26 Aralık 2016 Pazartesi

İCABET

İCABET
 
‘İcabet’, başka birisine cevap vermek, onun istediğini kabul etmek, ihtiyacını karşılamak demektir. İcâbet etmek; kabul etmek ve muvafakat göstermek demektir.
Cenâb-ı Hakk’ın, kulun duasına icabeti, duayı kabul etmesi demektir.      
 
Kur'an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Ey Muhammed, eğer kullarım beni sorarlarsa, şüphesiz ki Ben, çok yakınım. Dua edenin duasını, dua ettiğinde kabul ederim. Benim emrime uysunlar ve bana itaat etsinler ki doğru yolu bulabilsinler.” [1] 
 
Yapılan uygun bir davete icabet etmek, İslâm’ın teşvik ettiği bir eylemdir. Hadis-i şerifte; “Çağırdığı zaman davetine icabet etmek, Müslüman’ın Müslüman üzerindeki haklarındandır.” [2]  buyurulur. Başka bir hadis’te, müslümanın davetine icabet etmeyenin Allah (c.c.) ve Rasûlüne ((s.a.v.) karşı gelmiş sayılacağı bildirilir. [3]
 
Düğün, nişan, doğum v.b. sevinçli zamanlarda yapılan davete katılmak iki şekilde olur. 1. Yardım istenmesi halinde, isteğin yerine getirilmesi. 2. Düğün yemeği (velîme) gibi önemli bir toplantıya bizzat katılmak. Davetin uygun olması yanında aşağıdaki hususların da gözetilmesi İslâm adabındandır.
 
1. Davete icabette zengin-yoksul ayrımı yapılmamalıdır. Bir kimse yalnız, zengin ve şöhretli kişilerin davetine katılır, yoksul ve güçsüz kişilerin davetine katılmazsa, İslâm’ın yasakladığı gurur ve kibir hastalığına yakalanabilir. [4]  Hz. Peygamber (s.a.v.), zengin, yoksul ve köle ayrımı yapmaksızın Ashab-ı kiramın davetlerine katılırdı. [5]
 
2. Gidilecek yerin uzaklığı davete katılmaya engel olmamalıdır. Hasta ziyareti, cenazeye katılma, davete icabet ve bir arkadaşı ziyaret ne kadar uzak yerden yapılırsa, ziyaret edilen kişinin gönlü o kadar sevinçle dolar. Nitekim, Allah Resûlü (s.a.v.), uzakça bir yeri örnek vererek şöyle buyurmuştur: “Eğer Gamim denilen yerde bulunan Kürâ’a davet edilsem, şüphesiz icâbet ederdim”. [6] Bu Hadiste adı geçen Kürâ’, Medine’ye birkaç mil uzaklıkta bulunan bir yerin adıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.), Ramazan ayında Medine’den çıkıp oraya vardığında, orucunu bozar ve yolculuk sırasında namazlarını Kür’a’dan itibaren seferi olarak kılmaya başlardı.                  
 
 
3. Nafile oruç tutanın orucu bozması. Farz oruç dışında nafile oruç tutulması nedeniyle davetten geri kalmamak gerekir. Orucu bozmak, davet sahibini sevindirecekse, müslüman kardeşinin ikramını yemekten elde edeceği sevap, nafile orucunun sevabından daha üstündür. Bu orucu başka bir günde kaza eder. Hadis-i şeriflerde nafile oruç için böyle bir kolaylık yer almıştır.
 
Davet edilen yerde Allah (c.c.)’ın yasakladığı şeyler varsa, böyle bir davete icabet edilmez. İçki, kumar, fuhuş bulunan, kadın ve erkeklerin birlikte eğlendikleri yerler buna örnek verilebilir. Böyle bir davete icabet, duruma göre haram veya mekruh olur.
 
4.Davete icabetin amacı, yalnızca karın doyurmak için değil, Allah (c.c.) rızasını kazanmak olmalıdır. Davete giderken Hz. Peygamberin sünnetine uymak için hareket  etmeye niyetlenmelidir. Niyet, amellerin özü ve ödül kaynağı olmasının sebebidir. Hadis-i şerifte şöyle buyurulur:
“Ameller niyetlere göredir. Her kişi için ancak niyet ettiği şey vardır. Kimin hicreti Allah ve Resûlüne ise, onun hicreti Allah ve Resûlüne olmuş bulunur. Kimin hicreti de ulaşmak istediği bir dünyalık veya evlenmek istediği bir kadın için olursa, onun hicreti de bunlar için yapılmış sayılır
 
4.     Davet sahibinden tuz ve su gibi her evde bulunan şeylerden başka çok özel ve sağlanması ev sahibini sıkıntıya sokacak isteklerde bulunmamak.
 
5.     Ev sahibinin yemeğini ve hizmetini ayıplamamak, küçümsememek.
 
6.     Yemekten sonra ev sahibine ve hizmet edenlere, rahmet, mağfiret bereketle dua etmek. [7]
 
Davete icabet etmekle ilgili bu hadisleri emir olarak gören bazı İslâm bilginleri icabetin vacip, bazıları ise mendup olduğunu söylemişlerdir. İslâm hukukçularının çoğunluğu, düğün yemeğine (velîme) katılmanın vacip olduğunu söylerken, Hanefiler bunu müstehap kabul etmişlerdir.
 
İcabet, mutlu İslâm toplumu bireylerinin arasındaki bağları daha da güçlendirmenin sağlam ilkelerinden ve güzel ahlâkın sonuçlarından birisidir.
Bu güzel ahlâkı elde etmek, kararlılık ve özveri ile olur.
 


[1] Bakara sûresi, 2/186.
[2] Nesai, Cenaiz, 52.
[3] Müslim, Nikah, 110.
[4] Nahl sûresi,  16/49.
[5] İbn Mace, Nikâh, 25.
[6] Buhârî, Hibe, 2.
[7] Mecmau’l-Âdâb, Sufi Zade, 267.
BU YAZI AŞAĞIDAKİ WEB SİTESİNDEN ALINMIŞTIR.
http://www.islamahlaki.com/default.asp?kat_no=611

--

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder