29 Aralık 2015 Salı

Ahmed Şahin - Mümine mahsus koruyucu sabır şükür anlayışı!

Ahmed Şahin - Mümine mahsus koruyucu sabır şükür anlayışı!


Ahmed Şahin
 
 
AİLE-SAĞLIK

 

Mümine mahsus koruyucu sabır şükür anlayışı!


İnsan bazen sıkıntıların içindeki zahmetlere kilitlenip kalıyor, arkasından gelebilecek rahmetleri düşünemez hale bile gelebiliyor. Halbuki, sıkıntı ve üzüntülerin mümine mahsus özel ve güzel koruyucu sonuçları da söz konusudur.

Bundan dolayı deniyor ki: Müminlerin üzüntülerinde sabır, sevinçlerinde de şükür hissi hakim olur.

Bu sebeple her iki halinde de müminler hep kazanır, hiç kaybetmezler. Ayakta kalır, yıkılmazlar!

Nitekim hep cennetlik amel işlemeyi isteyen bir adam, Efendimiz (sas) Hazretleri'ne gelerek:

-Ya Resulallah der, bana öyle bir iş haber ver ki onu yapınca cennetlik iş yapmış olup cennete layık hale geleyim! Aleyhissalat-ü Vesselam Efendimiz şöyle cevap verir bu hep cennetlik iş yapmak isteyen adama:

-Allah'ın senin hakkındaki takdirlerini ya sabırla, ya da şükürle karşılarsan, cennete layık amel işlemiş olur, cennete layık hale gelirsin bu sabır ve şükür duyguların sayesinde.

Demek ki bütün mesele bu sabır ve şükür duygusunda derinleşip teslimiyet ve tevekkülde gelişmekte..

Efendimiz (sas) Hazretleri, müminin her halini hayra çeviren bu sabır ve şükür duygusunu başka bir hadisinde daha geniş şekilde tarif ederek buyurur ki:

-Hayret edilir müminin haline. Üzücü bir musibetle karşılaşsa sabreder kazanır, sevindirici bir nimetle karşılaşsa şükreder yine kazanır. Yani mümin bu özel koruyucu vasfı sayesinde her olayı hakkında hayra çevirebilen mutlu ve huzurlu insan olma örneği verir çevresine!.

Mümininin yaşadığı bu sabır imtihanını tarif eden Lokman Hekim de der ki:

-Nasıl kıymetli maden parçası ateşe tutulunca üzerindeki pası dökülüp altından öz cevheri çıkarsa, Allah'ın sevdiği kulları da maruz kaldıkları musibetleri sabır ve tevekkülle karşılamaları halinde günah kirlerinden arınmış olarak saf iman cevheriyle çıkarlar Allah'ın huzuruna.

Maneviyat büyükleri, müminin maruz kaldığı musibet ve sıkıntıları iki kısma ayırırlar.

- Manevi derecesinin yükselmesi için gelen sıkıntılar. İşlemiş olduğu günahın cezasını ödemesi gelen musibetler. Şurası da kesindir ki, her iki hal de kulun lehinedir. Çünkü kul burada günahının cezasını çekmezse ahirete tehir edilir. Ahiretin cezası ise dünya ile kıyaslanamayacak kadar ağır ve acı olur. Bundan dolayı kamil insanlar maruz kaldıkları musibet ve sıkıntıları, günahlarının peşin cezası diye yorumlayarak ayrıca bundan sevinç duymuşlar, musibetin içinde de yine bir nevi mutluluk hissetmişler..

Nitekim sahabeden bir zat, cahiliye devrinde tanıdığı bir kadınla yolda karşılaşır. Ayaküstü sohbetten sonra ayrılıp giden kadının arkasından bakmaya devam eder. Bu sırada önündeki çukura kayan ayağı sakatlanır. Sonra Resulüllah'ın (sas) huzuruna gelerek kadına bakarken ayağının kırıldığını anlatınca Efendimiz (sas) şöyle bir hatırlatmada bulunur:

-Allah, bir kulunu severse onun işlemiş olduğu hatasının cezasını peşin olarak dünyada verir, ahirete tehir etmez!

Demek ki, maruz kaldığımız sıkıntılar işlediğimiz yanlışlarımızın bir bakıma cezasını teşkil ediyorsa, buna da üzülmemek, aksine sevinmek bile mümkün.. Ahirete tehir edilmeyip dünyada ödemek söz konusudur çünkü.

Kaldı ki, dünyevî sıkıntılar korkulacak sıkıntılar da değildir. Asıl korkulacak sıkıntı ve musibet, dine gelen sıkıntı ve musibettir. Dinin emrini yaşama aşk ve şevkinden mahrum kalma musibetidir. Bu musibetin insana kazandıracak hiçbir hayır yanı yoktur. Ama dünyevî musibetin verdiği zahmet burada kalır, kazandırdığı rahmet ise ahirete kadar gider…

İşte bu farktan dolayıdır ki maneviyat büyüğü Sehl bin Abullah'a şikâyette bulunan bir adam “Camiye gelince evime giren hırsız altınlarımı çalıp götürmüş!” diye şikayette bulununca şöyle cevap vermiş:

-Bunlar dünyana gelen musibetlerdir, dinine değil. Ya musibet dünyana değil de dinine gelse de, şeytan kafana girip şüphe ve tereddütler vererek kalbinden imanını, gönlünden de dinini yaşama aşk ve şevkini çalsaydı ne olurdu halin? Unutma der maneviyat büyüğü: Ahirete altınsız, gümüşsüz gidilir, ama İslam'ı yaşama aşk ve şevkinden mahrum gidilmez. Sen İslam'ı yaşama aşk ve şevkini korumana bak. Gerisi sevabını çoğaltan musibetten ibarettir, üzülmeye değmez!

Fatebiru ya ülilebsar! Düşünün ey sabır şükür sahibi mutlu müminler!
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder