1 Şubat 2014 Cumartesi

Allah’a nasıl iman ederseniz, öyle mukabele görürsünüz


Hekimoğlu İsmail
 

Allah’a nasıl iman ederseniz, öyle mukabele görürsünüz

 
 
Allah çekemeyeceğimiz yükü bize yüklemez. İnsanlara ızdırap veren, hayalleri ve evhamlarıdır. Nedir hayal ve evhamlar? Geçmişin pişmanlıkları, geleceğin endişeleri…
 
 
Mesela kendi hayatımdan misal vereyim: “Ben hastayım. Ya bu hastalık devam ederse, şimdi benim ayağım tutmuyor, kolum tutmuyor. Bu hastalık böyle devam ederse, yani yıllarca, mesela on-on beş sene daha devam ederse halim ne olur?”
 
 
Peki estağfirullah, ben Azrail’le anlaşma mı yaptım? On sene yaşayacağımı nereden biliyorum? Belki biraz sonra ölürüm! Görüyorsunuz; bizi hayallerimiz yıpratıyor, ızdıraba düşürüyor. Bir on sene daha bu hastalık çekilir mi ya? O on seneyi nereden aldın? Sana kim verdi on sene ömrü? İnsan her an ölebilir. İster hasta olsun, ister sağlam olsun! Her an ölebilir. Taşınan tabutları görmüyor muyuz?
 
 
Dolan mezarlıkları görmüyor muyuz? İnsan her zaman ölebilir. Öyleyse evhama düşüp, “Bir ömür boyu hasta yatmak da zordur…” demek çok yanlış. Allah’ın verdiği ömrü ne biliyorsun? Sonra Allah ömür vermiş, niye vermiş? Ahiretimizi kazanalım diye. Çok yüksek mevkide olanlar vefat edebiliyor. Çok zengin olanlar vefat edebiliyor. Ahirete gidenler servetini, mevkiini, makamını götüremiyor. Sevdiklerini götüremiyor. Hepsi burada kalıyor. Kendisi böyle tereyağından kıl çekilir gibi dünyadan çekiliyor ve gidiyor. Ölüm hiçlik değil, yokluk değil, ölen insan kabir kapısından geçer ahiret sarayına çıkar. Ölüm öyle bir anahtardır ki, dünya lambasını kararttığı anda ahiret lambasını açar.
 
 
Yani ölen insan anında ahirete çıkar ve her şeyin gerçeğini görür. “Eyvah! Niye boş işlerle tükettim ömrümü?” diye öyle bir pişmanlığa düşer ki cehennem azabından daha büyük ızdırap çeker.
Hâkimi Mutlak Allah’tır. Rahman’dır, Rahim’dir. Ümit beslemek lazım...  Allah’a nasıl iman ederseniz, öyle mukabele görürsünüz. Biz Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatlarına iltica ediyoruz. O’na güveniyoruz. O’na sığınıyoruz ve inanıyoruz ki dünyamızı da ahiretimizi de iyi edecek. Mesela Bediüzzaman Hazretleri, Nur talebeleri hapishaneye atılınca demiş ki:
 
 
“Dershane-i Yusufiye’deki muvakkat sıkıntılarınızın daimi lezzetler ve faideler vereceğine inanan sizin gibi ihlaslı zatlara acımak değil, sizi tebrik ve takdir etmek isterim. Perde açılsa anlarız ki bu sıkıntılar hakkımızda bir inayettir.”
 
Yani “Kerameten maziyi ve istikbali görsek, Allah için hapis yatanların cennetlik olduğunu görürüz.” diyor. Yani ümitsizliğe düşmediği gibi, daha büyük ümitlere bel bağlıyor. Kâinatı yaratan, fezada gezegenleri, vücudumuzda atomları Mevlevî gibi döndüren Kadir-i Mutlak, kalbimizi çalıştırıyor, damarlarımızda kanımızı dolaştırıyor. Bize, hayatımıza böylesine hakim…
 
 
Düşmanın söylemediğini nefsimiz söyler. Sünnet-i seniyye kalesine gihren kurtulur…
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder