14 Şubat 2017 Salı

Bir gelin ki, Adı Fatıma

Bir gelin ki, Adı Fatıma


Birgün Hz. Fâtıma, bir hizmet için, Resul-i ekremin huzuruna girmişti. Resulullahın mübarek nazarları kerimelerine ilişti. Evlenme çağına eriştiğini müşahede ettiler.


Ümm-i Seleme ve Selman’dan rivayet olunmuştur ki;


Hz. Fâtıma bülûğ çağına erdikten sonra, Kureyşten çok kimseler istedi. Resul aleyhisselam, kimsenin sözüne iltifat etmeyip, buyurdu ki:


- Onun işi, Hak teâlânın emrine bağlıdır.


Birgün Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Sâd bin Muâz, mescidde oturup; Hz. Fâtıma’yı, Hz. Ali’den gayri herkes istedi. Kimseye iltifat olunmadı? diye konuştular. Hz. Sıddık dedi ki:

- Zannederim ki Ali’ye nasip olur. Gelin, ziyaretine gidelim ve bu meseleyi açalım. Eğer fakirliği ileri sürerse, yardımda bulunalım.
Sâd bin Muâz da dedi ki:


- Ya Eba Bekir! Sen, hep hayır yaparsın. Kalk, biz de sana arkadaş olalım.
 

-Beni memnun ettiniz, dedi Hz. Ebu Bekir.
 

Üçü birden mescidden çıkıp, Hz. Ali’nin evine gittiler. Hz. Ali, onları görünce, karşılayıp hâl ve hatırlarını sordu. Hz. Ebu Bekir şöyle sordu:

- Ya Ali! Her hayırlı işte sen öndersin ve Resul-i ekrem katında hiç kimseye nasip olmamış bir mertebedesin. Fâtıma’yı herkes talep etti. Hiç kimseye iltifat olunmadı. Sana nasip olacağını zannediyoruz. Niçin teşebbüs etmezsin?
 

Hz. Ali bunu işitince,mahzun bir şekilde dedi ki:

- Ya Eba Bekir! Beni ziyadesiyle memnun ettiniz. Ona, benden daha fazla rağbet eden yoktur. Lâkin elimin darlığı buna mânidir.
Hz. Ebu Bekir, bunun üzerine şöyle cevap verdi:


- Böyle söyleme! Allahü teâlâ ve Resulünün yanında, dünya birşey değildir. Buna fakirlik mâni olamaz. Var git, Fâtıma’yı iste!
 

.....
 

Hz. Ali buyuruyor ki:
 

Resulullahın huzuruna utanarak ve sıkılarak girdim. Resulullahın bütün heybet ve vakârı üzerinde idi. Huzurunda oturdum ve konuşmaya kâdir olamadım. Resulullah efendimiz buyurdu ki:

- Niçin geldin, bir ihtiyacın mı var?
Sustum. Resulullah efendimiz:

- Herhâlde Fâtıma’yı istemeye geldin? buyurunca; “Evet” diyebildim.
 

Bunun üzerine Peygamber efendimiz, Hz. Fâtıma’ya, Hz. Ali’nin kendisini istediğini duyurdu. O da sustu.
 

Peygamber efendimiz her ikisinin de rızasının olduğunu anlamıştı ve Ali'ye dönerek buyurdular ki:

- Fâtıma’ya mehr olarak verecek neyin var?
- Ya Resulallah! Benim hâlimi sizden iyi kimse bilmez. Bir kılıcım, bir de devem vardır. Başka bir şeyim yoktur.
 

Resulullah efendimiz tekrar buyurdular ki:
- Kılıcın gazaya lazımdır. Deven bineğindir. Sana verdiğim Hutamî zırhlı gömleğin nerededir, ne oldu?
- Yanımdadır.
- Onu sat ve parasını bana getir! Mihr olarak o kâfidir.
 

Ve hazırlık başlar.
Damat ve gelin.
Ama bir gelin ki, Adı Fatıma
Ama bir yiğit ki, adı Haydar-ı Kerrar.
Ve bir aile oldular, Muhammed Mustafa'nın duasıyla.
Ve Medine'de küçük bir düğün ziyafeti verildi...
sadece hurma ve biraz şerbet...
 

Küçük bir düğündü; çünkü fakirlerin düğünü,
Ama en güzel düğün.
Gelin, peygamber kızı,
Gelin, Peygamber gelini...
 

PAYLAŞALIM HERKES OKUSUN
 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder