2 Eylül 2016 Cuma

HZ. PEYGEMBER (s.a.v.)'in AHLÂK EĞİTİMİ -5

HZ. PEYGEMBER (s.a.v.)'in AHLÂK EĞİTİMİ -5 
             
                    Tedricen (Aşamalı olarak) Eğitme
 
İnsanlara bütün görevlerini bir kez söyleyip sonra da hepsinden sorumlu tutmak, kuşkusuz ağır gelir, belki de hiç mümkün olmaz.
 
Fakat bunlar zaman içinde bölümler halinde ve sindirilerek söylenirse, daha iyi sonuçlar alınır. Peygamber Efendimiz de, bu Kur’an-ı Kerim metodunu çoğu kez kullanmıştır. İsteseydi, bildiklerini bir kez söyleyip Ashabının yükünü ağırlaştırabilirlerdi; çünkü bir hadisinde buyurur ki:
“ Cennet ve cehenneme  varıncaya kadar, evvelce bana gösterilmemiş hiçbir şey kalmadı ki, bu makamda görmüş olmayayım.” (1)
                                                                                                                     
Bundan anlaşılıyor ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) insanlara tebliğ edeceği her şeyi bildiği halde, istenen verim ve beklenen sonuç alınmaz, diye bunları yavaş yavaş söyledi. Peygamber (s.a.v.)’e ilâhi vahyin yirmiüç seneye yakın bir süreyle gelmesinin hikmetlerinden biri de budur.
 
Ayrıca şu da var ki, bazı görevleri karşılıklarıyla birlikte haber vermek suretiyle onların zevkle, istekle yapılmasını sağlardı. Zira sorumlulukları zamanla öğrenmek bir sorumluluk olduğu gibi, bunların karşılığını, ilahi müjde ve korumayı değişik zamanlarda duymak ta ibadet sevincini kamçılar. Buna örnek olarak kıyamet gününde Allah’ın korumasına kavuşacak yedi grup insanı bildiren hadis-i şerifi zikredebiliriz.
 
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
“Yedi kimseyi Allah Teala, kendi gölgesinden başka gölge olmayan kıyamet gününde (arşının) gölgesinin altında barındıracaktır. Bunlar adaletli devlet başkanı, Rabbine ibadet ederek büyüyüp yetişen genç, gönlü mescitlere bağlı kimse, Allah rızası için birbirini seven ve bu amaçla bir araya gelip bu sevgi ile ayrılan iki kişi, toplumda önemli bir konumu olan güzel bir kadın tarafından arzu edildiği halde, “Ben Allah’tan korkarım” diyerek harama yaklaşmayan erkek, sağ elinin verdiğini solundaki duymayacak şekilde (gösterişsiz) sadaka veren adam, kimsenin olmadığı yerde Allah’ı anarak gözleri yaşla dolup taşan kişi.” (2)
                                                      
Bu konudaki diğer hadis-i şeriflerden de kıyamet gününde Allah Teala’nın koruması altında olacak kişilerin yalnızca bu yedi sınıf olmadığını öğrenmekteyiz. Allah yolunda savaşan bir gaziyi koruyan ve ona yardım eden, (3) borçlu fakire kolaylık göstererek ona mühlet veren veya alacağından vazgeçen (4) kimseler de bu şerefe ulaşacaklardır.
 
Peygamber Efendimiz zaman zaman, ‘önceki Peygamberlerin sünnetlerindendir’ diye bazı ahlâk ve görgü kurallarını dile getirir, fakat her seferinde, daha önce söylemediği yeni bir takım kuralları eklerdi. Ebu Bekir İbni’l-Arabi’nin yaklaşık otuz kadar olduğunu söylediği bu esaslardan bir kısmını Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle bildirmişti:
“ Şu on şey, geçmiş Peygamberlerin sünnetlerindendir: Bıyıkları kısaltmak, sakalı uzatmak, misvak kullanmak, burna su çekip temizlemek, tırnakları kesmek, parmak aralarını yıkamak, koltuk altı kıllarını temizlemek, edep yerlerini temizlemek, su ile taharet almak, ağzı çalkalamak.” (5)
    
“Dört şey Peygamberlerin sünnetlerindendir: Haya bir rivayete göre sünnet olma, güzel koku sürünme, misvak kullanma, bir de nikah.” (6)
 
Peygamber Efendimiz, bunların hepsini birden söylemiş olsaydı, Ashab-ı Kiram’ın bunların hepsini yazıp ezberleyip daha sonraki kuşaklara anlatmaları elbette, çok zor olacaktı. Değişik zamanlarda bu sünnetleri azar azar söylemekle Peygamber Efendimiz, bir öğrenim ve uygulama kolaylığı sağlamış oluyordu.
 
Peygamber Efendimiz karşısındaki insanların psikolojik durumlarını dikkate alarak aynı anda öğreteceklerini bile alıştırarak söyler, onların “Bu kadarı da fazla” diye itiraz etmesine hiçbir zaman fırsat vermezdi. Bir defasında Necid halkından saçı başı dağınık bir kimse O’nun huzuruna geldi. İslâm’ın ne olduğunu sordu. Rasûlullah:
“Bir gün bir gecede beş vakit namaz.” buyurdu. Bu kişi:
- Bu namazlardan başka yapmam gereken bir şey var mı? diye sordu.
“Hayır, eğer nafile olarak kılmak istersen kılarsın, bir de Ramazan orucu var.” diye ilave etti, Rasûl-i Ekrem. Bu garip kılıklı adam yine sordu:
- Üzerimde bundan başkası da olacak mı? dedi.
“Hayır, istersen nafile oruç tutabilirsin. Yalnız bir de zekat var!”
- Yapmam gereken daha başka bir şey var mı? Rasûl-i Ekrem:
“Hayır, nafile olarak sadaka vermek istersen verirsin” buyurdu. Bunun üzerine Necid’li kalkıp giderken:
- Vallahi bundan ne fazla, ne eksik bir şey yaparım! dedi. Hz. Peygamber de:
“ Eğer doğru söylüyorsa, kurtuldu gitti.” buyurdu. (1)
  
Peygamber Efendimiz, görünüşünü pek beğenmediği  ve sanki ateş almaya gelmiş gibi birkaç dakika içinde İslam’ı öğrenip gitmek isteyen bu garip tavırlı kişiye farklı davranmış, onun aceleci ruh haline uygun bir öğretim tarzı uygulamayı uygun bulmuştu. İnsan yaratılışına uygunluğu sebebiyle, Müslüman eğiticilerin bu metodu sürekli olarak göz önünde bulundurması gerekir.
 
---------------------------------------      
(1) Buhari, İlim, 24; Cum’a, 29.     
(2) Buharî, Ezan, 36;  Müslim, Zekât, 91.
(3) Müsned, 1, 20, 53.   
(4) Müslim, Zühd, 74.
(5) Müslim, Taharet, 56; Ebu Davud, Taharet, 29; Tirmizi, Edeb, 14.
(6) Tirmizi, Nikah, ;, Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned, V, 421.
 
 
 
 


--
.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder