Peygamber efendimiz buyurur ki:

«Bir hurma da olsa, sadaka vermekten geri kalmayın. Zira sadaka fakiri ihya eder ve su ateşi yok ettiği gibi, sadaka da günahı yok eder.» (Îbnu-Mubarek, Zuhd‘da.)



Yine buyurdu ki:
«Yarım hurma ile de olsa, cehennem ateşinden sakınınız. Eğer sadaka veremezseniz, bari tatlı ve güzel sözler söyleyin.» (Buharı - Müslim, Adiyden.)

Yine buyurur:
«Helâl maldan sadaka veren bir kimse yoktur ki, siz hayvanlarınızı beslediğiniz gibi, Allah Teâlâ da onun sadakasını, birkaç uhud dağı kadar oluncaya kadar beslemesin.»

Yine buyurur:
«Kıyamet gününde soru-cevap işi bitinceye kadar herkes kendi sadakasının gölgesinde olacak.»
Yine buyurdu ki:
«Gizli bir sadaka vermek ile şer kapılarından yetmiş kapı kapanır.»
Peygamber efendimize:
«Sadakanın hangisi efdaldir.» diye sordular.

Buyurdu ki:
«Sadakanın efdali, sıhhat yerinde iken, hayattan umudlu iken ve fakirlik korkusu var iken verilen sadakadır.»
Ama bunun aksine, can boğaza gelinceye kadar sabredip ondan sonra:

«Falan şeyi filân adama verin» diye vasiyet etmeleridir ki, zaten o anda mal, başkaların malı olacaktır. Vasiyet yapıp yapmaması birdir.

İsa (a.s.) buyurdu ki:
«Bir dilenciyi kapısından ümidsiz gönderenin evine yetmiş gün melek girmez.»
Peygamberimiz iki şeyi kimseye bırakmaz, kendi eliyle yapardı:
Birincisi, sadakayı kendi eliyle verirdi.

İkincisi, abdest ibriğini akşamdan kendi hazırlardı ve ağzını örterdi ve buyurdu ki:

«Bir fakire bir gömlek giydiren, o gömleğin parçası fakirin sırtında kaldığı müddetçe, Allah‘ın himayesinde olur.»


Hz. Aişe (r.a.) elli bin akçe sadaka verdi, Halbuki sırtında bir yamalı gömlek vardı, kendisine bir gömlek almadı.

İbni Mes‘üd (r.a.) buyurur ki:
«Bir kimse yetmiş yıl ibâdet etti. Birden ondan bir günah sadır oldu ki, onun âmelini zayi etti. Sonra bir fakirin yanından geçip ona bir ekmek sadaka verdi. Allah o sadakanın hürmetine ona inayetle nazar eyledi, bütün günahlarını affetti ve o yetmiş yıllık ibâdetini geri verdi.»

Lokman Hakim, oğluna:
«Her ne zaman senden bir günah sadır olursa, bir sadaka ver.»

Abdullah bin Ömer (r.a.) fakirlere ekseriya şeker verirdi ve derdi:

«Allah buyurur ki:

“Sevdiğinden sadaka vermedikçe iyiliğe kavuşamazsınız.“»
(Al-i İmran sûresi, âyet: 92).

Allah Teâlâ benim şekeri çok sevdiğimi biliyor. Onun için onu sadaka veriyorum.» derdi.

Şa‘bi (r.a.) diyor ki:
«Kendisini, verdiği sadakaya, fakirden daha muhtaç bilmeyen kimsenin sadakası kabul olmaz.»
Hasan-ı Basri bir tellâl elinde bir cariye gördü.

«Bu cariyeyi iki dirheme vermez misin.» dedi. Tellâl,

«Vermem.» dedi. Hasan-ı Basri

«Allah iki dirheme bundan çok güzel olan hurileri verir.» dedi.

Bununla fakire sadaka vermek hususuna işaret etti.



KİMYA-YI SAADET
İMAM GAZALİ