Ahirette kendilerine korku ve hüznün ulaşamayacağı kullar kimler?
Dostun dostu sormayacağı, kişinin kardeşinden, anne-babasından ve evlâdından kaçacağı, çocukların korkudan ak saçlı ihtiyarlar hâline döneceği ifâde edilen kıyâmet gününün o şiddetli hengâmında, birtakım insanlar vardır ki, onlar büyük bir emniyet ve huzur içerisinde ilâhî ikramlara mazhar olurlar. Onlar için hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.
Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
“Bilâkis kim ihsan sahibi bir kul olarak yüzünü sadece Allâh’a döner (O’na hakkıyla kulluk ederse), işte onun Rabbi katında ecri vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olacak değillerdir!” (el-Bakara, 112)
“Bilesiniz ki, Allâh’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de. Onlar (Allâh’a) îmân edip de takvâya ermiş olanlardır.” (Yûnus, 62-63)
“Şüphesiz, «Rabbimiz Allah’tır» deyip, sonra istikâmet üzere dosdoğru gidenler yok mu; işte onların üzerine melekler iner ve; «Korkmayın, üzülmeyin, size vaad edilen Cennet’le sevinin!» derler.” (Fussilet, 30)[1]
AHİRETTE KENDİLERİNE KORKU VE HÜZNÜN ULAŞAMAYACAĞI KULLAR
Diğer âyet-i kerîmelerde zikredilen ve Cenâb-ı Hakk’ın indinde ecirleri bulunup kendilerine korku ve hüznün ulaşmayacağı kullar şunlardır:
  • Allah Teâlâ’dan gelen hidâyete tâbî olanlar, Allâh’ın âyetlerini okuyan peygamberleri duyunca hemen takvâya sarılıp hâllerini düzeltenler. (Bkz. el-Bakara, 38; el-A‘râf, 35; el-Cin, 13)
  • Allâh’a, âhiret gününe ve diğer îmân esaslarına inanıp hâllerini ıslâh edenler, amel-i sâlih işleyenler, namazı ikāme edip zekâtlarını verenler. (Bkz. el-Bakara, 62, 277; el-Mâide, 69; el-En‘âm, 48; Tâhâ, 112; en-Nûr, 55)
  • Allah yolunda mallarını infâk eden, sonra da verdikleriyle minnet (başa kakma) ve eziyette bulunmayanlar. (Bkz. el-Bakara, 262)
  • Mallarını gece-gündüz, gizli-açık infâk edenler. (Bkz. el-Bakara, 274)
  • Şehidler, Allah yolunda öldürülenler. (Bkz. Âl-i İmrân, 169-170)
  • Kâfirlerin; “Allah, bunları aslâ lûtfuna nâil etmez!” diye yeminler edip hor ve hakir gördüğü, lâkin hakîkatte Cenâb-ı Hakk’ın lûtfuna ve rahmetine mazhar olmuş mü’minler. (Bkz. el-A‘râf, 49)
Mü’minleri aşağılayıp küçük görmek, inançsız kimselerin değişmez huyudur. Allâh’a îmân edenlerin hiçbir zaman huzur ve rahatlığa eremeyeceklerini, dâimâ rezil ve zelil olacaklarını düşünürler. Lâkin bilmezler ki insana asıl kıymet kazandıran, îman cevheridir. Sonunda mü’minler Cenâb-ı Hakk’ın rahmetine nâil olarak Cennet’e girdiklerinde, kâfirlere bu düşünceleri hatırlatılır. Zayıf görülen mü’minlerin nasıl korku ve hüzünden ebediyyen emîn oldukları, kâfirlerin de nasıl sonsuz bir hüsran ve rezillik içinde kaldıkları gösterilir. Yani güzel âkıbet müttakîlerindir, yolun sonunda kazanacak olanlar, ancak îman ehlidir.
  • Allâh’ın Kitâbı’na sahip çıkan, ona vâris olan ve Allâh’ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışanlar. (Bkz. Fâtır, 32, 34)
  • Takvâ sahibi kullar. (Bkz. ez-Zümer, 61)
  • Allâh’ın âyetlerine îmân edip müslüman olan, tam bir teslîmiyetle Cenâb-ı Hakk’ın râzı olduğu bir kulluk kıvamına ulaşanlar. (Bkz. ez-Zuhruf, 68-69)
Hadîs-i şerîflerde haber verildiğine göre, Mahşer yerinde, Güneş iyice yaklaştırılıp çok uzun zamandır büyük sıkıntılar içinde bekleyen insanların döktüğü terler neredeyse boylarına ulaşırken, bazı kullar da vardır ki Arş’ın gölgesinde nîmet ve ikramlar içindedirler.
KIYAMET GÜNÜ ARŞIN GÖLGESİNDE 7 SINIF İNSAN KİMDİR?
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu has kulları şöyle haber vermişlerdir:
“Başka bir gölgenin bulunmadığı kıyâmet gününde Allah Teâlâ, yedi (sınıf) insanı, Arş’ının gölgesinde barındıracaktır:
  1. Âdil devlet başkanı,
  2. Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
  3. Kalbi mescitlere bağlı Müslüman,
  4. Birbirlerini Allah için sevip, buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,
  5. Güzel ve mevkî sahibi bir kadının beraber olma isteğine; «Ben Allah’tan korkarım!» diyerek yaklaşmayan yiğit,
  6. Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
  7. Tenhâda Allâh’ı anıp gözyaşı döken kişi.” (Buhârî, Ezân 36, Zekât 16, Rikāk 24, Hudûd 19; Müslim, Zekât, 91)
Yine kıyâmet gününün sıkıntılarından âzâd olup korku ve hüzün duymayacak olan bahtiyarlardan biri de, sırf Allah için birbirlerini seven mü’minler olacaktır.
Bu hakîkati de Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle haber vermişlerdir:
“Kıyâmet günü Allah Teâlâ şöyle buyurur:
«Celâlim hakkı için, Bana itaat maksadıyla birbirlerini sevenler nerede? Hiçbir gölgenin bulunmadığı bugün, onları Arş’ımın gölgesinde gölgelendireceğim, onları muhâfaza edeceğim.»” (Müslim, Birr, 37)
Bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“Allah Teâlâ’nın kullarından birtakım insanlar vardır ki, nebî değildirler, şehid de değildirler, fakat kıyâmet gününde Allah katındaki makamlarından dolayı onlara nebîler ve şehidler imrenerek bakarlar.” buyurmuşlardı.
Ashâb-ı kirâm:
“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Onların kim olduğunu bize haber verebilir misiniz?!” dediler.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz (onların bir kısmını haber vererek) şöyle buyurdular:
“–Bunlar öyle insanlardır ki, aralarında ne akrabalık ne de mal alıp verme gibi bir münâsebet olmaksızın, sırf Allah rızâsı için birbirlerini severler. Vallâhi onların yüzleri nurdur, kendileri de nurdan birer minber üzerindedirler. İnsanlar korktukları zaman bunlar korkmazlar (Rab’lerine sığınırlar), insanlar mahzun oldukları zaman bunlar üzülmezler (tevekkül ve teslîmiyet gösterirler).”
Peşinden de Yûnus Sûresi’nin 62-64. âyetlerini tilâvet ettiler. (Ebû Dâvûd, Büyû, 76/3527; Hâkim, IV, 188/7318)
Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in haber verdiği şu hâdise de, din kardeşini Allah için sevmenin ind-i ilâhîdeki değerini ne güzel ifâde etmektedir:
“Bir kimse başka bir köydeki (din) kardeşini ziyaret etmek için yola çıktı. Allah Teâlâ, adamı gözetlemek için onun yolu üzerinde bir meleği vazifelendirdi. Adam meleğin yanına gelince, melek:
«–Nereye gidiyorsun?» diye sordu.
O zât:
«–Şu köyde bir din kardeşim var, onu görmeye gidiyorum.» cevâbını verdi.
Melek:
«–O kardeşinden elde etmek istediğin bir menfaatin mi var?» dedi.
Adam:
«–Yok, hayır; ben onu sırf Allah rızâsı için severim, onun için ziyaretine gidiyorum.» dedi.
Bunun üzerine melek:
«–Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öylece seviyor. Ben, bu müjdeyi vermek için Allah Teâlâ’nın sana gönderdiği elçiyim.» dedi.” (Müslim, Birr, 38; Ahmed, II, 292)
BORÇ VERMENİN VE BORCUN ÖDENMESİNDE KOLAYLIK SAĞLAMANIN FAZİLETİ
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz diğer bir hadîs-i şerîflerinde de, zor durumda olan bir kimseye borç veren ve bu borcun ödenmesinde kolaylık sağlayan kimse için şöyle buyurmuşlardır:
“Her kim zor durumdaki borçluya mühlet verir veya alacağında indirim yaparsa, Allah Teâlâ onu kendi gölgesinde gölgelendirir.” (Müslim, Zühd, 74)
“Bir kimse darda bulunan borçluya mühlet verir veya borcunun bir kısmını ya da tamamını bağışlarsa, Cenâb-ı Hak o kişiyi Allâh’ın gölgesinden başka gölge bulunmayan kıyâmet gününde Arş’ının altında gölgelendirir.” (Tirmizî, Büyû‘, 67/1306; İbn-i Mâce, Sadakât, 14)
Dipnot:
[1] Ayrıca bkz. el-Ahkāf, 13.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları