28 Eylül 2015 Pazartesi

O’nun keremi İnanmayanlara da

O’nun keremi İnanmayanlara da

 
Hüseyin Gültekin - [İslami Hayat]

h.gultekin@meydangazetesi.com.tr
25 Eylül 2015, 01:41

Allah’ın kerem ve merhameti, suçlu-suçsuz herkese ihsanda bulunmayı gerektirir. Dolayısıyla bu dünyada, Allah’a inanmayan veya O’nun emirlerine karşı gelen insanlar bile kereminden istifade eder. Ancak Rabbimizin bir de İzzet ve Celâl sıfatları vardır ki, bunlar da O’nun emirlerine karşı edepsizlik edenlerin cezalandırılmasını gerektirir. Oysa baktığımızda birçok suçlunun cezasız kaldığını veya suçunun cezasını tam olarak çekmeden kurtulduğunu görürüz. Demek ki İzzet ve Celâl sahibi Rabbimiz, onların cezasını, ahiret âlemine bırakıyor. En büyük mahkemede yargılanmak üzere cezalarını erteliyor.

Eğer suçlular cezalarını tam olarak görmezlerse bu durum hem O’nun İzzet ve Celâl’ine yakışmaz hem de mazlum olanlara gösterdiği merhamete uygun düşmez. Bu bakımdan Cenab-ı Hakk’ın hem Rahmaniyeti ve Rahimiyeti hem de İzzet ve Celâl’i, ahiret âleminin kurulmasını ve herkesin hakkının tam olarak verilmesini gerektirir.

Kurban kesmede maksat ne olmalı?


Cenab-ı Hak, Yüce Kitabında şöyle buyurmuştur: “Unutmayın ki (kurbanlarınızın) ne etleri ne de kanları asla Allah’a ulaşacak değildir.  Lâkin O’na ulaşan tek şey, kalplerinizde beslediğiniz takvadır, Allah saygısıdır.” (Hac, 22/37) Ayette de belirtildiği gibi kesilen kurbanlarda hedef; ihlas, takva ve Allah’a yaklaşmak olmalıdır. Bu maksat ve gaye olmadıktan sonra kesilip dağıtılan etlerin, kanların Allah nezdinde bir değeri yoktur. Zira Allah’ın, insanın yaptığı hiçbir ibadete ihtiyacı olmadığı gibi, keseceği kurbana da ihtiyacı yoktur.

O’nun katında makbul olan şey, insanın ihlas ve samimiyetidir. Bunun için bu ibadet görevimizi de ifa ederken Allah’ın hoşnutluğunu kazanmayı hedeflemeli ve kestiğimiz kurbanla, Allah’a karşı yeri geldiğinde en değerli varlıklarımızı da O’nun yolunda feda edebileceğimizi göstermeliyiz.

Anne duası


Genç yaşında manevi yolda büyük dereceler kat eden Bayezid Bestamî Hazretlerine, bu mertebeye nasıl ulaştığı sorulunca o, şöyle cevap verdi: “Annem, yaşlı ve hasta idi. Soğuk bir kış gecesi benden su istedi. Ben hemen uykudan uyanıp anneme su almak için dışarı çıktım. Bakır bir tasla dışarıdan suyu alıp da içeri girdiğimde annemi uyumuş buldum.

Uykusundan uyandırmaya kıyamadım ve başucunda beklemeye başladım. Bir müddet sonra annem uyanıp da benden su isteyince hemen elimdeki buz gibi tası uzattım. Tasla beraber elimin derisinin kavladığını gören annem halime çok üzüldü ve ağlayarak şöyle dua etti:

‘Ya Rab! Sen bu fedakâr oğlumu görüyorsun, ne söyleyeyim Ya Rabbi, ne söyleyeyim, ne söyleyeyim’ diye üç defa seslendikten sonra, ‘Allah’ım onu aziz eyle’ deyip elini yüzüne sürdü. O geceden itibaren bende bazı değişiklikler olduğunu fark etmeye başladım. Cenab-ı Allah, annemin duası hürmetine bu mertebeye beni lâyık gördü.”
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder