26 Temmuz 2015 Pazar

Müslüman Terörist Olamaz

Müslüman Terörist Olamaz

 
Hüseyin Gültekin - [İslami Hayat]

h.gultekin@meydangazetesi.com.tr
24 Temmuz 2015, 01:49

 
İlahi mesajdan uzaklaşan insanlık, Allah’ın insana verdiği değeri unutmuş, insanın hayatına hiç yoktan sebeplerle son vermeyi bir fazilet gibi kabul ediyordu. Namus sebebiyle, şeref kaygısıyla, kabile taassubuyla, menfaat bahanesiyle öldürülen canların haddi hesabı yoktu. Asırlar süren cahiliye karanlığı, İslam nuruyla aydınlandığında, birçok yanlış anlayış da yavaş yavaş düzelmeye başladı.

İslam, insana gerçek değerini vermiş ve temel olarak korunması gereken din, mal, namus ve aklın yanında canı da saymıştır. İnsan, Allah katında çok değerli bir varlıktır. Kâinat, insan için yaratılmıştır. Zira kâinatta Allah’ı en iyi idrak edebilecek varlık insandır. Allah’a yakın olmada melekleri bile geride bırakabilecek varlık yine insanoğludur. İşte bu özelliğinden dolayıdır ki dinimiz bize, insanın dirisine saygı duymamız gerektiği gibi ölüsüne bile saygı göstermemiz gerektiğini söyler. Ruhu çıkmış cansız bir beden bile bir törenle, yeniden dirilmek üzere toprağa emanet edilir.
 
İnsana gösterilen bu önemi anlayan birinin, onun canına kıyması imkânsızdır. Mü’min olsun kâfir olsun; suçlu olsun suçsuz olsun, bir kimse, başka bir kimsenin canına kıyamaz. Eğer kıyarsa, Mâide suresi 32. ayette geçtiği üzere bütün insanları öldürmüş gibi bir günahı yüklenmiş olur. Eğer birine bir ceza verilecekse bunu fertler değil idari otoriteler, belli kurallar çerçevesinde ve adaletle verir.

İnsanı Yaşatmak Esastır
 
Barış zamanları bir tarafa, savaşta bile İslamiyet bir kural koymuş, savaşa bizzat dahil olmayan kadın, çocuk, yaşlı ve din adamlarının canlarına kıymayı yasaklamıştır. Meşhur hadisedir; Efendimiz, çok sevdiği Usame bin Zeyd’in, savaşın kızıştığı bir esnada – belki de ölüm korkusuyla- şehadet getiren birini öldürmesini şiddetle kınamış ve ‘kalbini yarıp da baktın mı?’ buyurmuştur.
 
Bu açıdan baktığımızda günümüzde bilhassa İslam adına gerçekleştirilen terör hadiselerinin İslam ve Müslümanlıkla uzaktan-yakında ilgisinin olmadığı ortaya çıkar. Bırakın İslamiyeti, başka hiçbir din, mezhep veya anlayış, silahsız insanların, masum ve günahkâr ayrımı yapılmaksızın topluca imha edilmesini tasvip etmez. Bu durum isterse savaş şartları içerisinde olsun böyle bir anlayışı İslam asla benimsemez. Bu tür terör hadiseleri, nihayetinde dinimize büyük zarar vermekte, İslamiyetin adını terörle yan yana getirerek, gelecekte iman etmeleri muhtemel inanmayanların imanlarına da şimdiden set çekmektedir.

Kur’an’ın fesahat ve belagatıyla Arabistan’ı sarstığını. Mesela bir edibin Yusuf suresi 80. ayetini işittiğinde; “Şahadet ederim ki hiçbir kimse buna benzer söz söyleyemez” dediğini…
 
Efendimizin (sav) Hz. Hatice’ye; “Ya Hatice! Bu dünyada dört şeyden hiç hoşlanmam ve Allah’a sığınırım; ‘korkaklık, cimrilik, tembellik, bir de pislik” buyurduğunu…
 
Ali Himmet Berki’nin (Hz. Muhammed ve Hayatı) dediğine göre 628 yılında Efendimizin ashabından birinin Çin imparatoru Taî Dsung’a hediyeler götürdüğünü ve ondan Çin’de İslamiyet’i neşretmek için izin aldığını…
 
Hudeybiye sulhundan bir sene sonra yapılan Kaza umresinin Mekkelileri çok yumuşattığını. Hatta İkrime bin Ebu Cehil’in Ebu Süfyan’a; “Vallahi ben, sene geçmeden bütün Mekke halkının Muhammed’e tabi olmasından endişe etmeye başladım” dediğini…
 
Mekke fethedildiğinde Resulullah’ın (aleyhissalatu vesselam) Kâbe’nin içerisine girdiğini. Burada Hz. İbrahim’in, elinde fal okları ile tasvir edildiği resmi gördüğünde; “İbrahim böyle bir şey yapmadı. O Müslüman’dı, tevhid dininin hadimi idi” buyurduğunu, Meleklerin güzel kadınlar şeklinde yapılmış resimleri için de “Meleklerde erkeklik ve dişilik yoktur” diye ferman ettiğini ve bu resimlerin üzerlerinin kapattırıldığını…
 
Mekkelilerin meşhur putu Hubel’in parçalanıp çöpe atıldığı gün Zübeyir bin Avvam’ın, Ebu Süfyan’a; “Uhud’da övündüğün Hubel’i görüyor musun?” dediğinde onun; “Artık kınamayı bırak. Görüyorum ki Muhammed’in Allah’ından başka tanrı olsaydı işler başka türlü giderdi” dediğini…biliyor muydunuz?

İnsan, Sevdiğine Verdiği Şeyi Sayar mı Hiç?
 
Bir gün yaşlıca bir derviş, kucak dolusu elma taşıyan bir genç kıza rastlar. Sıcakta, yorgunluktan zor yürüyen kıza “Nereye gidersin? Ne doldurdun kucağına?” diye sorar derviş.
 
Uzak bir tarlayı işaret eden kız “Sevdiğim çalışıyor orada. Ona elma götürüyorum” der. Allah sorduracak ya, derviş “Kaç tane” diye soruverir. Kız şaşkın: “İnsan, sevdiğine götürdüğü şeyi sayar mı hiç?” Bu cevabı duyan dervişin zihninde birden şimşekler çakar ve zikrini saydığı elindeki tespihi usulca yere bırakıverir.
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder