Kişi, namazda kimin huzûrunda durduğunun farkında olmalı ve namazı huşû, niyaz ve ilticâ hâlinde kılabilmeye gayret etmelidir. 
Namazı huşû ve huzûr ile kılmaya çok ehemmiyet veren Es‘ad Efendi Hazretleri’nin bu husustaki bâzı ifâdeleri şöyledir:
“Namazını edâ etmek, daha doğrusu Cenâb-ı Hakk’ın huzûr-i saâdetine çıkmakla şereflenmek ve ilâhî feyizlere nâil olmak isteyen kişi, namazdaki hâl ve hareketlerini tatbik için (şöyle) müşahhas bir misal düşünürse isâbetli olur kanaatindeyim. Meselâ kadîm bir Arap âdeti vardır: Herhangi bir istirhâm için büyüklerden birinin huzûruna varan kişi, selâm verdikten sonra onu medh ü senâ eder, kendisine mensub olduğu için dâimâ iftihar ettiğini söyler. En sonunda da ihtiyacını arz ederek istirhamda bulunur. Namaz kılan kişi de böyle bir şeyi tasavvur eder, mücerred bir hâli kendi müşahhas hâline teşbih ederse, şüphesiz bu, namazın hakkıyla îfâsına yardımcı olur.”[1]
Yani kişi, namazda kimin huzûrunda durduğunun farkında olmalı ve namazı huşû, niyaz ve ilticâ hâlinde kılabilmeye gayret etmelidir.
KULLUK VAZİFESİNİ İFÂ
“Âyet-i kerîmede:
«Allâh’ım! Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Sen’den yardım dileriz!» (el-Fâtiha, 5) buyrulur.
Kulun, yardım istemeye hak kazanmasının, kulluk vazifesini îfâdan sonra olacağına açık bir işaret olan bu âyet-i kerîmeyi görmezden gelmeyelim!”[2]
“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in Cenâb-ı Hak -azze ve celle-  Hazretleri’ne arz ve takdim etmiş olduğu «tahiyyât»ı, namaz kılan kişi kendi adına takdim eylemelidir. Efendimiz’in sözünü naklediyor gibi okumamalıdır. Sonra Cenâb-ı Hakk’ın buyurmuş olduğu selâmı, Peygamber Efendimiz’in ilâhî selâma verdiği cevâbı ve Cebrâîl -aleyhisselâm-’ın kelime-i şehâdetini de hep kendi söylüyormuş gibi okumalıdır.”[3]
DİPNOTLAR
[1] M. Es‘ad Efendi, Fâtiha-i Şerîfe Tercümesi, s. 2-3.
[2] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 6.
[3] M. Es‘ad Efendi, Mektûbât, s. 33, no: 10.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları

http://www.islamveihsan.com/namaz-nasil-husu-ile-kilinir.html