15 Şubat 2014 Cumartesi

Hekimoğlu İsmail - Hiçbir ağaç meyvesiyle övünemez

Hekimoğlu İsmail - Hiçbir ağaç meyvesiyle övünemez


Hekimoğlu İsmail
 

Hiçbir ağaç meyvesiyle övünemez

 
 
Âdem aleyhisselamdan günümüze kadar insanlar iki kısma ayrılmıştır; canının istediği gibi yaşayanlar, Allah'ın istediği gibi yaşayanlar.


Enaniyeti yüksek insanlar canının istediği gibi yaşayanların içindedir. İslamiyet'in dertlerinden biri budur. Enaniyet sahibi şahıs farklı ve üstün olmak adına birtakım davranışlarda bulunur. Kendi fikirlerini yüceltir. Onlar İslamiyet'e uygunmuş gibi yaşamaya başlar. Kendi oluşturduğu İslamiyet harici sistemi, İslamiyet olarak kabullenir. Ortaya garip bir yaşayış çıkar. E hani neyi, nereden, ne zaman öğrendin? Sorsan İslamiyet'i yaşıyor. Dışarıdan bakan da der ki, işte şu bir Müslüman'dır. Yani kendine de yazık etti, İslamiyet'e de.
 
  Evinde bir kitaptan birkaç sayfa okur, bütün kitabı öğrendiğini sanır. Bu bilgiyle, her duyduğunu kafasına göre yalan yanlış yorumlamaya başlar. Dışarı çıkar. Arkadaşlarına bir nutuk çeker. Bu nutukla gururunda haklı olduğunu gösterir.  
 
 
Kimisinin enaniyeti öyle kabarmıştır ki, bir bileni dinlemek dahi onlara zor gelir. Bir de şu izzeti nefs lafı var. İzzet-i nefsime dokunuyor, diyorlar. Berbat olan nefsi izzetli yaptılar.  
 
 
İnsanlar birçok fırsatı enaniyetten kaçırıyor. Bir makine mühendisini vaaz dinlemeye çağırdım. Gelmek istemedi. Sebebini sordum. Vaizden öğreneceğim hiçbir şey yok, dedi. Bu enaniyet sahibi şahıs, vaaz edenin karşısında oturup onu dinlemek istemedi.
 
Hatta, o beni dinlesin, dedi. Böylece cehaleti devam ederken gururu da arttı. Görülüyor ki enaniyet, insanı İslamiyet'i öğrenmekten büyük ölçüde alıkoyuyor. Tabii İslamiyet'i yaşayabilmenin şartı onu öğrenmektir.  
 
 
Ben bilirim, ben yaparım, ben başarırım… Bu iddialar firavunluğa kadar gider. Ben başardım demek yok. Allah nasip etti, oldu denilecek. Yoksa enaniyeti onun şükrünü engeller. Ben çalışıp kazandım diyenin aklı noksandır. Çalışma kuvvetini de, rızkı da veren Allah'tır. İnsanın, Allah'ın verdiği kabiliyetleri kendinden bilmesi Allah ile alakasını kesmesi demektir. Hiçbir ağaç meyvesiyle övünemez. Çünkü onun kuru dallarına yemyeşil yaprakları ve lezzetli meyveleri veren Allah'tır.  
 
 
Benim hiçbir şeye ihtiyacım yok, demek de tehlikelidir. Çünkü bu, acziyetini unutmaktır. Kulluk edebilmenin en önemli şartlarından biri acizliğinin farkında olmaktır. Yoksa enaniyeti onu dua etmekten de alıkoyar. Niye dua etsin? Hiçbir şeye ihtiyacı yok ki! 
 
 
 “İstediğim gibi yaşarım” diyor. Olur mu öyle şey? Kâinatta hiçbir şey başıboş değil. Her şey birbiriyle irtibatlı. Evet, insanlar hangi yolda yürüyeceklerine kendileri karar verirler fakat “istediğim gibi yaşarım” demek kader inancına ters düşer.  
 
 
Anne-babalar çocuklarına, benim gibi yaşayacaksın, dememeli. Tehlikeli. İslamiyet Allah'a ve Resulü'ne tâbi olmayı emreder. Gururlu insan buna yanaşmaz. Kendisi başına buyruk yaşadığı gibi çocukları da ona uysun ister. Hâlbuki şöyle demeli; Peygamberimiz gibi yaşamaya gayret edeceğiz.
 
 
Akıl yorum yaparken vicdan akla sınır çizer. Helal dairede kalmak zorundasın der. Vicdanı körelmiş insanlarda akıl hâkim olur. Enaniyet sahipleri kendi akıllarını yüceltirler, vicdanlarını köreltirler.

Böyle olunca akıllarına eseni yaparlar. Hâlbuki aklı da noksan. Ben bilirim derken cehaletini anlamaz. Benim kimseye ihtiyacım yok derken bir tek kan damarının tıkanmasıyla düşeceğini, bir tek sinirin kopmasıyla çıldıracağını anlamaz. Canının istediği gibi yaşar. Canının istediği gibi yaşayanların akıbetleri hepimizin gözünün önündedir.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder