Mümin olarak kulluk görevlerimizde, yapacağımız ve edeceğimiz işlerde Allah’a, nefsimize, ailemize, akrabalarımıza, komşularımıza ve bütün insanlığa karşı yükümlülüklerimizin farkında olmalıyız.
Ölüm gelinceye dek, Allah’a ibadet etmekle mükellefiz.(Nahl, 16/99) Kullukta süreklilik esas olduğuna göre, ibadet ve taatlarımızı aralıksız sürdürmek, nefislerimizi terbiye etmenin temel şartıdır. Bütün bunlara karşılık insan olmamız hasebiyle hata ve nisyanla malulüz. Kur’an-ı Kerim, insanın zayıf(Nisâ, 4/38) ve aceleci bir tabiatta yaratıldığını(Enbiyâ, 21/37) her fırsatta vurgular. İnsanın bu özellikleri, hayatının bütün evrelerinde; tutum ve davranışlarında çeşitli şekillerde ortaya çıkar. Kimi zaman iradesini yaratılış gayesine göre kullanamayarak arzu ve isteklerinin etki ve baskısı ise ile hata işler. Zaman zaman kendisine, ailesine, çevresine karşı haksızlık yapar. Allah’ın, insanların ve diğer canlıların haklarını ihlal eder. Bütün bunlar, onun yaratılışındaki özelliklerinden kaynaklanır. Bu yüzden Allah Teâlâ, insanın zafiyetlerini ve hususiyetlerini en iyi bildiği için tevbe kapısını ona açık tutmuştur. Yazımıza başlarken öncelikle tevbe’nin ne anlama geldiğini açıklamaya çalışalım.
TEVBE NE DEMEK?
Tevbe, günah işlemeyi en güzel bir şekilde terk etmektir. Bu, özür dileme (i’tizâr) çeşitlerinin en beliğidir. Zira, özür dileme üç yolla gerçekleşir. Birincisi, özür dileyen kimse “ben yapmadım” der. İkincisi, “şundan dolayı yaptım” der. Üçüncüsü, “onu yaptım, hata ettim ve vazgeçtim. Artık onu bıraktım veya ondan feragat ettim” der. Sonuncusu ise tevbedir. Şerî olarak tevbe şu anlamlara gelir: Birincisi, günah işlemeyi terk etmek. İkincisi, işlediği kusurdan pişmanlık duymak. Üçüncüsü, önceki günahları terk edip onlara tekrar dönmemeye azmetmek. Dördüncüsü, mümkün olduğu kadar onları başka amellerle telafi etmeye çalışmak. Bu dördü ne zaman bir araya toplanırsa, tevbenin şartları tamamlanmış olur.(Rağıb el-İsfehânî, Müfredâtü Elfâzi’l-Kur’ân, tahkik, Safvan Adnan Davûdî, Beyrut, 2011, s. 169)
TEVBENİN ANLAMI
Görüldüğü gibi özür dilemek anlamına da gelen tevbe, dönmek, yönelmek ve önceki haline dönüş yapmak anlamlarını da içerir. Kul için tevbe etmek bir zorunluluktur. Can çekişme halinin dışında tevbe kapısı her zaman ve herkese açık tutulmuştur. Bu durum, insanoğluna Allah tarafından verilen önemli bir lütuftur. Zira insanoğlu, beşer olması sıfatıyla her zaman günah işlemeye müsait bir tabiattadır.
Tevbe, bir yönelişin, bir pişmanlığın ve dönüşün ifadesidir. Kulluk açısından en doğru olanı, ölmeden önce tevbe eşiğinden geçmek ve bu konuda acele etmektir.
Allah Teâlâ, müminlerden samimi bir şekilde tevbe etmelerini emretmiş ve onların kurtuluşunu tevbe etmelerine bağlamıştır. “Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!”(Nûr, 24/31),Ey iman edenler! Allah’a içtenlikle tövbe edin”(Tahrîm, 66/8) âyetleri bu gerçeği vurgulamaktadır.
Allah Teâlâ, kullarının tevbe etmesinden hoşnut olacağını beyan buyurmuştur. Aşağıdaki âyetler bu durumu dile getirir: “Allah, size (hükümlerini) açıklamak, size, sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” “Allah, sizin tövbenizi kabul etmek istiyor…”(Nisâ, 4/26, 27)
Hazret-i Peygamber de Allah Teâlâ’nın mümin kulunun tevbe etmesine çok sevineceğini/razı olacağını bildirmiştir.(Buharî, Daavât, 3; Müslim, Tevbe, 1-8)
PEYGAMBERİMİZİN GÜNDE 100 KERE SÖYLEDİĞİ SÖZ
Âyetler ve hadisler, her zaman Allah’a yöneliş halinde olmamızın ve O’na sürekli tevbe etmemizin gerekliliğini açıkça göstermektedir. Hazret-i Peygamber, “Ey insanlar, Allah’a tevbe edin! O’ndan Bağışlanma dileyin. Çünkü ben O’na günde yüz kere şöyle derim: Estağfirullah ve etûbü ileyh” (Allah’ın beni bağışlamasını istiyor ve O’na tevbe ediyorum/ yöneliyorum.)”(Buhârî, Daavât, 3; Müslim, Zikir, 42; İbn Mâce, Edeb, 57) Hazret-i Peygamber’in, Allah Teâlâ’nın istiğfara devam eden kimseyi, kederden, darlıktan kurtaracağını ve beklemediği yerden ona rızık vereceğini beyan etmesi(İbn Mâce, Edeb, 57) de oldukça manidardır.
Peygamber Efendimizin şu hadisi hayatımız boyu tevbe ve istiğfara ne kadar muhtaç olduğumuzu göstermeye kafidir. “Kul günah işlediği zaman onun kalbinde bir siyah nokta oluşur. Şayet tevbe eder, ondan vazgeçer ve bağışlanma dilerse kalbi cilalanır/parlatılır. Eğer günah artarsa bu leke de artar. Bu Allah Teâlâ’nın Kitabı’nda “Hayır, hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır.” şeklinde zikrettiği pastır.(İbn Mâce, Zühd, 29; Ahmed b. Hanbel, II, 297)
O halde mümin olarak kulluk görevlerimizde, yapacağımız ve edeceğimiz işlerde Allah’a, nefsimize, ailemize, akrabalarımıza, komşularımıza ve bütün insanlığa karşı yükümlülüklerimizin farkında olmalıyız.
Kaynak: Kerim Buladı, Altınoluk Dergisi: Sayı: 389

http://www.islamveihsan.com/omur-boyu-devam-eden-muhasebe.html