Îman; Allâh’a samimî bir muhabbetle bağlılıktır.
Mü’minin Allâh’a vuslat yolunda en büyük sermâyesi, muhabbetidir. Fakat davranışlara intikal etmeyip sözde kalan bir muhabbet, tek başına kâfî değildir. Muhabbetin kâmil neticesi, edebe riâyetle elde edilebilir.
Edep ise, rûha ferahlık veren bir gül kokusu gibidir. O kokunun, mü’minin gönül dokusuna güzelce nüfûz etmesi ve hayâtının her safhasında hissedilmesi îcâb eder. Ne zaman ki davranışların hâkim vasfı edep hâline gelir, bu aynı zamanda îmânın kemâlinin de tescîli demektir.
ÎMAN NEDİR?
Hak dostu Mevlânâ Hazretleri’nin ifâdesiyle:
“Aklım, kalbime; «Îman nedir?» diye sordu. Kalbim ise aklımın kulağına eğilerek dedi ki: «Îman, edepten ibârettir!»”
Dolayısıyla Hak dostu kâmil mü’minlerin her hâl ve davranışı, yüksek bir edep ve nezâket tâlimidir. Rabbimiz de Kur’ân-ı Kerîm’de bildirdiği ölçülerle bizleri kulluk edebine dâvet etmektedir.
EDEP NUMUNESİ
Edep kâidelerine tâbî kılınması gereken beşerî davranışlarımızın başında “konuşma” gelir. Konuşma, kişinin aklî ve kalbî seviyesini, îmânî ve ahlâkî durumunu gösteren mücellâ bir ayna gibidir. Nitekim büyükler; “İnsan, dilinin altında gizlidir.” demişlerdir. Dolayısıyla, ince ruhlu ve zarif bir mü’minin konuşması da nâzik ve edepli olur. Şu hâdise, buna ne güzel bir misaldir:
Kubâs bin Üşeym (r.a.) :
“–Ben ve Hazret-i Peygamber (s.a.s.) Fil Senesi’nde doğduk.” der.
Osman bin Affân (r.a.) ona:
“–Sen mi daha büyüksün, yoksa Peygamber Efendimiz (s.a.s.) mi?” diye sorar. O mübârek sahâbî, şu edep numûnesi karşılığı verir:
“–Peygamber benden çok çok ve târife sığmaz derecede büyüktür. Doğumda ise ben O’ndan eskiyim…” (Tirmizî, Menâkıb, 2/3619)
İşte örnek nesildeki rûh inceliğinin, lisâna aksetmiş bir hâli… Düşünmek îcâb eder ki, bu kadar nâzik, zarif ve ince bir lisan kullanmayı telkin eden gönül hassâsiyeti; hangi terbiyenin, hangi eğitimin mahsûlüdür?..
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından 1, Erkam Yayınları

http://www.islamveihsan.com/muminin-konusmasi-nasil-olur.html