15 Nisan 2015 Çarşamba

Ahmed Şahin - Efendimiz’den günümüze mesaj yüklü misaller!

Ahmed Şahin - Efendimiz’den günümüze mesaj yüklü misaller!


Ahmed Şahin
 
 
AİLE-SAĞLIK
 

Efendimiz’den günümüze mesaj yüklü misaller!


Resulü Ekrem (sas) Efendimiz’in hizmetinden hiç ayrılmayan Hazreti Enes (ra), komşu ziyaretlerine ait hatıralarını anlatırken şöyle diyor:

- Bir terzi Resulüllah’ı (sas) yemeğe davet etmişti. Ben de beraber gittim. Eve girdiğimizde sofrayı ortada hazır bulduk. Arpa ekmeği, güneşte kurutulmuş et ile kabak ve bir de çorba vardı. Oturup yemeği birlikte yedik. Hadis âlimleri, Hz. Enes’in anlattığı bu örnekten çıkardıkları hükümleri şöyle sıralıyorlar:

1- İnsan kendisinden aşağı görüntüde olanların davetine icabet etmelidir. Resulüllah (sas) de sıradan bir terzinin davetine icabet buyurmuş, aileyi memnun etmiş, bir ayrımda bulunmamıştır.

2- Davetlere efendi hizmetçi ile, işveren de işçisiyle gidebilir, sofraya birlikte oturabilirler. Nitekim Efendimiz, hizmetçisi Enes ile gitmiş, sofraya birlikte oturmuşlardır. Yeter ki, bu kimseler münasip terbiye almış, adab-ı muaşereti öğrenmiş olsunlar.

Hz. Enes’in on yıllık hizmetinde şahit olduğu bu önemli hatıralarından da anlaşılıyor ki, Resulüllah (sas) ümmeti arasında sınıf meydana getirmez, herhangi bir sınıfın da tarafını tutmaz ya da karşısında olmazdı. O, hem işçinin hem de işverenin, hem efendinin hem de hizmetçinin taraflısıydı; hem alıcının hem de satıcının yanında olduğu gibi. İşverene hitaben: ‘Çalıştırdığınız işçinin hakkını teri kurumadan verin!’ uyarısında bulunurken: ‘Aldatan bizden değildir!’ ikazını da eklemişti sözlerine.

- Demek ki ister işçi, ister işveren olsun her ikisi de aldatmamalıdır. İşçi işinde doğru çalışmalı, hileye yönelmemeli, işveren de işçinin hakkını vermeli, aldatma yoluna gitmemeliler. Çünkü aldatanlar Resulüllah’ın sünnetine uyan ümmetinden sayılmamaktalar. İşçi de olsa, işveren de olsa...

- Çağrıldığı davete işçisiyle giden, yemeğe hizmetçisiyle birlikte oturan, giydiği elbisenin kumaşını hizmetçisiyle paylaşıp aynı kumaştan giyinen Resulüllah (sas), muhatap olduğu insanları, işiyle, mesleğiyle, yahut da sahip olduğu maddi imkânıyla da değerlendirmezdi.

- Toplumu tümüyle kucaklayan Resulüllah’ın ölçüsü, insanların Allah’a itaati, sünnetine bağlılığı idi. Nitekim Rabb’imiz de ayetinde öyle buyuruyordu: ‘Sizin en değerliniz Allah’tan en çok korkan ve en çok itaat edendir!.

Günlük hayatta fırsat bulduğu anlarda, aile fertleri arasına girip ev işlerinde onlara yardım etmekten geri kalmayan Efendimiz’le ilgili bir hatırasını anlatan Hz. Cabir de şöyle der:

- Resulüllah’ın (sas) huzuruna girmiştim, onu evde kabak doğrarken gördüm. Dedim ki:

- Ya Resulallah, bu kabağı niçin bu kadar küçük doğruyorsun? Buyurdu ki:

- Küçük parçalara bölerek yemeğimizin bereketini çoğaltmış oluyorum!

Bu konuda da hadis âlimleri derler ki:

- Resulüllah (sas) ev işlerinde ailesine yardım ederken iktisadı öğretmeye, israfı önlemeye, bereketi de çoğaltmaya niyet eder, böyle örnek olurdu aile fertlerine. Nitekim bir gün Ebu Zerr’e de yemeğin bereketini çoğaltması için şöyle tembihte bulunmuştu:

- Ya Eba Zer! Çorba pişirdiğinde suyunu çok koy ki, komşuna da gönderme bereketi bulasın.

Bir gün çalıştırdığı işçisinin perişanlığına seyirci kalan bir işvereni görünce ona ikazını şöyle yapmıştı:

- Kimin yanında çalışan ihtiyaç sahibi işçisi varsa kendi yediğinden yedirsin, kendi giydiğinden giydirsin! Ayrım yapmasın!.. Bu tarihi sözlerine şunu da eklemekten geri kalmayarak burdu ki: Çalıştırdığınız işçileriniz Allah’ın size emanet ettiği kardeşlerinizdirler! Kardeşlerinize ilgisiz kalmayın.

Böylece yoksulların ihtiyaçlarıyla bizzat meşgul olurken kendisi de o yoksulun hayatını yine bizzat yaşamış, eline imkân geçtiğinde onların hayatından yukarı çıkıp da üstlerine baskı kurmamıştır. Nitekim O’nun çevrenin fakirlerinden daha mütevazı hayatını birlikte yaşayan Aişe validemiz de unutulmaz bir örneği şöyle anlatır:

- Bazı sabahları eve gelince ‘Kahvaltılık bir şey yok mu?’ diye sorar, yok deyince de hiç üzüntü işareti vermeden rahatlıkla, ‘Öyle ise ben de bugün oruca niyet ediyorum!’ derdi. Bu durumda söylenecek söz tefekkür ayetinden başkası olmasa gerektir: ‘Fatebiru ya ülil ebsar!’ Düşünün ey basiret sahipleri!
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder