazım. Fakire bakıp, hastaya bakıp, evsiz olana bakıp şükredeceğiz; nefes alıyoruz şükrolsun, meyve yiyoruz şükrolsun, elbise giyiyoruz şükrolsun diyeceğiz…

Şükür, maddenin de mananın da kıymetini artırır, aynı zamanda ruh zenginliğidir; nimetleri doğrudan doğruya Cenab-ı Hak’tan bilmek, o nimetlerin kıymetini takdir etmek ve o nimetlere kendi ihtiyacını hissetmektir. “Elhamdülillah!” her şeyden değerlidir.

Müslümanın vazifesi “Elhamdülillahi alâ külli hal, sıva küfrî ve’d-dalal demektir.” Yani, her hale elhamdülillah, küfür ve dalâlet hariç, her hale şükür…

Şairin de dediği gibi;

Şimdiden vâdediyor başka bir âlem yarına…

Mâ-i Tesnîm’e şükür, Ravza-i Rıdvân’a şükür…


Yazarlar Hekimoğlu İsmail-Namaz, hayatın disiplinidir!
 
 

27 Şubat 2015 Cuma

İlim, insana Edeb'i öğretir.

İlim, insana Edeb'i öğretir.

"İlim,insana edeb'i öğretir.O nedenle,edeb'i olmayan kişiye ilim sahibi dememek gerekir.
En güzel edeb ise,maddi manevi haddini bilmektir..."







Haftanın Peygamber Kıssası: Hz. Adem A.S.


Haftanın Peygamber Kıssası: Hz. Adem A.S.


Efendim biliyorsunuz her gün özel yazılar yayınlıyoruz. Cuma günleri inşallah peygamber kıssaları yazılarına başlıyoruz. Hadislerden öğrendiğimize göre dünyaya 124.000 peygamber gelmiştir. Sadece 25 ‘i Kuran’da geçmektedir. Şimdi Allah nasip ederse bu kıssaları 25 hafta yayınlayacağız.



HZ. ADEM A.S
Hz Adem , yeryüzünde ilk insan ve ilk peygamber, bütün insanlarin babasi'dir.

Çesitli memleketlerden getirilen topraklari melekler su ile camur yapip, insan sekline koydular. Mekke ile Taif arasinda 40 yil yatip salsal oldu. Yani pismis gibi kurudu.

Önce Muhammed aleyhisselamin nuru alnina kondu. Sonra Muharrem'in onuncu Cuma günü ruh verildi. Her seyin ismi ve faydasi kendisine bildirildi. Boyu ve yasi kesin olarak bildirilmedi. Allahü tealanin emri ile bütün melekler, Adem'e secde etti, ama Iblis (seytan) kibirlenip, bu emre karsi geldi ve secde etmedi:

« Hani biz meleklere (ve cinlere): Adem'e secde edin , demistik Iblis haric hepsi secde ettiler O yüz cevirdi ve büyüklük tasladi, böylece kafirlerden oldu »(Bakara, 34)

Hz Adem 40 yasinda Firdevs adindaki Cennet'e yürüdü. Cennet'de yahut daha önce Mekke disinda uyurken, sol kaburga kemiginden Hz Havva yaratildi. Allahü teala onlari birbirine nikah etti. Yasak edilen agactan unutarak ve Iblis'in oyununa gelerek önce Havva, sonra Adem aleyhisselam yedikleri icin Cennetten cikarildilar.

Adem aleyhisselam Hindistan'da Seylan (Ceylon) adasina, Havva ise Cidde'ye indirildi. 200 sene aglayip yalvardiktan sonra , tövbe ve dualari kabul olup, hacca gitmesi emr olundu:

«Sonra Rabbi onu seckin kildi; tevbesini kabul etti ve dogru yola yöneltti »(Ta'ha, 122)

Arafat ovasinda Havva ile bulustu Kabe'yi insaa etti.

Hz Adem her sene hac yapardi. Arafat meydaninda veya baska meydanda , kiyamete kadar gelecek cocuklari belinden zerreler halinde cikarildi

«Ben sizin Rabbiniz degil miyim ?» diye soruldu Hepsi «Evet » dedi Sonra hepsi zerreler haline gelip, beline girdiler .Yahud belinden yalniz kendi cocuklari cikti. Sonra Sam'a geldiler. Burada cocuklari oldu. Neslinden 40000 kisiyi gördü. 1500 yasinda iken cocuklarina peygamber oldu.

Cocuklari cesitli dillerde konustu. Cebrail aleyhisselam 12 kere geldi. Oruc, her gün bir vakit namaz ve gusül abdesti emredildi. Kendisine kitap verilip, fizik, kimya, tip, eczacilik, matematik bilgileri ögretildi. Süryani, Ibrani ve Arabi diller ile kerpic üstüne cok kitap yazildi.

Bir rivayete göre 2000 yasinda iken Cuma günü vefat etti. Hz Havva 40 sene sonra vefat etti. Kabirlerinin Kudüs'de veya Mina da Mescid-i Hif'de veya Arafat'da oldugu rivayetleri vardir.

Habil ile Kabil

Habil ile Kabil HzAdem'in ogullarindan ikisidir. Habil'in Allah'a yaptigi kurban'in kabul edildigi ve kendi kurbanin Allah tarafindan kabul edilmedigi icin Kabil, Habil'i öldürür ve böylece dünyada ilk kâtil olmaya mazhar olur. Sonra bir kargadan görüp Habil'i yerin altina gömdü. Allahü teala Kur'an-i Kerimde mealen buyuruyor ki :

« Allah nezdinde Isa'nin durumu, Adem'in durumu gibidir Allah onu topraktan yaratti Sonra ona «OL !» dedi ve oluverdi »(Al-i Imran, 59)

Burada deginilen durum, Hz Isa'nin ve Hz Adem'in babasiz dünyaya gelmeleridir (MK) Peygamberimiz Muhammed (SAV) Hz Adem hakkinda :

« Allahü teala Adem'i (aleyhisselam) yeryüzünün her tarafindan aldirdigi topraktan yaratti. Bu sebeple zürriyetinden siyah, beyaz, esmer, kirmizi renkte olanlar oldugu gibi, bazilari da bu renklerin arasindadir. Bazisi yumusak, bazisi sert, bazisi halis ve temiz oldu » (Hadis-i serif, Müsned-i Ahmed bin Hanbel) buyurmustur

Hz Adem 5 seyi ile bahtiyar olmustur:

1) Hatasini itiraf etmek

2) Pismanlik duymak

3) Nefsini kötülemek

4) Tevbeye devam etmek

5) Rahmetten ümidini kesmemek


Iblis de 5 seyden bedbaht olmustur:

1) Günahini ikrar (saklamadan söylemek) etmemek

2) Pismanlik duymamak

3) Kendini kötülememek

4) Kendini kötülemeyip azginligini Allahü Teala'ya nisbet etmek

5) Rahmetten ümidini kesmek


Kur'an-i Kerim ve aciklamali Türkce Meali, Kral Fahd Matbaasi, Medine-Münevvere, 1992

Ibrahim Siddik Imamoglu, Büyük dini hikayeler, Osmanli yayinevi, Istanbul, 1980 



Günün Menkıbesi: Niçin ağlıyorsun?

Günün Menkıbesi: Niçin ağlıyorsun?
 

Muhammed bin Münkedir hazretleri “rahmetullahi aleyh”, tabiinden bir hadis alimi ve evliyadır.
Her gece ibadet eder, Rabbine boyun bükmekten zevk alırdı.

Bir gece yarısı, köşesinde namaz kılıyordu ki, birden ağlamaya başladı.

Ama ne ağlamak.
Gözünden akan yaşlar seccadeyi ıslatıyordu.

Evdekiler uyanıp, koştular yanına:
- Hayrola, niçin ağlıyorsun?

Cevap yok.

Sevdiği bir arkadaşı vardı.
Gece vakti ona koşup durumu söylediler.

O geldiğinde, ağlamaktan bitab düşmüştü.
Arkadaşı yanına sokulup, usulca sordu:

- Hasta mısın kardeşim?
- Hayır değilim.

- Bir yerin mi ağrıyor?
- Hayır.

- Öyleyse niye ağlıyorsun?

Mübarek, gözyaşlarını silerken zorlukla konuştu:
- Gece, bir âyet-i kerime okudum da, âyetin dehşetinden tutamadım kendimi.

Arkadaşı merak etti:
- Hangi âyet bu?

Okudu o âyeti.
Bu âyette mealen; “O gün günahkârlar, hiç ummadıkları bir anda Cehennemin o şiddetli azabını göreceklerdir” buyuruluyordu.

Yaşlı gözlerle döndü arkadaşına:
- O gün, Allah’ın yardımı olmazsa bizi kim kurtarır o azabtan? Söyler misin, kim kurtarır?


Haram ateştir

Bu Mübarek zat, kumaş ticareti yapıyordu.
Bir gün, dükkanı çırağına bırakıp, kendisi bir işe gitmişti.

Döndüğünde, çırağın, ucuz bir kumaşı pahalıya sattığını öğrenip çok üzüldü.

Derhal o kimseyi bulup rica etti:
- Ya bu satıştan vazgeç, ya paranın üstünü al, ya da gel, pahalı kumaştan vereyim.

Adam şaşırmıştı:
- Mühim değil arkadaş.
- Hayır çok mühim.

- Neden?
- Haram, ateştir. Boğazımızdan haram girmesin içeri.

Adam merakla sordu:
- Az bir fiyat farkı için bu hassasiyet niye?

- Kardeşim, hesap var ahirette. Bu dünyada “kul hakkı”ndan kurtulmak kolaydır. Ama ahirette çaresi bulunmaz.

Ve ilave etti:
- Orada altın gümüş geçmiyor ki. Az bir kul hakkı için nice sevaplar verilip, günahlar yükleniliyor. Değer mi?
 
 
 

26 Şubat 2015 Perşembe

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN - Hadis-i Şeriflerin Önemi

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN - Hadis-i Şeriflerin Önemi

Prof Dr. Mahmud Esad Coşan (1938-2001)

HAYIRLI CUMALAR

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..

Cumanız mübarek olsun, aziz ve sevgili Akra dinleyicileri! Allah bu mübarek sevaplı, nurlu günün hayrından, bereketinden en güzel tarzda hissemend olmayı cümlenize nasîb eylesin...

(EMEKLİ OLMADAN İŞYERİNDE KULAKLIKLA; ŞİMDİ İSE YATAĞIMDA KÜÇÜK RADYOMDAN HERGÜN SABAH 9:30'DA VE ÖĞLEDEN SONRA 15'DE M. ESAD HOCAEFENDİNİN AKRA FM'DE SOHBETLERİNİ DİNLİYORUM. Ankara Akra FM: 107.4 )

Bismillâhir-rahmânir-rahîm

Hadis-i Şeriflerin Önemi

Hadis-i şerif hakkında kısa da olsa biraz mâlûmat vermek isteyeceğim:

Hadis-i şerif; Peygamber SAS Efendimiz Hazretleri'nden rivayet olunaraktan bugüne kadar bize gelen sözlerdir. Bu sözler kavlen, fi'len, takrîren, sıfaten hepsi hadistir. İster söylesin, isterse onu takrir buyursun, yahut fiilen onu göstersin... Gerek fiille gösterdikleri, gerek söz ile söyledikleri, gerek sıfatlarıyla beyan buyurdukları, hepsi hadisten ibarettir.

Bu hadislerin gàyesi, (elfevzü bisaàdetid-dâreyn) insanın hem dünyanın, hem de ahiretin saadetlerine ulaşmasına vesile olmaktır.

Bu ilm-i hadisten murad, bunu bize bildirenlerin halini, rivayet edenlerin halini bilmek... Bu hadis bize nerden geldi, kimin vasıtasıyla geldi; bunu bilmektir.

Farzlardan sonra ibadetlerin en efdali, ilm-i hadistir. Süfyân-ı Sevrî Hazretleri ki, eski müctehidlerden bir zattır; "Hadis ilminden daha efdal bir ilim bilmiyorum." diyor.

Cenâb-ı Peygamber muhaddisler hakkında şöyle buyurmuş:




(Naddarallàhümreen semia minnâ şey'en febelleğahû kemâ semiahû) "Allah yüzünü ağartsın o kimsenin ki, benden bir şey duyar ve bu duyduğunu diğer duymayanlara duyurur, iblağ eder, eriştirir.

(Ferubbe mübellağin ev'à min sâmiin) Çünkü çok duyanlar vardır ki, o duyduklarını iyi anlayamazlar. Fakat bunu başka bilenlere, 'Ben böyle duydum.' diye anlattıkları vakit, o ondan daha ziyade anlayış göstererekten, o hadisin incelenmesine, genişlenmesine vesile olur."

Onun için, ehl-i hadis-i şerifin şerefine binâen, Peygamber SAS Efendimiz şöyle buyurmuşlar:

(İnne evlen-nâs bî yevmel-kıyâmeh, ekseruhüm aleyye salâten) "Nâsın yevm-i kıyamette bana en evlâ olanı, bana çok salât ü selâm getirenlerdir."

Bu kavmin içerisinde de en çok salât ü selâm getirenler, muhaddislerdir. Efendimiz'in halini beyan etmek suretiyle, mütemâdiyen salevatlar getirirler. Bâhusus onun kitaplarıyla meşgul olmak, hep salât ü selâmdan ibarettir.

Onun için hep beraber bir salât ü selâm okuyalım:

"Allàhümme salli alâ seyyidinâ muhammedinin-nebiyyil-ümmiyyi ve alâ... Âlihî ve sahbihî ve sellim..." (3 defa)

Kırk tane hadisi belleyip, yazıp, kendine ve kendinden sonra geleceklere bırakabilen insanların, kıyamet günü ulemâ meyanında haşrolunacaklarına dair, şühedâ meyanında haşrolunacaklarına dair geniş rivayetler var.

DEVAMI=

http://esadcosankulliyati.com/arsiv/ramuz/r750713.html


HAYIRLI CUMALAR

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..




Lokman Hekim´den 8 Tavsiye

Lokman Hekim´den 8 Tavsiye




 1- İbadet esnasında yahut günah işlemek arzusu anlarında kalbini vesveseden koru, Müdaafasına kalkışma, hislerini hayra yönelt.

2- Yemek, içmekte boğazına zarar verecek şeylerden koru....

 3- Başkalarının evlerinde olduğun zaman gözlerini evlerindeki eşyalardan kapat, Kapı pencereden sakın. Çünkü bu, kötü hisleri hane halkında veya sende uyarır, önüne geçemezsin.

4- Bir cemaatta bulunduğun zaman dilini faydasız söz söylemekten sakındır. Çünkü dil insanı ipe götürür.

5- Zikir ve duadan bir an olsun bile gafil kalma. Aksi takdirde etrafımızda dolaşan habis ruhlara mahkum olursun.

6- ölümü hiçbir an unutma. Ve ondan korkma. Hayırlılar için ölüm üstün mükafattır.öyle ise ölüme hazırlan.

7- Arkadaşlarına yapmış olduğun iyilikleri unut. Onlardan teşekkür bekleme.Mükafatı Allahtan bekle. Emellerini O'nun ihsanına bağla.

8- Başkalarının sana yaptıkları fenalıkları unut. Amma senin onlara yaptığın fenalıkları asla unutma. Onu tekrar iyilik yapmakla bertaraf etmeye çalış.


Haftanın Esma'ül Hüsna'sı: Cami

Haftanın Esma'ül Hüsna'sı: Cami



El Cami

El Cami Allah'ın Kuran'ı Kerim'de geçen 99 esmasından biridir.
 
El Cami isminin anlamı nedir?
 
Her istediğini istediği yerde ve istediği zamanda toplayabilen, kıyamet gününde de mahlukatı toplayabilecek olan anlamını taşır. Kendi emsalleriyle, zıt olanları birleştirendir.
El Cami isminin faziletleri nedir?
  • Bu ismin zikir saati müşteri, zikir günü Perşembe, zikir sayısı ise 144 adettir.
  • Bu ismi zikir günlerinde ve saatinde sürekli söyleyen kişi, kimi isterse hizmetine ve etkisine alabilir.
  • Bu ismi sürekli olarak söylemeyi alışkanlık haline getirmek kişilere isteklerine ulaşmayı sağlar.
  • Gönülleri fethetmenin en güzeli tarihte söylenmiş olan Yavuz Sultan Selim'i etkisine alan İbrahim Paşa'nın bu ismi 10 yıl süreyle zikrettiği rivayet edilmiştir.
  • Bu ismi her gün düzenli olarak 118 kez zikreden kişi, sevdiklerine ve isteklerine, sebepler hasıl olarak kavuşur.
  • Kaybolan bir şeyi olan bu şekilde dua ederse, kaybettiğine kavuşur. "Ya Camiannasi liyevmin la raybe fiihi icma ala dalleti"

El Cami isminin Kuran'ı Kerim'deki ayetlerdeki yeri nedir?
  • Onları gelmesinden şüphe edilmemiş bir gün için topladığımız.. (Al-i İmran 25)
  • Allah'ım gelmesinde şüphe edilmeyen günde insanları toplayacak olan sensin. (Al-i İmran 9)
  • Sizi toplayacağı gün olan mahşer günü, o gün zarar günüdür. (Tegabün 9) 
  • Bu gün ayrım günüdür. Sizleri ve öncekileri bir araya getirdik. (Mürselat 38)
  • İnsanlar kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı düşünür, bizim onların parmak uçlarına kadar aynen öncesine çevirme gücümüz vardır. (Kıyame 3-4)
  • Onlara deki, Rabbimiz bizi bir araya toplayacak, hepimize hakla hükmedecek. O adil hükmeden, hakkıyla bilendir. (Sebe 26)
  • Allah dilemiş olsaydı, insanları hidayetle toplayarak, birleştirirdi. Sen sakın cahillerden biri olma. (Enam 35)
  • Allah peygamberleri toplayarak, size verilen cevap ne, dediği gün.. (Maide 109)
  • Elbette Allah  kafirleri ve münafıkları cehennemde toplayacaktır. (Nisa 140)

BİLMİYORSUN, HİÇBİR ŞEY BİLMİYORSUN.. BİLSEN SECDEYE KOŞARDIN

BİLMİYORSUN, HİÇBİR ŞEY BİLMİYORSUN.. BİLSEN SECDEYE KOŞARDIN

Sen namaz kılamazsın..  çevren ne der, öğrenirse?
Bir tek sen de değilsin kılmayan..
Ayrıca her şey namaz mı, önemli olan kalp temizliği..
Senin kalbin tertemiz bir kere
Kimin için kötü niyet besliyorsun ki?
Kime ne zararın var ki?
Böyle diyor değil mi şeytan?

Onun görevi, and içmiş doğru yoldan ayırmak için..
Sen de inanacaksın..
Haklısın diyeceksin, iç sesine..
Sanki bir ben varım bu dünyada namaz kılmayan..

Oysa ki, bilmiyorsun ''tek başına '' hesap vereceğini
Bilmiyorsun imandan sonra '' ilk sorgunun namaz '' olduğunu
Dahası neyi bilmiyorsun söyleyeyim mi?
Rabbini incittiğini..
Seni yaratan, aldığın nefesin sahibi..  beş vakit huzura çağırıyor..
Gitmiyorsun !
Duyuyorsun ama gitmiyorsun !
Nasıl incitiyorsun biliyor musun Yaradan'ı?,
Bilmiyorsun, hiçbir şey bilmiyorsun.. Bilsen secdeye koşardın !


Kalbin temiz söylemi ile kendini kandırıp duruyorsun..
Daha ne kadar avunacaksın… Kalp ALLAHa yönelmeden temizlenmez..

Rabbimiz buyuruyor:

Kitap'tan sana vahyolunani oku; namaz kil; muhakkak ki namaz hayasizliktan ve fenaliktan alikor; Allah'i anmak en buyuk seydir! Allah yaptiklarinizi bilir. Ankebut- 45

Seni temize çıkaran o olumsuz iç sesi dinleme.. şeytanın adımlarını izleme.. 
Ben de kulum Rabbim, ben de geldim kapına de! çok mu zor, abdest alıp hemen şimdi secdeye gitmen? Erteleyenler helak oldu hadisini hatırla!

Nefes alıyorsan erteleme ! Şeytanı sevindirme ! 

Rabbimizi incitme ! dahası buna hakkın olmadığını da bil,  

Rabbimiz buyuruyor:

Allah'a andolsun ki; senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik. Şeytan onlara yaptıklarını güzel gösterdi. Bugün de onların dostu odur. Ve onlar için elim bir azab vardır. Nahl Suresi- 63



(Hesapları görülüp) iş bitirilince, şeytan diyecek ki: "Şüphesiz Allah size gerçek olanı vâdetti, ben de size vâdettim ama, size yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben, sadece sizi (inkâra) çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz. O halde beni yermeyin, kendinizi yerin. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Kuşkusuz daha önce ben, beni (Allah'a) ortak koşmanızı reddettim." Şüphesiz zalimler için elem verici bir azap vardır. İbrahim Suresi - 22


YAŞAMDA TESADÜF YOK.. OKUDUĞUN YAZIYI KARŞINA ÇIKARAN ALLAH..  RABBİM BEN PİŞMANIM, PİŞMANIM DE VE DOĞRU SECDEYE GİT !

NAMAZ KILMAK İSTİYORUM AMA KILAMIYORUM DİYE DE BİR BAHANEN OLMASIN.. 
NEFES ALIYORSAN .. KAPI AÇIK..

UNUTMA CAN ! NAMAZ KILMAK RESULULLAH (AS)'IN DURDUĞU YERDE DURMAKTIR.. HAYDİ SECDEYE..

(Her nereden okunuyorsak ışık olsun inşaAllah yazımız )

22-10-2014 Gülümce Yıldız..


​http://www.gulumceninkaleminden.com/2014/10/bilmiyorsun-hicbir-sey-bilmiyorsun.html








Günün Menkıbesi: Nasılsın ya Resulallah?

Günün Menkıbesi: Nasılsın ya Resulallah?
 

Cafer bin Muhammed “radıyallahü anh” anlatıyor:

Peygamber efendimiz aleyhisselam bir kere hasta olmuşlardı.
Cebrail aleyhisselam ziyarete geldi ve;
- Nasılsın ya Resulallah? diye sordu.

Efendimiz aleyhisselam;
- Biraz rahatsızım, buyurdular.

Getirdiği meyveleri çıkarıp arzetti.
Efendimiz aleyhisselam meyveleri eline alır almaz zikre başladılar:

“Allah Allah Allah...!”

Zikir sesleri rahatça duyuluyordu.


Sakin ol!

Enes bin Malik “radıyallahü anh” anlatıyor:

Bir gün, Uhud dağına çıkmıştı Efendimiz aleyhisselam.
Yanlarında Ebu Bekir, Osman ve Ali de vardı.

Derken dağ sallanmaya başladı.

Resulullah efendimiz seslendiler:
- Sakin ol ya Uhud! Üzerinde bir Peygamber, bir Sıddık, iki de Şehid var!
Sonra mı?

Sallanma durdu.
Hem de anında.


İnin üzerimden!

Resulullah efendimiz aleyhisselam, müşriklerin şerrinden halas için şehri terk edip Sebir dağına çıkmışlardı bir gün.

Dağdan bir nida işitti:
- Ey Allah’ın Resulü!
Etrafına bakındı.
Kimsecikler yoktu ortalıkta.

Ses bizzat dağdan geliyor ve;
- Ya Muhammed! Lütfen inin üzerimden! diyordu.

Efendimiz aleyhisselam sordular:
- Neden?- Burada müşrikler size zarar verirlerse, Rabbim beni azarlar.


Taşlar selam veriyor

Peygamber efendimiz aleyhisselam, oniki yaşlarında iken Ebu Taliple sefere çıkmışlardı bir gün. Busra’da konakladılar.

Burada “Bahira” adında bir rahip vardı.
Semavi kitaplardan “Ahir zaman Peygamberi”nin alametlerini ve bir gün buradan geçeceğini okumuş, teşrifini bekliyordu.

Çok kervanlar görmüşse de, hiçbirinde bu alametleri görememişti.

Ve bir gün, bir kervan gördü.
Ama bu, öbürlerine benzemiyordu.

Evet, beklediği kervandı bu.
Çünkü, kervanın üzerinden bir “bulut” geliyordu.
Ayrıca, taşlar kervandaki birine selam veriyor, ağaçlar, o kimseye doğru eğiliyordu.

Evet, bu O idi.

Ahir zaman Nebisi, âlemlerin rahmeti
geliyordu.
“sallallahü aleyhi ve sellem”.

 

25 Şubat 2015 Çarşamba

Biz de onları unuturuz.



Biz de onları unuturuz.


Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“O kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler de dünya hayatı onları aldattı. Onlar, bu günleri ile karşılaşacaklarını unuttukları ve âyetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi biz de bugün onları unuturuz.” (A’râf, 51)
​​
Rasûlullah (sav)
​​
buyurdular:
“Cennet nefsin hoşuna gitmeyen şeylere; cehennem ise şehevî şeylerle kuşatılmıştır.” (Müslim, Cennet, 1; Ebû Dâvûd, Sünnet, 22; Tirmizî, Cennet, 21)
 
 
 
 

Ahmed Şahin - Kardeşliğimizi kaybettiren gıybetten korkmak!

Ahmed Şahin - Kardeşliğimizi kaybettiren gıybetten korkmak!


Ahmed Şahin
 
 
AİLE-SAĞLIK
 

Kardeşliğimizi kaybettiren gıybetten korkmak!


Bizler toplum olarak bir arada kardeşçe yaşamaya mecbur, hatta mahkûmuz.

Bu mecburiyetimizden dolayı hem ayetler hem de hadisler kardeşliğimizi zedeleyen gıybeti yasaklamış, gıybetçiyi de ağır şekilde ayıplamıştır. Hatta gıybet sadece dünyamızdaki kardeşliğimizi kaybettirmekle kalmıyor ayrıca gıybetçinin ahiretini de mahvediyor, yüklendiği kul hakkıyla gıybetçiyi ahiret müflisi haline getiriyor.

Gıybet, bir kardeşinin arkasından razı olmayacağı bir sözle aleyhinde konuşmaktan ibaret bir aşağılama örneği, bir saygısızlık göstergesidir. Böyle aleyhte bir söz ansızın istenmeden söylenmişse hemen içinden tövbe istiğfar etmeli, aleyhinde konuşulan kimseye de münasip bir yerde, ‘kusura bakma kardeşim, şöyle yersiz bir laf ettim senin için, hakkını helal et’ diyerek özür dileyip gıybetin bu korkunç sonucundan kurtulmaya bakılmalıdır. Çünkü bu gıybet hakkı, şehitlerden bile af olmayan kul hakkından da ağır bir sonuca, vebale sebep olmaktadır.

Nitekim dört yaşında Kur’an-ı Kerim’i ezberleyen, sonraları elliden fazla yürüyerek hacca giden İmam-ı Şafii gibi zatlara da hocalık eden büyük müctehid ve muhaddis Süfyan bin Uyeyne, gıybetin bu ağır sonuçları konusunda nasıl bir uyarıda bulunuyor bizlere, hep birlikte bir hatırlayalım, bu sorumlusunu iflasa götüren önemli konuyu. Maddi kul hakkı ile manevi kul hakkının farkını anlatırken tabiin’in bu büyük alimi diyor ki:

- İnsanın üzerindeki hakların en büyüğü şüphesiz ki kul hakkıdır. Kul hakkı, şehitlerden bile af olmaz. Hak sahibiyle bizzat helalleşmedikçe. Bu sebeple üzerinde maddi kul hakkı olan kimse bu hakkı ödemek için hak sahibiyle buluşup mutlaka helalleşecektir. Şayet hak sahibi hayatta değilse mirasçılarına gidecek, üzerindeki maddi kul hakkını mirasçısına ödeyecek, böylece kul hakkından kurtulması mümkün olacaktır.

Ancak üzerindeki hak, maddi bir kul hakkı değil de gıybetle oluşan manevi kul hakkı ise durum hiç de kolay değildir. Çünkü insan, gıybetini yaptığı kimsenin mirasçısına varıp da akrabanın aleyhine konuşup gıybetini yapmıştım, o da ölmüş, arkasından sana şu kadar para vereyim de bana hakkını helal et, diyemeyecektir. Gıybetini yaptığı kimseyle bizzat görüşerek helallik isteyecektir. Bu da ancak mahşerde karşılaşıp, yaptığı gıybetine mukabil sevaplarını verecek, sevapları yetmezse gıybetini yaptığı kimsenin günahlarını yüklenecek, helalleşmek ancak böyle gerçekleşecektir! Demek ki gıybet helalleşmesi, maddi kul hakkından da zor bir helalleşme ile gerçekleşecektir.

Neden gıybet helalleşmesi maddi kul hakkından da zor helalleşme olacaktır? Çünkü insanın haysiyeti, şerefi malından üstündür. Malını almak suretiyle hakkını aldığın kimsenin mirasçısına aldığın malı verir, kurtulursun. Ama aleyhinde konuşmak suretiyle itibarını düşürdüğün kimsenin haysiyetini, şerefini parayla satın alıp geri getiremezsin. Onun hesaplaşması, şerefine gölge düşürdüğün kimseyle mahşerde yüz yüze gelmekle olacaktır. Sevaplarını verecek, yetmezse gıybetini yaptığı kimsenin günahlarını yüklenecek, ancak böyle helalleşmek mümkün olacaktır.

Maneviyat büyüğü Süfyan bin Uyeyne, bu korkutan kul hakkı tarifiyle bizlere demiş oluyor ki:

- Sakın ha, siz siz olun da gıybete dilinizi alıştırmayın, çevrenizle dostluğunuzu, kardeşliğinizi kaybettirecek bir gıybetçilikten, yılandan akrepten kaçar gibi kaçın. Varsa alışkanlığınızla da mücadele edin, itimat edilen dost, saygı duyulan komşu vasfınızı hep koruyun, emin dost ve komşu olma özelliğinizi hep muhafaza edin! Birlik beraberlik içinde yaşamamız için böyle bir saygı sevgiye hepimizin ihtiyacı vardır. Şayet, mahşerde sevaplarınızı gıybetini yaptığınız kimselere dağıtmak, yetmeyince de onların günahlarını yüklenmek gibi korkunç bir iflasla karşılaşma tehlikesinden korkma duygumuzu koruyabilmişsek tabii? a.sahin@za­man.com.tr
 
 
 

Günün Menkıbesi: Mühim bir haberim var

Günün Menkıbesi: Mühim bir haberim var
 

Abdurrahman bin Avf “radıyallahü teâlâ anh”, iman etmeden önce Yemene ticari seyahatler yapıyor, genellikle Humeyri adında bir kimsenin evine misafir oluyordu.

Bir seferinde yine onun evine gitmişti.
Humeyri Ona manalı manalı bakıp dedi ki:

- Ya Abdurrahman! Sana mühim bir haberim var.
- Hayırdır, ne haberi?

- Sizin orada bir Peygamber çıktı.
- Mekke’de mi?

- Evet. Yeni bir din getirdi. Tebliğe başladı bile. Halkı, bir tek Allah’a iman etmeye çağırıyor. Acele dön, Ona sen de iman et.

Sonra birkaç beyit okuyup tembih etti:
- Gidince, bu beyitleri oku o Peygambere!

Hazret-i Abdurrahman;
- Pekâlâ, dedi.

Ve işini yarıda bırakıp, acele Mekke’ye döndü.
İlk işi, hazret-i Ebu Bekir’i bulmak oldu.

Çünkü onun, akl-ı selim sahibi bir kişi olduğunu iyi biliyordu.
Humeyri’den duyduklarını anlatıp, sordu Ona:

- Ya Eba Bekir! Sen ne diyorsun bu işe?
- Evet, Humeyri doğru söylemiş.

- Peki, kim bu Peygamber?
- Muhammed “aleyhisselam”. Biz Ona iman ettik. Koş, sen de iman et!

Abdurrahman, Ona;
- “Peki” dedi.

Ve doğruca Resulullahın hanesine koştu.
Peygamber efendimiz aleyhisselam onu görür görmez, bizzat İslam’a çağırdılar:
- Benim nübüvvetime iman et ya Abdurrahman!
Abdurrahman sordu:
- Olur, ama delilin nedir?

Buyurdular ki:
- Humeyri, bana okuman için sana beyitler söylemedi mi?
Abdurrahman şaşırdı.
Evet, hakikat apaçık ortadaydı.

Önce beyitleri okudu.
Sonra da kelime-i şehadeti.


Kendim taşımak isterim

Bir gün de, “Hazret-i Ömer”le yolculuğa çıktılar ikisi.
Hazret-i Ömer’in sırtında su tulumu vardı.
Bir ara, dinlenmek için tulumu yere koyunca, hazret-i Abdurrahman rica etti:

- Ya Ömer! İzin ver, biraz da ben taşıyayım.
- Olmaz kardeşim.

- Neden?
- Kendi yükümü kendim taşımak isterim. Hem bugünkü yükümü sen taşırsan, kıyamet gününde günah yükümü kim taşıyacak?

- O gün sizin yükünüz hafif olur. Çünkü Resulullahın yolundan yürürsünüz.

Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh”, bir “Aah!” çekip buyurdu ki:
- Ömer, mahşerin şiddetinden ne zaman kurtulursa, Peygamberin izinden gittiği o zaman anlaşılacak.
 
 
 

24 Şubat 2015 Salı

Haftanın Hikayesi: KAVANOZ

Haftanın Hikayesi: KAVANOZ





Zamanın iyi ve üretken olarak kullanıma konusunda zaman zaman kurslar düzenleniyormuş.


İşte bu kurslardan birinde zaman kullanma uzmanı öğretmen, çoğu hızlı mesleklerde çalışan öğrencilerine: “Hadi, küçük bir sınav yapalım” demiş.

Ve masanın üzerine kocaman bir kavanoz koymuş. Sonra bir torbadan irice kaya parçaları çıkarmış, dikkatle üst üste koyarak kavanozun içine yerleştirmiş.

Kavanozda taş parçası için yer kalmayınca sormuş: “Kavanoz doldu mu” Sınıftaki herkes, “Evet, doldu” yanıtını vermiş.

“Demek doldu ha” demiş hoca. Hemen eğilip bir koca küçük çakıl taşı çıkartmış, kavanozun tepesine dökmüş, kavanozu eline alıp sallamış, küçük parçalar büyük taşların sağına soluna yerleşmişler.

Yeniden sormuş öğrencilerine: “Kavanoz doldu mu?” İşin sanıldığı kadar basit olmadığını sezmiş olan öğrenciler, “Hayır, tam da dolmuş sayılmaz” demişler.

“Aferin” demiş zaman kullanım hocası. Masanın altından bu kez de bir koca dolusu kum çıkartmış. Kumu kaya parçaları ve küçük taşların arasındaki bölgeler tümüyle doluncaya kadar dökmüş.

Ve sormuş yeniden: “Kavanoz doldu mu?” “Hayır dolmadı!” diye bağırmış öğrenciler. Yine “Aferin” demiş hoca. Bir sürahi su çıkarıp kavanozun içine dökmeye başlamış.

Sormuş: “Bu gördüklerinizden nasıl bir ders çıkardınız?” Atılgan bir öğrenci hemen fırlamış:

“Şu dersi çıkarttık. Günlük iş programınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman yeni işler için zaman bulabilirsiniz.”

“Hayır” demiş öğretmen. “Çıkartılması gereken asıl ders şu:

Eğer büyük taş parçalarını baştan kavanoza koymazsanız daha sonra asla koyamazsınız.

Ve tabii, herkesin kendi kendisine sorması gereken soruyu sormuş:

“Hayatınızdaki büyük taş parçaları hangileri?
Onları ilk iş olarak kavanoza koyuyor musunuz?
Yoksa kavanozu kumlarla ve suyla doldurup büyük parçaları dışarıda mı bırakıyorsunuz?”

Ya biz? Kaya parçalarına öncelik veriyor muyuz?



Derya Gönüller

Derya Gönüller

Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi…” (Âl-i İmrân, 159)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Dikkat edin, Cehennem’e girmesi harâm olan ve Cehennem’in de onu yakması harâm olan kimseyi bildiriyorum. Bu kimse sâde, insanlara kolaylık gösteren, sıcakkanlı ve yumuşak huylu kişidir.” (Ahmed, Müsned


 

Ahmed Şahin - Sahabe, sıkıntısız hayata niçin şüphe ile bakmış?

Ahmed Şahin - Sahabe, sıkıntısız hayata niçin şüphe ile bakmış?


Ahmed Şahin
 
 
AİLE-SAĞLIK
 

Sahabe, sıkıntısız hayata niçin şüphe ile bakmış?


‘Bir eli yağda bir eli balda’ nimetlerle dolu israf ve bolluk içinde sıkıntısız geçen bir hayat, ahiret açısından iyiliğe mi, yoksa sorumluluğun çoğalmasına mı işarettir, diye düşünmüşler sahabeler.

Bu sıkıntısız hayatı derinlemesine değerlendiren bir sahabe de Abdurrahman bin Avf olmuştur. ‘Sahabe Hayatından Yansımalar’ kitabımızda, onun, her şeyi yolunda giden sıkıntısız hayata şüphe ile bakışının sebebini arz etmek istiyorum bugün size. Bakalım hiç sıkıntısız ‘bir eli yağda bir eli balda’ şeklinde geçen hayat, ahiretimiz açısından kazanca mı, yoksa ziyana mı işaret sayılıyor bir görelim.

***

Mekke’den sadece yol azığını koyduğu bir çantasıyla Medine’ye hicret eden Abdurrahman bin Avf, Medine’de başlattığı ticari işlerinde öylesine bir başarı ve kazanca ulaşmış ki, bir ara kendinden şüphe ederek şöyle sızlanmaya başlamış yakınlarına:

-Alıp sattığım her şey çok kazanıyor, her geçen gün servetim artıyor. Hiç hastalanmıyor, bir musibete de maruz kalmıyorum. Herhangi bir kaza bela da söz konusu olmuyor. Bu rahatlık ve bolluktan korkuyorum. Acaba diyorum, bütün isteklerimi, lezzetimi dünyada yaşayıp bitiriyorum da ahiretimde alacak bir şeyim kalmıyor mu, diye endişeye kapılıyorum bu her şeyi yolunda giden sıkıntısız hayattan!

Büyük sahabeyi böylesine derin endişeye sevk eden ayetin işaretinden anladığımıza göre Rabb’imiz ahirette buyuracak ki:

-Dünyada bütün isteklerinizi verdim, kavuşmadığınız bir arzunuz ve isteğiniz kalmadı. Günahlarınızı affettirecek hiçbir sıkıntı ve mahrumiyet de yaşamadınız dünyada. Ne hizmet yaptınız bunca nimetlerin mükellefiyeti ve günahlarınızın affı konusunda?

İşte dünyada bütün istekleri yerine gelen kimselerin düşünmeleri gereken bir sorudur bu sonuç.

Maddi imkanlar güzel, makam mevki tamam.. Sıhhat ve afiyet yerinde.. Herhalde bunca nimetlerin bir sorgusu da, yerine getirilmesi gereken mükellefiyetleri de olacaktır ahirette?

Bundandır ki, hayatta hastalananlar, geçim sıkıntısı çekenler, çeşitli üzüntülere maruz kalan uyanık kalpli insanlar, fazla üzülmemişler, belki ahirette günahlarımızın affına vesile olacak sıkıntılar bunlar diye düşünmüşler, huzur bile duymuşlar hayatın içindeki zorluk ve sıkıntılarından dolayı..

Nitekim İmam-ı Suyuti (Berzah Alemi) kitabında maruz kalınan sıkıntı ve musibetlerin günahların affına sebep olacağını anlattığı kudsi hadis de Rabb’imizin şöyle buyurduğunu hatırlatır.

-Affetmek istediğim kullarımı, günahlarının cezasını yaşamadan dünyadan çekmem. Bunun için de o kullarımın hayatında zorluk ve darlık yaşatarak aflarını sağlarım. Şayet üzerinde az bir günahı kalırsa onu da ölüm anında yaşayacağı zorlukla affederim, huzuruma tertemiz gelirler maruz kaldıkları zorluk ve sıkıntıya karşı gösterdikleri sabır ve teslimiyetleri sebebi ile..

- Azabıma müstahak olan kullarımı ise isteklerine kavuşmadan çekmem dünyadan. Bundan dolayı o kullarım sıkıntı ve musibetlere maruz kalmadan nefislerinin tüm zevk ve isteklerine kavuşurlar. Günahlarının affına sebep olacak bir zorluk ve mahrumiyet yaşamadan gelirler huzuruma. Af ve mağfiretlerini sağlayacak bir sevap sermayeleri de bulunmaz yanlarında. Demek ki, hayatı hep ‘bir eli yağda bir eli de balda’ beklemek, yahut da hep öyle bir hayat hayali içinde olmak doğru bir istek olmaz.. Maruz kaldığı günahlarını af ettirecek bir sabır ve şükür sermayesiyle gitmek gerekiyor dünyadan.

Bundan dolayı Bediüzzaman Hazretleri, sıkıntı ve zorluklarla dolu geçen bir hayatın değerlendirmesini yaptığı kitaplık çaptaki bir cümlesinde, hayatın nelerle değer kazandığını nasıl tarif ediyor bizlere bir bakalım:

- Hayat, musibetlerle, hastalıklarla kemal bulur, tasaffi eder! Yeknesak istirahat döşeğinde geçen bir hayat, hayrı mahz olan vücud’dan ziyade, şerri mahz olan yokluğa yakındır! Hep zevk ü safa içinde tüketilen bir hayatın sahibine kazandırdığı ahiret sermayesi adına hiçbir şeyi yoktur!

-Ne dersiniz, şimdi bu durumu biz de bir düşünmeli miyiz? Evet, diyorsanız buyurun öyle ise:

-Fatebiru ya ülil ebsar! Bu sevapsız sonucu bizde bir düşünelim ey basiret sahipleri!
 
 
 

Günün Menkıbesi: Münafıkların fitnesi

Günün Menkıbesi: Münafıkların fitnesi
 

Peygamber efendimiz aleyhisselam, bir gün hazret-i Ali’ye “radıyallahü teâlâ anh” bakarak;
- Ya Ali! Seninle ben, Harun’la Musa gibiyiz, buyurdular. Ama benden sonra Peygamber gelmeyecektir.
Nitekim, bir harbe çıkılıyordu.
Efendimiz aleyhisselam hazret-i Ali’ye;
- Ya Ali! Sen Medine’de kal! buyurdular.

Hazret-i Ali;
- Baş üstüne ya Resulallah, dedi.
Ve kaldı Medine’de.

Ama münafıklar, bunu fırsat bilip;
- Muhammed, ondan sıkıldığı için Medine’de bıraktı, dediler.

Hazret-i Ali bunu duyup, koştu Efendimiz aleyhisselama ve;
- Ya Resulallah! Münafıklar benim için şöyle şöyle diyorlar, dedi.

Efendimiz aleyhisselam, damadına sevgiyle bakıp buyurdu ki:
- Onlar yalan söylüyor ya Ali. Sen benimle, Harun’la Musa gibi olmak istemez misin?Sonra sevgiyle kucaklayıp;
- Ya Ali! Seni, ancak müminler sever, buyurdular.


Ali nerededir?

Hayber’in fethi gecikince, Resulullah efendimiz aleyhisselam üzülmüşlerdi.

Eshabı toplayıp;
- Yarın ben, bu sancağı birine veririm ki, o, bu fethi gerçekleştirir, buyurdu.

Peşinden sordular:
- Ali nerededir?
- Gözü ağrıyor ya Resulallah, dediler.
- Onu bana getirin! buyurdu.

Koşup, yardımla getirdiler onu Resulullahın huzuruna.

Zira göz ağrısından ayakta duramıyordu.
Efendimiz aleyhisselam, mübarek elleriyle meshettiler gözlerini.
Anında geçti ağrısı.

Sonra ellerini kaldırıp;
- Ya ilahi! Ali’yi cümle sıkıntılardan emin eyle! diye dua buyurdular.

Ve bayrağı ona teslim edip;
- Ya Ali, git düşman üzerine! Allah yardımcın olsun! buyurdular.

Sonra tembih ettiler:
- Hayberi fethetmeden geri dönme ya Ali!
Hazret-i Ali’nin “radıyallahü teâlâ anh” gözleri yaşarmıştı.

Önüne bakarak;
- Duanızla ya Resulallah! diye mırıldandı.

Ve zaferle döndü geri.
 
 
 

23 Şubat 2015 Pazartesi

Haftanın Kuran-ı Kerim mesajları – 35


Haftanın Kuran-ı Kerim mesajları – 35


 



1 - Furkan sûresi 50. âyet

 

Bu gerçeği, insanların iyice düşünmeleri için Biz, farklı üsluplarla anlatsak da onların çoğu nankörlükten başka bir şey yapmıyorlar.

 

***************

 

2 - İbrahim sûresi 30. âyet


İnsanları Allahın yolundan saptırmak için birtakım ortaklar uydurdular. De ki: "Azıcık yararlanın bakalım, nasılsa sonunda gideceğiniz yer ateştir!"

 

***************

 

3 - Bakara sûresi 22. âyet


O Rabbinize ki yeryüzünü size bir döşek, göğü de bir kubbe yaptı. Gökten yağmur indirip, onunla size rızık olarak çeşitli mahsuller çıkardı. Öyleyse siz gerçeği bilip dururken sakın Rabbinize eş koşmayın.

 

***************

 

4 - Enbiya sûresi 30. âyet


Geceyi ve gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.

 

*****************

 

5 - Nur sûresi 14. âyet

 

Eğer size dünya ve ahirette Allahın lütfu ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız bu iftiradan dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu!

 

******************

 

6 - Zilzal sûresi 6. âyet

 

O gün insanlar amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden çıkacaklardır.

 

********************

 

7 - Alak sûresi 1,2. âyet

 

Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak”dan yarattı.

 

********************

 

8 - Talak sûresi 5. âyet

 

İşte bu, Allahın size indirdiği emridir. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onun mükâfatını büyütür.

 

********************

 

9 - Mürselat sûresi 1-7. âyet

 

Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.

 

*******************

 

10 - Hud sûresi 108. âyet

 

Mutlu olanlar ise cennettedirler. Senin Rabbinin dilemesi hariç gökler ve yer durdukça orada ebedî kalacaklardır. Kesintisi olmayan bir ihsan içinde olacaklardır.

 

 

 

 

 

Annendir

Annendir

Bir adam Rasulullah (s.a.s) e geldi ve:
-İnsanlar arasında kendisine en iyi davranmam gereken kimdir? diye sordu.
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
-"ANNEN'DİR"
-"ANNEN'DİR"...
-"ANNEN'DİR"
-"SONRA"BABAN"DIR"


(Buhari 13/5974,Müslim 2548/1)

 

Ereğli İle İlgili Bunları Biliyor musunuz?

Ereğli İle İlgili Bunları Biliyor musunuz?


Memleketim Konya Ereğli

EREĞLİ VE EREĞLİLERLE İLE İLGİLİ İLKLER- ENLER, EREĞLİ İLE İLGİLİ ÖNEMLİ, İLGİNÇ BİLGİLER


Ereğli Bez Dokuma Fabrikası, Cumhuriyet ilk dönem, Konya’ya yapılmış ilk ve en büyük entegre tesis olma özelliği taşır.

Türkiye'de ırmağın kent merkezini dört koldan çevreleyip arklarla geçtiği tek kent Ereğli idi.

Alman vatandaşı ilk Avrupa parlamentosu üyesi Türk Ereğlilidir(Vural Öger.

Ereğli Bez Dokuma fabrikası döneminin ülke geneli en fazla kumaş üreten tesisi idi.

Ereğli Sümerbank Bez dokuma fabrikası, kurulmasını mütakib dönemde nüfusuna oranla yurtdışından gelenler ve başka vilayet doğumlu olanların en fazla yaşadığı kent idi, bu özellik 1975’li yıllara kadar da devam etmiştir.

Abitter isminin kullanıldığı ülke geneli tek kenttir.

Türkiye geneli en geniş, eğimsiz düzlük alan, Ereğli’dedir.

Ermeni tehciri döneminde, demiryolu hattı geçen vilayetler içerisinde , Ereğli yerel önderleri vasıtasıyla Ermenilerin kentte kalması hususunda inisiyatif kullanan ilk kenttir.

Türkiye geneli ,meşhur ilk gangster Ereğlilidir (Necdet Elmas).

Necdet Elmas geri istikamette araç sürme hız rekoru sahibidir ve bu rekor hala kırılamamıştır.

Türkiye geneli en büyük ahşap restourant (regülatör tesisi) Ereğli'de idi.

Türkiye geneli en az yağış alan bölgedir,Ereğli

Ereğli teneke peynir üretiminde ülke geneli 1.sıradadır.

Ereğli beyaz kira üretiminde Türkiye geneli 1. Sıradadır.

Ereğli siyah havuç üretiminde Türkiye geneli üretimde 1. Sıradadır

Akgöl ve civarı sulak alan ülke geneli 21500 ha. ile büyüklük sıralamasında 1. Sıradadır.

Akgöl ve civarı sulak alan ve sazlıklarda belirli dönemlerde yıllık 1 milyon bağ kamış üretimi

Ülke geneli en fazla en kaliteli sazlık kamış üretilen bölge idi.

Akgöl sulak alanı çeşitlilik olarak ülke geneli için göçmen kuşların en çok bulunduğu sulak alan idi.

Dünyada yapılan ilk tarım anıtı ( İvriz Kaya Kabartması) Ereğli’dedir.

Akgöl sulak alanı ülke geneli 35 yıl içinde en hızlı kuruyan, sulak alandır. Bu sebeble de en hızlı iklim değişikliğinin yaşandığı kenttir,Ereğli.

Türkiye'de manyetik alan oluşumu itibariyle 3 yanardağa cephe tek şehir Ereğli’dir.

Türkiye'nin en popüler nebbaşı Ereğli'den çıkmıştır.

Türkiye'de ,döneminin en uzun boylu adamı,spiker ,basketbolcu (Halil İbrahim Kuzucu) Ereğlilidir.

Türkiye'de, nüfusa göre en çok bisiklet sayısı Ereğli’dedir. Ortalama haneye 2 bisiklet düşmektedir.

Ereğli mavraları (avcı ve şehir mavraları) genel kabul görmüş ve Türkiye literatürüne girmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde en iyi bulgurluk buğday Ereğli’de üretilmekte idi.

Ereğli ,Osmanlı İmparatorluğu döneminde taht kavgaları ve veliahtlık mücadelelerinde cem sultan ve şehzade Mustafa vakalarında kritik öneme sahip mekan konumundadır.

Mimar Sinan’ın kent merkezlerinde yaptığı 6 adet kervansaraylardan bugün ayakta kalan tek eser Ereğli’deki kervansaraydır.(Rüstem Paşa Kervansarayı)

Ereğli yöresi belirli bir dönem ülke geneli kök boya ile üretim yapılan en önemli halı üretim merkezi idi.

Ereğli divle deri tulum peyniri ünlü Fransız Rokfor peyniri ile yarışabilecek ülke geneli tek peynirdir.

Ereğli yöresi nüfusa göre en çok define arayıcısının bulunduğu kentlerimizdendir.

Ereğli’nin cumhuriyet döneminde ilk profesörü Mustafa Nafiz Uzluktur.

Ereğli'den 3 dönem milletvekili seçilen ilk kişi M Fuat Gökbudak’ tır. (1946 öncesi 3dönem)

Ereğli'den Milletvekilliğini mütakiben bürokratik ilk görev alan kişi M. Fuat Gökbudak’tır

(1946 çalışma bakanlığı denetçiliği,1947 işçi sigortaları genel müdürlüğü hukuk müşavirliği,1949 Sümerbank maliye bakanlığı üyesi) görevlerinde bulundu.

Ereğli'nin bürokratlık yapan ilk profesörü Şaban Karataş’tır.(TRT genel Müdürü)

Ereğlili ilk mebuslardan olan M Fuat Gökbudakoğlu İlhan Gökbudak Ereğlili ilk diplomat olup Şili büyükelçiliği yardımcılığı görevinde bulunmuştur.

Ereğlili ilk devlet sanatçısı Suna Kan ‘dır.

İvriz Sümerbank elektrik santrali ülke geneli ilk yapılan santrallerdendir.

Ereğlili ilk bestekar Mustafa Seyran’dır.

Ereğlili ilk popüler ses sanatçısı Nadide Sultan’dır(nadide Türkoğlu)

Ereğlili olmayıp Ereğli’de yetişen ilk popüler ses sanatçısı Feryal Öney'dir.

Ereğlili birisine ait isim verilen ilk yurtdışı eser ,Uygur Gökbudak köprüsü, ABD Cihago şehrindedir.

Ereğli’de eğitim kurumlarına verilen isimler dışında, isim verilen ilk eser, TRT Erzurum bölge müdürlüğünde stüdyolara Şaban Karataş ismi verilmiştir.

Ereğlili ilk YÖK üyesi Prof.Dr. Berrak Kurtuluş ‘tur

Ereğlili ilk devlet üniversitesi Rektörü Prof.Dr .Burhanettin Uysal’dır.

Ereğlili ilk vakıf üniversitesi rektörü halen görevde olan prof. Dr. Berrak Kurtuluş’tur(Gedik Üniv.)

Ereğli'den ilk Bakan çıkan kişi Faruk Sükan ‘dır.

Ereğlili ilk Bakan Nimet Baş ‘tır

Ereğlili ilk bayan belediye başkan yardımcısı Zuhal Savaş’tır.

Kurtuluş Savaşı dönemi ilk askeri havaalanı projesi Ereğli Çayhan kasabasına projelendirilmiş olup

Daha sonra inşasından vazgeçilmiştir.

Selçuklular ve Osmanlılar döneminde ordunun agır nakliye aracı olarak kullanılan camızları ve savaş atları tedariki, atceken oymakları vasıtasıyla fazlaca bu bölgeden karşılanmıştır.

Ereğli'de Osmanlı devleti döneminde ilk arkeolojik kazı ve faaliyet ambar köyünde sidimeralahtinin bulunması ve İstanbul’a naklidir.

Ereğli'de Cumhuriyet dönemi ilk arkeolojik kazı ve faaliyet Prof.Dr. BeyhanKaramagaralı tarafından Türbe Mahallesinde yapılan Şeyh Şahabettin Türbe ve Ömer Ağa Yatırı kazıları olup bulunan II. Mahmut' a ait altın sikkeler , Selçuklu dönemine ait çini parçalar , sırlı seramik ve mimari süsleme olarak sutukolar bulunmuştur.


Mustafa Yıldız

Kastamonu Üniversitesi Şube Müdürü

http://www.ereglihaberleri.com/index.php/canan-selvi/item/27736-eregli-ile-ilgili-bunlari-biliyor-musunuz?.html



 

​Önemsemeden söylediğimiz tek söz dahi çok önemli

Önemsemeden söylediğimiz tek söz dahi çok önemli

Cenab-ı Allah Kuranda buyuruyor:

İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapteden bir melek hazır bulunmasın. Kaf Sures- 18 ayet

Ağzımızdan çıkan tek söz dahi çok önemli..  Nasıl ki ok yaydan çıktı mı geri gelmiyorsa, ağızdan çıkan söz de geri gelmiyor.. her yaptığımız davranış gibi konuşmalarımızda levhi mahfuzda..

Resulullah Efendimiz (as)

Allah’a ve âhiret gününe inanan kimse, ya hayır (lı söz) söylesin ya da sussun. (Buhârî-Müslim-Tirmizî-Ebû Dâvûd) buyuruyorlar..

Hayır dışında konuşmak, bizim zararımıza.. ayrıca önemsemeden söylediğimiz tek söz dahi çok önemli !

Hz. Bilal bin Haris Müzenî radıyallahu anh diyor ki; Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

Sizden biri Allah’ın hoşuna giden öyle bir söz söyler ki, kendisi onu fazla önemsemez. Ancak o söz sebebiyle Allahu Teâlâ ondan kıyamet gününe kadar razı olduğuna karar verir... Sizden biri Allah’ı gazablandıran öyle bir söz söyler ki, onu kendisi fazla önemsemez ancak o söz sebebiyle Allahu Teâlâ ona kıyamete kadar gazab ettiğine karar verir.” [1837]     

 Hz. Ebû Saîd Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Şüphesiz kişi sadece insanları güldürmek için herhangi bir söz söyler ve onda bir sakınca görmez. Ancak ondan dolayı (Cehennem’de) yerle gök arasındaki mesafedan daha büyük derinliğe düşer.” [1838]


 
​Gülümce Yıldız
 

 
 
http://www.gulumceninkaleminden.com/2015/02/onemsemeden-soyledigimiz-tek-soz-dahi.html