Dünyaya aldanarak âhireti unutmak; bayağı şeylerle oyalanarak saâdeti sefâlet çarşısında aramaktan farksızdır. Bu gafleti bertaraf etmenin çâresi ise “zikir”dir. Zikir, gönlün Allah ile olmasıdır.
Gaflet; Cenâb-ı Hakkʼın, Kurʼân, insan ve kâinatta sergilediği azamet-i ilâhiyye tecellîlerini, akılsız varlıklar gibi alık ve abus bir çehreyle ve donuk bir kalple seyretmektir. Bu tecellîlerin hikmet ve ibretlerini gönül gözüyle okuyamamaktır.
Mevlânâ Hazretleri, bu hâle dûçâr olan gâfillerin şaşkınlığını şu teşbihle îzah eder:
“Bir öküz, Bağdat’a gelir ve şehri bir baştan öbür başa kadar dolaşır. (Pek çok medeniyete ev sahipliği yapan, ortasından şırıl şırıl akan Dicle Nehri’yle ilâhî sanatın müstesnâ bir sergisi olan) Bağdat şehrinde hoşlanılacak nîmetler olarak yalnızca kavun ve karpuz ka­buklarını görür… Zaten öküzle eşeğin seyrine lâyık olan şey; ya yola dökülüp saçılan saman­dır, yahut yolların kenarında biten çayır çimendir!”
Dolayısıyla dünyaya aldanarak âhireti unutmak; bayağı şeylerle oyalanarak saâdeti sefâlet çarşısında aramaktan farksızdır. Bu gafleti bertaraf etmenin çâresi ise “zikir”dir. Zikir, gönlün Allah ile olmasıdır.
Cenâb-ı Hak şu âyet-i kerîmede, kullarının her an zikir hâlinde olmalarını istemektedir:
“Onlar ki, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allâhʼı zikrederler, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin tefekkür ederler (ve şöyle derler:) «Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Senʼi tesbîh ederiz. Bizi Cehennem azâbından koru!»” (Âl-i İmrân, 191)
İşte müʼmin, hayatının her safhasını zikrin feyziyle yaşamalı ki, gaflet, cehâlet ve günahlardan korunabilsin; Cenâb-ı Hakkʼın dostluk iklimine girebilsin.
Dünyayı âhirete tercih etmek, kalbî hassâsiyetleri dumura uğratır. Bu yüzden kul, günahlara, onların vebâlinin ağırlığını hissetmeden, kolayca meyleder. Günahların iç sıkıntısını duymak bir yana, onlar âdeta tatlı bir mûsikî gibi kendisine hoş gelmeye başlar. Zira insan, hâdisât ve vukuâtı, kalbinin durumuna göre idrâk eder.
AHİRETİ DÜNYAYA TERCİH EDEN SALİH KİŞİNİN VASFI
Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleriʼnin buyurduğu üzere, âhireti dünyaya tercih eden sâlih kişinin vasıflarının başında ise “sükûtunun konuşmasından fazla olması” gelmektedir.
Nitekim Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz de:
“Allâhʼa ve âhiret gününe îmân eden kişi, ya hayır söylesin ya da sussun.” buyurmuştur. (Buhârî, Edeb 31, 85; Müslim, Îmân, 74)
Yine âhireti dünyaya tercih eden sâlih kişinin kanaati, hırs ve tamahından ziyâdedir. En büyük huzur ve saâdet; Cenâb-ı Hakkʼın verdiklerine kanaat edebilmektir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Temmuz 2015, 353. Sayı

http://www.islamveihsan.com/allah-ile-olmak-ister-misin.html