Hasan-ı Basrî Hazretleri şöyle buyurmuştur:
“İki gün ve iki gece vardır ki mahlûkat, onlar gibisini asla duymamış ve görmemiştir:
Gecelerin birincisi, kabir ehliyle kaldığın ilk gecedir. Daha önce onlarla hiç kalmamıştın.
İkincisi, sabahı kıyâmet olan gecedir ki artık gecesi olmayan bir gün başlayacaktır.
En dehşetli iki güne gelince, birincisi, Allah Teâlâ’dan bir habercinin gelip O’nun senden râzı olup olmadığını, senin cennete veya cehenneme gideceğini bildirdiği gündür.
İkinci gün de, amel defterinin sağ veya sol tarafında verilerek Cenâb-ı Hakk’ın huzûruna çıkarılacağın gündür.” (Bkz. İbnü’l-Cevzî, ez-Zehrü’l-Fâtih, s. 25; Ebu’l-Ferec Abdurrahmân, Ehvâlü’l-Kubûr, s. 154)
İnsan için en büyük imtihan ve en dehşetli belâ, ölümdür. Ama ondan daha kötü olanı, ölümden habersiz yaşamak, onu hatırdan uzak tutmak ve Hakk’a lâyık ameller işleyememektir. Akıllı insana gereken, ölüm gelmeden evvel ona hazırlanmak ve nefsini kötü ahlâktan temizlemektir.
Şeyh Sâdî şöyle der:
Ey kardeş, sonunda toprak olacaksın! Toprak olmadan toprak gibi mütevâzı olmaya bak!
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- da şöyle buyurmuştur:
Hesâba çekilmeden evvel kendinizi hesâba çekiniz. En büyük arz (Allah Teâlâ’nın huzûruna çıkarılıp O’na arz edileceğiniz gün) için (sâlih ve güzel amellerle) süsleniniz! Şüphesiz dünyadayken nefsini hesâba çeken kimse için kıyâmet günündeki hesap hafif olacaktır.” (Tirmizî, Kıyâmet, 25/2459)
Fânî vücûdumuz kabre defnedilirken evlâdımız ve malımız geride kalacak. Biz ancak amellerimizle toprağın sînesine gömüleceğiz. Orada kefenleri mizle birlikte bedenlerimiz de toprak olacak. Geriye bizimle birlikte sadece amel-i sâlihlerimiz kalacak.
İmâm Gazâlî Hazretleri şöyle buyurur:
Ölüm anında kişiyle birlikte ancak üç husûsiyeti kalır:
1) Kalp temizliği, yani kalbin dünya kirlerinden arınmış olması. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
قَدْ افَْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَا
(Nefsini kötülüklerden) arındıran kurtuluşa ermiştir.” (eş-Şems, 9)
2) Allâh’ın zikriyle ünsiyeti. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
الََا بِذِكْرِ اللِّٰه تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ
…Bilesiniz ki, kalpler ancak Allâh’ın zikriyle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28)
3) Allah için muhabbet beslemesi. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
قُلْ اِنْ كُنْتمُْ تحُِبُّونَ اللَّٰه فَاتبَِّعُون۪ي يحُْبِبْكُمُ اللّٰه وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنوُبَكُمْ وَاللّٰه غَفُورٌ رَح۪يمٌ
(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana tâbî olunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafûr’dur, Rahîm’dir.” (Âl-i İmrân, 31)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Tefekkür, Erkam Yayınları, 2013, İstanbul