15 Ağustos 2016 Pazartesi

AHLÂK İLE DİN İLİŞKİSİ

AHLÂK İLE DİN İLİŞKİSİ

 
İslâm düşüncesinde dinin emirleriyle ahlâkın iç içe olduğunu belirtmiştik. İslâm, insanların uyması gereken temel esaslarla birlikte birtakım ahlâkî değerler de koymuştur. Bu kurallar, kişinin hem kendisini ilgilendiren hem de toplumla olan ilişkilerini belirleyici  bir özelliğe sahip kurallardır.
 
İslâm inancının temelini ‘La ilâhe İllallah’ kelime-i tevhidi teşkil eder. ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ anlamına gelen bu tevhid (bir tek Allah) ilkesi, her müslümanın hayatının en temel gayesidir. Bu anahtar terimle İslâm kapısından içeri girilir. Dolayısıyla ahlâk-iman ilişkisi de bu temel prensip çerçevesinde ele alınmalıdır. İslam’da ahlâk ile iman arasındaki  ilişki çok köklü esaslara dayanır. Bu sebeple, bir müslümanın ‘ahlâki değerler’ açısından diğer inanç ve düşüncelerdeki insanlardan farklı bir yapıda olması aşağıda belirttiğimiz  ‘köklü kurallar’dan sonra daha da iyi anlaşılacaktır.
 
Her şeyden önce müslüman olmayı tercih eden bir kişinin ‘iman etme’ gibi bir zorunluluğu vardır. Bu iman, İslâm’ın temel esaslarını  her türlü şüpheden uzak  bir şekilde kabul etmek demektir. Allah (c.c.) inancı, namaz, oruç, zekât, hac, ahiret gününe iman vs. birçok  esaslar bu inanç içerisinde yer alır. Bu temel inanç esaslarıyla birlikte İslam’ın, müslüman kişiden yapmasını istediği başka emir ve yasaklar da vardır: adaletli olmak, emanete hıyanet etmemek, yalan söylememek, hırsızlık yapmamak gibi çok sayıda emir ve yasaklar ... Toplum düzenini yakından ilgilendiren bu esaslara uymak da müslüman ferdin görevleri arasındadır. Cenâb-ı Allah, müslümanın özelliklerini  belirtirken şöyle buyurmaktadır:
 
Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik, o (kimsenin iyiliği )dir ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, Kitab’a ve peygamberlere  inandı; sevdiği malını yakınlara, yetimlere, yoksullara, dilencilere, yolda kalmışlara ve boyunduruk altında bulunan (köle ve esir)lere verdi; namazı kıldı, zekâtı verdi. Andlaşma yaptıkları andlaşmaları yerine getirenler; sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabredenler, işte doğru olanlar onlardır,(Allah’ın azâbından )korunanlar da onlardır.” (1)
 
Bu âyet-i kerimede iman ile ahlâk iç içe anlatılmıştır. İslâm’ın  esaslarına iman etmenin zorunluluğu ile birlikte malın, yakınlarına, yoksullara, dilencilere, köle ve tutsaklara verilmesinin bir iyilik olarak değerlendirilmesi, İslâm’ın ahlâki esaslara ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Aynı şekilde adalet konusunda da müslümanın nasıl davranması gerektiği şöyle anlatılmaktadır:
 
Ey inananlar,  Allah için adaletle şahitlik edenlerden olun. Bir topluluğa karşı duyduğunuz kin, sizi adaletten saptırmasın. Adil davranın, takvaya  yakışan budur. Allah’tan korkun, şüphesiz  Allah yaptıklarınızı haber  almaktadır.” (2)
 
Bunun gibi toplumsal hayatın düzeni bakımından son derece önemli olan; çalışmak, doğruluk, emanete riayet, emaneti ehline vermek, hırsızlık, adam öldürmek, gıybet, hased (çekememezlik), yalan şahitlik vb. konularda bir çok ayet-i kerime, uymamız gereken kuralları göstermektedir:
 
Bugün modern dünyanın içinde bulunduğu ahlâki çöküntünün temelinde inançsızlık vardır. Her türlü değerlerin ortadan kaldırılıp yerine anlamsız bir hayat tarzının yerleştirilmek istendiği bir dünyada yaşamaktayız. Batının içinde bulunduğu kapitalist yaşam biçimi, müslüman toplumları da olumsuz şekilde etkilemektedir. Cinsellikten uyuşturucuya; kumardan hırsızlığa uzanan olaylardan her gün televizyonlardan ve gazetelerden öğrendiğimiz olaylar zinciri oluşturmaktadır. Moda aldatmacası karşısında aslî kimliklerinden hızla uzaklaşan bir nesil yetiştirilmek istenmektedir. Toplumu ayakta tutan değerler böylelikle  bir bir ortadan kalkmaktadır. Geç de olsa bunun farkına varan Batı, eğitimlerinde  Din ve ahlâk konularına ağırlık vermeye başlamıştır. Devlet başkanlarından bürokratlara; öğrencilerden işçilere kadar insanlar hafta sonlarını kiliselerde ibadet ederek geçirmektedirler. Böylece din’den uzaklaşmanın toplumsal çöküşü hızlandırdığını anlayıp çeşitli önlemler almaktadır.
          
Müslüman toplumlarda ise hâlâ Batı’nın anlamsız değerlerine özenti, onlar gibi olma uğraşları var. Eğitimlerinde ciddi olarak Din ve Ahlâk konularına gereken önem verilmemektedir. Gelişmenin ve medenileşmenin körükörüne Batıyı taklit etmekle elde edileceği sanılmaktadır. Oysa biz, insanlığa adalet ve medeniyetin en yüksek seviyesini gösteren bir gelenekten geliyoruz. Bu medeniyetin uzun süre ayakta durmasının en önemli sebebi, toplumun hayat damarlarını oluşturan iman esaslarını her alanda uygulamaya koymuş olmasıdır.
 
 
İman, sadece sözden ibaret değildir. İman, yaşam tarzımızı Kur’an’a göre düzenleyen bir unsurdur. İman sayesinde hayatı algılayış, eşyaya bakış açılarımız anlam kazanır ve müslümanlar böylelikle  inançsız , insanlardan farklı olarak hayat ve eşyayı tasavvur ederler.
 
“Allah size imanı sevdirdi ve onu sizin kalplerinizde süsledi ve size küfrü, fıskı isyanı (hakikatı tanımamayı, sınırı aşıp yoldan çıkmayı, baş kaldırmayı) çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.” (3)
 
Bu ayet-i kerime’de ve aşağıda sıralayacağımız ayetlerde de görüleceği üzere iman, ibadet ve ahlâk ile iç içedir. Dinin esasları iman üzerine kurulduğu için, yalnızca söz ile dile getirilen ‘iman’ eksik olur. Çünkü iman, kalbe ait bir husustur ve gerçek imanın ibadet, ahlâk gibi konularda irtibatlı olduğu bilinmektedir. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
 
“O Kitab’dan sana vahyedileni oku ve namazını kıl. Çünkü namaz,  kötü ve iğrenç şeylerden meneder. Elbette Allah’ı anmak, en büyük (ibadettir.)tir. Allah, ne yaptıklarınızı bilir.” (4)
 
“Onlar büyük  günahlardan  ve çirkin işlerden kaçınırlar; kızdıkları zaman onlar, affederler. Rablerinin çağrısına gelirler, namazı kılarlar. İşleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine  verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar.” (5)  
 
Ayet-i kerimelerin tarif ettiği; şüphesiz ahlâkı  iyi ve gerçek bir imana sahip kişilerdir. Bu kişiler, kıyamet gününde de büyük mutluluk duyarlar. Kendilerini huzurlu bir hayata hazırlayan dünyadaki amelleri en güzel şekilde yerine getirirler.
 
“Mü’minler o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğu zaman (o ayetler, onların ) imanlarını artırır ve (onlar) Rab’lerine tevekkül ederler.” (6) 
 
---------------------------------------
(1) Bakara sûresi, 2/177
(2) Maîde sûresi, 4/8.
(3) Hucurât sûresi, 49/7.
(4) Ankebut sûresi, 29/45.
(5) Şûrâ sûresi, 42/37,39.
(6) Enfâl sûresi, 8/2.
 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder