31 Ağustos 2016 Çarşamba

HZ. PEYGAMBER (s.a.v.)'İN AHLÂK EĞİTİMİ-4

 HZ. PEYGAMBER (s.a.v.)'İN AHLÂK EĞİTİMİ-4
           
                            Tatlı Dil ile Uyarma
 
Tatlı dil karşısında yumuşamayan insan yoktur. Bunun için atalarımız, “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” demişlerdir. Şu mısrasıyla Yunus Emre bu anlamı ne güzel dile getirir:
            
Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı
          
Efendimiz de bunun için sürekli tatlı dille hitap ederdi. Bir şey öğreteceği zaman, önce karşısındakini yumuşatarak gönlünü kazanır, sonra söyleyeceklerini söylerdi.
 
Kadı İyaz, bu pek etkili ahlâk eğitim ve öğretimini bütün Müslüman eğitimcilere tavsiye ederek, Allah Teala’nın bile, böyle bir usul kullanmaya ihtiyacı olmadığı halde, Kur’an-ı Kerim’de azarlamadan önce nasıl hoş davrandığına, günahtan bahsetmeden evvel bağışlayıcı olduğunu hatırlattığına dikkatleri çekiyor.
      
Tuvalette nasıl oturacaklarını Müslümanlara öğretirken Efendimiz (s.a.v.) şöyle demişti:
“ Ben sizin babanız sayılırım. Helaya girdiğiniz zaman kıbleye oturmayın; kıbleyi arkamıza da almayın.” (1)
    
Görüldüğü üzere Resûl-i Ekrem (s.a.v.) tuvalet adabına ilişkin söyleyeceği sözlerin çekingen sahabeleri utandıracağını veya bir kısmının, Peygamber böyle şeylerden bahseder mi? diye söylediklerini yadırgayacağını hesaba katmakta ve herkesi şefkatle kucaklayan o sevimli sözleriyle söyleyeceklerine uygun bir zemin hazırlamaktadır. Nitekim bazı müşrikler bu hadisi duydukları zaman, Efendimizin insan hayatının her detayını öğrettiğini ileri sürerek Müslümanlarla alay etmek istemişlerdir.
 
Bir gün Kureyş kabilesinden bir genç, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in huzuruna gelerek, “Ya Resûlallah, zina etmeme izin ver!” dedi. İslâm terbiyesiyle bağdaştıramadıkları bu teklif karşısında Ashab-ı Kiram, “Sus, sus….” diye bu genci azarlayarak üzerine yürüdüler.
 
Resûl-i Ekrem son derece sakindi. Delikanlıya: “Yanıma gel, otur” diye yer gösterdi. Sonra onunla sohbet etmeye başladı:
“ Söyle bakayım; bir başkasının senin annenle zina etmesini ister misin?” diye sordu. Delikanlı:
-Yoluna feda olayım, hayır asla istemem dedi. Efendimiz:
“ Zaten hiç kimse annelerine böyle bir şey yapılmasını istemez.” Buyurdu. Sorusuna devamla:
“ Bir başkasının senin kızınla zina etmesine razı olur musun? diye sordu. Delikanlı yine:
- Hayır, uğrunda öleyim, Ya Resûlallah, razı olmam, dedi. Resûl-i Ekrem:
“ Öyleyse hiç kimse kızlarıyla zina edilmesine razı olmaz.” buyurduktan sonra, kız kardeşi, halası ve teyzesiyle zina edilmesine razı olup olmayacağını sordu.
 
Delikanlı hep, “ Yolunda feda olayım, hayır istemem” diye cevap veriyordu. Artık hatasını kavradığını görünce Resûl-i Ekrem elini bu gencin omzuna koyarak: “Allah’ım! Bunun günahını affet; kalbini temizle ve uzuvlarını günah işlemekten koru!” diye dua etti. Hadisi bize rivayet eden sahabenin söylediğine göre, o genç böyle şeylerle bir daha ilgilenmedi.” (2)                                 
 
Genç sahabenin böyle şeylerle bir daha ilgilenmemesinde Efendimiz (s.a.v.)’in duasının bereketi olduğu kadar, onu mantıklı ve güzel sözlerle ikna ve ikaz etmesinin de büyük tesiri vardır.
 
Peygamber (s.a.v.)’e karşı saygısız davrandığı düşüncesiyle bu gencin isteği insanı ilk anda şaşırtıyor ve Ashab-ı Kiramı da gördüğümüz gibi öfkeye sevk ediyor. Ama Hz. Peygamber (s.a.v.) bunu saygısızlık olarak değil, bir delikanlının içtenlikli duyguları diye kabul ediyor ve herkesin üzerine yürüdüğü birini koruyup yanında ona yer vermekle gönlünü kazanıyor, hem de mantıklı sözlerle ikna etmiş oluyor.
 
Mescide küçük abdest yapan bedevinin durumu da böyle değil midir? Herkes onu dövmek üzere harekete geçtiği zaman, Hz. Peygamber (s.a.v.) araya girerek ortalığı yatıştırdıktan sonra, bedeviyi yanına alıp şöyle demişti: “Bu mescitler ne küçük abdest, ne de başka pislik için uygundur. Bunlar Allah’ı anmak, namaz kılmak ve Kur’an okumak için yapılmıştır.”
 
Yeni Müslüman olduğu için namazda konuşulmaması gerektiğini bilmeyen Muaviye İbni Hakem, cemaatle namaz kılındığı bir sırada aksıran adama “Allah sana merhamet eylesin” der. Bu yersiz konuşmasından ötürü herkes ona sert sert bakar. Muaviye şaşırır: “Eyvah mahvoldum; ne bakıyorsunuz yahu, ben ne yaptım?” deyince, bu defa namaz kılanlar onu susturmak için elleriyle bacaklarına vurmaya başlarlar.
 
Muaviye, Müslümanların kendini susturmak istediğini anlayarak susar ve işin sonunu heyecanla beklemeye başlar. Olayı bize anlatan Muaviye diyor ki: “Anam-babam Resûlallah’a feda olsun. Ne ondan önce, ne de sonra Peygamberimiz (s.a.v.) kadar güzel öğretim yapan bir öğretici görmedim. Beni ne azarladı, ne dövdü, ne de sövdü.” Namaz bitince bana şunları söyledi:
“ Namaz kılarken dünya kelamı söylememek gerekir. Namaz, tesbih, tekbir ve Kur’an okumaktan ibarettir.” (3)
                                                            
Bu olayda asil ve büyüklüğüne yakışan davranışıyla Peygamber (s.a.v.)’in Muaviye İbni Hakem’i nasıl hoşnut ettiğini ve kendine bağladığını görmekteyiz. Camiye yeni alışan, ürkek davranışlarıyla, çekingen tavırlarıyla camide yapması gerekenleri bilmediğini itiraf edercesine ve hoş görülmesini dilercesine bakan çocuk, genç, orta yaşlı Müslüman kardeşlerimizin durumu da böyle değil midir? Kalplerindeki imanın sesine kulak verip arada bir de olsa Allah (c.c.)’ın evine gelen  müslümanlara, sanki cami kendi malıymış gibi kaba davranan ve onların hatalarını asla bağışlamayıp hemen yüzlerine vurarak utandıran kimseler hem bu hadisi ve hem de aşağıdaki hadis-i şerifi okumalıdır.
 
Ensar’dan birinin hurma ağaçlarını taşlayan Rafi İbni Amr isimli yaramaz çocuğu bahçe sahibi yakalayarak Peygamberimiz (s.a.v.)’in huzuruna getirdiği zaman, Hz. Peygamber (s.a.v.) o şefkati sesiyle Rafi’ye:
“ Çocuğum, bu zatın hurma ağaçlarını niçin taşladın?” diye sormuştu. Rafi çekingen bir şekilde:
-  Aç idim, ya Resûlallah. Karnımı doyurmak için taşladım.” diye kendini savunmak istemişti. Mübarek yüzündeki gülümsemesi ve şefkatli elleriyle Rafi’yi okşarken Peygamber (s.a.v.):
“ Bir daha ağaçları taşlama, yavrum! Altına düşenleri al, ye! Allah seni doyurur.” Buyurmuş, sonra da: “Allah’ım! Bu yavrunun karnını doyur!” diye dua etmişti.” (1)
 
---------------------------------------
(1) Ebu Davud, Taharet, 4; Nesai, Taharet, 35; İbn-i Mace, Taharet, 16.
(2)  Müsned, V. 256-57.
(3) Müslim, Mesacid, 33; Ebu Davud, Salat, 167; Nesai, Ticaret, 67.
 


--

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder