2 Aralık 2014 Salı

Haftanın Hikayesi: Hz Ali'yi SEVENİN Hz Muaviye'yi de sevmesi gerek

Haftanın Hikayesi: Hz Ali'yi SEVENİN Hz Muaviye'yi de sevmesi gerek



İmam-ı Rabbani hazretlerinin vefatından sonra onun “Mektubat” kitabını okuyan genç bir seyyid şunları anlatmıştır:

Hz.Ali’ye karşı savaşan sahabileri, bilhassa Hz. Muaviye’yi hiç sevmezdim. Bir gece İmam-ı Rabbani’nin Mektubat’ını okuyordum. Okuduğum yerde “Hz. Muaviye’ye buğzetmek ve onu kötülemek, Hz.Ebubekir ve Hz. Ömer’e buğzedip kötülemek gibidir. Ona söven kimseye, bunlara söven kişiye verilen cezayı vermek gerekir.” diye yazıyordu.

Bunu okuyunca canım sıkıldı, isabetsiz şeyler yazmış diye Mektubat’ı yere atıverdim. Sonra yatağıma uzanıp uyudum. Rüyamda İmam-ı Rabbanî kızgın bir halde yanıma geldi, iki eliyle kulaklarımı çekerek dedi ki: “Be cahil çocuk! Sen bizim yazdığımızı beğenmiyor ve kitabımızı yere fırlatıyorsun. Benim yazımı okuyunca şaşırdın ve inanmadın öyle mi? Ama gel, seni bir zata götüreyim de gör!”

Beni çekerek bir bahçenin kapısına götürdü. Kendisi uzaktaki bir bölüme doğru yürüdü. Orada nur yüzlü bir zatın oturduğunu gördüm. Saygı ile o zatı selamladı, önünde diz çökerek oturdu. Ona bir şeyler söylüyor, beni gösteriyordu. Bakışlarından benden bahsedildiği anlaşılıyordu. Biraz sonra İmam-ı Rabbanî kalktı, beni çağırdı: “Bu oturan zat Hz. Ali’dir, iyi dinle, bak neler söylüyor.” dedi.

Yanlarına gidip selam verdim. Hz. Ali r.a: “Sakın ha sakın! Rasulullah Aleyhisselam’ın ashabına karşı kalbinde soğukluk ve dargınlık bulundurma! O kişilerden hiçbirini asla kötüleme. Aramızda görülen anlaşmazlık ve muharebelerin, hangi iyi niyetlerle ortaya çıktığını biz ve sahabi kardeşlerimiz iyi biliriz” dedi.

İmam-ı Rabbanî’ye bakarak: “Bunun gönlü daha temizlenmedi. Suratına bir tokat indir!” dedi. Şeyh hazretleri, yüzüme şiddetli bir tokat vurdu. Tokadı yiyince kendi kendime dedim ki:

-“Ben bu zatı sevdiğim için ötekilere düşmanlık etmişim. Hâlbuki kendisi bundan çok incinmektedir. Bu halden vazgeçmeliyim.”

Ardından kalbimi yokladım, gönlüm düşmanlık ve kırgınlıktan temizlenmişti. O halimle uyandım, şimdi de öyleyim.


Güzel bir söz

Güzel bir söz


" Bir kimsenin kalbine Allah korkusu yerleşti mi, dilinde işe yaramaz bir söz bulunmaz.
  Bu korku dünyâ sevgisini ve arzusunu yakar, dünyaya rağbet etme hâlini gönülden dışarı atar. "

        ***   Fudayl bin iyaz hz.  *** 





Düşündüren 1 tweet

Düşündüren 1 tweet


Ahirette kazandığımız her kuruşun hesabını vereceğiz. Ölmeden hayır yolunda harcayalım. Yoksa malımızı mirasçılar yer, hesabı biz veririz.





Çünkü değerli şeyler muhafaza edilir.

Çünkü değerli şeyler muhafaza edilir.



Yıl 1916 Yer Viyana,
Avusturya Kralı ve Kraliçesi

Yanlış anlamayın... Kraliçe müslüman değil...
Sadece kraliçe olduğu için kıymetli !
Ne kadar gericiler değil mi?

TESETTÜR Allah'ın kadına değer verdiğinin göstergesidir.
Çünkü değerli şeyler muhafaza edilir.




 

Ahmed Şahin - Yolda düşenin hayırlısı, kalkıp yoluna devam edendir!..

Ahmed Şahin - Yolda düşenin hayırlısı, kalkıp yoluna devam edendir!..


Ahmed Şahin
 
 
AİLE-SAĞLIK

 

Yolda düşenin hayırlısı, kalkıp yoluna devam edendir!..


Evet, insanın hayırlısı, ayağı kayıp çukura düşünce ümidini yitirip de düştüğü çukurda kalan değildir. Tam aksine, bismillah deyip düştüğü yerden kalkarak kıble istikametli yoluna tekrar devam edendir hayırlı insan!

Demek ki tehlike, düşmekte değil, düşüp de kalkarak yoluna devam etme azim ve aşkını kaybetmektedir.

- Ben dengemi kaybedip düştüm, ayağa kalkmam da artık imkânsız, hatta benden istikametli adam da olmaz bundan böyle.. diye vesveseye kapılarak, hedefine doğru yürüme sadakat ve sebatını yitirmektedir tehlike...

Nitekim böylesine sürçmelerden sonra kapıldığı vesvesenin etkisinde kalarak istikametli yoluna devam etme azim ve aşkını kaybedenler de görülmektedir bu imtihan dünyasında.

Ancak Allah Resulü (sas) Efendimiz, sürçerek günah çukuruna düşenlerin tekrar dengelerini bulup İslami istikametlerine devam etmeleri için yaptığı uyarısında şöyle buyuruyor:

- İnsanlar mutlaka hata yaparlar. Yani sürçüp düşebilirler. Ancak hata yapanların hepsi de şerli insan değildir! Hata yapanların da hayırlısı vardır!..

- Kimdir hata yapanların hayırlısı ya Resulallah? diye soranlara da şöyle açıklama yapıyor:

- Hata yapanların hayırlısı, tövbe ederek İslami istikametine aynı azim ve aşkla devam edenlerdir!

Demek ki insan bazen bilmeden, bazen de nefsine uyarak hata yapabilir, bu hata da ümidin kesilmesini gerektirmez. Çünkü hatasından pişmanlık duyup da dinî hayat ve İslamî hizmetlerine yine devam edenler, Efendimiz’in (sas) beyanıyla ‘hata yapanların hayırlısından’ sayılırlar!.. Yeter ki, hatadan sonra ciddi şekilde üzüntü duyup pişmanlık hissetsin. Düştüğü yerde, benden adam olmaz artık, demeden kalkıp dini hayatına ve İslami hizmetine aynı azim ve aşkla devam etsin!..

Bu konularda bize ümit ve şevk veren Hz. Ali Efendimiz’in uyarıları da son derece önemlidir.

Kendini çok günahkâr bilen bir adam Hazreti Ali Efendimiz’e gelir:

- Ben yaptığım hatalarla mahvoldum, ne olacak benim halim? diye sızlanır.

İmam-ı Ali Efendimiz de:

- Mahvolacak zamana daha gelmedik, tövbe kapısı henüz kapanmadı, sen tövbe ederek yoluna devam et, der. Ümitsiz adam:

- Benim hatam öylesine büyük ki, tövbe ile affa uğrayacak gibi değildir, der. İmam-ı Ali Efendimiz de:

- Hiç düşündün mü, senin hatan mı büyük, yoksa Rabb’imizin affı, mağfireti mi? diye düşündürecek bir soru sorar.

Adam duraklar, düşünür: ‘Elbette Rabb’imin affı, mağfireti büyüktür’ der.

- Öyle ise der, affı, mağfireti senin günahından büyük olan Rabb’imizin affından ümidini kesme de tövbe edip kıble istikametli yoluna devam et! Senin yapacağın iş, tövbe ederek istikametli yoluna devam etmektir, diye ekler.

Adam bu defa da: ‘Ne zamana kadar bu tövbe?’ diye sorunca kesin cevap şöyle gelir:

- Tövbe ettiğin günahı terk edinceye kadar tövbe!..

Demek ki, bazen sürçüp düşmek insanlığımızın icabıdır. Ancak düştüğü yerde ümitsizliğe kapılıp kalmak insanlığın icabı değil, şeytanın telkin ettiği ümitsizliğin gereğidir. Çünkü şeytan da sürçüp düştüğü çukurda ümitsizliğe kapılıp kalmayı tercih etti. Rabb’imin rahmeti benim günahımdan büyüktür? deyip de ümitle yoluna devam etmeye yönelmedi, böylece düştüğü çukurda kalmaya layık oldu.

Ama Adem babamız: ‘Rabb’imin rahmeti kulunun hata ve kusurundan çok büyüktür’ deyip ümidini kesmeden istikametli yoluna devam etti, sonunda da ilk peygamberlik makamına çıkmaya Rabb’imiz onu layık gördü...

Bu temel bilgilerden sonra sorumuzu şöyle sorabilir miyiz?

- Şimdi nasılsınız? İnsanlığınız icabı olan sürçme ve düşmelerden sonra hemen kalkıp kıble istikametli yolunuza devam etme azim ve aşkınızı koruyor musunuz? Yoksa ‘benden adam olmaz’ vesvesesinin etkisi sürüyor mu hâlâ? Unutmayın, vesvesede hayır olsaydı şeytanı çıkarırdı düştüğü çukurdan.

Bu önemli bilgileri hatırlatmak bizden, İslami istikametli yolumuza devam etme azim ve aşkı da hepimizden olsun inşallah!..
 
 
 

1 Aralık 2014 Pazartesi

Efkan Vural - Her şeye rağmen yaşamak çok güzel-62

Efkan Vural - Her şeye rağmen yaşamak çok güzel-62

SEVGİLİ EFKAN HOCAM FAKİRİNİZİN HAKKINDAKİ Milliyet Blog'daki Yazı dizisine ÖZETLEYEREK ŞÖYLE DEVAM ETMİŞ... 

Allah razı olsun hocam... Sizi çok seviyorum canım hocam...

Sevgili Efkan hocam kendisinden bahsettiğim bölümleri yazılardan çıkartmış. Kendisi benim en iyi dostum, akıl danıştığım büyüğüm, kendime örnek aldığım mütevazi, dürüst, ahlaklı, dindar, çalışkan, Allah'ın salih bir kuludur.

Benim namaza başlamama vesile oldu, yani beni Rabbimle buluşturdu. Allah ebediyyen razı olsun.
Allah bizleri sevdiklerimizle birlikte cennette de komşu etsin.

Çok emek harcayıp özet haline  getirmişsiniz. İyi ki varsınız hocam, bizi komşu yapana hamdolsun...

http://blog.milliyet.com.tr/her-seye-ragmen-yasamak-cok-guzel-62/Blog/?BlogNo=481541

Her şeye rağmen yaşamak çok güzel-62


Her şeye rağmen yaşamak çok güzel-62
 



Celal ÇELİK’in hayata dair, ahlaki, dini ve felsefi yorumlarını yayınladığım yazı dizisini, sevgili Celal ÇELİK’in tüm yazılarını yeniden gözden geçirerek kısa ve öz olarak özet şeklinde sizlere sunmaya devam ediyorum.

Arı’nın Beyni

500 grambal için 900 arı 1 gün çalışırken, 1 arı 25 dakikada 50 çiçek, 450 gram bal için de 17 bin arı 10 milyon çiçek dolaşıyor.

En gelişmiş bilgisayar, saniyede 16 milyar işlem yaparken, bir arı beynisaniyede 10 trilyon işlem yapabiliyor.

Bu en hızlı bilgisayardan 100 milyon kat daha hızlı anlamına geliyor.

Bilgisayarı, iphone’u müthiş şeyler sanan bizler, Allah'ın bu yarattıkları mucizeleri görmüyoruz.

Düşünsenize arıyı. Kasası, monitörü ne kadar yere sığmış. Belki bir milimetrekare...

Ama 100 milyon kat daha hızlı... Yağmurda, sıcakta çalışıyor. Uçabiliyor.

Midesinde kimya fabrikası var. Zehirli ok gibi savunma mekanizması var...

Dünya hayatı aslında bir sınav

Bu dünya hayatı da bir LYS değil mi? Ortalama 60-70 yıllık ömrümüzde, Yaradan’a karşı kulluk sınavındayız. ÖSS’de veya şimdiki adıyla LYS’de olduğu gibi herkese aynı sorular, yani kim daha iyi kulluk sergileyecek?

ÖSS’de kazanç, dünyada rahat bir ömür; dünya hayatı CGS (Cennete geçiş Sınavı) sınavını kazanınca sonu olmayan, ölüm, yaşlılık, hastalık ve çalışmanın olmadığı ebedi bir cennet yaşamı... Kaybetme olayı çok vahim...

Allah bu dünya sınavına bazılarını zengin bir ailede, kimisini fakir, kimini babasız, görme engelli ve benim gibi tekerlekli sandalyede... gönderiyor.

Eğer dünyanın aslında, o LYS yapılan okul gibi geçici bir sınav mekanı olduğunu anlayabilsek keşke; aslında herkes bir gün öleceğini biliyor ama neden böyle hırsla mala, paraya bağlanıyor?

Biz engellilerde hasta bedenlerimiz ile dünyadaki tüm insanlar gibi sabır ve şükür imtihanındayız. LYS de engelli, engelsiz tüm öğrencilere aynı sınav olduğu gibi dünya CGS imtihanında da tüm insanlara soru aynı: Her an,her olayda sabır ve şükür...

Allah mutlak adaleti ile tabii ki sabreden, şükreden ve ibadet eden engellilere herkesten daha fazla sevap veriyor ama bize ayrı muamele yok... Bunu anlasak, engelli oluşumuza takılmayacağız.
 
Efkan Vural

 (Devam edecek)



Haftanın Kuran-ı Kerim mesajları – 23




Haftanın Kuran-ı Kerim mesajları – 23



 



1 - Lokman sûresi 21. âyet

 

Kendilerine: "Gelin, Allahın indirdiği buyruklara uyun!" denilince:"Hayır, biz babalarımızdan ne görmüşsek onu uygularız, sadece onlara uyarız" derler. Peki şeytan atalarını o alevli ateş azabına çağırmış olsa da mı onların peşinden gidecekler?

 

***************

 

2 - Cumua sûresi 1. âyet


Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi melik (kâinatın gerçek hükümdarı), kuddûs (çok yüce, her noksandan münezzeh) azîz ve hakîm olan Allahı tesbih ve tenzih eder.

 

***************

 

3 - Münafikun sûresi 4. âyet


Onları gördüğünde kalıpları kıyafetleri senin hoşuna gider, onları beğenirsin. Konuştuklarında sözlerine kulak verirsin. Gerçekte ise onlar, âdeta duvara dayatılan, ruhsuz kütüklere benzerler. İçleri boş, ödlek olduklarından çıkan her sesten pirelenir, her yeni haberi kendi aleyhlerinde sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah belalarını versin onların! Nasıl da hakikatten vazgeçiriliyorlar.

 

***************

 

4 - Mücadile sûresi 18. âyet


Şeytan onların akıllarını çelmiş de onlara, Allahı hatırlamayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın takımıdır ve şunu unutmayın ki şeytanın takımı ziyan ve hüsrana mahkûmdur.

 

*****************

 

5 - Kehf sûresi 109. âyet

 

De ki: "Rabbimin sözlerini yazmak için bütün denizler mürekkep olsaydı, hatta onun bir mislini de takviye gönderseydik, bu denizler tükenir, Rabbinin sözleri yine de bitmezdi."

 

******************

 

6 - Kaf sûresi 36. âyet

 

Kendilerinden önce Biz öyle nesiller helâk ettik ki onlar, bunlardan daha güçlü kuvvetli idiler. Hakimiyetlerini yaymış, şehir şehir dolaşmış, "ölümden kaçıp kurtulacak bir yer yok mu?" diye her tarafı delik deşik etmişlerdi, ama hep eli boş dönmüşlerdi.

 

********************

 

7 - Hac sûresi 4. âyet

 

O şeytan ki alnında âdeta şöyle yazılmış: "Bu, kendisini dost edineni yoldan çıkarır ve doğru alevli ateşe sürükler"

 

********************

 

8 - Kasas sûresi 80. âyet

 

Âhirete dair ilimden nasibi olanlar ise: "Yazıklar olsun size! Bu dünyalıkların böylesine peşine düşmeye değer mi? Oysa iman edip güzel ve makbul işler yapanlara Allahın cennette hazırladığı mükâfat elbette daha hayırlıdır. Buna da ancak sabredenler nail olur."

 

********************

 

9 - Vakıa sûresi 60,61. âyet

 

Aranızda ölümü Biz takdir ettik. Sizi yok edip yerinize benzerlerinizi getirmeyi ve sizi bilemeyeceğiniz bir biçimde ve vasıfta yaratmayı dilersek, Bize mani olacak hiçbir güç yoktur.

 

*******************

 

10 - Tevbe sûresi 78. âyet

 

O münafıklar hâlâ anlamadılar mı ki Allah onların sözlerini de, fısıldaşmalarını da bilir hem Allah bütün gaybleri tam tamına bilir.

 

 

 

 

 

Allah var mıdır? Allah'ın varlığının kanıtları ve ispatları nelerdir?

Allah var mıdır? Allah'ın varlığının kanıtları ve ispatları nelerdir?


Allah var mıdır? Allah'ın varlığının kanıtları ve ispatları nelerdir?
 
Allah Var Mıdır? Allah'ın Varlığının Kanıtları ve İspatları Nelerdir?


Allah'ın varlığının sayısız kanıtları, ispatları mevcuttur. Detaylı ispatlar Risale-i Nur'da açıklanmıştır. Bu yazıda bazı kanıtlar özet olarak verilecektir:

Bir harf katipsiz, bir saray ustasız olmaz. Demek ki bu kainat kitabının ve bu kainat sarayının bir Sahibi, bir Yaratıcısı olmak zorundadır.

Bir yazının varlığı için katibin hayat, kudret, ilim, irade sahibi olması gerekir. Katibin hayatı, yazıyı yazabilecek kudreti, yazıyı yazmak için ilmi ve yazıyı yazıp yazmamaya karar verecek iradesi olmalıdır.

Şu kainatta zerrelerden yıldızlara kadar her şey düzen içerisindedir. Şu kainat kitabının sonsuz hayat, sonsuz ilim, sonsuz kudret, sonsuz irade sahibi bir Yaratıcısının olması zorunludur.

Kainatın meydana gelmesi şuursuz tabiata, kör tesadüfe havale edilemez. Şuursuz, kudretsiz, ilimsiz zerreler yoku var edemez, var olanı değiştiremez, hikmetli işleri kendi başına yapamaz. Demek ki kainatın tesadüfen oluşma ihtimali yoktur. Çünkü maddenin hayatı, ilmi, kudreti, iradesi yoktur.

Mesela nesneler üzerinde Güneş'in ısı ve ışığı yansır. Eğer bu ısı ve ışığın kaynağının Güneş olduğu inkar edilirse o zaman her bir nesnenin bu ısı ve ışığa kendi kendisiyle sahip olduğu, her bir nesnenin birer Güneşçik olduğu kabul edilecektir.

İşte kainattaki varlıkların bir Yaratıcısı olduğu kabul edilmez ise o zaman her bir varlığa birer ilah gözü ile bakılacaktır çünkü kainatta hikmet ve düzen vardır. Yaratıcıyı inkar etmek her bir varlığın kendi kendisiyle bu düzeni kontrol ettiğine, her bir zerrenin kendi kudreti, ilmi ile diğer varlıklar ile irtibatta bulunduğuna inanma ile sonuçlanır.

Bu ise her bir cansız zerreyi hayat sahibi, her bir ilimsiz zerreyi kusursuz ilim sahibi, her bir kudretsiz zerreyi kusursuz kudret sahibi, her bir iradesiz zerreyi mükemmel irade sahibi kabul etmek ile sonuçlanır. Dolayısıyla ateizm bir safsatadan ibarettir. Kainatı tek başına idare etmeyen, zerreyi de var edemez.

Bir cansız, ilimsiz, kudretsiz, iradesiz tohumdan kocaman bir ağaç çıkıyor ve o ağaçtan yüzlerce yapraklar, yüzlerce faydalı, vitaminli meyveler, renkli çiçekler meydana geliyor. Tüm bu hikmetli işleri basit, cansız, hayatsız, ilimsiz, kudretsiz tohumun yaptığını söylemek büyük bir hatadır.

Zerrelerden yıldızlara tüm kainatı yoktan var eden, sonsuz hayat, sonsuz ilim, sonsuz kudret, sonsuz irade sahibi, zamanı, mekanı, maddeyi, ruhu yaratan bir Yaratıcı'nın varlığı kabul edilmek zorundadır. Kainatın oluşumu şuursuz tabiat ve kör tesadüfe havale edilemez.

Hatasızca, karıştırılmadan, hızlıca, çok sayıda, farklı suretlerde, farklı biçimlerde, farklı türlerde varlıkların dünyaya gelmesi bilinçsiz, ilimsiz tabiat ve kör tesadüf ile açıklanamaz.

Milyonlarca bilgi küçük maddeler içerisinde muhafaza ediliyor. Hafızalar beyinde, hayvanlar yumurtalarda, insanın karakteristik özellikleri menide, bitkiler tohumda muhafaza ediliyor. Bu mükemmel muhafaza Hafiz olan Allah'ın varlığını ve birliğini ispat ediyor.

Varlıklardaki estetik ve sanat şuursuz tabiata havale edilemez. Ressam olmadan resim olmayacağı gibi, sonsuz kudret sahibi bir Sani olmadan şu kainat sanatı da olamaz. Şu mükemmel kainat sanatı her türlü eksikliklerden münezzeh bir Allah'ın varlığını ve birliğini ispat eder. 

http://blog.milliyet.com.tr/allah-var-midir--allah-in-varliginin-kanitlari-ve-ispatlari-nelerdir-/Blog/?BlogNo=432160



 

Oktay Usta tuzlu kurabiye tarifi

Oktay Usta tuzlu kurabiye tarifi

Kıymetli arkadaşlar email listemizde bayanlar çoğunluktadır.
Çok sevdiğim bu kurabiyelerden çocuklarınıza yaparsınız inşallah...

Oktay Usta tuzlu kurabiye tarifi


Oktay Usta tuzlu kurabiye tarifi
 
tuzlu kurabiye


Oktay Usta Tuzlu Kurabiye Tarifinin malzemeleri:

1 paket margarin (oda sıcaklığında bekletilmiş)
1 paket kabartma tozu
2 adet yumurta (1'nin  beyazı üstü için kullanılacak)
1 çay bardak dan daha az sıvı yağ
1 tatlı kaşık sirke
Aldığı kadarı ile un,
üzerine susam,
çörekotu
ve birazda tuz

HAZIRLANMASI:

Tabi ki ilk olarak hamurumuzu hazırlıyoruz, hamurumuz için bir yoğurma kabına, susam ve çörek otu hariç, tüm malzemeleri döküp yoğurmaya başlıyoruz, kulak memesi yumuşaklığına gelene kadar devam ediyoruz.

Kurabiye kalıbımız varsa kurabiye kalıpları ile, yoksa da elimizle şekiller vererek önceden yağlayıp hazır hale getirdiğimiz fırın tepsisine, aralarında boşluk bırakarak dizelim.

Yumurta beyazını üzerine sürüp çörek otu ve susam da serpiştirerek fırına sürebiliriz.

150 derece sıcaklığa ulaşmış fırınımızda 45 dakika pişirelim.
İşte size Oktay Usta’dan tuzlu kurabiye tarifi.
Afiyetler olsun efendim…

Tuzlu Kurabiye Tarifi

http://www.tuzlukurabiyetarifi.com/oktay-usta-tuzlu-kurabiye-tarifi.html


 

İŞTE FAKİRİNİZİN HALİ BUDUR

İŞTE FAKİRİNİZİN HALİ BUDUR

Hani Mecnun’a; “Vazgeç şu Leylâ’nın aşkından” dediklerinde,
İlâhî aşkın kendini ulaştırdığı ya da olgunlaştırdığı hâli kendinde bir türlü göremeyenlere Mecnun:

“Leylâ diye diye buldum Mevlâ’yı
Ben şimdi neyleyeyim Leylâ’yı”    .  .  . der.


Hikaye: İmanı Olmayanın Hayrı

Hikaye: İmanı Olmayanın Hayrı



Cüneyd-i Bağdadî (k.s.) bir kış gününde bir mecûsînin kuşlara yem dağıttığını görür ve aralarında şöyle bir konuşma geçer:

- Sen hayır yapıyorum diye kendini boşuna aldatıyorsun. Allah evvelâ îmanı farz kılmış, geri kalan hayır-hasenatı ondan sonra emretmiştir. İman etmedikçe senin bu yaptığın iyilik Allah indinde makbule geçmez.

- Ben de biliyorum kabul olunmıyacağını. Fakat Allah bu yaptığımı görmez, bilmez mi? dedi.
- Elbette görür ve bilir.
- Öyleyse o da bana yeter, der ve bildiğine devam eder.

Aradan zaman geçer. Cüneyd-i Bağdadî Hazretler bir hac mevsiminde Mescid-i Haram'ı tavaf ederken bir adamın ellerini açmış Allaha yalvarmakta olduğunu, hatta gözlerinden sel gibi yaşlar akıttığını görür. İyice dikkat eder, o zatın karlı bir havada kuşlara yem veren mecûsî olduğunu anlar.

Tavaftan sonra yanına yaklaşıp hemen kollarından yakalar. Mecûsîde onu tanır ve şöyle der:
- İşte Allah gördü ve bildi, deyip kelime-i şehadet getirip ruhunu oracıkta teslim eder.

O anda Cüneyd-i Bağdadî (k.s.) Allah tarafından şöyle hitap olunur:
- Ya Cüneyd! Sen Beytimi arzu ederek geldin ona kavuştun. O ise beni arzu ederek geldi bana kavuştu.

Bir mecûsînin bile mubarek bir ayda Allah rızası için hayırda bulunması nelere vesile oluyor ....

Allah cümlemizin sonunu hayreyleye!..