31 Mart 2017 Cuma

MÜNAZARA

MÜNAZARA

‘Münazara’, konuşan iki kişinin veya iki tarafın, gerçeği ortaya çıkarmak amacıyla, öne sürdükleri görüşlerini, güçlü delillere dayandırarak bütün fikir güçleriyle savunmaları ve böylece beraberce düşünce üretmeleri demektir.

‘Münazara’ kelime olarak ‘nazar’ yani (bakma) kökünden türemiştir.

Karşılıklı olarak bir konuya bakmak, anlamındadır. Bakanlar Kurulu üyesi olan ‘bakanlara’ da Osmanlı döneminde aynı kökten ‘Nazır’ denilmekteydi.

‘Münazara’ yoluyla, doğruları ve yanlışları açığa çıkaran ortak amaçlı bir düşünce çabası gösterilmiş olur. Münazara da belli bir edep ve üslup vardır. Karşı tarafı suçlama, ondan üstün gelmeye çalışma olmamalıdır. Esasen tartışma da dahi bu üslup gözetilmelidir. Allah Teâlâ tartışmanın en güzel yöntemlerle yapılmasını emrediyor:

“(Rasûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.”  [1]

Âlimler bu ayetten yola çıkarak tartışmanın da Hakka davet metotlarından biri olduğunu beyan ederler. Fahreddin Razi: ‘Bu âyette Cenâb-ı Hakk, Rasûlüne insanları üç yoldan biriyle dine  çağırmayı emretmektedir.’ demiştir

 

1- Hikmetle,

2- Güzel öğütle,

3- En güzel şekilde tartışma (cedel) ile.

 

Kişi tartışmada öfkesine mağlup olup kendini kaybetmemelidir. Eğer böyle olursa kişi bazen bile bile kendisine ters düşmemek için haktan sapabilir. Aynı şekilde karşı taraf da böyle bir manzara sezdiği anda tartışmayı bitirmelidir.

Münazara, bilimsel tartışma özelliğindedir. Bunun için de karşıt görüşlü kişiyi susturmak ve mağlup etmek esasına dayanan ‘Cedel’den ayrılır. Cedel’de taraflar savundukları tezi, mantık ve kelime oyunlarıyla sonuna kadar götürürler ve peşin hükümlerle hareket edip tartışırlar.

Amaç ve yöntemleri farklı olduğu için ‘cedel’de nefisler ön plana çıkarken münazara da akıl, mantık ve ilim ön plana çıkmaktadır. Bunun içinde ‘cedel’ kötü huylardan sayılmıştır.



[1] Nahl sûresi, 16/125.


BU YAZI  AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
http://www.islamahlaki.com/default.asp?kat_no=668
 

Güzel huylu olmak

Güzel huylu olmak
 

Büyük âlim ve Veli Behaeddin-i Buhari “kuddise sirruh” hazretlerine, bir gün bazı sevdikleri;
- Bize Güzel Ahlaktan bahseder misiniz efendim, dediler.

Şöyle anlattı:
Bir kimse, Resulullah efendimiz aleyhisselam huzuruna gelerek;
- Allahü teâlânın en çok sevdiği amel nedir efendim? diye sordu.

Efendimiz “aleyhisselam” cevabında;
- Güzel huylu olmaktır, buyurdu.

Aynı adam, sağ tarafından gelip aynı şeyi sordu.
Efendimiz “aleyhisselam” yine;
- Güzel huylu olmaktır, buyurdu.

Sol tarafından gelip sordu.
Peygamberimiz “aleyhisselam” yine;
- Güzel huylu olmaktır, buyurdu.

Sonra, dolaşıp arkadan sorunca, mübarek yüzünü buna çevirerek;
- Niçin anlamıyorsun? Güzel huy, elden geldiği kadar kızmamak demektir, buyurdu.

Dünyada en mesut insan
Bir gün de;
- Kardeşlerim! Dünya hayatı çok kısadır. Sonsuz olan ahiret hayatında, dünyada yaptıklarımızın karşılıklarını göreceğiz. Bu dünyada en mesut insan kimdir, biliyor musunuz?

- Kimdir efendim?
- Bu kısa ömründe, ahirete yarayacak işleri yapan, uzun olan ahiret yolculuğuna hazırlanan kimsedir.

- O yolculuğa nasıl hazırlık yapılır efendim?
- Allahü teâlânın emirlerine saygılı olmak ve Onun kullarına iyilik etmekle, buyurdu. Kullara hizmet edenler, ahirette yüksek derecelere kavuşacaktır.

- İnsanlara nasıl iyilik edilir efendim?
- Onlara karşı güler yüzlü, tatlı dilli olmak ve işlerinde kolaylık göstermekle olur ki, böyle yapanlar Allahü teâlânın rızasını kazanır ve ahirette yüksek derecelere kavuşurlar.

Şöyle bitirdi:
- Hadis-i şerifte; (İnsanlar Allahü teâlânın iyalidir, kullarıdır. Kullarına iyilik edenleri çok sever) buyuruldu.
 
 

 
 

RECEB AYINDA YAPILAN DUÂNIN BEREKETİ

RECEB AYINDA YAPILAN DUÂNIN BEREKETİ

Hazreti Hüseyin (radıyallahü anh) anlatır :
 
-"Kâbe’yi tavaf ederken yanık sesle Allahü teâlâya dua eden bir kimsenin sesini işittik. Babam bunu çağırmamı emretti. Güzel yüzlü temiz bir kimseydi.
 
Ancak sağ tarafı felç olmuş, kurumuş, hareketsiz idi. Ona dedim ki:
 
- Sen kimsin, vaziyetin ne böyle?
 
- Menâzil bin Lâhık... Ben çalgı çalmakla, şarkı söylemekle şöhret salmış, Arabistan'ın artisti denilen ünlü bir kimseydim.
 
Hep nefsin arzuları peşinde koştum. Recep ve Şaban aylarında bile bu günahlara devam ederdim. Salih babam, beni bu günahlardan kurtarmaya çalıştı. Bana;
 
“Allahü teâlânın azabı şiddetlidir, bir anda kahredebilir. Kötü arkadaşlardan vazgeç, bu kötü işleri bırak! Melekler ve bu aylar senden şikayet ediyorlar” dedi.
 
Nasihate hiç tahammülüm yoktu. Babamın üzerine yürüyüp, döverek susturdum. Üzüntülü ve kırık kalble;
 
“Bu aylarda oruç tutar, geceleri ibadet ederim. Beytullaha gidip şerrinden korunmak için Allahü teâlâdan yardım dilerim” dedi.
 
Bir hafta oruç tutup Kâbe’ye giderek;
“Ey Rabbim, mazlumların âhını yerde bırakmazsın. Bu ayda, bu mübarek yerlerde yapılan duaları reddetmezsin. Hakkımı oğlumdan al, onu felç et.” diye dua etti.
 
Henüz duası bitmeden sağ tarafım felç oldu. Bunu görenler, (Baba bedduasına uğramış kişi) derler.
 
- Baban bu haline ne dedi?
 
- Babamdan af ve özür diledim. Onun da babalık şefkati galip gelerek beni bağışladı. Beddua ettiği yerde, bu sefer şifa bulmam için hayır dua etmek üzere deve ile Beytullaha gelirken, devenin ürkmesi ile babam düşüp öldü. Şimdi çaresizim.
 
Babam Hazreti Ali (radıyallahü anh), bu gence dua etti. Receb-i Şerif’de yaptığı bu dua bereketiyle Allahü teâlâ ona şifa ihsan eyledi.”



30 Mart 2017 Perşembe

​Bu gece tövbe etmenin tam zamanı - Bir öykü


Bu gece tövbe etmenin tam zamanı - Bir öykü


Bu gece (30 Mart 2017) mübarek üç ayların ilk Cuma gecesi olan Regaip kandilidir. Regaip, rağbet edilen demektir.

Yani, mesela bu sene mavi renkler rağbet görüyor, deriz. Bu, insanların çoğu mavi renkli elbise alıyor, demektir. Regaip gecesi ise, Allah’ın duaları en çok kabul ettiği gecelerdendir.
 

Bu gece tövbe etmeli, hayatımıza yeni kararlar almalıyız. Günahları bir daha yapmayacağımıza Allah’a söz vermeliyiz. Mesela, Kuran’ın Türkçe mealini okuma kararı almalıyız.

“Hayatımı Anlattığım Kitabım”’ı okuyanlar anımsarlar. 2003 ramazanında Kuran mealini okumaya başlamamızla Allah kalbimizdeki iman ışığını yaktı, demiştik.

Nerden geldik, ne için yaşıyoruz, nereye gideceğiz gibi soruların cevabını Kuran’da bulabilirsiniz yazan bir email aldığımızı anlatmıştık. Bu mail üzerinde düşünerek Kuran’ın Türkçe mealini okuma kararını aldığımızı anlatmıştık.
 

İşte 2003 yılında o maili işyerinde Regaip kandilinin gündüzü almıştık. Akşam evde Regaip gecesi çocukluğumuzdan o güne geçmişi düşündük. Bazı günahlara tövbe edip Kuran meali okumaya karar verdik.

Yani bir Regaip kandili gecesi hidayet yolculuğumuz başladı. Namazla, radyodan sohbet dinleyerek ve faydalı  kitaplar okuyarak, Allah iman ışığımızı arttırıyor, hamdolsun.

Gelin bu kandilde karar alalım, namaza başlayalım inşallah. Geçenlerde Facebookta ayaklara masajın önemi hakkında paylaşılan bir yazıdan şu alıntıyı yaptık:

Sağlığınız İçin Ayaklarınıza Dokunmayı Öğrenin! Örnek: Namaz kılanlar tahiyyatta ayak sağ baş parmağını bükmelerinin çok faydası vardır.

Parmak ucundaki burun boşlukları çalışır, sol ve sağ beyin maksimum durumda alarma geçer, damar yumakları bedeni arındırmak için en üst düzeyde görev başı yapar, vücuttaki kan akışı ve besin taşıma mükemmel yapıya ulaşır.

Ayrıca şu anektod hatırımıza geldi. Akra Fm’de rahmetli Prof Dr Mahmud Esad Coşan Hocaefendi bir hadis sohbetinde şunu anlatmıştı.

İngiltere’de gurbetçi bir kardeşimiz, dizlerindeki romatizmalı ağrılar artınca doktora gitmiş. Muayene sonunda Prof tıp doktoru şöyle demiş:

Geceleri çok uyumayın, gece yarısı kalkın, ayaklarınızı soğuk suyla yıkayın, biraz kültür fizik yapın, sürekli oturmayın, demiş. Esad hoca şöyle yorum yaptı: 

Ayakları yıka dediği şey abdesttir. En iyi kültür fizik hareketleri ise namazda vardır. O doktor, kardeşimize aslında bilmeden, teheccüd namazı kılmasını, söylemiş.



​Mübarek Regaib kandiliniz kutlu olsun. ​

Allah bu gecenin feyz ve bereketinden nasipdar olmanızı nasip etsin.

Sevgilerimle...

Celal Çelik




​************************

Regaip’te tövbe etti, Berat’ta beraat etti
 

< BU HİKAYEYLE 2009 DA BİR HİKAYE YARIŞMASINA KATILMIŞTIM. DERECEYE GİREMEMİŞTİM. HİKAYEDEKİ KİŞİLER GERÇEKTİR. OLAYDA GERÇEKTİR . FAKAT SONUCU BÖYLE OLMADI NE YAZIK Kİ... YILLAR ÖNCE İNGİLİZCE KONUŞARAK İNTERNETTEN TANIŞTIĞIM LYDİA KARDEŞİMİN ANLATTIĞI HAYATINDAN ETKİLENMİŞ VE BU HİKAYEYİ YAZMIŞTIM.
AMA YILLAR SONRA GEÇENLERDE FACEBOOKTAN YAZIŞTIK. NE YAZIK Kİ KOCASINDAN BOŞANMIŞ... ZATEN ANNESİZ VE BABASIZDI. ŞU AN OĞLUYLA YAŞIYORMUŞ...  >



 
 

Endonezya'nın başkenti, Jakarta şehri,

 

Bay Pitasari, yıllardır içki batağındaydı. İçtiğinde sürekli karısını dövüyor ve aşağılıyordu. Dünyalar sevimlisi ilkokula giden, çok zeki ve duygusal Abdurrahman isminde çocukları vardı.

 

Endonezya'nın ikiyüzelli milyon nüfusunun %90'ı müslüman olmasına rağmen, her ülkede olduğu gibi Bay Pitasari'de içki batağındaydı.

 


Tüm kazancını içkiyle harcıyordu. Eşi Leyla hanım mütedeyyin (dinine bağlı) bir hanımdı ve sürekli eşine düzelmesi için dua ediyordu.

 

Birgün küçük Abdurrahman okuldan geldi. Sürekli ağlıyordu. Teneffüsteyken birisi, çantasından, öğretmen istediği için, annesinden alıp getirdiği dergi parasını çalmıştı. Babası yaklaşık türk parasıyla beş TL olan bu parayı tekrar vermedi, azarladı ve üstelik kızarak tokatta attı.

 

Küçük Abdurrahman odasına çekildi, bütün gece ağlayarak –annesi dua etmenin faydalarını anlattığı için- babasının ıslah olması için Allah'a dua etti.

 

Bir yılda beş kandil vardır. Mevlid kandili dışındaki diğer dört kandil, üç aylar dediğimiz Recep, Şaban, Ramazan içindedir. 

 

Üç ayların başında, yani Recep ayının ilk cuma gecesi Regaip kandili; Yine recep ayının 27. gecesi Miraç kandili; Şaban ayının 15. gecesi Berat kandili, ve son olarak Ramazan ayının 27. gecesi ise, bin aydan hayırlı olan Kadir gecesidir.

 

Üç aylara girmeye dört gün vardı. O gece yağmurluydu, Bay Pitasarı yine sarhoş bir şekilde eve geldi ve yorgun bir halde yatağa sızdı kaldı.

 

Gece rüyasında öldüğünü ve kefenli halde kabire konduğunu gördü, müthiş azaplar ve ateş... Rüyada yalvarıyor ve dünyaya tekrar gönderilirse iyi insan olacağını söylüyordu. 

 

Kan ter içerisinde uyandı. Sanki rüya değil gerçekti. Çok korktu. İki gün etkisinden kurtulamadı. Tabii bu iki gün hiç içki içmedi.

 

Sürekli bir düşünce halindeydi. Eşi de bu garip hallerine bir anlam veremiyordu, çünkü konuşmuyordu, birtür iç hesaplaşma yapıyordu.

 


   Regaip kandili,

Televizyonda, bugün üç aylara girildiğini ve üç ayların her yıl Allah'ın açtığı af panayırı olduğunu anlattılar. Zaten niyetine almıştı. O akşam anlatılanların da etkisiyle eşinden kendisini af etmesini istedi ve içki içmeye tövbe etti. 

 

İki gün sonra, Regaip kandili gecesinde saatlerce ağlayarak Allah’tan af talep etti. Ve o gece sabaha kadar islam ilmihali kitabını okudu, ağladı.

 

Ertesi sabah boy abdesti alıp cuma namazına gitti. O ne müthiş duyguydu , insanlar temiz kıyafetler giymiş, dedeler torunlar elele, insanların yüzünde tebessüm...

 

Günlerce islam hakkında ve Peygamberimizin SAV hayatı hakkında, sünnetleri hakkında birçok kitap okudu. Bu arada eşi Leyla hanım çok mutluydu ve eşine en sevdiği yemekleri pişiriyordu.

 

   Miraç Kandili,

Öğrendiği kadarıyla, miraç gecesinde Peygamberimiz SAV alemler ötesine gidip bizzat Cenabı Allah'ı, cennet ve cehennemi gözleriyle görmüştü.

 

Yine miraç gecesi Allahu Teala müslümanlara beş vakit namazı farz kılmıştı. O gece beş vakit namaz kılmaya karar verdi. İlk kıldığı namaz ise o gecenin sabahındaki, sabah namazı idi.

 

Kimseye eğilmeyen başlar Allah'a eğiliyor ve yere kapanıyordu. Camide zengin-fakir, güzel-çirkin, işçi-patron herkes eşitti.

 

   Berat kandili,

Onsekiz gün sonra Berat kandili geldi. Televizyonda anlatıları dinleyince mahkemeleri hatırladı. Bazen hakim bey suçluyu affediyor ve kişi beraat ediyordu. 

 

Üç ayların başında tövbe ettiğini, miraç kandilinde namaza başladığını hatırladı. Acaba günahları affedilmiş miydi? Yine ağlayarak dua etti ve gece yarısı uyuyakaldı.

 

Rüyasında nur yüzlü bir zat geldi; Elindeki diploma benzeri kağıdı uzattı.

 

Dedi ki: "Senin samimi ve içten tövbeni Allah kabul etti, günahlardan beraat ettin. Haydi gönül huzuruyla gir ramazana ve bin aydan hayırlı Kadir gecesini değerlendirip ramazan bayramında, bayram gibi bayram yap."

 

Leyla hanım mutluluktan Allah'a teşekkür etmek için, mahallelerindeki bir çok yoksul aileye ve yetim çocuğa yardım etti.

 

Abdurrahman o kadar mutluydu ki babasıyla her cuma namazına gidiyor ve namazdan sonra dondurmacıya gidiyorlardı...

 

***

 

Ne mutlu ki, Allah heryıl üç ay panayır sergisini açıyor... Ben affedilmem demek, Allah'ın sonsuz affediciliğine hakarettir. Allah Kur'an'da bildirmiş, şirk dışında herşeyi samimi ve içten yapılan bir tövbeyle affedeceğini beyan etmiş. 

 

Bu gece Regaip kandilini idrak edeceğiz. Belki diğer kandillerde uyanmadık, dizi izleyerek veya sadece televizyonda edilen duaya amin deyip bir fatiha okuyarak kandili değerlendirdik.

 

Önce kendi nefsime söylüyorum; Gelin bu gece samimi olarak tövbe edelim, Helal olan şeyler mutlu olmaya yeter, harama girmeye lüzum yoktur.

 

İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özellik okumak... Bu gece Kur'an'ın türkçe mealinden biraz okuyup düşünmeye ne dersiniz?

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 ​





http://celal1973.blogspot.com.tr/2013/05/regaipte-tovbe-etti-beratta-beraat-etti.html





29 Mart 2017 Çarşamba

MÜLÂYEMET

MÜLÂYEMET
 
‘Mülâyemet’,  yumuşaklık, yumuşak huy, yumuşak davranma anlamındadır.
Mülâyemet’in zıddı, gazap yani öfkedir. Öfke kötü bir huy olup din ve ahlâkta yasaklanmıştır. Yumuşaklık ise övülen, din ve ahlâkta fazilet sayılan bir davranıştır.
Kur’an’da Hz. Muhammed (s.a.v) için şöyle buyrulur: “Allah’ın rahmeti sebebiyledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onların kusurlarını bağışla, onlar için mağfiret dile ve (yapacağın) işlerde onlara danış, karar verince de Allah’a dayan (tevekkül et) çünkü Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever.”  [1]
Evet, Allah (c.c.)’ın rahmetiyledir ki Rasûlullah (s.a.v.) Müslümanlara yumuşak davranmıştır. Çünkü Allah Teâlâ lütuf sahibidir. Yumuşaklığı sever. Peygamber Efendimizin Müslümanlara karşı şefkatli ve yumuşak davrandığını şu ayet de göstermektedir:
“Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.”  [2]
Peygamber Efendimizin hayatında insanlara yumuşak davranışını bize gösteren sayısız olay mevcuttur. O hiçbir zaman kin tutmamış, kendisine düşmanlık edenlerini bağışlama gibi yüce bir erdemi sergilemiştir. Kendisine olmadık hakaretler ve büyük eziyetler eden Taif halkı için beddua etmemiş, kendisini öldürmeye çalışan birisini, öldürme fırsatı elinde olduğu halde affetmiş, adaptan haberleri olmayan bedevilerin yapmış olduğu kabalıkları yumuşaklıkla karşılamış, Mekke’nin fethinden sonra kendisine en büyük düşmanlığı yapıp savaşan kimseleri bağışlamıştır. İşte bu kadar sabırlı ve cefakâr olması, insanlara rıfk ile muamele etmesi tebliğindeki başarıyı sağlayan öğeler olmuştur. Allah Rasûlünü örnek alacak bir davetçi de şüphesiz ki böyle davranırsa ancak başarıyı elde etmelidir. İslam davetinin makbul olabilmesi için öncelikle kişi “Yaratılanı yaratandan ötürü” hoş görecek, kaba, nezaketsiz davranışlardan uzaklaşacaktır. Uluhiyet davasında bulunan Firavuna bile Allah (c.c.)  yumuşak davranılmasını salık veriyordu:
“Ona (Firavun) yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklini başına alır veya korkar.” [3]
Peygamber Efendimizin şu hadisleri her Müslüman için yol gösterici olmalıdır.
İbnu Mes'ud (r.a.) anlatıyor: ‘Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Kendisi ateşe haram edilen ve kendisine de ateşin haram kılındığı kimseyi size haber vermeyeyim mi? Ateş, (halka) her yakın olana, yumuşak huylu ve insanlara kolaylık gösterene haram  kılınmıştır.” [4]
Cerîr (r.a.) anlatıyor: ‘Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Bir kimse yumuşak davranmaktan mahrum ise hayrın tamamından mahrumdur.”  [5]
Ebû Mûsa (r.a.) anlatıyor: ‘Resûlullah (s.a.v.) herhangi bir işi için bir adam gönderse şu tembihte bulunurdu: “Sevindirin, nefret ettirmeyin, kolaylaştırın, zorlaştırmayın.” [6]
İnsanın konuşmalarında ve davranışlarında yumuşak olması, sertlik ve kabalık yapmaması, toplumda sevilen bir huydur. İnsanlara karşı sert davranma zaman zaman kötü sonuçlar doğurduğu gibi çok yumuşaklığın da bazen zararları görülmektedir. Nerede, ne zaman ve kime karşı nasıl davranılacağını çok iyi ayarlamak gerekmektedir.
Yumuşaklık, her türlü zillet ve hakarete katlanmak, dövülüp sövülmeye razı olmak değildir. Saldırma ve hakaret, Müslüman vakar ve şerefini kıracak derecede şiddetli olduğu zaman ‘misliyle karşılık vermek’ gerekir. Bu karşılık verme, yapılandan fazla olmamalı, kanun ve ahlâk sınırlarını aşmamalıdır. [7]
Büyük İslâm düşünürlerinden Fahreddin Razi diyor ki: ‘Şiddet ve hiddet yerine yumuşaklık ve hoş görürlükte üç fazilet vardır. Birincisi öfkeli kişi benden daha üstün bir mevkide ise onun ahlâkını anlamış olurum. İkincisi öfkeli benim yaşıtım ise ona yumuşaklık göstermek suretiyle yol göstermiş olurum. Üçüncüsü aşağılık bir kimse ise yumuşaklıkla ona eziyet vermiş olurum’
 


[1] Al-i İmran sûresi, 3/159.
[2] Tevbe Sûresi, 9/128.
[3] Taha Sûresi, 20/44.
[4]Tirmizî, Kıyamet.
[5] Müslim, Birr.
[6] Ebû Dâvud, Edep; Müslim, Cihâd
[7] İslâm’da Ahlâk, Osman Pazarlı, s.314.
 
BU YAZI  AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
http://www.islamahlaki.com/default.asp?kat_no=667
 


BUGÜN ANNEM ÖLDÜ

BUGÜN ANNEM ÖLDÜ

Efendimiz SAV birgün yengesinin (amcası Ebu Talibin hanımı) vefat haberini alınca üzüntülerini şu kısa fakat derin muhabbet dolu kelimeler ile dile getirdiler...


"Bugün annem öldü"

Bu sözler sana ne devlet ey Fatıma anne! Kainatın seyyidinin seni annelik tahtına oturtmalarından büyük şans ne olabilir ki?
Peygamberimiz daha sonra gömleklerini çıkartarak yengelerine kefen olarak sardılar.


Aziz kadın, kabristana getirildiğinde Peygamber Efendimiz de SAV orada hazırlar. Ölü, kabre konmadan önce Resulullah mezara inerek yan tarafları üzerine biraz uzandıktan sonra dışarı çıktılar ve cenaze defnedildi.

Eshab, hayrette. her hal ve davranışlarına dikkat ettikleri Peygamberimiz de o ana kadar böyle bir hareket görülmemiştir.

Ey Allah'ın Resulü! Şimdi gördüklerimizi bir başkası için yaptığına rastlamadık, diye meraklarını arz ediyorlar.

O, benim annemdi. Çocukları açken önce beni doyurur, saçlarımı tarardı. O, benim annemdi. Ve devam buyuruyorlar:

Ebu Talib'den sonra bu kadıncağız kadar bana iyilik eden olmamıştır. Ahirette cennet elbiselerinden elbise giymesi için gömleğime sardırdım. Kabre ısınması, kendini yalnız zannetmemesi maksadıyla oraya uzandım. Mahşer gününe kadar beni hep yanında yatıyor görecek.

Sevgili Peygamberim - Rahim Er
 

 



Zarif Gönüllere Sahip Olmak


Zarif Gönüllere Sahip Olmak
 
Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Rahmân’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevâzu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara lâf attığında, (incitmeksizin) «Selâm!» derler (geçerler).” (Furkân, 63)
Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Size iyilik yapanlara karşı iyilik yapmak, fenâlık yapanlara da fenâlık yapmak meziyet değildir. Asıl meziyet, size fenâlık yapanlara karşı aynı şekilde mukâbelede bulunmayıp iyilik yapabilmektedir.” (Tirmizî, Birr, 63)
Hz. Mevlânâ şöyle ifâde buyurur:

“İnsanı inciten kişinin, Allâh’ı incittiğinden haberi yoktur. O bilmiyor ki bu küpün suyu, Hak ırmağının suyu ile birleşmiştir.”

“Bilgisizliğimiz, körlüğümüz yüzünden, Hakk’ın velîlerini hor görmek, onları incitmek istiyoruz.”

“İbtilâ, belâya uğrayış bir hastalıktır, belâya uğrayan kişiye acırlar, ama ahmaklık öyle bir hastalıktır ki başkalarını da yaralar ve incitir.”

“Ahmaklar, insan yapısı mescide saygı gösterirler de, gönül sahiplerinin gönüllerini kırmaya çalışırlar.”
  “Bu gönül evinin içinde kimin bulunduğunu biliyorsanız, bu gönül sahibinin kapısı önünde ettiğiniz
terbiyesizlik nedendir?”


 (Osman Nûri Topbaş, Ab-ı Hayat Katreleri, Erkam Yay.)

 
 
 

28 Mart 2017 Salı

Şems Hz. den Hz Mevlana'ya

Şems Hz. den Hz Mevlana'ya 


Bırakmıyorum ki ,
Gönülden düşünce olasın,
istemiyorum ki gözlerde değersiz kalasın
^
Seni canımda saklıyorum ;
gözümde gönlümde değil.
Tâki son nefesime kadar
bana yar olasın
^
Elimde olsa Cenneti ateşe verir,
Cehennemide bir kova suyla söndürürümki
geriye Aşk baki kalsın
^
Ey seher yeli!
Bir semtten haberin var mı ?
Bir ay yüzlünün yanağından ne haber getirdin
^
Çalıp çağırdığın,
Hay huy ettiğin günler var mı ?
Ey Rüzgar !
Daha yavaş es,
Çünkü güzel kokuyorsun.
^
Bu Gönül işidir Kafa işi değil.
^
Sana dilsiz, dudaksız sözler söyleceğim
Bütün kulaklardan gizli sırladan bahsedeceğim
^
Bu sözleri sana, herkesin içinde söyleceğim,
Ama senden başka kimse duymayacak,
Kimse anlamayacak.
^
Şimdi sorarım sana,
Hangi aşk daha büyüktür ?
Anlatılarak dile düşen mi,
Anlatılmayıp yürek deşen mi?
^
Bana güneş'in adı verildi;
Şems
işte böyle başladı,
Benim hikayem
^
Aşktan mutluluk,
Güvenlik beklerler,
Halbuki aşk son zerresine
kadar kendini vermektir.
^
Ruhundaki son zerreye kadar,
Sevdiğin olmak istemektir
Onun için eriyecek kadar sevmek,
Kendinden kopmak demektir





^
İşte ben aşk derken
Böyle bir aşktan bahsediyorum
Var mı onun aşkıyla
Ölmeye cesareti olan
^
Kalp mi insana sev diyen
Yoksa yalnızlık mı körükleyen?
Sahi nedir sevmek;
Bir muma ateş olmak mı
Yoksa yanan ateşe dokunmak mı ?
^
Ya tam açacaksın yüreğini
Ya da hiç yeltenmeyeceksin
Gerisi yoktur aşkın
Ya siyahı Ya beyazı seçeceksin
^
Hüzün ki en çok yakışandır âşıklara
Yandık, Yakıldık;
Ama hüzünden yana asla yakınmadık
^
Ne de olsa biz mahsun,
Bir Peygamberin ümmeti değil miyiz?
Hüzün taze tutar aşk yarısını
Yaramdan da hoşum, yârimden de
^
Heyhat !
Mum gibi erimiyorsa insan,
" Yanıyorum " dememeli;
Yanmaktan korkuyorsa kişi,
" Aşk kapısı"ndan girmemeli
^
Ya " Kor Yürekli " olmalı insan
Ya da kor barındıracak " Yürekli "
Ey Sevgili !
Bir geceliğine değiş tokuş etseydik yüreğimizi
Taşıyabilir miydin acaba bendeki seni
^
Güvendiğiniz dağlara karlar yağdığında,
En güzel çare,
Dağ İle KARı baş başa bırakmaktır.
Gün gelip kar eridiğinde;
Dağ yolunuzu gözleyince
En güzel cevap,
Başka bir dağdan selam yollamaktır




^
Kır kalemin ucunu,
Bundan sonra ki yolculuğumuz,
Aşk yoludur
Aşkı kalemler yazmaz ki
Kitaplarda bulasın.
^
Yalnız kalırsan yalnız olmadığını bil,
Dertli isen Dermanın olduğunu bil
Hiç bir şeyin sahibiyim deme
Emanetçi olduğunu bil.
^
Ey Celalleddin,
Talipsen Yüreğime,
Yalnızlığını adayacaksın bana..
^
Gel bakalım ateşle nasıl oynanır göstereyim,
Gör bakalım, ateş mi seni yakar sen mi ateşi
^
Elalem şarap içer sarhoş olur
Biz aşk ehliyiz içmeden sarhoş olmuşuz.
^
ALLAH ( C.C.) senin kapından
Aşk sarayına birini alacaksa
O insana sen nasıl
Ben Seni Sevmiyorum dersin
^
İnsanlar maşuk aramıyor,
Bencil duygularına köle arıyor,
Köle buluyor ama aşkı bulamıyor
^
Ey Aşk,
Sen Öyle bir kişisin ki
Dünya tokları,
Senin vuslatını açlarıdır.
^
Şeytanda insani özelliklerin birisi hariç hepsi vardır,
Şeytanda eksik olan tek nimet AŞK...
^
Şeytanın insanı çekememesi
Aşksızlığındandır.
^


***
Bu şiirin seslendirilmiş hali:

https://www.youtube.com/watch?v=aDtZ0n4uwtM



 

GÜVEN

GÜVEN

Bir tüccar hacca gidecekmiş, mübarek bir zâta sormuş,


kibirli ve parasına güvenir bir şekilde demiş ki,
üç yüz tane altınım var, hacca gidip gelene kadar bunlar bana yeter mi, demiş.

Mübarek zat; bu para sana yetmez, ilave et, demiş. Tüccar gitmiş.

Arkasından bir derviş gelmiş;

Efendi hazretleri, ben hacca gidiyorum, bana dua et, demiş.
Selametle git, selametle gel, demiş.

Talebeleri, efendim birincinin parası çok, yetmez dediniz.

İkincinin parası yok, selametle git, selametle gel buyurdunuz,
ne hikmeti var acaba demişler.

Buyurmuş ki, Birincisi parasına güvendi, ikincisi Allahü tealaya güvendi.

Bir kaide vardır,
Allah'dan başka neye gönül bağlarsanız, Allahü tealadan başka neye güvenirseniz, o, sizin başınıza bela olarak yeter, buyurmuş.

Bu, çok önemlidir. Anneler babalar çok dikkat etmeli.

Allah var şeriki yoktur.
Birçok sıkıntılara, Allahü tealadan başka şeylere gönül bağlamak sebep oluyor, son pişmanlık faide vermiyor.

Allahü teala; Her kabahati affederim ama bana ortak koşanı, şirki, kesinlikle affetmem, buyuruyor.

Enver Bin Nazif (Rahmetullahi aleyh)
 

 

Görüntünün olası içeriği: açık hava