1 Aralık 2015 Salı

Ahmed Şahin - İslam'ın ilk insan hakları mahkemesi

Ahmed Şahin - İslam'ın ilk insan hakları mahkemesi


Ahmed Şahin
 
 
AİLE-SAĞLIK

 

İslam'ın ilk insan hakları mahkemesi


Günümüzün adalet anlayışına da örnek teşkil eden bu ilk insan hakları mahkemesinden vereceğimiz misali, bugün de hayranlıkla okuyor, takdirlerle tefekkürünüze takdim ediyoruz.

Sadr-ı İslam-Hazreti Ömer'den özetleyerek sunduğum bu örnek mahkemenin günümüzdeki emsalleriyle kıyaslamasını da sizin irfanınıza havale ediyoruz. Takdirin bundan sonrası elbette size ait olacaktır.

Bilindiği üzere Efendimiz ve ashabının Medine'ye geldikleri ilk günlerde birlikte inşa ettiği Mescid-i Saadet, sonraları çoğalan cemaati içine alamıyor, genişletmeye ihtiyaç duyuluyordu.

Bundan dolayı hicretin 17. senesinde Hz. Ömer (ra) Efendimiz, Mescid-i Saadet'i genişletme gereği duymuştu. Türbe-i Saadet'in çevresindeki arsaları, evleri istimlak edip mescide katmayı düşünüyordu.

Çevredeki arsa ve ev sahiplerine tekliflerde bulunulmuş, herkes büyük bir memnuniyetle arsasını, evini değerini düşünmeksizin mescide vermiş; ancak mülkünü vermemekte direnen tek kişi kalmıştı. Kimdi o tek kişi biliyor musunuz? Hemen herkesin çok sevdiği Hazreti Abbas!

Resulüllah'ın (sas) hem de amcası olan Abbas, arsasını vermeyi düşünmüyordu. Bu defa bizzat halife meşgul olup tekliflerini kendisi tekrarladı:

- Ya Abbas, Resulüllah'ın (sas) mescidine zorla alınmış bir arsa ilave etmeyi uygun bulmuyorum. Şayet verilen değer az geliyorsa fazlasını vereyim, bu hayırlı iş tamamlansın. Resulüllah'ın (sas) mescidi de ihtiyacı karşılayacak genişliğe ulaşsın.

Hayret ki hayret! Hz. Abbas'tan beklenmeyen cevap:

- Mal benimse mescide ilave etmeyi düşünseniz de, fazla fiyat verseniz de malımı vermek istemiyorum. Zorla elimden alacaksanız o başka! Halbuki Halife, şahsı için değil amme menfaati için istimlak etmeyi istemektedir arsayı. Ammenin menfaati için Abbas vermelidir arsasını. Ama vermeyip direniyor. Çare, adalete müracaat etmekten başkası değildir. Bunun için mahkemeye müracaat etmek zorunda kalır halife. Hakim meşhur hukukçu Übey bin K'ab... Devletin iddiası şu:

- Biz yönetim olarak Abbas'a değerinden fazla fiyat verdik, artık diretmeyip arsasını mescide vermelidir... Mal sahibi Abbas'ın cevabı da şu:

- Arsa benimse, mülküme ben sahipsem, değerinden fazla da verseler, mescide ilave niyetiyle de alsalar mülkümü satmak istemiyorum. Mahkeme, devlete karşı benim hakkımı korumalıdır. İstemediğim takdirde devlet arsamı elimden zorla almamalıdır.

Durumu düşünen Übey bin K'ab, nihayet kararını açıklar:

- Kimse başkasının mülkünü, arsasını zorla elinden alamaz, mescide ilave için de olsa mal sahibinin rızası olmadan istimlak edemez. Abbas'ın mülkü Abbas'ta kalacaktır. Halife de olsa istimlak için mal sahibini zorlayarak malını elinden alamayacaktır!

Adaletin bu kararına karşı koca halifenin boynu büküktür. İtiraz yok, itaat vardır. Çaresiz taraflar kalkıp kapıya doğru yönelirken Abbas'tan anısızın bir soru daha gelir:

- Ya Übey! Şimdi mahkeme bitmiş, karar kesinleşmiş midir? Ben serbest miyim mülkümü verip vermemekte? Dava sahibi devletin başı halife Ömer bile olsa?

- Evet ya Abbas! Dava sahibi halife de olsa kimse sahibinin elinden malını zorla alamaz! Mescide de olsa zorlayamaz. Karar kesinleşmiştir!

İşte bu söz üzerine Abbas'ın tarihe geçen açıklaması yankılanır huzurda:

- Öyle ise adil mahkemenize açıkça ifade ve ilan ediyorum ki, değerinden fazla para verildiği halde elimden alınamayan arsamı şu andan itibaren Resulüllah'ın mescidine ilhak edilmek üzere hiçbir karşılık beklemeden kendi isteğimle hibe ediyorum! Arsam şu andan itibaren halifenin emrindedir. Bu böyle biline ve karar ona göre verile!

Hakim Übey bin Ka'b'da bir şaşırma hali.

- Ya Abbas! der, önce fazla fiyatla da olsa arsanı vermedin, kararımızı dinledikten sonra ise parasız hibe ediyorsun arsanı! Neden böyle bir tavrı tercih ettin? Hz. Abbas'ın tarihin altın sayfasına geçen cevabı kısa ve kesin:

- İslam'ın insan haklarına verdiği değeri tüm dünyaya duyurmak için!

Bunun üzerine herkeste tebessümlü bir tefekkür ve takdir hissi başlar. Öyle ümid ediyorum ki şu anda sizde de başlamıştır böyle tebessümlü bir tefekkür ve takdir hissi!

- Fatebiru ya ülil ebsar! Düşünün ey basiret sahipleri!
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder