12 Aralık 2015 Cumartesi

Hekimoğlu İsmail - Nasihat olarak ölüm yeter!

Hekimoğlu İsmail - Nasihat olarak ölüm yeter!


Hekimoğlu İsmail
AİLE-SAĞLIK

Nasihat olarak ölüm yeter!


İnsan vücudu saraya benzer. Beyin muamelat yeri, kalp fetva makamıdır yani beyin hesap kitap işini yapar, kalp de helalle haramı ayırır; imanın makamıdır.

İnsan fanidir. Takvimden koparılan her yaprak, ömrümüzden kopup ayrılan bir sene gibidir; sanki saatler saniye saniye ömrümüzü tüketiyor. Fani olduğumuzu ayetle, hadisle, Allah bize bildirdiği gibi, kâinat kitabı da açıkça gösteriyor. Her yaratığın üzerinde fani mührünü okuyorum. Mesela bu makaleyi yazdığım oda, ben dâhil odada bulunan her şey fanidir. Bu şehir fanidir, bu kâinat fanidir. Her şey doğar, büyür ve ölür.

Her şeyin ölüp dirilmesi aynı zamanda İlahi bir ikazdır. Öğretmen nasıl ki talebeye soru sorar, imtihan eder, notla ikaz eder; “Dersine çalışmazsan, imtihanlardan düşük not alırsan sınıfta kalırsın.” der.

Allah da kullarını ikaz eder, mesela hastalık ikazdır, insanlara ölümü hatırlatır. İhtiyarlık ikazdır, musibetler ikazdır; mümine de kâfire de ölümü hatırlatır. Ölüm ikazdır, insana fani olduğunu hatırlatır.

Akif şöyle bir kıssa anlatır:

“Adamın biri eviyle arkadaş olmuş demiş ki, ‘Ey evim, seni yapan, bu hale getiren benim. Yıkılacağın zaman haber, ver de ben çıkayım, öyle yıkıl.' Bir gün evin bir yeri çatlamış, adam bir avuç çamur alıp, orayı kapatmış. Bir başka gün, başka yeri çatlamış, yine bir avuç çamurla kapatmış. Aylar yıllar böyle geçmiş. Bir gün ev, adamın başına göçmüş. Adam, “Ey ev, seninle anlaşma yapmamış mıydık? Yıkılacağın zaman hani haber verecektin? Neden sözünde durmadın?” Ev demiş ki: “Ben ne zaman ağzımı açsam, bir avuç çamurla kapattın, başka nasıl haber verebilirdim?”

Her an ölebiliriz. Ölüm zamanı geldiğinde diyemeyiz ki “Öleceğimizi daha evvel haber verseydin ya ey vücudum, haberim olsaydı da hazırlansaydım.” Hâlbuki vücut sarayının her gün bir taşı düşüyor; kuvvetimiz azalıyor, hastalıklar artıyor. Hastalık insanı öldürmez fakat haber verir, “Fanisin sen, ebede namzetsin, öleceksin!” diye. Ağrılar başladı, ilaçla geçiştirdik. Daha büyük bir dert geldi, ameliyatla onu da geçiştirdik. Beynim kanadı, bir omur çatladı, yürüyemez oldum. İşte vücut sarayı böyle yıpranırken, taşları birer birer dökülürken düşünmedik, ne oluyor, ne yapayım?”

Bir sürü olumsuzluklarla karşılaştım, anladım ki ben acizim. Öyleyse “Bu vücut benim değil. Sahip çıkamıyorum; sevabı çok olan cennete gider, ben de sevabımı artırayım.” diyeceğiz. Mademki vücut sarayından her gün bir taş düşüyor, cennetten alacağımız taşla onu tamir edebiliriz. Sevabı çok olan cennete gider, yani düşen taşın yerine bir sevap yerleştiririz.

Her insanın yaşadığı helal daire ve haram daire vardır. Haram dairede yaşayan kültür istilasına uğramış, kötü alışkanlıklar onu esir etmiş, hayatı perişan olmuş.

Evlerin duvarları nasıl tamir isterse manevi hayatımız da tamir ister, korunmak ister. Bunun için sohbetlere gitmek lazım, âlimleri dinlemek lazım, camilere devam etmek lazım…

Allah bize harika organlar vermiş, onlarla Allah'ın dinini anlayacağız ve yaşayacağız. Organlarımızın kıymeti gösteriyor ki biz ebede mensubuz, ebediyen yaşayacağız. Dünya İslamiyet içindir. İslamiyet insan içindir. İslamiyet'i öğrenmek, anlamak, yaşamak zorundasın. Bunun mükâfatı cennettir. İslamiyet'ten uzaklaşırsan cennetten de uzaklaşmış olursun.

İnsanlar nasihat dinlemez çünkü enaniyeti vardır; “Ben bilirim!” der. İşte insanların nasihat dinlememesi duvarın çatlaklarına bir avuç çamur vurmaya benzer. Peygamberimiz (sas) hadis-i şerifinde buyurmuştur ki “Nasihat olarak ölüm sana yeter!”

Herkesin önünde iki yol var; biri cennete biri cehenneme gider. Kaderde zorlama yok, isteyen istediği yolu seçer.
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder