Hekimoğlu İsmail
AİLE-SAĞLIK
“Elhamdülillah” her şeyden değerlidir!
Şükür, teşekkürle aynı manaya gelir. Hem fıtridir hem de dini bir emirdir. Şükrü yaradılışın bir neticesi olarak gören Bediüzzaman Hazretleri de “Allah’ın yaratıp istifademize sunduğu nimetlere karşı iştihâ ve iştiyak duymamız ile onlardan zevk ve lezzet almamız fıtrî şükürdür.” diyerek bu konuya işaret etmiştir.
İnsanlar önce Allah’a sonra da birbirlerine muhtaçtır. Allah, dünyada ve ahirette en iyi, en rahat hayatı yaşamamızı istediği için zahirî ve batınî çok çeşitli nimetler yaratmıştır; O’nun yarattıklarından faydalandıkça şükredelim diye nimetlerini sağanak yağmur gibi üzerimize yağdırmaktadır. İşte şükür, nimetin farkına varmak ve ona iyi bir mukabelede bulunmaktır.
Misal vereyim bir şahıs bana kalem hediye etse, ona teşekkür ederim. O zaman o şahıs anlar ki hediye ettiği kalemden ben memnun oldum. Belki bir de defter hediye eder. Bu misalden gerçeğe gelirsek; Allah bana okuyan göz vermiş, problem çözen beyin vermiş, yazabilmem için el vermiş... Allah’a şükredersem; “Bu kulum benim verdiğim nimetleri anladı, sevdi, şükürle karşılık verdi, öyleyse yine vereyim, yine şükretsin.” der.
Şükür hem insan olmanın gereğidir hem de rızkımızı, nimeti artırmaya vesiledir. Çünkü şükreden, o nimetin devamını istiyor, nimeti muhafaza ediyor. Gelen her nimet de muhafazaya muhtaçtır, işte bu yönüyle şükür aynı zamanda nimetin muhafaza kabıdır.
Allah her şeyi insan için yaratmıştır, ne kadar şükretsek azdır. O’nun verdiği nimetlere tek tek şükretmek istesek başaramayız. Öyleyse “Allah’ım sen bana her şey verdin, ben de her zaman sana itaat edeceğim.” der, yaşayışımızla da bunu devam ettiririz; verdiği nimete de külfete de şükrederiz.
Nimete şükredeceğiz çünkü bizim menfaatimize, bazı olaylar da vardır ki aleyhimize gibi görünür fakat lehimize çıkar. İyi kötü her olayda, Müslüman şükürle karşılık verecek.
Müslüman bir şey yiyip içtikten sonra, “Çok şükür, elhamdülillah!” der. Bu cüz’i bir şükürdür. Helallerin peşine düşüp haramlardan kaçmak da küllî yani fiili şükürdür; ağaç dikmek fiili şükürdür, yetime sahip çıkmak, talebeye burs vermek, ihtiyacı olan için yardıma koşmak, ibadetlerin bütünü fiili şükürdür. Yani hal diliyle “Allah’ım, sen bana verdin, işte ben de senin verdiklerinle sana veriyorum.” demektir.
Üstad “Şükr-ü mutlak!” diyor. Yani her nimeti doğrudan doğruya dest-i kudretin yadigârı ve doğrudan doğruya hazine-i rahmetin hediyesi bilmek… Müslüman, şükr-ü mutlak sırrına ermelidir.
İnsan, şikâyet eden bir mahluk olduğu için, İslamiyet, devamlı kendimizden aşağıya bakmamızı emreder. Şeyh Sâdî-i Şîrâzî demiş ki: “Yolu üzerindeki kuyuyu fark etmekten âciz bir kör gördüğün zaman Allâh’a şükret. Şükretmezsen, sen de kör sayılırsın.” Çünkü İslâmiyet şikâyetleri kaldırıyor, şükrü esas yapıyor. Bu, ayakkabısı olmayan adamın haline benzer; adam ayakkabısı olmadığı için üzülüyor, bir de bakmış ki, başkasının ayağı yok. “Çok şükür!” demiş, “Benim ayağım var, ayakkabım yok.” Ayakkabı bulunur amma ayak bulmak zor.
Toplum içinde yaşıyoruz sakat, fakir, kimsesiz, pek çok insan var. Onlara bakıp şükretmek lazım. Fakire bakıp, hastaya bakıp, evsiz olana bakıp şükredeceğiz; nefes alıyoruz şükrolsun, meyve yiyoruz şükrolsun, elbise giyiyoruz şükrolsun diyeceğiz…
Şükür, maddenin de mananın da kıymetini artırır, aynı zamanda ruh zenginliğidir; nimetleri doğrudan doğruya Cenab-ı Hak’tan bilmek, o nimetlerin kıymetini takdir etmek ve o nimetlere kendi ihtiyacını hissetmektir. “Elhamdülillah!” her şeyden değerlidir.
Müslümanın vazifesi “Elhamdülillahi alâ külli hal, sıva küfrî ve’d-dalal demektir.” Yani, her hale elhamdülillah, küfür ve dalâlet hariç, her hale şükür…
Şairin de dediği gibi;
Şimdiden vâdediyor başka bir âlem yarına…
Mâ-i Tesnîm’e şükür, Ravza-i Rıdvân’a şükür…
Yazarlar Hekimoğlu İsmail-Namaz, hayatın disiplinidir!