2 Temmuz 2015 Perşembe

Bir Altının Hesabı

Bir Altının Hesabı

 
Bir Altının Hesabı

h.gultekin@meydangazetesi.com.tr
29 Mayıs 2015, 08:28
                          
 Tirmizi’de geçen bir hadisi şerifte Peygamberimiz (s.a.v.) “Namaz, dinin direğidir” buyurmaktadır. Nasıl ki direksiz bir çadır, sütunsuz bir yapı ayakta kalamaz ve kısa bir sürede yıkılır. Onun gibi namazı olmayan insanın da dini başta olmak üzere dünyevi yaşamı da sağlıklı devam etmez ve sağından solundan çatırdamaya başlar, en sonunda da yıkılır gider. Bu dünyada olmazsa, ahirette yıkılır. Namazın ehemmiyetini ve aslında çok da zor bir amel olmadığını bir hikâyecikle anlatmaya çalışalım: 
 
Eski zamanlarda bir idareci, iki hizmetkârını yanına çağırıp onları bir vazifeyle uzak bir çiftliğe gitmekle görevlendirir. İkisine de yol masrafları için 24’er altın verir ve belli bir süre takdir eder. O vaktin sonuna kadar o çiftlikte olmaları gerektiğini, yoksa büyük bir ceza alacaklarını onlara iyice tembihler. 
 
Hizmetkârlardan biri son derece akıllı olup bu 24 altının bir kısmıyla ihtiyaçlarını alır, bir kısmını da en hızlı ve rahat götürecek bir aracın bileti için sarf eder. Diğeri ise nefsine hâkim olamaz ve 23 altınını sefih bir şekilde haram yollarda bitirir. Geriye kalan bir altını hususunda, akıllı hizmetkâr onu karşısına alır ve öğütte bulunur. Der ki: “Bak! Altınlarını boş yere harcamışsın. Elinde bir tane kalmış. Hem efendimiz bu altınları gereksiz yere harcayalım diye vermedi ki. Bari şu bir altınını, gideceğimiz yere seni iyi-kötü götürecek bir vasıtanın biletine harcasan.”
 
Bu öğütlere rağmen hizmetkâr, yine de o son altınını sefahatte kullanırsa ne kadar ahmak olduğu anlaşılır ve efendisinin de cezasını hak eder.
 
İşte bu hikâyecikte olduğu gibi Cenâb-ı Hak da bizlere her gün 24 altın kıymetinde 24 saat veriyor.
ğer bunlardan bir tanesini, varacağımız yer olan Cennet’e ulaşma yolunda, Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanma uğrunda namazımız için harcamazsak, hikâyedeki hizmetkâr gibi ne kadar ahmak ve nankör olduğumuz ortaya çıkar. 
 
Hem namaz kılanın diğer mübah dünyevi amelleri, güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır. Bu surette, bütün sermaye-i ömrünü ahirete mal edebilir. Fani ömrünü bir cihette bakileştirir.

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
 
CANLILARDAKİ HİKMETLER
 
Allah, Bal Arısına Vahyetti
 
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de: “Rabbin, bal arısına şöyle vahyetti (ilham etti): ‘Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan (kovanlardan) kendine evler edin.” (Nahl, 16/68) buyurmuştur. Burada bal arısı bir örnek olarak verilmiştir. Zira dünya üzerinde yaratılmış hayvanlara baktığımız zaman, hepsinin, sınırlı ölçüde de olsa bir şeyleri sanki şuurlu bir şekilde yaptığını görmekteyiz.

Hayvanlarda, insanlardaki gibi bir akıl ve şuurun olmadığını bildiğimize göre bu durumu ancak Rabbimizin onlara belli bilgileri ilham etmesi olarak anlayabiliriz. Yoksa hayvan aklıyla ve nesilden nesile geçmiş tecrübelerle edinilmiş bilgiler değildir. Hayvanların bu tür davranışlarında biz, hem Allah Teâlâ’nın varlıklara olan rahmetini hem de hikmetlerini görmekteyiz.
 
İşte bu davranışlardan bazıları: 
 
1. Avustralya’da yaşayan gökkuşağı papağanları, yaralarına ulaşamadığı zaman eşlerinin yardımı ile tükürüğünü yaralarına sürerek iyileşmesini sağlarlar.
2. Yaralı geyikler ve karacalar doğal bir antibiyotik olan yosuna otururlar.
3. Kurtlar, yılan sokmalarında ‘yılan otu’ denilen bir otu yerler.
4. Kediler, 100 m yükseklikten sırtüstü atıldığında hemen kuyruğunun yardımıyla ayaklarının üzerine düşecek şekilde dönebilirler. Dört ayağını paraşüt gibi açar ve zararsız bir şekilde düşerler.
5. Aslanlar, yaralandıklarında ağızlarına su ve toprak alır, çiğner sonra tükürür, bir miktar yoğurduktan sonra da yaralarına sürerler. Çünkü çamur zehiri emer.
 
DiNi HiKAYELER

Rabbin Merhameti 

Hz. Ömer şöyle anlatır: “Allah Resulü’nün huzuruna birtakım esirler gelmişti. Bunların içinde bir kadın vardı ki çocuğunu aramakta idi. Kadın, esirler arasında çocuğunu bulunca hemen onu aldı bağrına bastı ve emzirmeye koyuldu. Allah Resulü (a.s.) bize: “Şu kadının, kendi çocuğunu ateşe atacağını sanır mısınız?” dedi. Biz de: Hayır vallahi. Atmamak elinden geldiği sürece atmaz, dedik. Bunun üzerine Allah Resulü: “İşte muhakkak ki yüce Allah kullarına, bu kadının çocuğuna acımasından daha merhametlidir” buyurdu.
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder