6 Ağustos 2013 Salı

Bayramda kucaklarımız, Ramazan’ı yaşamayanlara da açık!

Ramazan2013 Yazarlar Ahmed Şahin

Bayramda kucaklarımız, Ramazan’ı yaşamayanlara da açık!


Evet, bayram arefesinde bayram anlayışımızı bir daha gözden geçirerek diyoruz ki: Bayram günlerimiz sevinç ve neşe günlerimizdir. Böyle günlerde bizler var olan dert ve sıkıntılarımızı dahi unutmaya çalışır, kutsal dinî bayramın neşe ve mutluluğunu hep birlikte ortak olarak yaşamaya özel bir gayret gösteririz.


  Hatta bu sevinç ve neşemizi çevremizle öylesine ortak şekilde paylaşmak isteriz ki, bayramda bizi şen şakrak görenler bunların hiçbir derdi ve kederi yok galiba diyecek hale bile gelirler. Özellikle çocuklarımıza, aile bireylerimize, komşu ve dostlarımıza bu mutluluğu hissettirmek ister, dinî bayramları ömür boyu unutamayacakları sevinç ve neşe günleri olarak hatırlamalarını sağlamaya çalışırız. 

Bayramların bu yaygın neşesini, Efendimiz’in (sas) aile bireylerine ve konu komşularına yaşattığı bayram neşesinden de anlamaktayız. Nitekim bir bayram günü hane-i saadetinin önünde Habeşli gençler kılıç kalkan oyunu oynamaya başlarlar. Çevredeki insanların seyrettiği bu oyunları evinin penceresinden seyreden Efendimiz, Aişe validemizi yanına çağırır, validemizin de Efendimiz’in omzundan uzanıp bakarak oyunları seyretmesini sağlar. Hatta validemiz yeter artık diyinceye kadar da bekler. 

Bu güzel örnekten hareketle biz de dinî bayramların sevincini ailemizle, çoluk çocuklarımızla, hatta topyekün milletimizle birlikte yaşamak isteriz. Hatta bu sevinç ve neşemiz özellikle Ramazan bayramlarında daha da artar, zirveye ulaşır. 

- Neden Ramazan Bayra-mı’nda bu sevinç ve mutluluğumuz daha da artar, zirveye ulaşır? 

- Çünkü bir ay boyunca bütün eksik ve kusurlarımızla birlikte orucumuzu tutmuş, teravihimizi kılmış, fitremizi, zekâtımızı vermiş, yoksula yardım mükellefiyetlerimizi yerine getirmeye çalışmış, görevlerimizi yerine getirmeye gayret etmişiz. İşte bundan dolayı Ramazan sonunda zekât-fitre vereniyle alanıyla hep birlikte mutlu oluruz, bayramın sevincini, neşesini ortak olarak hep birlikte yaşamak isteriz.. 

- Hatta ‘orucunu tutmamış, teravihini kılmamış, zekâtlarını, fitrelerini vermemiş olanlar neyin bayramını yapacaklar, nasıl huzur duyacaklar?’ diye bir itici soru sormayı da asla istemeyiz. ‘Bizler oruç tuttuk, boyumuz ne kadar kısaldı, sizler yediniz boyunuz ne kadar uzadı?’ diye iğneleyici bir kıyaslama da yapmayız. Elbette bu bayramda onlar da neşelenip sevinecekler. Bu onların da hakkıdır. Ancak ne de olsa gönüllerinde bir kırıklık, kalplerinde bir burukluk hissedecekler: 

- Keşke biz de orucumuzu tutsaydık, namazlarımızı kılsaydık, dinî mükellefiyetlerimizi yerine getirseydik de, bayramda kalbimizde bir burukluk, gönlümüzde bir kırıklık hissetmeseydik.. diye pişmanlık duyacaklardır. Bunu duymamaları mümkün değildir. 

İşte onların hissettikleri bu burukluk, kırıklık da gösterir ki, onlardan ümit ve ilgi kesilmez, sevgi saygı sahamızın dışına itilmez. Çünkü Allah, yanlışlarını savunmayıp pişmanlık duyan kullarını affeder. Öyle ise bizler de onları sevgi saygı sahamızın içinde tutar, asla dışarıya atmayız. Hatta bu konuda bizler bir adım daha ileriye geçer ve kendi nefsimizi suçlayarak deriz ki: 

- Aslında kusur ve eksiklik onlardan önce bizde, İslâm’ı tam olarak yaşayıp da güzelliğini onlara gösteremeyişimizde, dikkatlerini çekemeyişimizdedir. Şayet biz İslam’ın özellik ve güzelliğini yaşayışımızla göstererek İslam’ı tam temsil edebilseydik, onlar böyle ilgisiz ve bilgisiz kalmayacak, bizde güzelliğini gördükleri İslâm’ı onlar da yaşama aşk ve şevkini duyacaklardı. 

Bayramlarda bizim böyle kendi eksiğimizi düşünme fazileti içinde olduğumuzu görmeleri, onların da kendi kusurlarını düşünmelerine sebep olacak, kucaklarını açarak kalp kalbe kucaklaşma  gereğini onlar da duyacaklardır.


Böyle bir nefs muhasebesi yaparak kalp kalbe hep birlikte kucaklaşma gereği duyacağımız mutlu bayramlar dileğimle.
a.sahin@zaman.com.tr



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder