Tefekkür-i mevte devam etmek pek mühim ibâdetlerdendir. Ölümü anmağa devam edenin kalbinde, dünyaya karşı olan meyl-i muhabbet azalır. Dâimî olarak tefekkür eden, dünyanın, değer verilmeyecek bir mekân olduğunu yakînen bilir. Bu bilgi kendisinden hâsıl olunca, dünyaya değeri kadar önem verir.
Hiç bir gün yoktur ki, bir ahbabımızın veya tanıdığımızın ölümünü, âhirete intikal ettiğini duymuş olmayalım.

Omuzumuzda cenâzeleri kabristana götürmemize rağmen kendimiz için bir ibret dersi alıp; mütenebbih olabiliyor muyuz? Bu bizim basîret gözümüzü açıp da Allah teâlânın rızâsı yolunda, âhiret için hazırlıklı olmamıza sebep teşkil ediyor mu? Aynı ölümü kendimizin de tadacağımızı unutuyor muyuz?

Basîret sahipleri için cenâze bir ibret levhasıdır. Ne yazık ki insanoğlu gâfildir. Kendisinin fânî olduğunu bildiği hâlde, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi var kuvvetiyle dünyaya çalışır. Ne kadar kaçınırsa kaçınsın âkibet kara toprağa gömülecektir.

Tefekkür-i mevte devam etmek pek mühim ibâdetlerdendir. Ölümü anmağa devam edenin kalbinde, dünyaya karşı olan meyl-i muhabbet azalır. Dâimî olarak tefekkür eden, dünyanın, değer verilmeyecek bir mekân olduğunu yakînen bilir. Bu bilgi kendisinden hâsıl olunca, dünyaya değeri kadar önem verir. Asıl çaba ve gayretini âhiret hazırlığına hasreder. Fânî dünyamızda, kısa bir müddete sıkışan istikbalimiz için her türlü zahmetlere katlanarak, hazırlık yapıyor isek dâimî hayatımız için neden elimizden gelen gayreti sarfetmeyelim? Bâkîyi, fânîye tercih etmeliyiz.

YARIN ÖLECEKMİŞ GİBİ AHİRETE HAZIRLANMAK

Bu sözlerimizden dünyayı terk mânâsı anlaşılmamalıdır. Bir mü’min hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışacak, yarın ölecekmiş gibi âhirete hazırlanmış olacaktır. Kalbin tasfiyesi, nefsin tezkiyesi, ihlâs ile Allah teâlânın rızâsını celp için yapılan ibâdetler, ictimâî hizmetler ve hayrâtlar âhiret hazırlıklarındandır.

Dünya, her ne kadar zemmedilmiş ise, âhiretin tarlası mesâbesinde olduğu için, vazîfelerimizi en fâideli şeylere hasretmesini bilirsek işte o vakit dünyaya aldananlar değil dünyadan istifâde edenlerden oluruz ve dünyanın bize hizmet ettiğini görürüz.

Rasulü Ekrem -sallallahu aleyhi ve selem- Ebû Zer’e buyurdular.

“Mezarları ziyâret et ki, bu sâyede âhireti hatırlarsın. Ölüleri yıka! Çünkü düşmüş olan bedenlerle uğraşmak insana öğüttür. Cenaze namazını kıl, belki o senin kalbine hüzün verir. Mahzun insanlar ise Allah’ın himâyesindedir.”

Gene buyurdular:

“Kim bir kardeşinin mezarını ziyâret eder ve onun başında oturur ise, ölü onunla ünsiyet eder. Kalkıncaya kadar onu dinler, kalkınca onu uğur­lar.”

MEZARLIĞIN SESSİZLİĞİ SİZ ALDATMASIN

Bir defa Osman bin Affan bir kabrin başında durdu ve ağladı. Yanındakiler kendisine dedi ki:

– Sen cenneti cehennemi hatırladığında ağlamıyorsun da bu kabri görünce niçin ağlıyorsun?

Osman zinnureyn -radıyallahu anh- cevâben:

– Kabir âhiret yolculuğundaki konakların ilkidir. Eğer kişi bu ilk konakta paçayı kurtarabilir ise ondan sonrası daha kolaydır. Eğer orada paçayı kurtaramaz ise ondan sonrası daha zordur.

Semmakoğlu Muhammed -kuddise sirruh- mezara bakarak şöyle derdi:

– Bu mezarların sessizliği sizi aldatmasın. Orada pek çok gamlılar vardır. Onların müsâvî görünüşleri sizi aldatmasın! Onlar arasında biri birinden çok farklı olanlar vardır.

İmam Gazâlî -kuddise sirruh- buyurur:

– Ölüm büyük bir iştir. Büyük bir tehlikedir. İnsanlar bunu bilmiyorlar. Hatırlasalar da kalblerine fazla tesir etmiyor. Çünkü kalbleri dünya meşgalesine öyle dalmıştır ki, kalblerinde başka bir şeye yer kalmamıştır. Bundan kurtuluş çaresi, bazen bir yere çekilmek ve bir saat kadar dünya meşgalesinden uzak durmaktır.

Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri-1. s. 221-226

Kaynak: Sadık Dânâ, Altınoluk Dergisi, 377. Sayı

http://www.islamveihsan.com/olum-tefekkuru-nasil-yapilir.html