12 Şubat 2017 Pazar

İSTİŞARE

İSTİŞARE

 

‘İstişare’, herhangi bir konuda karar verecek kişinin, doğru ve isabetli karar verebilmesi için, o konuda bilgi ve deneyimi olan kişilere danışması, müşavere etmesi, fikir alış-verişinde bulunmasına denir.

 

Kur’an-ı Kerim, müminlerin bir kısım özelliklerini sıralarken buyuruyor:

“(Onlar) Rabbinin çağrısına gelirler, namazı kılarlar. İşleri, aralarında danışma (istişare) iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan başkalarına da verirler.” [1]

 

Müminler, işlerini uzmanına danışarak görürler. Hele önemli bir iş yaparken mutlaka danışır ve araştırırlar. Yüce Allah (c.c.), vahiy alan peygamberine bile yapacağı işlerde ashabına danışmasını emretmiştir: “Allah’ın rahmeti sebebiyledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır, giderlerdi. Öyleyse onların kusurlarından geç, onlar için mağfiret dile, (yapacağın) iş(ler) hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a dayan; çünkü Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.” [2]

 

Bu ayet, Peygamber (s.a.v.)’e, yapacağı işler hakkında müslümanlarla istişare etmesini, bir şeye karar verince de Allah (c.c.)’a dayanıp azimle sonuca gitmesini emretmektedir.

 

Bu ayetler, İslâm yönetim sisteminin istişare (danışma) esasına dayalı olduğunu gösterir. İstişarenin, her dönemde ve herkes için vazgeçilmez prensip olduğunu kanıtlar. Böylece Kur’an-ı Kerim, şura (istişare) emriyle dünyada ilk çoğulculuk sistemini getirmiş din ve hayat sistemi olarak sayılabilir.

 

Hz. Peygamber (s.a.v.), önemli konularda ashabı ile istişare ederdi. Bunun çok sayıda örneği vardır. Bedir günü, düşman kervanının üzerine yürüyüp yürümeme konusunu onlara danışmış, onlar da, kendilerine denizi gösterse, kendisiyle birlikte denize bile dalacaklarını, nereye gitmelerini emrederse, oraya gideceklerini, kendisinin çevresinde kenetlenip savaşacaklarını söylemişlerdir.

 

 Peygamber (s.a.v.) yine Bedir savaşında karargâh için seçtiği yerin uygun olup olmadığını ashabı ile istişare etmiş, Habbab İbn Münzir:

- Ey Allah’ın elçisi, burası Allah’ın seni indirdiği yer midir? Eğer böyle ise bundan ne bir adım ileriye, ne de geriye gidebiliriz. Yoksa bu görüş, bir savaş stratejisi midir? diye sormuş, Allah’ın elçisi:

 

- Hayır bu bir görüştür, demişti. Habbab şöyle devam etti:

- Ey Allah’ın elçisi,  burası uygun bir yer değildir. Bizi düşmana en yakın suyun yanına götür, gerideki kuyuları kapatalım, bizim yanımızda da bir havuz yapalım, oraya su dolduralım, böylece düşman sudan yararlanamasın.

 

Allah’ın elçisi:

“ Sen güzel bir görüşe işaret ettin.” demiş ve öyle yapmıştı.

 

Kendisine bir şey sorulan kimsenin, bildiğini söylemesi gerekir. Hz. Peygamber (s.a.v.), bildiğini söylemeyen kişileri şiddetle uyarmıştır: “Kişiye bildiği bir şey sorulduğu zaman onu gizlerse Allah, Kıyamet günü o kimseyi yularla bağlar.”  [3]

 

İstişare, vahiy olmayan konularda mümkündür. Peygamber (s.a.v.) vahiy olmayan ve dinin temelleri ile ilgili bulunmayan konularda istişare ederdi. Vahye dayalı dini konularda istişare etmemiştir. Çünkü Mecelle’de de ifadesini bulduğu gibi ‘Mevrid-i nass’da içtihada mesağ yoktur.’ Nas (kesin delil) olan yerde ictihad yapılmaz. Din esasları, Peygamber (s.a.v.)’in kendi görüşüyle değil, Allah’ın vahiy ve ilhamı ile kurulmuştur, burada istişarenin yeri yoktur.

 

Kur’an-ı Kerim’de siyasete, yönetime, cihada, ekonomi, yargı ve sosyal konulara ilişkin ayetlerin çoğu, genel prensipler niteliğindedir. Bu konularda ayrıntılara girilmemiştir. Ayrıntıları belirlenmiş hükümler çok azdır. Bu hükümlerin kurallar halinde düzenlenmesi ve uygulanması, müslümanların yaşadıkları ve yaşayacakları şartların gereklerine bırakılmıştır. İşte müslümanlar, Kur’an’ın koyduğu bu genel prensipler ve anahtarlar çerçevesinde istişare ve ictihad ile sorunlara çözüm ararlar. Bu yöntem, İslâm’ın her dönemin sorunlarına çözüm getirmesini ve dolayısıyla ebedi yaşamasını sağlar. [4]

 

İstişare her zaman için genel bir kavramdır. Peygamber (s.a.v.) hayatlarında, vahiyle bir hüküm belirtilmeyen önemli konularda ashabına danışırdı. Fakat O’nun vefatından sonra sahabiler, dünya konularında olduğu gibi dini konularda da istişare ederek Kitap ve Sünnet’ten hüküm çıkarırlardı. İşte bu, parlamenter anlamda yasa yapmak demektir. Sahabilerin, istişare ile hükme bağladıkları ilk konu, hilafet sorunu olmuştur. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) bu konuda bir görüş belirtmemişti.

 

Her çağda istişareye uygun ve deneyimli insanlarla istişare edilir. İstişare edilecek kişilerin özellikleri vardır. İstişare yapılacak konular çeşitlidir. Her konuyu, o konuda bilgi, deneyim ve uzmanlık sahibi insanlarla istişare etmek gerekir. Ekonomik bir konuyu ekonomistlerle, savaşla ilgili bir konuyu, yetişmiş askerlerle, siyasal konuları diplomat ve hukukçularla istişare etmek gerekir.

 

Yukarıdaki ayetin tefsirinde Hasan Basri diyor ki: Allah (c.c.)’ın, elçisine verdiği bu emir, O’nun ümmetine istişare etmelerini öğretmek, onları buna teşvik etmek içindir. Yoksa Allah’ın elçisi istişareye muhtaç değildir. Ümmeti istişare ile hareket etsin diye kendisine böyle emir verilmiştir. [5]

 

Hz. Ali (r.a.) buyurdu: ‘Müşavere ne güzel yardımcıdır. Zorbalık ne kötü huydur.’ [6]

 

Ömer b. Abdul-Aziz demiştir ki: Meşveret, rahmet kapısı, bereket anahtarıdır. Bununla görüş sapıtmaz, ihtiyat (tedbirlilik) kaybolmaz.

 

Söz ustaları demişlerdir ki: Müşavere senin için rahatlık ve senin dışındakiler için yorgunluktur.

 

                                          İstişare Edilecek Kişide Aranan Özellikler

 

Birincisi, geçmiş deneyim sahibi ve sağlam bir akla sahip olmalıdır.

Çünkü deneyimlerin çokluğu ile görüş sağlamlığı oluşur. Yaygın bir söz vardır: Her şey akla muhtaçtır. Akıl ise deneye muhtaçtır.

 

İkincisi, dindar ve takva sahibi olmalıdır. Çünkü bu özellik, her iyiliğin direği, her başarının kapısıdır.

 

Üçüncüsü, dostça nasihat etmelidir. Çünkü nasihat ve dostluk doğru fikir söylerler. Düşünür insanlar derler ki, çekemezlik huyu olmayan sebatlı ve akıllı insanlarla istişare et. Kadınlarla istişare ederken dikkatli ol. Çünkü onlar akıldan çok duygusal davranabilirler.

 

Dördüncü, sağlam görüş sahibi olmalıdır. Görüş ve fikirlerinde kötü hileler bulunan kimseden sağlam görüş çıkmaz ve onun göstereceği yol doğru çıkmaz.

 

Beşincisi, istişare edilen konuda, o kimsenin başka bir amacının olmaması. Çünkü bu durumda arzular insanı saptırır, yanlış yere yönlendirir. Eğer görüş ve düşüncelere heva ve hevesler etkili olursa o görüş bozulur. [7]

 

Yarıda sayılan özellikler bir kişi üzerinde toplanırsa bu kimse meşveret için ehliyetli bir kimse ve görüş almak için bir hazinedir. Böyle insanlarla istişare etmekten korkmamak gerekir. Çünkü meşveretten zarar gören yoktur.

 

Hz. Ali (r.a.) demiştir ki: İstişare doğru yola varmanın gözüdür. Yalnızca kendi görüşüyle hareket eden tehlikeli ve yanlış yola sapabilir.

 

Lokman Hekim oğluna şöyle öğüt vermiştir: Önemli işlerinde deneyimli insanlarla istişare et. Çünkü onlar çok pahalıya mal ettikleri görüş ve deneyimlerini sana verirler. Sen de onları bedava alırsın. [8]

 

                                           İstişare Görüş Zayıflığından Kaynaklanmaz

 

İnsan bir konuyu başkalarına danıştığı zaman, bunu kendi görüşünün yetersizliğinden ve başkalarının görüşüne ihtiyacı olduğundan yapıyor, düşüncesi son derece yanlıştır. İnsanı doğruya ve daha iyiye götüren ve yanlış yapmaktan alıkoyan bir davranış nasıl ayıp olur?

 

Söz ustaları demişlerdir ki: Bir problemle karşılaştığın zaman, akıllı insanların görüşlerine başvur, o konuyu bilenlerle istişare et. Sana yol gösterilmesinden ve yardım istemekten çekinme. Çünkü senin sorman ve verilen bilgilere teslim olman, inat etmek ve pişman olmaktan iyidir.

 

Denilir ki, istişareyi çok yapan kimse, doğru verdiği kararlarda da hatalı verdiği kararlarda da zor durumda kalmaz. Hatta toplumdan uzak olsa bile.

 

Şair diyor ki:

Öğüt insanların en ucuz sattığı şeydir,

Sen öğüt verenin öğüdünü reddetme. [9]

 

İstişare ahlâkı, Müslümanın hayatında sürekli olarak uygulayacağı ve bununla hem sünnete uymuş olacağı ve hem de kendisini başarıya ulaştıracak güzel bir ahlâktır. Bunu kazanmanın yolu ise, önemli her işte, o konunun uzmanlarına danışmayı bir gereklilik ve alışkanlık haline getirmektir.



[1] Şûra sûresi, 42/38.
[2] Al-i İmran sûresi, 3/159.
[3] Ebu Davud, İlim.
[4] Kur’an Ansiklopedisi, S. Ateş.
[5] Edebü’d-Dünya ve’d-Din, Maverdi, 289.
[6] A.g.e. 289.
[7] A.g.e. 289.
[8] Edebü’d-Dünya ve’d-Din, Maverdi, 291.
[9] A.g.e. 295.


 
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
http://www.islamahlaki.com/default.asp?kat_no=633

--


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder