30 Haziran 2016 Perşembe

Efkan Vural - Oruçluya Yakışan 5 Davranış

Efkan Vural - Oruçluya Yakışan 5 Davranış
 
Oruç tutan bir kimse Yüce Allah’ın kesin olarak emrettiği ibadetleri yerine getirmek suretiyle davranışlarını güzelleştirir.
 
Oruçlu olan bir kişi , belli bir süre için   bir şey yemekden , içmekden ve cinsel arzulardan uzak kalır. Oruç insan için yıllık bakım gibidir. Oruç tutarak nefsimizi terbiye etmiş oluruz. Allah oruç ibadetiyle bizleri iyi ve güzel davranışlara yöneltmektedir.
Oruç ibadeti esnasında ve sonrasında ruhumuzda ve kalbimizde oluşan güzel duygularla yaşantımıza ışık tutacak davranışlar geliştirirz. Allah’ın peygamberimize öğrettiği  güzel ahlakı yaşamaya çalışırız. Ahlağımızı güzelleştrdiğimiz  zaman , orucun faydasını görmüş oluruz.
 
Oruçlu olan bir kişinin  ramazanda ve ramazan dışında hayatının her anında kendisine yakışan  beş davranışı şöyle sıralamak mümkündür:
 
 
1-Dürüst ve Doğru sözlü Olmak.
 
Oruç tutan bir kimse söz ve davranışlarında her zaman  dürüst olmalıdır. Doğruluktan hiç ayrılmamalıdır. Güvenilir bir insan olmaya çalışmalıdır.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurur:” Ey iman edenler! Allah’tan korkun doğru söz söyleyiniz. (Ahzab Suresi,70. Ayet)
 
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Seninle beraber tevbe edenler de doğru olsunlar...” (Hud Suresi,112.ayet)
 
Bir sahabi Peygamberimize : “Ya Resulullah, bana İslama dair bir söz söyle ki, o hususta sizden başka hiç kimseden sormaya ihtiyacım kalmasın” diyor Peygamberimizde o  müslüman’a ,  “Allah’a inandım de, sonra dosdoğru ol.” Buyuruyor. (Müslim, İman, 62.)
 
2- Edepli  ve İffetli olmak.
 
Oruçlu bir kimse herzaman edep ve haya sahibi olmalıdır. Oruçlu bir kimse isterse gizli bir yerde orucunu bozabilir. Allah’ın emri gereği orucunu bozmuyor,aç ve susuz durarak ibadetini devam ettiriyor. Kişi oruç ile kazandığı bu durumda  nefes aldığı her süre içinde Allah’ın kendisini gördüğünü düşünerek hareketlerinde, işinde,sözünde edepli ve iffetli olmaya çalışır.
 
Edep ve  ve haya imanlı bir kişinin süsüdür. Peygamberimiz Hz. Muhammad (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
 
“Haya imandandır,iman edenin yeri ise cennettir.”(Tirmizi, Birr ve Sıla,65)
“ Haya ancak hayır kazandırır” (Buhari,Edep,77)
“Edepten yoksunluk  ve çirkin söz girdiği şeyi çirkinleştirir. Haya ise girdiği şeyi güzelleştirir.” (Tirmizi, Birr,47)
 
3- Cömert ve Yardım Sever Olmak.
 
Dinimizde cömertlik ve yardımseverlik güzel davranışlardandır. Oruçlu olan kimse açlığın ne olduğunu, aç  ve yoksul kimselerin hallerini bilir. Bu bakımdan ramazanda ve ramazandan sonra da aç ve yoksul olanların yardımına koşar. Her müslümanın cömert ve yardım sever olması  güzel bir davranıştır. Zaten müslümanlığın da gereği bu olmalıdır.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur:
 
“... Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler, Kim nefsinin kirliliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr suresi,9)
 
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Cömert kişi Allah’a yakın, cennete yakın, insanlara yakın  ve cehennem ateşinden uzaktır...”(Tirmizi, birr,40)
 
4-Çalışkan Olmak.
 
Çalışmak dinimizde ibadet sayılmaktadır. İnsan kendi ihtiyaçlarını karşılamak için helal yoldan çalışarak rızkını kazanmalıdır. Dinimizde başkalarının sırtından geçinmek, hakkı olmayan bir şeyi almak ve ona sahip olmak uygun görülmemiştir.
 
Oruçlu olan bir kimse aç olanların halini, ekmek bulamayan, yemek bulamayan yoksulların durumlarını hisseder. Rızkın ne kadar önemli olduğunu fark eder.  Böylelikle  oruçlu biri helal kazançla rızkını elde etmesi için çalışmasının gerekli olduğunu   anlar.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur:
 
“İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. (Necm suresi,39.ayet)
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) de şöyle buyurur:
Hiç kimse el emeği ile kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir.
(Buhari,buyu,15)
 
5- Kötü huylardan uzak durmak.
 
Oruçlu bir müslüman kötü ve çirkin huylardan uzak durur. Oruçlu  yemek yemekten ,su içmekten uzak durmaya çalışırken elbette kötü davranışlardan da skınmaya  çalışır.
Oruçlu bir müslümana yalan konuşması, gıybet ve dedikodu yapması, iftira etmesi, hasetlik yapması,hırsızlık yapması, kul hakkına girmesi hiç bir şekilde uygun olmaz.
İbadetlerini yerine getiren iyi bir müslüman güzel davranışlar sergiler. Kötü ve çirkin davranışlardan uzak durur.
 
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur:
“ Ey iman edenler! Zannın çoğundan  kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin  etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. Ohalde Allah’tan korkun...” (Hucurat suresi,12. Ayet)
 
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) de şöyle buyurur:
“ Laf taşıyan herhangi bir kimse cennete giremez. (Müslim, iman,168)
“ Hasedden sakının; ateş odunu nasıl yerse ,haset de iyilikleri öyle yer.” (Ebu Davud,edep,44)
 
“ Her işittiğini söylemek kişiye günah olarak yeter.” (Ebu Davud,edep,44)
“ Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır söylesin veya sussun.”
(Buhari,edep,31,85)
 
Efkan VURAL
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni
 
 
 

Efkan Vural - Allah Sevgisi ve Oruç

Efkan Vural - Allah Sevgisi ve Oruç
 
Sevgi insanlara doğuştan verilmiş bir duygudur. Sevgi toplumda huzur ve güveni sağlar. Bütün sevgilerin kaynağı Allah sevgisidir. Allah sevgisine ulaşabilmek için, onun emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmak gerekir. Müslüman sevdiğini Allah için sevmeli; sevmediğini de yine Allah için sevmemelidir.
 
Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
“Allah Teala kıyamet gününde: Benim için birbirini sevenler nerede? Onları gölgemden başka gölge bulunmayan bir günde Arş’ın gölgesinde gölgelendireceğim, buyurmuştur.” (Müslim, birr ve sıla, 161)
 
Yüce Allah’ı seven bir kimse, Onun Peygamberine tabi olmalı, Peygamberin yaptıklarını yapmalıdır.
 
Allah şöyle buyurmaktadır:
“(Rasulüm) deki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız hemen bana uyun ki, Allah’ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Al-i  İmran suresi, 31. ayet )
Bir Mü’min öncelikle Allah’a inanmalı ve Onu sevmelidir. Kişi sevdiği bir kimsenin her istediğini türlü zorluklara rağmen yerine getirir. Ona karşı olan sevgisini hiçbir zaman yitirmek istemez.
O halde bizler Allah’ın sevgisini kazanmak için Onun bize emrettiği ibadetleri yapmalıyız. Namaz, oruç, zekat ve hac gibi ibadetlerimizi aksatmamalıyız.
Mübarek Ramazan ayında özrümüz yoksa oruç tutmalıyız. Orucu sırf Allah rızası için tutmalıyız. Allah bize bunca nimet verdi. Bizde ona  Oruç tutarak, şükrümüzü göstermeliyiz.
İnsan oğlu sevdiği bir kimse çin neler yapmaz ki, tıpkı çok değerli Konyalı komşum Celal ÇELİK ‘in gençliğinde sevgilisine kasabadan sıcak yaz gününde yürüyerek çikolata getirmesi gibi. Dilerseniz bunu Celal Çelik’in bana gönderdiği  e-posta mail’i ile  ifade edelim.
 
Ben 24 yıl önce sevdiğim kız, çikolatayı sevdiği için 40 derece sıcakta 3 km yürüyerek kasabadan köye çikolata götürmüştüm. Aşk fedakarlıkmış. O seviyor diye kırk derece sıcak bir yaz günü üç km yürüyüp kasabadan köye çikolata getirmiştim. Hatta erimesin diye çok uğraşmıştım. Ve kestirmeden tarlalardan hızlıca köye yürümüştüm. Sezen Aksu’nun şarkısında söylediği gibi: “Aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk”
 
Bakın Sevgili Celal Çelik bundan 24 yıl önce sevdiği kimse için yapmış olduğu davranışı hatırlayarak, engelli ve şeker hastası olmasına rağmen Çok sevdiği Rabbine sevgisini oruç tutarak göstermek istiyor.
 
Bana gönderdiği mailin devamında Celal Çelik şu can alıcı yorumu yapmaktadır.
 
“ Beşeri aşk için bu fedekarlığı yaptım da, ya benim aşkım ilahi aşk deyip bu hastalıkla ve şekerimde varken haftada iki gün orucu bana çok görmeyin. Zorlanırsan bırak demeyin. Oruç; sevdiğin için neler yaparsın sorusuna Mü’minin verdiği en samimi cevaptır.”
Sağlıklı insanlar olarak, Friedreich Ataksisi ve şeker hastası bir kardeşimizin bu inanç ve düşüncesi hepimize örnek olmalı.
 
Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v) oruçla ilgili şöyle buyurmaktadır:
“Aziz ve Celil olan Allah: “Adem oğlunun her işi kendisi içindir. Oruç müstesna, O doğrudan doğruya bana edilen (gösterişten uzak) bir ibadettir. Onun mükafatını da doğrudan doğruya ben veririm.”  buyurdu “ (Buhari, savm, 9)
“Bir kimse Ramazanın faziletine inanarak ve sevabını Allahtan umarak oruç tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, savm, 6.)
Evet Yüce Allahın sevgisini kazanmak için bol bol ibadet  ederek, güzel davranışlar sergilemeliyiz…
Efkan VURAL
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni


--

29 Haziran 2016 Çarşamba

Dünya’nın Yedi Harikası

Dünya’nın Yedi Harikası

Öğretmen çocuklara Dünya’nın Yedi Harikası’nı yazmalarını ister. Gelen cevaplar;

1) Artemis Tapınağı
2) İskenderiye Feneri
3) rodos Heykeli
4) Babil’in Asma Bahçeleri
5) Mausoleum
6) Zeus Heykeli
7) keops piramidi

Kız öğrencilerden birisi kâğıdını vermekte tereddüt eder.

Öğretmenine; “Bence Dünya’nın 7 harikası bunlar değil” der.

Öğrenciler kıza gülerler.
Öğretmen son derece anlayışlı bir şekilde;

"Peki, söyle bakalım senin listende neler var?"

Kız öğrenci önce duraksar sonra okumaya başlar.

“Bence Dünya’nın yedi harikası;

1) Görmek
2) Duymak
3) Dokunmak
4) Tatmak
5) Hissetmek
6) Gülmek
7) Ve Sevmek”


Odada sinek uçsa sesi duyulacak şekilde bir sessizlik oldu.

Basit, sıradan ve normal olarak düşündüğümüz ve gözden kaçırdığımız şeyler gerçekte ne kadar da mükemmeldirler.

Günümüzün teknoloji çağında, bu kavramlara daha çok ihtiyaç var sanki...


“Sizin sahip olduğunuz nimetleri hayallerinde yaşatanlar vardır.”

Herkes sahip olduğu nimetleri düşünsün lütfen...

Hadi şöyle bir içten gelerek ELHAMDÜLİLLAH çok şükür diyelim....

Yaşamak herşeye rağmen, üstelik seviliyorsanız çoook güzel. Elhamdülillah…

 


28 Haziran 2016 Salı

İSLAM’DA YALAN

İSLAM’DA YALAN
 

Yalan nedir?
Yalan, kişinin gerçeği saklayıp, bildiğinin aksini söylemesidir. Yalan, çok çirkin bir huydur. Dinimiz İslam yalanı haram kılmış ve şiddetle yasaklamıştır.

Yalan’ın en büyük kötülüğü; insanı, Allah(cc)’ın rızasından uzaklaştırıp cehenneme götürmesidir. Ayrıca yalan, insanları birbirine düşürür, güven duygusunu yok eder, toplum içinde karışıklıklara sebep olur; dostlukları yıkar,yerine düşmanlık tohumları eker.
 
Yalan ergeç ortaya çıkacağından,yalancılar kendilerine güvenilemeyen, saygı duyulmayan ve sevilmeyen insanlar durumuna düşerler.
Kısaca yalan, insanı dünyada da, ahirette de felakete sürükler.
Kur’anda Yalan
Allah (cc) Kur’an-ı Kerim’de yalancılardan şöyle bahseder:
‘’Nihayet, Allah’a verdikleri sözden döndüklerinden ve yalan söylediklerinden dolayı Allah, kendileriyle karşılaşacakları güne kadar onların kalbine nifak (iki yüzlülük) soktu.’’(Tevbe,77)
’Kahrolsun o yalancılar.’’ (Zariyat,10)
“İslam’a çağırıldığı halde Allah’a (cc) karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir.” (Saf,7)

Hadislerde Yalan
“Kim devamlı yalan söyler ve yalan peşinde olursa, Allah (cc) katında çok yalancı bir kul olarak yazılır.’’ (Buhari, Müslim)
‘’Yalancıların alametlerinden biri de, kendisinden istenmeden Allah (cc) adına yemin edip durmasıdır.’’
‘’Kul yalan söyleyip, yalan söyleme niyetini taşımaya devam edince, bir an gelir ki; kalbinde önce siyah bir nokta belirir. Sonra bu nokta büyür ve kalbin tamamı simsiyah olur. Sonunda o, Allah (cc) katında ‘yalancılar’ arasına kaydedilir.’’(Muvatta, Kelam,18)
Ashap:’’Ey Allah(cc)’ın Rasulü! Mümin korkak olur mu?’’diye sordu.’’Evet olabilir’’buyurdu. ‘’Peki cimri olur mu?’’dediler, yine ’’Evet olabilir’’buyurdu. Sonra;’’Peki yalancı olur mu?’’diye sordular.Bu sefer:’’Hayır olamaz!’’buyurdu.’’(Muvatta,Kelam,19)
‘’Yazıklar olsun insanları güldürmek için konuşup yalan söyleyene! Yazık ona.’’(Ebu Davud, Tirmizi)
Abdullah b. Amir anlatıyor:’’Bir gün, Rasulullah (sav) evimizde otururken annem beni çağırdı ve; ’hele bir gel, sana ne vereceğim?’ dedi. Peygamber (sav) Annem’e:’çocuğa ne vereceksin?’diye sordu.’O’na bir hurma verecektim.’deyince; Peygamber (sav): Dikkat et! Eğer ona bir şey vermeyecek olursan,üzerine bir yalan yazılır.’buyurdu.’’ (Ebu Davud, Edep,88)(3)

‘’Şüphesiz yalan, kötülüğe götürür, kötülükte cehenneme götürür.’’ (Abdullah b.Mes’ud ra)(4)
İbn. Mes’ud (ra):’’Şu üç yoldan münafığı tanıyınız:1-Konuşurken yalan söyler.’’(5)
‘’Şaka da olsa yalan söylemeyiniz.’’
Yalan Yemin
Vakıaya aykırı olan bir şeyin dosdoğru olduğuna yemin etmek. Yalan yere yemin eden kişi, Allah(cc)’ı yeminine şahid göstererek insanları kandırmak istediği için, O’nun mukaddes adını istismar etmekte, O’na iftirada bulunmaktadır.
 
 Hz. Peygamber (sav) büyük günahların en büyüklerinden birinin de yalan yemin olduğunu söylemiştir. Bir kimse geleceğe yönelik bir yemini bozduğunda, kefaretini ödemek suretiyle yeminin günahından kurtulur. Fakat yalan yemin, öyle büyük bir günahtır ki, onun cezasını kefaret dahi düşüremeyeceği için, yalan yeminde kefaret olmaz.
 
 Böyle bir günah işleyen kişi, yalanına şahid gösterdiği Allah’a tevbe etmeli af dilemeli ve bir daha bu günahı işlememelidir. Onun günahını ancak Allah affedebilir. Yalan yemin ile başkalarının hakkı alınmışsa, velev ki bu kanun yoluyla olsun ikinci bir günah işlemiş olur, haksız yere elde edilen bu hak sahibine ödenmedikçe tevbe ile kurtuluş olmaz.
 
 Gelişi güzel, lüzumsuz yere Allah’ın adını anmak da bir günahtır. Bu nedenle dile hâkim olmalı, yemini alışkanlık haline getirmemeli, ancak çok önemli durumlarda yemin etmelidir.

Yalanın söylenebileceği yerler
Ey insanlar! Pervanenin ateşe atılması gibi, sizi yalanın peşine düşmeye sevk eden şey nedir? Halbuki, şu üç yer hariç yalanın her çeşidi Ademoğluna haramdır;
·         Erkeğin, rızasını sağlamak için hanımına yalan söylemesi
·         Savaşta düşmana karşı söylenecek yalan (çünkü harp bir hiledir)
·         İki Müslüman’ı barıştırmak için söylenen yalan.” (Tirmizi, Birr 26) 3

“İki kişinin arasını düzelten, hayır söyleyip hayır tebliğ eden kimse yalancı değildir” (Buhari, Müslim) 3
Weselamun Alel Mürselin Wel hamdulillahi Rabbil Alemin
(Mustafa Canpolat 05-2006)
KAYNAK:
1. Şamil İslam Ansiklopedisi
2. Kuşeyri Risalesi
3. Hadis Güldestesi
4. Sahihi Buhari
5. Tenbihul Gafilin 
 
ALINTI:http://www.mumsema.org/kotu-ahlak-sifatlari/1304-islamda-yalan.htm

--

Ayşe Özkalay - Sahi sizin de putlarınız var mıydı?

Ayşe Özkalay - Sahi sizin de putlarınız var mıydı?

 
a.ozkalay@yenihayatgazetesi.com

https://www.yenihayatgazetesi.com/sahi-sizin-de-putlariniz-var-miydi-ayse-ozkalay-27917


 

27 Haziran 2016 Pazartesi

Haset etmek

Haset etmek
 
Haset, bir kimsenin hayırlı bir işi veya evi, malı, mülkü, ilmi olsa, o kimseden bunların gitmesini, onda olmayıp, kendinde olmasını istemektir. Onda olduğu gibi kendisinde de olmasını istemek haset olmaz. Buna gıpta etmek, imrenmek denir. Günah değildir.

Başkasının, kendinden üstün olan her şeyini kıskanana, yani ondaki üstünlüğün, yalnız kendinde olmasını isteyene, kıskanç denir. Bu hâl, en kötü huylardan biridir. Kıskanç insan, ömrü boyunca rahatsız insandır. Böyle insan, kendinden aşağı olan insanı görmez de, kendinden yüksek ve varlıklı insanın her şeyini görür ve onu kıskanır.
 
 Kıskanç insan, Allahü teâlânın kendisine verdiği şeylere razı olmayan insan demektir. Allahü teâlânın verdiğine razı olmayan insandan, Allahü teâlâ da razı olmaz. Allahü teâlânın bir insandan razı olmaması ise, felaketlerin en büyüğüdür. Artık o insan, dünyada da, ahirette de zarardadır.

Bunun için, kendisinde kıskançlık ve haset duygusu olduğunu gören, bu kötü huyundan kurtulmalıdır. İnsanlar, kendilerini ıslah edebilirler. Kıskançlıktan kurtulanlar rahat ve huzura kavuşur. Bu iş, zenginlik ve fakirlik işi değildir. Bu iş, kalbin zenginliği ve fakirliği işidir.

Nice fakirler vardır ki, bir lokma ekmek kazanınca, Allahü teâlâya şükreder ve zenginlerin hâlini düşünmez bile. Nice zenginler de vardır ki, milyarlarına daha birkaç milyar ekleyemediği için üzüntü içindedir.

Kıskanç insan, başka bir insanın kendinden iyi giyinmesini, iyi yaşamasını hazmedemez. Yani onun boyunu bosunu, güzelliğini, çalışkanlığını, başarısını kıskanır. Daha kötüsü, onun başına gelen fenalıklara sevinir.

İşte bu hâl, kıskançlığın en kötü derecesidir. Böyle insandan, Allahü teâlânın yardımı kesilebilir. Daha da mahrum olur. İyi kalbli ve herkesin iyiliğini isteyen insan, Allahü teâlânın himayesinde demektir.
 
 Bir hadis-i şerifte, (Bir müslüman, kendisine istediği bir iyiliği, başka bir müslüman için istemezse ve bir müslüman, kendisine gelecek bir kötülüğü, istemediği halde, o kötülüğü başka bir müslüman için isterse, onun imanı tam değildir) buyuruldu.
 
Yani, Peygamber efendimiz yalnız kendisini düşünenleri beğenmiyor. Başka müslümanları düşünenleri beğeniyor ve öyle yapmalarını istiyor. Düşünün bir kere; bütün dünya, Peygamber efendimizin bu emirlerini yapmış olsa, dünyada kavga, gürültü kalır mı?

Haset, tekebbüre sebep olur. Başkasında bulunan nimetlerin ondan ayrılarak kendisine gelmesini ister. Onun haklı olan sözlerini ve nasihatlerini reddeder. Ondan bir şey sorup öğrenmek istemez.
 
Kendinden yüksek olduğunu bildiği halde, ona tekebbür eder. İmam-ı Gazali hazretleri, (Bütün kötülüklerin başı, kaynağı üçtür: Haset, riya, ucub) buyurdu.

Haset eden, çekemediği kimseyi gıybet eder, çekiştirir. Onun malına, canına saldırır. Kıyamette, bu zulümlerinin karşılığı olarak, hasenatı alınarak ona verilir.
Haset edilendeki nimetleri görünce, dünyası azap içinde geçer. Uykuları kaçar. Hayır hasenat işleyenlere on kat sevap verilir. Haset bunların dokuzunu yok eder, biri kalır. Haset edenin duası kabul olmaz.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İnsanların gizli şeylerini araştırmayın, kusurlarını görmeyin, düşmanlık ve haset etmeyin, birbirinizi kardeş gibi sevin, çekiştirmeyin. Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, yardım eder. Onu, kendinden aşağı görmez.) [Buhari]

(Müminin kalbinde imanla haset bir arada bulunmaz.) 
[Beyheki]

(Müslüman hayırlı olur. Haset edince hayır kalmaz.) [Taberani]

(Hasetten kurtulmak zordur. Haset ettiğiniz kimseyi incitmeyiniz!)
[İ. Ahmed]

(Hasetten sakınınız! Ateş odunu yakıp yok ettiği gibi, haset de hasenatı yok eder.) [Ebu Davud] 
 


--
.

Doğan Cüceloğlu'ndan bir hikaye....

Doğan Cüceloğlu'ndan bir hikaye....

"Yirmi altı yaşındaydım. Amerika'ya yeni gitmiştim. Osgood'un araştırma asistanlığını yapıyorum. Aynı odada, John ve Gary adında iki asistan daha var. Bir cumartesi günü ofise gittiğimde, halının üstünde emekleyen bir oğlan çocuğu gördüm. Gary oğlunu getirmişti. Herkes kendi işini yapıyordu, ben de masama oturdum, çalışmaya başladım. Odada oldukça alçak meşin bir koltuk vardı. Fark ettiğimde, çocuk ona çıkmaya çalışıyordu. Bir bacağını atıyor, tutunuyor ama bir türlü koltuğa çıkamıyordu. Çocuk bunu dört beş kez denedi. Baba bir yandan çalışırken bir yandan göz ucuyla oğlunu takip ediyordu. John ise hiç ilgilenmiyordu; tamamiyle kendi işiyle meşguldü. Çocuk yine deneyip çıkamayınca yerimden kalktım, çocuğun koltuk altlarından tuttum. 'Hoppa!' dedim ve onu meşin koltuğun üstüne bıraktım. Çocuk hiç beklemiyordu, önce şaşaladı, sonra koltuğun üstünde öyle kalakaldı.

O zaman bilmiyordum, ama şimdi biliyorum, benim anlam çerçevem içinde o küçük çocuk benim yeğenimdi, ben de onun amcası. İçinde büyüdüğüm kasabanın anlam çerçevesi o çocukla aramızdaki ilişkiyi öyle tanımlamıştı. Yeğenim koltuğa çıkmaya çalışıyordu ve amcası olarak ona yardım etmek bana düşerdi. Çünkü babası Gary ve amcası John bir şey yapmaya pek niyetli gözükmüyordu!

Vazifesini yapmış bir amcanın mutluluğu içinde gülümseyerek Gary'e baktım. 'Neden yaptın?' diye sordu. Vazifesini yapmış bir amcanın rahatlığı içinde, 'Çıkmaya çalışıyordu' dedim. Gary, 'ben de biliyordum çıkmaya çalıştığını, sen niye yaptın?' diye üsteledi. Şaşırdım ve sinirlendim. İçimden, bu Amerikalılara iyilik yaramıyor, diye düşündüm. Ama merak etmekten de kendimi alamıyorum. Sonra sordu, 'Sen ne yaptığının farkında mısın?' İçimden yine sinirlendim. İstanbul psikolojiyi bitirmiş, iki yıl asistanlık yapmış, aydın bir insandım. Ne yaptığımın farkında olmayacak biri değildim. 'Bak' dedi, 'Çocuk koltuğa çıkacağına inanıyordu. Belki yarım saat, belki bir saat uğraşacaktı ama eninde sonunda çıkacaktı. Öyle ucundan tutmuyordu, çıkacağına inanmış biri olarak, kedi yavrusu gibi tutunmuştu. Bırakmayacaktı, deneyecek, deneyecek, en sonunda çıkacaktı. Çıkınca dönüp bana bakacaktı. Ben de ona, çıktın, diyecektim. Sonra inecekti, yine uğraşacaktı, bir saatte çıktığını belki yirmi dakikada çıkacaktı. Bugün bütün gün onunla uğraşacaktı ve belki de beş dakikada çıkar hale gelecekti. Bu onun bugünkü zaferi olacaktı. Sen onun zaferini çaldın!'

Öylece bakakaldım. Bu hayatımda hiç unutmayacağım bir ders olmuştu bana.."

Biliyor musunuz, iki hafta sonra Gary'e sordum. Neden sadece 'Çıktın!' diyecektin? Neden 'Aferin sana oğlum, alkış alkış' değil? Verdiği cevabı hiç unutmayacağım: 'Ben zaferine sadece tanık olurum, onun benden aferin almak için başarı peşinde koşması doğru değil. Kendisi için başarır ama benim bildiğimi, gözlediğimi, tanık olduğumu bilir!"

Doğan Cüceloğlu - Gerçek Özgürlük



26 Haziran 2016 Pazar

CANI SIKILIYORSA BIRAKIN SIKILSIN

CANI SIKILIYORSA BIRAKIN SIKILSIN

Çocuğunuzun canı sıkılıyormuş…
Çok da dert etmeyin.

Onu dedi diye;
Hemen ona bir etkinlik önermeyin.
Bir oyun teklif etmeyin.
Bir iş buyurmayın.
Kısacası onun can sıkıntısına bir an önce bir çözüm bulmaya çalışmayın.
“Gel o zaman bana yardım et” demeyin.
“Boş boş durursan elbette canın sıkılır” şeklinde onu uyarmayın.

Şunu yapabilirsiniz:

Bırakın canı sıkkın olarak biraz zaman geçirsin.
Oflamasına puflamasına karışmayın.
Caddeyi seyretmesine… Sizi izlemesine… Biraz saçını başını yolmasına fırsat verin.
Sizden can sıkıntısına çare bulmanızı istediğinde bile bir süre sessiz kalın.

Çünkü onun bu hali;
Bir tür “düşünme” terapisi seansıdır.
Ruhen bir “arayış” içinde olma halidir.
Hayal gücünü zenginleştirme çabasıdır.
Biraz sonra “buldum” diye bağırmasına hazırlıktır.
Bir çok defa, “yaratıcılık” ya da buluşçuluk, mucitçilik gücünün tetiklenmesi halidir.

Dr. Yaşar Kuru

İslamda dedikodu nedir?

İslamda dedikodu nedir?

Gıybet: Bir kimsenin gıyabında hoşlanmayacağı bir söz söylemek, çekiştirmek; meydanda olmama, kaybolma hâli.

Gıybet, bir kimsenin arkasından hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek, başka bir deyimle, kendimize söylendiği zaman hoşlanmayacağımız bir şeyi, din kardeşimiz hakkında arkasından konuşmamız anlamına gelir. Halk arasında dedikodu, gıybet ile aynı anlamda kullanılır.

Gıybet, insan veya insanla ilgili birtakım şeyler üzerinde olur. Kişinin bedeni, nesebi, ahlâkı, işi, dini, dünyası, elbisesi, evi, bineği... dedikodu konusu olabilir. Gözün şaşılığı, saçların döküklüğü, uzun veya kısa boyluluk, siyah veya sarı renkte olmak... Bunlardan alaylı bir şekilde bahsedilmesi sözkonusu kişinin kalbini kırar.

Kur'an ve Sünnet, gıybeti yasaklamıştır: "Bir kısmınız diğerlerinizin gıybetini yapmasın. Sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bundan tiksindiniz değil mi?" (el-Hucurat, 49/12);
 "Gıybet, kardeşini hoşuna gitmeyecek şekilde anmandır" (Tirmizî, Birr, 23; Dârimî, Rikat, 6; Mâlik, Muvatta, Kelâm,10; Ahmed b. Hanbel, II, 384, 386).
Başkalarına kardeşinin ayıplarını anlatmak onun hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek demek olduğundan, ancak dil ile söylemek haram olmuştur. Kaş-göz işareti yapmak, imâ, işaret ve yazı gibi gıybet anlamı ifade eden her hareket de gıybettendir.
Meselâ elle birisinin uzun veya kısa boyluluğuna işaret etmek, bir şahsın ayıpları hakkında yazı yazmak gıybettir. Gıybeti tasdik etmek de gıybettir. Gıybet yapılan yerde susan kişi gıybete ortak olmuş olur. Diliyle gıybetçiye karşı duramayanın kalbiyle inkâr etmesi gerekir. (İmam Gazzâli, Zübdetü'l-İhya, Trc: Ali Özek, İstanbul 1969, 362, 363).
Allah Resulu şöyle buyurur: "Bir kimse yanında hakarete maruz kalan bir mümine gücü yettiği halde yardım etmezse, Allah o kimseyi kıyâmet gününde insanların önünde rezil eder" (Tebarâni).

- "Her kim gıyabında kardeşinin kusurlarını söyletmezse, kıyâmet gününde Allah da onun kusurlarını örtmeyi tekeffül eder" (İbn Ebi'd-Dünya).

- "Ey kalbiyle değil, sadece diliyle iman edenler topluluğu! Müslümanların gıybetini yapmayınız, ayıplarını araştırmayınız. Zira kim kardeşinin ayıp ve kusurlarını araştırırsa Allah do onun kusurlarını araştırır. Allah, kimin kusurunu araştırırsa onu evinin içinde bile olsa rezil ve rüsva eder (Ebû Dâvud, İbn Ebî Dünya).

İslam dininde kardeşlik olgusunun, "Müminler ancak kardeştir. İhtilaf ettikleri zaman, iki kardeşinizin arasını düzeltin; ve sakının ki, merhamet olunasınız" (el-Hucurat, 49/10) ilâhi buyruğu ile kurulmuş olması, İslâm toplumunu bu iman kardeşliği üzerinde yükselen güçlü bir toplum yapmaktadır.
Böyle bir toplumda gıybet yoktur. Çünkü, Hz. Peygamber (s.a.s)'in buyurduğu gibi, "Mümin müminin aynasıdır. Mümin iki el gibidir, birisi diğerini temizler." Bu ölçüler, toplumu fitne ve bozgunculuktan uzak tutar.
Gıybetin sebepleri:

1. İntikam duygusunu tatmin,
2. Arkadaşlara muvafakat,
3. Gösteriş ve büyüklük; başkalarını küçültme, kendini büyütme,
4. Kıskançlık,
5. Hoşça vakit geçirmek, güldürmek için başkalarının ayıp ve kusurlarının ortaya serilmesi,
6. Küçük düşürmek için alay (Gazzâlî, İhyâu Ulûmiddin, Trc: Ali Arslan, İstanbul 19'72; VI, 522 vd).
Gıybetten korunmak için kişinin öncelikle kendi kusurlarıyla uğraşması gerekir.
Gıybetçinin günâhtan kurtulması için pişmanlık duyması, tövbe etmesi, gıybetini yaptığı kimse ile helâlleşmesi gerekir. Gıybeti yapılan da merhametli davranır, affeder. Düstur: "affa yapış(mak), iyiyi emret(mek), cahillerden uzak ol(maktır) (el-A'râf, 7/ 199)
 
KAYNAK:


--

MÜSLÜMANLIK HIZLA YAYILIYOR

MÜSLÜMANLIK HIZLA YAYILIYOR

Son yayınlanan BM raporuna göre; yalnız Avrupa’da 21 milyon Müslüman yaşıyor. Der Spiegel dergisi; İslâmiyet kadar hızlı yayılan din olmadığını yazdığı bir haberde, İngiliz filozof Ernest Gellner’in, “İslâmiyet Allahın dünya için öngördüğü bir toplum düzeni.” sözlerine yer verdi.

ABD’de 2011 deki araştırmaya göre, 2.106 câmi bulunuyor. Bunların %76’sı 1980’den sonra inşa edilmiş. Ülkedeki toplam Müslüman nüfusu, bayram namazına katılan 2.6 milyon M...üslümana göre hesaplansa, toplam Müslüman nüfusu 7 milyona yakın bir rakam çıkıyor.


İngiltere’de 1963’de sadece 13 câmi vardı. Şimdi ise 600 câmi ve 1400 İslâm organizasyonu var. 3 milyondan fazla Müslümanın yaşadığı İngiltere’de, kapanan kiliselerin yerlerine câmiler açılmaktadır.

Fransa’da 6 milyon Müslüman yaşıyor. 1300 câmi ve İslâm merkezi ile, 600 civarında İslâm organizasyonu var.

Almanya’da 4 milyon Müslüman yaşıyor. 1400 câmi ve İslâm merkezi var. Almanya’da minaresi bulunan câmi sayısı geçen yıl 66’yı buldu.
İtalya’da 1 milyon Müslüman yaşıyor ve 450 câmi ve İslâm merkezi var. Roma’da büyük bir câmi yapılıyor.

İsviçre’de de 11 Eylül hadiselerinden sonra 6 binden fazla Hıristiyan Müslüman oldu.

Danimarka’da son birkaç yılda Müslüman olan Hıristiyan sayısının da 5 bini bulduğu anlaşıldı.

Rusya’da Müslüman sayısı 25 milyon civarındadır. 1990’ların başında 90 câmi varken, bu sayı şimdi 7 binin üzerine çıktı.Yalnız Moskova’da 2 milyondan fazla Müslüman var.

Türkiye Takvimi


25 Haziran 2016 Cumartesi

Tevazu Nedir ?

Tevazu Nedir ?

İnsanda bulunması güzel olan iyi huylardan bâzısı vardır ki, az olunca iyi sayılır. Aşırı, çok olunca, kötülüğü belli olur. Tevâzu böyledir. 
 
İnsanda kibrin, başkalarına büyüklük taslamanın bulunmaması demektir. 
Tevâzunun zıddı, tersi kibirdir. Kibir, kendisini başkasından üstün görmektir. Dînimiz tevâzuyu emretmekte, kibirlenmeyi yasaklamaktadır.

Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem); “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse Cennet’e gitmez.” buyurdu.
Ve yine buyurdu ki: “Allahü teala, tevazu üzere olmayı bana emr eyledi. Hiçbiriniz, hiçbir kimseye tekebbür etmeyiniz, büyüklük taslamayınız”.
Zımmî denilen gayri müslim vatandaşlara ve izinle, pasaportla gelmiş olan yabancı tüccarlara, ecnebî iş adamlarına ve turistlere de kibirlenmemek lazım olduğu bu hadîs-i şerîften anlaşılmaktadır.
Her insana tevazu yapmak lazım olunca, onlara hıyanet yapmak, incitmek hiç uygun değildir. Kibrin aksi olan tevazu, kendini başkalarıyla bir görmektir. Tevazu, insan için çok iyi bir huydur. Hadîs-i şerîfte; “Tevazu edene müjdeler olsun!” buyuruldu.

Tevazu sahibi, kendini başkalarından aşağı görmez. Zelil ve miskin olmaz. Fakirlere merhamet eder. Hadis-i şerifte; “Tevazu eden, helal kazanan, huyu güzel olan, herkese karşı yumuşak olan ve kimseye kötülük yapmayan, çok iyi bir insandır.”
 “Allah için tevazu edeni, Allahü teala yükseltir.” buyuruldu. Tekebbür edene, yani kibir sahibi olana karşı tekebbür edilebilir. Kibir sahibine tekebbür etmek, sadaka vermek gibi sevaptır. Kibir sahibine karşı tevazu eden kimse, kendisine zulüm etmiş olur. Kendinden aşağı olanlara karşı tevazu göstermek iyi ise de, bunun ifrata kaçmaması, yani aşırı olmaması lazımdır. Harpte düşmanlara karşı, bozuk inançları yayanlara ve kibirli olan zenginlere karşı tevazu gösterilmez.

İnsanın tevazu sahibi olabilmesi için, dünyaya nereden geldiğini, nereye gideceğini bilmesi lazımdır. Hiç yoktu. Önce bir şey yapamayan, hareket edemeyen bebek oldu. Şimdi de, her an hasta olmak, ölmek korkusundadır.
Nihayet ölecek, çürüyecek ve toprak olacaktır. Hayvanlara, böceklere gıda olacaktır. Kabir azabı çekecek, sonra diriltilip kıyamet sıkıntılarını çekecektir. Bunu düşünen insana tekebbür değil, tevazu gerektiği kolayca anlaşılmaktadır.
 İnsanların yaratıcısı, yetiştiricisi, her an tehlikelerden koruyucusu olan ve kıyamette hesaba çekecek, sonsuz azap yapacak olan, sonsuz kuvvet, kudret sahibi, benzeri, ortağı olmayan tek hakim ve kadir, yüce Allah; “Tekebbür edenleri (kibirlenenleri) sevmem, tevazu edenleri severim”. buyuruyor.

Kaynak: Rehber Ansiklopedisi


-- ,

Bir hasta, ilacını bilse ama kullanmasa iyi olabilir mi oğlum?

Bir hasta, ilacını bilse ama kullanmasa iyi olabilir mi oğlum?


Namaz
​​
Siirt evliyasından Şeyh Türki hazretlerine gencin biri sordu;

-Efendim, ben namazlarımı muntazam kılıyorum, ama hiç lezzet alamıyorum, Sebep nedir acaba?

Mübarek, şefkatle baktı gence :
...
-Rabbini , yalnız namazda değil, her zaman hatırla evladım.
Genç anlayamadı:

-Nasıl hocam ?

-Günahları terk edersen, namazlarından lezzet alırsın.

*********************

İslâm alimlerinden ve evliyanın büyüklerinden Ahmet Mekkî Efendi hazretlerine bir gün günahlar içinde olan bir genç gelip;

- Efendim, hiç huzurum yok,sürekli içim sıkılıyor, diye dert yandı.
Mübarek sordu:
- Neden sıkılıyorsun oğlum?
- Bilmiyorum hocam. Devamlı bir huzursuzluk var içimde.

- Evladım, Allahü Teâlânın emir ve yasaklarına göre yaşarsan, huzurlu olursun. Huzursuzluk, Allah'tan uzak olmaktan, günah işlemekten,namaz kılmamaktan ileri gelir.
Ve sordu:

- Evinizde, Ehli sünnet alimleri’nin, Allah dostlarının yazdığı kitaplar var mı evladım?
- Var hocam .

- Peki okumuyor musun o kitapları?
- Malesef efendim, okumuyorum.

- Vah vah! Güzelim kitapları raflarda hapsettin öyle mi? Bir hasta, ilacını bilse ama kullanmasa iyi olabilir mi oğlum?
- Olamaz hocam.

- İşte senin halin de buna benziyor. İlacın var, kullanmıyorsun. Bir ilaç kullanılmıyorsa, evde bulunmasının ne faydası olur? O kitapları okuyup tatbik edersen, kurtulursun sıkıntıdan.

 



 

24 Haziran 2016 Cuma

CUMA NAMAZININ VE CUMA GÜNÜNÜN FAZİLETİ

CUMA NAMAZININ VE CUMA GÜNÜNÜN FAZİLETİ

"Üzerine güneş doğan günlerin en hayırlısı cuma günüdür. O gün Allah Adem’i yaratmıştır. Adem o gün cennete konulmuş ve yine o gün cennetten çıkarılmıştır. Kıyamet cuma gününden başka bir gün kopmayacaktır." (Tirmizi)

 "Allah bizden öncekileri cumadan şaşırttı. Yahudilerin özel günü cumartesi, Hıristiyanlarınki ise pazar oldu. Derken Allah bizi dünyaya getirdi ve bize cuma gününü gösterdi. Böylece cuma, cumartesi ve pazar günleri ibadet günü ilan edilmiş oldu. İşte bu şekilde onlar kıyamet günü bizim peşimizden geleceklerdir. Bizler en son gelen dünyalılarız. Kıyamet günü en başta gelen bizler olacağız. Herkesten önce lehine hüküm verilen bizler olacağız." (Müslim)

  Peygamberimiz (sav)’in cuma günü ile ilgili tavsiyeleri
-Hz. Peygamber (sav)’e çokça salavat getirmek:

Resulullah şöyle buyurmuştur. "Cuma günü ve cuma gecesi bana çokça salavat getirin." (Beyhaki)
Peygamberimiz (sav)’in ümmeti dünya ve ahirette hangi hayra sahip olmuşlarsa O’nun sayesinde sahip olmuşlardır. Allah O’nun yüzü suyu hürmetine hem dünya, hem ahiret saadetini onlara bahşetmiştir. O halde O’nun birazcık olsun hakkını ödeyebilmek için cuma günü ve gecesi O’na çokça salavat getirmeliyiz.
-CUMA NAMAZI VE MÜSLÜMANLARIN BİRARAYA TOPLANMASI:

Cuma namazı, özgür, sağlıklı ve ergenlik çağını aşmış bütün erkeklere farzdır. Resulullah (sav)’ın ve dört halifenin zamanında cuma namazı, Müslümanların biraraya geldiği toplantı niteliğindeydi. Fakat daha sonra bu özelliğini kaybetti. Ebu Davud ve Tirmizi’de geçen bir hadiste Resulullah Efendimiz,

"Kim üç cuma namazını önemsemediğinden dolayı terkederse Allah onun kalbini mühürler" (Tirmizi) buyuruyor. Kıyamet günü cennet halkının Allah’a yakınlığı Cuma namazlarına erken gelişleri ve imama olan yakınlığı ile ölçülecektir.

CUMA GÜNÜ GUSLETMEK:

Peygamberimiz Cuma namazına gelecek olan müminlerin bir gece önceden gusletmek suretiyle yıkanarak namaza gelmelerini emretmiştir. İslam alimleri, temizlenme ihtiyacı olan kişinin namazdan önce gusletmesinin vacip olduğu konusunda görüş belirtmiştir.

GÜZEL KOKU SÜRMEK:
Resulullah (sav) Cuma günleri güzel kokular sürmeye her zamankinden daha fazla dikkat etmiştir. O gün koku sürmek haftanın diğer günleri koku sürmekten daha faziletlidir.

Resulullah Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

Bir kimse Cuma günü gusleder, varsa güzel koku sürünüyor, en güzel elbisesini giyer de vakarlı ve ağırbaşlı bir şekilde camiye gider, kimseye eziyet vermezse ve imamın minbere çıkmasından itibaren hiç konuşmazsa iki cuma arasındaki günahları için kefaret olur.

NAMAZA ERKEN GİTMEK:

Resullulah (sav)’ın sağlığında müminler, cuma namazına ellerinden geldiğince erken gelirler ve gelmeyenlerin sorunları araştırılırdı. Gelenlerin ise sıkıntısı olup olmadığı sorulur, sıkıntısı olanın sıkıntısına çare bulunurdu.

HUTBE DİNLEMENİN ADABI:

Resulullah Efendimiz (sav), imam minbere çıkıncaya kadar namaz kılınması, Kuran okunması ve ibadetle meşgul olmasını tavsiye etmiştir. İmam hutbeye çıkınca ise işiten kimseye susmak farzdır. Yanında konuşanı uyarması durumunda cuma sevabını alamaz.

Resulullah (sav)’ın günümüze ulaşan bir hutbesi:
Ey insanlar! Ölmeden önce Allah’a tevbe ediniz. Meşgul olmadan önce hayırlı ameller işlemeye hız veriniz. Rabbiniz’le aranızdaki bağları O’nu çok zikretmek suretiyle, gizli ve aşikar sadaka vermek suretiyle güçlendiriniz. Hem böylece mükafat alır, övülür, rızıklandırılırsınız.

Bilesiniz ki Allahu Teala, şu makamımda şu ayımda, şu yılımda kıyamete kadar cuma namazınızı üzerinize farz kılmıştır. Bir kimse başında zalim olmayan bir devlet başkanı olduğu halde cumayı kılmaya imkan bulup da inkar ettiğinden yahut hafife aldığından dolayı ben hayattayken yahut ölümümden sonra terkeder kılmazsa, Allah iki yakasını biraraya getirmesin, işinde bereket vermesin. Dikkat ediniz! Tevbe edinceye kadar böyle bir kimsenin kıldığı namaz namaz değildir, aldığı abdest abdest değildir, tuttuğu oruç oruç değil, verdiği zekat zekat değil, yaptığı hac hac değildir! O’na bereket de yoktur. Şayet tevbe ederse Allah tevbelerini kabul eder. (İbn-i Mace)

 KAYNAK: http://www.kuranvehadis.com/hadislerle/cuma-namazinin-ve-cuma-gununun-fazileti.html
 
 
  

Ey gönül; oruçlu iken Allah'a misafirsin!

Ey gönül; oruçlu iken Allah'a misafirsin!



• Ey gönül! Oruçlu iken Allah'a misafirsin; sana gökyüzü sofrası yakışır!

• Sen, bu mübarek ayda cehennemin kapısını kapadın! Böylece sen, cennetten binlerce kapı açarsın!

• Topraktan, ateşten, sudan, rüzgârdan dikilmiş olan beden hırkasını çıkar, at!

• Can, aşkın kapısına geldi de; "Beni affet; sen, özürlerin canısın!" diye yalvardı!

• "Ey aşk!" diye sızlandı. "Bu ayda özrümüzü kabul et; hata ettik!"

• Aşk da, gülerek cana dedi ki: "Senin elini tuttum! Biliyorum ki sen, elsizsin, ayaksızsın!

• Hekimim; ben, sana perhize girmeni emrettim! Çünkü sen, bu korkunun ve ümidin hastasısın!

• Perhize gir de, sana bir şerbet yapıp sunayım; onu içince sen, hiç kendine gelmeyesin!"

• Sustum; artık bunu aşk anlatsın! Çünkü, onun gözü, canlara can katar!
Şefik Can, Dîvân-ı Kebîr’den Seçmeler, 1326

 

 

23 Haziran 2016 Perşembe

Tövbe nedir nasıl edilir?

Tövbe nedir nasıl edilir?

Tövbe nedir?

Tövbe; yapılan kötülüğü, işlenen günahı veya kabahati günah olduğunu bilip, onu bırakıp terk ederek Allah’a dönmek, O’ndan affetmesini, bağış lamasını dilemek, yaptıklarından pişman olduğunu da belirterek yalnız Allah’a yal varmak demektir.

 Neden tövbe edilir?

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde: “Bütün Âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir.” (İbn Mâce, Zühd, 30) buyurmaktadır.

Yüce Allah kullarını tövbeye çağırmakta ve şöyle buyurmaktadır: “Ey müminler! Hepiniz toptan Allah’a tövbe ediniz ki, felaha edesiniz.” (Nur, 24/31) Başka bir ayette ise Yüce Al lah, Peygamberine şöyle buyurur: “De ki: “Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Al lah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah dilerse bütün günahları mağfiret eder. Çünkü O, çok affedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır.” (Zümer, 39/53)

Bu ayette Yüce Allah, Peygamberine, günahkâr kullara, Allah’ın rah metinden umut kesmemelerini söylemesini emrediyor. Çünkü çok bağışlayan, çok acıyan Allah, dilerse bütün günahları bağışlar. Bundan dolayı kullar, Allah’ın azabı gelmezden önce Allah’a yönelmeli, O’na teslim olmalı, şirki ve bütün günahları bırakmalıdırlar.
 
Tövbe nasıl edilir?

Tövbe etmek için önce aşağıdakileri yapmak gerekir.

1. Allah’a karşı günah işlediğini bilerek, bu günahtan dolayı Allah’a sığınmak ve pişman olmak.
2. Bu suçu işlediği için üzülmek, Yaratıcıya karşı böyle bir günah işlediğinden dolayı vicdanen rahatsız olmak.
3. Bir daha böyle bir suça dönmeyeceğine dair kesin bir karar içerisinde olmak.
4. Kul hakkını ilgilendiriyorsa onunla helalleşmek.

Bu hususları yerine getirdikten sonra “Estağfirullah” demeyle tövbe edilebileceği gibi aşağıdaki duaları okuyarak da tövbe edilebilir.

استغفر الله استغفر الله استغفر الله العظيم الكريم اللذي لا الاه الاهو الحي القيوم واتوب اِليْهِ توبة عبد طالم لنفسه لا يملك لنفسه موتا
 ولا حياة و لا نشوراوَاَسْاَلُهُ لتََّوْبَةَ وَلْمَغْفِرَةَ وَلْهِداَيَةَلَناَ اِنَّهُ هُوَ لتَّوّاَبٌ رَحِيمُ
“Estağfirullah. Estağfirullah. Estağfirullahe’l-azîm el-kerîm, ellezî lâ ilâhe illâ hüve’l-hayyü’l-kayyûmü ve etûbü ileyhi, tevbete abdin zâlimin li-nefsihî, lâ yemlikü li-nefsihî mevten velâ hayâten velâ nüşûrâ. Ve es-elühü’t-tevbete ve’l-mağfirete ve’l-hidâyete lenâ, innehû, hüve’t-tevvâbü’r-rahîm.”

“Ya rabbi! Bu ana gelinceye kadar benim elimden, dilimden, gözümden, kulağımdan,
ayağımdan ve elimden bilerek veya bilmeyerek meydana gelen bütün günah ve hatalarıma tevbe ettim, pişman oldum. Küfür, şirk, isyan, günah ve kusur her ne türlü hâl vaki oldu ise, cümlesine tevbe ettim, pişmanlık duydum. Bir daha yapmamaya azm ü cezm ü kast ettim. Sen bu tevbemi kabul eyle. Nefsime uyup, şeytana tabi olup da aynı günah ve kusurları bir daha tekrar etmeme imkan verme, yâ Rabbi. Bir daha iman ve ikrar ediyorum ki, Peygamberlerin evveli Âdem Aleyhisselâm, ahiri ise Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm, bu ikisi arasında her ne kadar peygamber gelip geçtiyse, Bunların cümlesine inandım, iman ettim, hepsi de haktır ve gerçektir. Bütün peygamberlere, onlara gönderilmiş olan İlâhi kitaplara ve içindeki emirlere şeksiz ve şüphesiz iman ettim, dilimle ikrar, kalbimle tasdik ediyorum ve yine iman ve ikrar ediyorum ki en son
kitap Kur’ân-ı Azimüşşân ve en son Peygamber de Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm’dır.”
Tövbe ne zaman edilmelidir?

Tövbe günahın hemen ardından edilmelidir. Çünkü günahlar biriktikçe kalp git gide kararır.
Tövbeyi bozduğunda ne yapmalıdır?

Tövbe bozulduğunda yeniden tövbe edilmelidir.

Kaynak:www.sorularlaislamiyet.com
KAYNAK: http://www.gulilebulbul.com/tovbe-nedir-nasil-edilir.html
 
  


Yasin Suresi Meali

Yasin Suresi Meali

Kuran-ı Kerim 6666 ayetten oluşmaktadır.
Bu ayetler toplam 114 sure altında toplanmıştır.
Yasin suresi Kuran'ın kalbi derler, 36. suredir.
Yasin suresi 83 AYETTİR.

Yasin Suresi Meali Detaylı Bir Şekilde Aşağıda Verilmiştir



1: Yâ, Sîn.
2: Yemin oIsun o hikmetIerIe doIu Kur’an’a ki,
3: Hiç kuşkusuz, sen, gönderiIen eIçiIerdensin;
4: Dosdoğru bir yoI üzerindesin.
5: Azîz ve Rahîm’in indirdiği üzeresin.
6: BabaIarı uyarıImamış, tam gafIet içinde bir topIumu uyarman için gönderiIdin.
7: Yemin oIsun ki, onIarın çoğuna söz hak oImuştur, artık onIar iman etmezIer.
8: Biz onIarın boyunIarına bukağıIar geçirdik. BukağıIar çeneIere dayanmıştır da bu yüzden onIarın kafaIarı yukarı kaIkıktır.
9: ÖnIerine bir set, arkaIarına da başka bir set çektik. BöyIece onIarı kuşatıp sardık; artık onIar görmezIer.
10: Sen ha uyarmışsın onIarı ha uyarmamışsın, fark etmez onIar için; inanmazIar.
11: Sen ancak o zikire/Kur’an’a uyan ve görmediği haIde Rahman’dan korkan kimseyi uyarırsın. BöyIesini, bir bağışIanma ve seçkin bir ödüIIe müjdeIe!
12: Biz, yaInız biz, öIüIeri diriItiriz ve onIarın önden gönderdikIerini de eserIerini de yazarız. Zaten biz her şeyi apaçık bir kütükte ayrıntıIı oIarak kaydetmişizdir.


13: OnIara o kent haIkını örnek ver. Hani, eIçiIer geImişti oraya.
14: Hani, biz onIara iki kişi göndermiştik, onIarı yaIanIamışIardı. Bunun üzerine biz, üçüncü bir kişiyIe destek vermiştik. ŞöyIe demişIerdi: “Biz, size gönderiIen eIçiIeriz!”
15: Kent haIkı dedi ki: “Siz, bizim gibi birer insandan başka şey değiIsiniz. Rahman hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yaIan söyIüyorsunuz.”
16: DediIer: “Rabbimiz biIiyor ki, biz size gönderiImiş eIçiIeriz.”
17: “Bize düşen, açık bir tebIiğden başka şey değiIdir.”
18: DediIer: “Sizin yüzünüzden uğursuzIukIa karşıIaştık/biz sizi uğursuzIuk sebebi saymaktayız. Eğer bu işe son vermezseniz, sizi mutIaka taşIayacağız. Ve bizden size acıkIı bir azap kesinIikIe dokunacaktır.”
19: DediIer: “UğursuzIuk kuşunuz sizinIe beraberdir. Size öğüt veriIdi diye mi bütün bunIar? Hayır, siz savurganIığa, aşırıIığa sapmış bir topIuIuksunuz.”
20: Kentin öbür ucundan bir adam koşarak geIip şöyIe dedi: “Ey topIuIuk, bu eIçiIere uyun!”
21: “Sizden herhangi bir ücret istemeyeIere uyun. OnIardır doğruyu ve güzeIi buIanIar.”
22: “Beni yaratana ne diye kuIIuk etmeyecek mişim ben? Ve sizIer de O’na döndürüIeceksiniz.”
23: “O’ndan başka tanrıIar mı edineyim ben? Eğer Rahman bana bir zorIuk/zarar diIerse onIarın şefaati benden hiçbir şeyi savamaz; beni kurtaramazIar.”
24: “Bu durumda ben eIbette ki açık bir sapıkIığın içine düşerim.”


25: “Ben, sizin Rabbinize iman ettim, artık dinIeyin beni!”
26: “Gir cennete!” deniIdi. Dedi: “Kavmim bir biIebiIseydi?
27: Ki Rabbim beni affetti; beni, ikram ediIenIerden kıIdı.”
28: Biz onun ardından kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirecek de değiIdik.
29: OIan, sadece korkunç titreşimIi bir sesti. Ve bir anda sönüverdiIer.
30: Yazık şu kuIIara! KendiIerine geIen her resuIIe mutIaka aIay ederIerdi.
31: GörmediIer mi, kendiIerinden önce nice nesiIIeri heIâk ettik. OnIar artık bir daha bunIara dönmeyecekIer.
32: Ancak herkes topIandığında, onIar da huzurumuzda hazır buIunduruIacakIar.
33: ÖIü toprak onIar için bir mucizedir. Onu diriIttik, ondan dâne çıkardık; bak işte ondan yiyorIar.
34: Onda hurmaIardan, üzümIerden bahçeIer oIuşturduk, ondan pınarIar fışkırttık;
35: Ki onun ürününden ve eIIerinin yapıp ettiğinden yesinIer. HâIâ şükretmiyorIar mı?
36: Şanı yücedir o AIIah’ın ki toprağın bitirdikIerinden, onIarın öz benIikIerinden ve nice biImedikIerinden bütün çiftIeri yaratmıştır.


37: Gece de onIar için bir mucizedir. Gündüzü ondan soyup aIırız da onIar karanIığa gömüIüverirIer.
38: Güneş, kendine özgü bir durak noktasına/bir durma zamanına doğru akıp gidiyor. Azîz, AIîm oIanın takdiridir bu.
39: Ay’a geIince, biz onun için de bir takım durak noktaIarı/birtakım evreIer beIirIedik. Nihayet o, eski hurma sapının eğriImişi gibi geri döner.
40: Güneş’in Ay’a uIaşıp çatması gerekmiyor. Gecenin de gündüzü geçmesi gerekmez. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
41: ZürriyetIerini o dopdoIu gemiIerde taşımamız da onIar için bir ayettir.
42: OnIar için gemiIere benzer, binecekIeri başka şeyIer de yarattık.
43: Eğer diIersek onIarı boğarız. Bu durumda ne kendiIeri için feryat eden oIur ne de kurtarıIırIar.
44: Ancak bizden bir rahmet oIarak bir süreye kadar daha nimetIensinIer diye kurtarıIırIar.


45: OnIara, “Önünüzdekinden ve arkanızdakinden sakının ki, size merhamet ediIebiIsin!” deniIdiğinde, hiç aIdırmazIar.
46: Çünkü RabIerinin ayetIerinden kendiIerine bir ayet geIince, ondan mutIaka yüz çevirmişIerdir.
47: OnIara, “AIIah’ın size Iütfettiği rızıkIardan dağıtın!” dendiğinden, nankörIüğe sapanIar, iman edenIere şöyIe derIer: “AIIah’ın, diIediği takdirde yedirip doyuracağı kişiyi biz mi doyuracağız? Siz açık bir sapıkIık içindesiniz, hepsi bu.”
48: Bir de şöyIe derIer: “Eğer doğru sözIüIer iseniz, bu tehdit ne zaman?”
49: Sadece korkunç titreşimIi bir sesi bekIiyorIar. OnIar çekişip dururIarken, o ses kendiIerini enseIeyecektir.
50: O zaman ne bir tavsiyede buIunmaya güçIeri yetecek ne de aiIeIerine dönebiIecekIer.
51: Sûra üfürüImüştür! Bak, işte kabirIerden, RabIerine doğru akın akın gidiyorIar.
52: ŞöyIe diyecekIer: “Vay başımıza geIene! Kim kaIdırdı bizi mezarımızdan? Rahman’ın vaat ettiği işte bu! PeygamberIer doğru söyIemişIer.”
53: Topu topu korkunç titreşimIi bir tek ses. Ve bakmışsın, hepsi birden huzurumuzda divan durmaktadır.
54: O gün hiçbir canIıya, hiçbir şekiIde haksızIık ediImez. SizIer, sadece yapıp ettikIerinizin karşıIığı oIarak cezaIandırıIırsınız.
55: O gün cennet haIkı bir uğraş içinde eğIenip ferahIamaktadır.
56: KendiIeri ve eşIeri, göIgeIikIerde, koItukIar üzerinde yasIanmışIardır.
57: Orada kendiIeri için meyveIer var. İstedikIeri her şey kendiIerinin oIacak.
58: Rahîm Rab’den bir de sözIü seIam!


59: Ey günahkârIar! Bugün şöyIe ayrıIın!
60: Ey âdemoğuIIarı! Ben size, “Şeytana kuIIuk etmeyin, o sizin için açık bir düşmandır!” demedim mi?
61: “Bana ibadet edin, dosdoğru yoI budur!” demedim mi?
62: Yemin oIsun, şeytan, içinizden birçok nesIi saptırmıştı. AkIınızı hiç işIetmiyor muydunuz?
63: AIın size, tehdit ediIdiğiniz cehennem!
64: İnkâr edip durmanız yüzünden daIın oraya bugün!
65: O gün, ağızIarını mühürIeyeceğiz. Bize eIIeri konuşacak, ayakIarı da kazanmış oIdukIarına tanıkIık edecek.
66: DiIesek, gözIerini siIer, onIarı eIbette kör ederiz. O zaman yoIa koyuImak isterIer ama nasıI görecekIer?
67: DiIesek, onIarı oIdukIarı yerde hayvana çeviririz. O zaman ne iIeri gitmeye güçIeri yeter ne de geri dönebiIirIer.
68: Kimi uzun ömürIü kıIarsak, onu yaratıIışta gerisin geri çeviririz. HâIâ akıIIarını işIetmiyorIar mı?


69: Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz/Iayık oIamaz da. Ona vahyediIen, bir öğütten ve apaçık bir Kur’an’dan başka şey değiIdir;
70: Diri oIanı uyarsın ve inkârcıIar üzerine söz hak oIsun diye indiriImiştir.
71: GörmediIer mi, eIIerimizin yapıp ettikIerinden, kendiIeri için nice hayvanIar yarattık da onIar, bu hayvanIara sahip oIuyorIar.
72: O hayvanIarı bunIara boyun eğdirdik. OnIardan binekIeri vardır ve onIardan bir kısmını da yiyorIar.
73: O hayvanIarda bunIar için birçok yararIar var, içecekIer var. HâIâ şükretmiyorIar mı?
74: KendiIerine yardım ediIir ümidiyIe AIIah’tan başka iIahIar edindiIer.
75: Oysaki, o iIahIar bunIara yardım edemezIer. Tam aksine, bunIar, o iIahIara hizmet eden orduIar durumundadır.
76: Artık onIarın sözü seni üzmesin! Biz onIarın sır oIarak tuttukIarını da açıkIadıkIarını da biIiyoruz.


77: Görmedi mi insan, kendisini bir spermden yarattığımızı! Bir de bize açık bir hasım kesiImiştir o.
78: Kendi yaratıIışını unutmuş da bize örnek veriyor. Ve bir de şöyIe diyor: “Şu çürümüş kemikIere kim hayat verecek?”
79: De ki: “OnIara hayatı verecek oIan, onIarı iIk kez yaratandır. O, bütün yaratıImışIarı/her türIü yaratmayı çok iyi biImektedir.”
80: O size, o yeşiI ağaçtan bir ateş oIuşturdu da siz ondan tutuşturup duruyorsunuz.
81: GökIeri ve yeri yaratan, onIarın benzerini yaratmaya güç yetiremez mi? EIbette güç yetirir. Her şeyi biIen AIîm, sürekIi yaratan HaIIâk O’dur.
82: O birşeyi istediğinde, buyruğu sadece şunu söyIemektir: “OI!” Artık o, oIuverir.
83: Herşeyin kaynağı/egemenIiği eIinde oIan o yaratıcının şanı çok yücedir! Sonunda O’na döndürüIeceksiniz.