İlâhî ahlâk ile ahlâklanmak, her şeyden evvel, gönlün Allah ile beraberliğine bağlıdır. Bunun vâsıtası ise muhabbettir.
“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” buyrulmuştur. Bu beraberliğin bir mânâsı da husûsiyetlerin beraberliğidir. Zira muhabbet, seven ile sevilenin husûsiyetlerindeki müştereklikten kaynaklanır.
RÛH-İ SULTÂNÎ NEDİR?
İnsanın özünde ilâhî bir sır vardır. O sır, nefha-i ilâhî olan ruhtur. Ki buna rûh-i sultânî denir. Bir kul, Allâh’ın kendi rûhundan üfleyerek lûtfettiği rûhunu, bir de ilâhî güzelliklerle donatabilirse, Allâh’ın muhabbetine vesîle olan en güzel müştereklik gerçekleşmiş olur. Nitekim Allâh’ı seven mü’minin her hâl ve hareketi, O’nun esmâ ve sıfatlarından izler taşır.
Şunu da belirtelim ki, ilâhî ahlâk ile ahlâklanmakla kasdettiğimiz; Rabbimizin kullarında görmek istemediği azamet ve kibriyâ gibi celâl sıfatlarıyla değil, O’nun kullarında görmekten hoşnud olduğu şefkat, merhamet, affedicilik, cömertlik gibi cemâlî sıfatlarıyla ahlâklanmaktır.
ALLAH KİMLERİ SEVER?
Cenâb-ı Hak, bu şekilde kendi esmâ ve sıfatlarının eserlerini gördüğü kulunu sever. Meselâ; Allah Teâlâ, “tek” olduğu için tek’i, güzel olduğu için güzelliği ve güzeli, âlim olduğu için âlimleri, cömert olduğu için cömertliği, güç ve kudret sahibi olduğu için, zayıf mü’minlere kol-kanat geren madden ve mânen güçlü mü’minleri, vaadinden dönmeyen ve ahdine vefâ gösteren olduğu için vefâkârları, sâdık olduğu için doğru ve dürüst davrananları sever. Bu gerçeği, bütün cemâlî esmâya şümûllendirmek mümkündür.
Ancak şunu da unutmamak lâzımdır ki, Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarından birinin her hangi bir insana izâfe edilmesi mecâzîdir ve Oʼnun “muhâlefetün li’l-havâdis”, yani sonradan yaratılmış olan hiçbir şeye benzememek sıfatıyla birlikte telâkkî edilmelidir. Aksi hâlde, bu sıfatlardan biriyle herhangi bir insanın tavsîf edilmesi şirk olurdu.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından 2, Erkam Yayınları

http://www.islamveihsan.com/kulu-rabbine-sevdiren-hasletler.html