Bir kalpte hüzün varsa o kalp benim kalbimdir.
Ebû’l-Hasan Harakanî -kuddise sirruh- şöyle buyurur: “Sabahleyin kalkan âlim ilminin, zâhid de zühdünün artmasını ister. Ebû’l-Hasan ise bir kardeşinin kalbine sevinç ve neşe verebilme derdindedir. Bir din kardeşini incitmeden sabahtan akşama çıkan bir mü’min, o gün akşama kadar Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ile beraber yaşamış gibidir. Eğer bir mü’mini incitirse Allah Teâlâ onun o günkü ibadetini kabûl etmez. Türkistan’dan Şam’a kadar birinin parmağına batan diken benim parmağıma batmıştır, birinin ayağına çarpan taş benim ayağımı acıtmıştır, bir kalpte hüzün varsa o kalp benim kalbimdir. İlâhî! Bütün şartlar altında Sen’in ve Rasûlünün kölesi, mü’minlerin hizmetçisiyim!” (Ferîdüddîn Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, 611-628)
YÂ RABBÎ İHLÂSIMI ARTIR
Herkesin dikkat edeceği en mühim husus, Cenâb-ı Hak’tan ihlâs taleb etmek. Bir mecliste ihlâs varsa, orada her şey vardır. İhlâs yoksa, istediği kadar kitaplar okunsun, tefsirler ve sâire okunsun, feyz olmaz. Fakir, duâlarımda dâimâ; «Yâ Rabbî ihlâsımı artır!» diye duâ ediyorum. İhlâs en güzel şey. İhlâsı olana Cenâb-ı Hak her şeyi bol bol ihsân eder.” (Allah Dostunun Dünyasından: Hacı Mûsâ Topbaş Efendi ile Sohbetler, s. 181)
SENİ İLGİLENDİRMEYEN KONUDA KONUŞMA
Zeyd İbn Eslem -radıyallâhu anh- anlatıyor: “Ebû Dücâne hasta iken ziyaretine giden birisi Ebû Dücâne’nin yüzünün (ışıl ışıl) parıldadığını görünce: “Yüzün neden böyle parıldıyor?” diye sorar. Şu cevabı verir: “İki amelime hüsn-i zannım var, herhâlde ondan olsa gerek:
1. Beni ilgilendirmeyen konularda konuşmam,
2. Müslümanlara karşı gönlümde kötülük beslemem.” (İbn-i Sa’d, III, 557.)
KENDİNİ BÜYÜKLERDEN BİLMEK KÜÇÜKLÜK İŞÂRETİDİR
“Müçtehid âlimlerimizden Ahmed b. Hanbel, Bağdat’ta pazardan dönüyordu. Onu elinde pazar çantasıyla gören biri, koşarak gelip çantasını alıp taşımak istedi. Vermek istemeyince de ısrar etti: “Efendim, büyüklerimize hizmet etmek, bizim vazifemizdir!” Ahmed b. Hanbel şu karşılığı verdi: “Biz kendimizi çantası taşınacak büyüklerden bilirsek, bu kibir olur, küçüklüğümüzün delili sayılır. Bu sebeple bizi çantası taşınacak büyüklerden bilmek size sevap kazandırsa da bize günah getirir. En iyisi, kendi yükümü kendim taşımalıyım. Çünkü mahşerde de herkes kendi yükünü kendisi taşıyacak, kimse kimsenin yükünü yüklenmeyecektir!”
HİZMET EDEN MÂNEN DE TERAKKİ ETMELİDİR
Hizmet eden kişi, hizmetine devam ettiği müddetçe mânen de terakkî etmelidir. Gönlünü Rabbine lâyıkı vechile verip, ihlâs, edep ve tevâzû üzere kulluk vazifesini kemâliyle yapmaya gayretli olmalıdır. Yoksa, mâneviyâta ve usûle uymayan hizmet ehli, rûhen inkişaf ve terakkî edemezse, yaptığı hizmetler, rûhâniyetini zâyî eder… Niyeti zayıf olduğu için Cenâb-ı Hak Teâla Hazretleri’nin nusretinden mahrum kalır. (Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri, II, 237)
TAZESİN, ASLINDAN KOPMA
Şibli (k.s.) ağaçtan kopmuş taze bir dal gördü ve ağladı. Arkadaşları neden ağladığını sordular. Dedi ki: “Bu dal henüz taze olduğu halde aslından kopmuştur. Bilmiyor ki sonu kuruyup çöp olmaktır.” (Rûhu’l-Beyân, Cilt 20, 580)
ENÂNİYETİ NE KIRAR?
Şâh-ı Nakşibend Hz. şöyle buyurmuştur: “Gönül ehlinin yolu; yaptığı sâlih ameli az görmek, tevâzû, hiçlik, yokluk ve acz hâlinde bulunmak, amellerini kusurlu, hâllerini noksan bilmektir. Nefsin enâniyetinin kırılması hususunda, kendini kusurlu görmek kadar faydalı başka bir şey yoktur. Peygamberlerin bile zelle, yani küçük hatâlara düşmelerinin hikmetlerinden biri de budur.”
GÖNÜL ERLERİNİN İŞİ
Bir gün Bâyezîd-i Bistâmî Hazretlerine:
“–Su üstünde yürüyormuşsunuz!” dediler.
“–Bir çöp de su üstünde yüzer.” cevâbını verdi.
“–Havada uçuyormuşsunuz!”
“–Kuş da havada uçar.”
“–Bir gecede Kâbe’ye gidiyormuşsunuz!”
“–Peki o hâlde gönül erlerinin işi nedir?”
“–Allah Teâlâ’dan başka kimseye gönül bağlamamak!” (Attâr, Tezkire, s. 201)
İHTİYACIN OLDUĞUNDA KİLERE DEĞİL BİZE GEL
Rivayete göre bir gece Şeyh Tâhâ’l-Hakkârî’nin kilerine bir hırsız girmiş ve un çuvalını sırtlayıp kaçmak istemişti. Fakat hırsız kaldırmaya güç yetiremeyince, çuvalın ağzını açtı ve içinden bir miktar un boşalttı. Tekrar kaldırmak için hamle ettiyse de başaramadı. Yine boşaltıp kaldırmaya çalıştığı bir sırada, Tâhâ hazretleri kilere girdi. Çuvalın arkasından tutup: “Evladım, yardım edeyim. Herhalde kaldıramıyorsun?” dedi. Şeyh’in ayak sesini, ardından konuşmasını işiten hırsız, iyice korkmuştu. Durumu farkeden Şeyh Tâhâ, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Haydi, ben yardımcı olayım da çuvalı sırtına yükleyelim; ama dikkat et, bizim adamlarımız görmesin. Belki seni üzerler. Bir daha da ihtiyacın olduğunda kilere değil, bize gel. Biz senin ihtiyacını görelim.” Hırsız bu müsamaha ve cömertlik karşısında çok etkilendi ve iyice mahcup oldu. Şeyhden af dileyerek onun bendeleri arasına katıldı.” (Tarık Velioğlu, Osmanlı’nın Manevi Sultanları, s. 303)
Kaynak: Altınoluk Dergisi, Sayı: 402