3 Mayıs 2017 Çarşamba

GIYBET KANSER GİBİDİR

GIYBET KANSER GİBİDİR

Gıybet, din kardeşinin işitince üzüleceği bir kusûrunu arkasından söylemekdir. Ya’ni belli bir mü’minin aybını, onu kötülemek için arkasından söylemek, gıybet olur. Meselâ, bedeninde, nesebinde, ahlâkında, işinde, sözünde, dîninde, dünyâsında, hattâ elbisesinde, evinde bulunan bir kusûr arkasından söylendiği zaman, bunu işitince üzülürse, gıybet olur. Kapalı söylemek, işâret ile, hareket ile bildirmek, yazı ile bildirmek de, hep söylemek gibi gıybetdir.


Bir müslümanın günâhı ve kusûru söylendikde, elhamdülillah biz böyle değiliz demeleri, gıybetin en kötüsü olur. Birisinden bahs edilirken, elhamdülillah, Allah bizi hayâsız yapmadı gibi, onu kötülemek, çok çirkin gıybet olur. Falanca kimse çok iyidir, ibâdetde şu kusûru olmasa, dahâ iyi olurdu demek gıybet olur.

Bid’atleri, mezhebsizliği yayarak ve âşikâre günâh işlemeğe devam ederek, müslümanların doğru yoldan ayrılmalarına sebeb olanı, bunun zararından korunmaları için müslümanlara tanıtmak gıybet olmaz ise de bunu fitneye sebep olmayacak şekilde bildirmelidir.
Gıybet kanser gibidir. Girdiği vücud iflâh etmez. Bugün insanların çoğunun gıybet kanserine yakalandıkları müşâhede edilmektedir. Bu gıybet âfetinin salgın haline geldiği herkesce mâ’lûmdur.

Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmin Hucûrât sûresi, 12. âyet-i kerîmesinde, sû-i zandan kaçınmayı emr etmekde, birbirini çekiştirmeyi men etmekde, gıybeti ölü kardeşinin etini yemeğe benzetmekdedir.

Bazı hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Gıybetden uzak olunuz, çünki gıybet zînâdan fenâdır. Zînânın tevbesi kabul edilir ama, gıybet edilen helâl etmeyince tevbesi kabul edilmez.”


“Mi’rac gecesi Cehennemi bana gösterdiler, etleri parça parça edilip, ağızlarına konduğu birtakım insanlar gördüm. Kendilerine bu kokmuş etleri yiyin diyorlardı. Bunların kimler olduğunu sual etdim. Cehennem meleklerinin reîsi Mâlik, bunlar gıybet edenlerdir, gıybet edenler şeytânın dostlarıdır, dedi.”

“Cehennemden en son çıkarılan kimse, gıybetden tevbe edendir. Yani tevbe ederken helâlleşmeyendir. Cehenneme girenlerin ilki ise gıybetden tevbe etmeden ölen kimsedir.”

“Bir gıybet edeni, Allahü teâlâ, on şey ile cezalandırır:

1- Rahmetinden uzak eder.
2- Meleklerden uzak eder.
3- Taatini, iyiliklerini yok eder.
4- Resûlullahın ruhunu ondan çevirir.
5- Allahü teâlâ ona gadab eder.
6- Ruhunu teslim ederken onu baş aşağı eder.
7- Kabir azabını şiddetli eder.
8- Ölüm zamanında amellerini sevâbsız bırakır.
9- Cehenneme yakın eder.
10- Cennetden uzak eder.”

“Bir kimseyi tiksindirecek bir sözü dinlemek, doğru olsa da o kimseyi giybet olur.”

“Gıybet, insanın sevâbını, iyi amellerini, ateşin kuru odunu yakdığı gibi yakar.”

“Kıyamet günü, bir kimsenin sevâb defteri açılır. Ya Rabbi! Dünyâda iken, şu ibâdetleri yapmışdım. Sahifede bunlar yazılı değil, der. Onlar, defterinden silindi, gıybet etdiklerinin defterlerine yazıldı, denir.”


 “Kıyamet günü bir kimsenin hasenât defteri açılır. Yapmamış olduğu ibâdetleri orada görür. Bunlar seni gıybet edenlerin sevâblarıdır, denir.”

Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma vahy eyledi ki, “Gıybet edip tevbe eden kimse Cennete en son gidecekdir. Gıybet edip, tevbe etmeyen kimse Cehenneme en önce girecekdir.”

Gıybet, hem Allah huzurunda ve hem de insanların hakkı olması bakımından çok büyük mes’ûliyeti mûcib bir hata ve büyük bir günâhdır. Gıybet edenlerin dili, kıyamet günü fecî bir manzara arz ederek bütün mahlûkat arasında mahcûb ve rezîl olacakdır.

Gıybet söylemek veya dinlemek çalgıdan ve oyundan daha büyük günahdır. İbâdetlerin sevâbını yok eder. Zahmet çekerek, sıkıntılara katlanarak ibâdet yapıp da, bunun sevâbını yok etmek, akılsızlık, cahillik ve ahmaklık değil midir? İbâdetler Allahü teâlâya arz olunurken bunları gıybet ve faidesiz sözlerle sahibimizin karşısına çıkarmak kadar edebsizlik olur mu?

Halid bin Rebi’ hazretleri anlatır:

“Dostlarım bir müslümanı gıybet etdiler, ben mâni olmadım. O gece rü’yada siyah bir kimsenin, pis kokulu domuz etini bir tabağa koyup getirdiğini ve önüme koyup yüksek sesle, “Hadi ye!” dediğini gördüm. “Ben müslümanım, müslüman domuz eti yemez,” dedim. “Ama müslümanın etini yersin, o bundan bin kat harâmdır” diyerek o etden bir parça kesip ağzıma koydu. Uyandım, o et ağzımda idi ve pis pis kokuyordu. Kırk gün onun pis kokusunu ağzımda duydum.”
İbni Sîrîn hazretleri, “Seni gıybet ettim, hakkını helâl et” diyen birisine şöyle cevab verdi:

“Allahü teâlânın harâm etdiğini ben nasıl helâl ederim.”

Bu sözle, önce Allahü teâlâya tevbe et ki, benim helâl etmemin faydası olsun demek istedi.

İbrâhim Edhem hazretleri, bir yemeğe da’vet edilmişdi. Sofrada, çağırılanlardan birinin bulunmadığı söylenince, o ağır kimsedir, denildi. İbrâhim bin Edhem, gıybet edildi, buyurdu ve çıkıp gitdi.
Hasen-i Basrî hazretlerine, birisinin kendisini gıybet etdiğini haber verdiler. Ona bir tabak helva gönderip, (Sevâblarını bana hediyye etdiğini işitdim. Karşılık olarak bu tatlıyı gönderiyorum) dedi. İmâm-ı A’zâm Ebû hanîfe hazretlerine de, birisinin kendini gıybet etdiğini söylediler. Ona bir kese altın gönderip, (bize verdiği sevâbları artdırırsa biz de karşılığını artdırırız) dedi.

Yapılan kötüleme yalan ise, iftirâ ise, zararı söyliyene olur. (Onun sevâbları bana verilir. Benim günâhlarım ona yüklenir) demelidir. İftirâ etmek, gıybet etmekden dahâ fenâdır.

Yanında gıybet yapıldığını işiten kimse, buna hemen mânî olmalıdır. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

“Din kardeşine, onun haberi olmadan yardım eden kimseye, Allahü teâlâ dünyâda ve âhıretde yardım eder.”

“Yanında, din kardeşi gıybet edilince, gücü yetdiği halde ona yardım etmiyen kimsenin günâhı, dünyâda ve âhıretde kendine yetişir.”

“Bir kimse, dünyâda din kardeşinin hakkını korursa, Allahü teâlâ, bir melek göndererek, onu, Cehennem azâbından korur.”

Gıybet yapılırken, orada bulunan kimse, korkmazsa, söz ile, korkunca, kalbi ile red etmezse, gıybet günâhına ortak olur. Sözünü kesmesi veyâhut kalkıp gitmesi mümkün ise, bunları yapmalıdır. Eliyle, başıyla, gözüyle men etmesi kâfî gelmez. Açıkça, sus, demesi lâzımdır.

Hocam (Gıybet edene sus diyene yüz şehid sevâbı verilir.) buyurdu.
İnsanı gıybet etmeğe sürükliyen sebebler çokdur. Bazıları şunlardır:
Ona karşı düşmanlık, yanında olanların fikirlerine uymak düşüncesi, sevilmiyen bir kimseyi kötülemek, kendisinin o günâhda bulunmadığını bildirmek, kendinin ondan üstün olduğunu bildirmek, hased etmek, yanında bulunanları güldürmek, şakalaşmak, onunla alay etmek, ummadığı kimsenin harâm işlemesine hayretini bildirmek, buna üzüldüğünü, ona acıdığını bildirmek, harâm işlediği için onu sevmediğini bildirmek.

Gıybet, insanın sevâblarının azalmasına, başkasının günâhlarının kendine verilmesine sebeb olur. Bunları, her zaman düşünmek, insanın gıybet etmesine mânî olur.

Gıybet ederken başkasından söz taşınırsa ayrı bir günâha daha girer. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: “Söz taşıyan (nemmam) Cennete giremez.”

“Sizin en fenânız söz taşıyanlar, aranızı bozanlar ve insanları birbirine düşürenlerdir.”
Buna fitne çıkarmak denir. Büyük günâhdır.

Gıybet insanların aralarının açılmasına, dargınlıklara sebeb olur. Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki: (İki kimse birbirlerine dargın olarak ölürlerse, Cehennem yüzü görmeden Cennete giremezler. Cennete girerlerse bile birbirleriyle karşılaşamazlar.)

Gıybet etmenin keffâreti, üzülmek, tevbe etmek ve onunla helâlleşmekdir. Affetmezse, onu övmeli, sevdiğini bildirmeli, yalvarmalı, gönlünü almalıdır. Helâl etmezse hak yine onundur. Pişman olmadan helâlleşmek, riyâ olur, ayrı bir günâh olur. Ölüyü ve zîmmî olan kafiri gıybet de harâmdır.
 

 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder