9 Mart 2016 Çarşamba

SON NÖBET...

SON NÖBET...

Yıl 1994, Mardin'in bir ilçesi. İçimizde kanayan bir yaraydı terör. O gece hilâlliydi ay, sır dolu bir karanlık. Mehmet, mevzisinden karanlığı koklayarak derin bir nefes aldı:

"Bu nöbet son nöbetim. İki gün sonra elveda karlı dağlar, dumanlı tepeler..."...

 Arkadaşı göğüs geçirdi yanında: "Benim 8 ayım var. Allah bizi korusun!"



 Burası terör yuvasıydı. Konuşmayı kesip, pür dikkat geceyi gözetlemeye başladılar. Mevzi, yol kenarında idi. Herkes geçebilirdi. Kendilerine doğru gelen iki karaltı gördüler. Bunlar yolcu gibiydi. Selâm verip geçtiler.

Fakat o da ne öyle? "Tak!.. Tak!... Tak!..." Selâmla Mehmetçikleri aldatan iki hain, geçer geçmez geri dönüp kurşun sıkmışlardı Mehmet'in ardından. Bir yağmur gibi akmıştı kurşunlar beynine yiğidin. Yâ Rab! Bu ne hainlik böyle?.. Al kanlar Mehmet'in göğsüne dolarken, o hilâle bakarak inliyordu:

"Hainler!.. Bugün analar yüzlerce Mehmet doğurdu... Allah!..."

Anasına son mektubunda yazmıştı: "Anacığım! Dün gece rüyâmda melekler elime kına yaktılar. Hayırdır İnşaallah! Bir gün al bayraklı bir tabut görürsen avluda, sakın ağlama!..."

Anası da, son mektupta, doğacak oğlunu müjdelemişti. O gece ana yüreğini kanlı bir sızı kapladı.

Namazdan sonra uzun uzun duâ etti oğluna. Ne çâre, ertesi gün Aydın'a kor yumağı düşmüş, yürekler pâre pâre olmuştu. Anasının gözyaşları sel olurken, Aydınlı haykırıyordu: "Kahrolsun hainler! Vatan sağolsun!..

Mehmet'in naaşına bakanlar, hayretler içinde birşey gördüler. Şehidin sağ gözünden ince ince gözyaşları akıyordu yanağına. Kimbilir? "Oğlumu göremedim." mi demek istiyordu?

Sevilay H. - Aydın - Türkiye Gazetesi - 12.3.1997



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder