Cenâb-ı Hak, insanoğlunun zayıf yaratıldığını beyân eder. Onun çocukluk devresi de, ihtiyarlık devresi de bâriz bir za’fiyet ve acziyet içerisinde geçer. Ömrün geri kalan gençlik ve kuvvetlilik kısmı insanı aldatmamalıdır. Zîrâ o devre, geleceği muhakkak olan ihtiyarlık için hayr u hasenât ile hazırlık yapma dönemidir.

İnsanların, birbirlerine yardım ederek hayırda yarışmaları, Allah Teâlâ’nın râzı olduğu ve İslâm kardeşliğinin temelini teşkil eden güzel bir haslettir. Zîrâ zayıf ve muhtaç olan herkesin yardımına koşmak, îmânın kemâline işârettir. Cenâb-ı Hak şöyle emir buyurur:

“…İyilik ve takvâ üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın!..” (el-Mâide, 2)

Mü’minler, Allâh’ın emirlerine tâbî olup nefsin arzularından uzaklaşmak husûsunda yardımlaşmalıdırlar. Birbirlerini hayra teşvik ederek iyilik yollarını açmalı ve sâlih amellere sevk etmelidirler. Kısacası, Âhireti birlikte kazanma gayreti içinde olmalıdırlar.

EN FAYDALI YARDIMLAŞMA

Yüce Rabbimiz, en faydalı yardımlaşmanın hakkı ve sabrı tavsiye husûsunda olduğunu, böyle davranan insanların hüsrandan kurtulacağını şöyle beyân eder:

“Zamana andolsun ki, insan hiç şüphesiz hüsrân içindedir. Ancak, îmân edip sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bundan müstesnâdır.” (el-Asr, 1-3)

Peygamber Efendimiz, İslâm’ı tebliğ seferberliği başlayınca ümmetine, hasta ziyâretini, cenâzeye iştirâk etmeyi, aksırana hayır dilemeyi, zayıfa yardım etmeyi, mazluma yardımcı olmayı ve yemin edenin yemininin yerine gelmesi için gayret etmeyi vs. emretmişti. Tavsiyelerine uyarak din kardeşine yardım edebilme aşkıyla dolu olan mü’minlere de şu güzel müjdeleri vermişti:

“Kul, din kardeşinin yardımında olduğu müddetçe, Allah da kulunun yardımcısıdır.” (Müslim, Zikr, 37-38; Ebû Dâvûd, Edeb, 60; Tirmizî, Hudûd, 3)

“Kim (din) kardeşinin ihtiyâcını giderirse, Allah da onun hâcetini giderir. Kim bir Müslümanın dert ve kederine çâre olur (onu ferahlığa kavuşturur)sa, Allah da o sebeple kıyâmet sıkıntılarından bir sıkıntıyı kendisinden giderir.” (Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58)

Allah Teâlâ’nın kendisine yardımcı olmasını kim istemez ki!.. Hele kıyâmetin o dehşetli sıkıntıları karşısında!..

Yardım edilen kişi zor durumda ise, o zaman bu amel-i salihin kıymet ve ecri daha büyük olur. Cenâb-ı Hak sıkıntıya düşmüş kuluna yardım edilmesini daha çok sever. Bunun aksine, imkânları müsâit olduğu hâlde darda kalmış bir mü’min karşısında bîgâne ve lâkayd davranmak da ağır bir vebâldir.

CİHAT SEVABI KAZANDIRAN AMEL

Cenâb-ı Hak, herhangi bir hayır yoluna girmek isteyen Mmüslümana yardım eden kişiye de, onun kazandığı sevâbın aynısını verir. Nitekim bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur:

“Kim Allah yolunda cihâda gidecek bir gâziyi techîz eder, gerekli ihtiyaçlarını karşılarsa, âdeta cihâda gitmiş gibi sevap kazanır. Cihâda giden gâzinin arkada bıraktığı âilesine güzelce bakıp onların ihtiyaçlarını karşılayan kimse de sanki cihât yapmış gibi sevap kazanır.” (Buhârî, Cihâd, 38; Müslim, İmâre, 135-136)

Mü’minler birbirlerine yardım husûsunda, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binâlar gibidirler. Parmakları birbiri arasına geçirilerek kenetlenen ve gerektiğinde birbirini yıkayıp temizleyen iki ele benzerler ki, biri diğerinin eksiğini tamamlar ve yanlışını düzeltir. Onu kirli göstermek, hatâsını ortaya çıkarmak için değil, temiz ve hayır üzere olması için gayret sarf eder.
Âlemlerin Fahr-i Ebedîsi ne güzel buyurmuştur:

“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulüm ve haksızlık yapmaz, yardımını kesmez ve onu hakir görmez.” (Müslim, Birr, 32)

“…Mü’min mü’minin kardeşidir, onun geçimine yardım eder ve onu arkasından kötülüklere karşı korur.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 49/4918)

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- de şöyle der:

“Mü’min, (din) kardeşinin aynasıdır. Onda bir ayıp gördüğünde onu düzeltir.” (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, no: 238)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 2, Erkam Yayınları

http://www.islamveihsan.com/islamda-yardimlasmanin-fazileti.html