16 Ağustos 2015 Pazar

En Kârlı Alışveriş

En Kârlı Alışveriş

 
Hüseyin Gültekin - [İslami Hayat]

h.gultekin@meydangazetesi.com.tr
14 Ağustos 2015, 00:01
 

Cenab-ı Hak, bir ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır: “Allah, Cennet karşılığında müminlerden canlarını ve mallarını satın almıştır.” (Tevbe, 9/111)

Ayette, mümin kişinin, bu dünyada sahip olduğu en kıymetli şeyleri olan canını ve malını Cenab-ı Hakk’a satması gerektiği açıkça belirtilmiş, sanki emredilmiştir. Buradaki satmaktan maksadın, bunların bizzat kendilerinin satılmasından ziyade, onlardaki tasarrufun satılması şeklinde olduğunu düşünebiliriz. Çünkü Cenab-ı Hakk’ın, böyle bir alışverişe ihtiyacı olmadığı gibi, insanların da Rabbimizle, dünyevi manada bir ticaret yapmaya hadleri yoktur.

Bu açıdan bakacak olursak insan, gerek canı gerekse malı hususunda bir tasarrufta bulunurken, Cenab-ı Allah’ın emir ve yasaklarını göz önünde bulundurur, O’nun hoşnutluğunu esas alırsa bu alışveriş gerçekleşmiş demektir. Bu alışverişte insan, kâr içinde kâr elde eder.

Bu kârlar başlıca beş tanedir

Fani malı bekâ bulur. Ölümle birlikte, bu dünyada bırakacak olduğumuz bütün mâmelekimiz, önceden ahirete göndermişiz gibi orada da karşımıza çıkar. Bu sefer, hiç tükenmeyecek bir şekilde sahip oluruz.

Cennet gibi bir fiyat verilir. Rabbimiz, bu alışverişle birlikte, malımızı ahirette ebedi bir şekilde teslim edeceği gibi aynı zamanda cennet gibi bir nimeti de bize verir.

Her âzâ ve hâssenin kıymeti birden bine çıkar. Mesela aklımız bir alettir. Eğer Cenab-ı Hakk’a satmayıp, dünya ve nefis hesabına çalıştırırsak bereketsiz, basit bir alet olurken onu, Rabbimizin rızasını tahsil uğruna kullansak o zaman gerçek kıymetini bulur.

İnsan zayıftır, belâları çoktur, fakirdir. Çoğu zaman sahip olduklarını koruyamaz. Bunları Allah’a satmakla ebedi bir korumaya almış olur.

Sattığı bütün âzâ ve aletlerin ibadetleri, tesbihatları ve ücretleri, en muhtaç olduğu bir zamanda Cennet meyveleri suretinde kendisine verilir.

“Yâ Rab! Kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar, bizi emanette emin kıl. Amin..” (Risale-i Nur Külliyatı, 6. Sözden)

Halifeyi Ağlatan Çocuk

 Sıcak mı sıcak bir yaz gününde, herkesin bir gölgeye sığındığı bir anda, ezan vaktinin yaklaştığını gören halife, abdestini almış, ağır ağır camiye gidiyordu. Bir çocuğun, adeta koşarcasına hızlı adımlarla gittiğini gördü. Küçük çocuğun acele edişinin mutlaka bir sebebi vardı ama neydi? Derdi varsa, derdine çare bulmak halifenin göreviydi.

Halife, çocuğa usulca yaklaşarak sordu: “Yavrucuğum nedir bu telâşın? Bir derdin mi var?”Çocuk, halifeyi tanıyamamıştı. "Camiye gidiyorum amcacığım" diye cevap verdi. Halife çok şaşırmıştı.

Çocuk henüz küçüktü ama sözleri büyük adam sözleriydi. Halife devam etti: "Yavrucuğum senin yaşın daha küçük! Namaz sana farz değildir. Niçin bu kadar telaşlanıyorsun?

Çocuk, kınarcasına halifeye baktı: "Amca! Bu işin büyüğü küçüğü olur mu? Daha dün mahallemizde bir çocuk öldü. Üstelik benden de küçüktü. En iyisi her yaşta buna hazır olmalı. Hem bu yaşta namaza alışmazsam, büyüyünce kılmak zor gelebilir." Halifeyi derin bir düşünce aldı. Gözlerinden yaşlar boşalırken ağzından şu cümleler döküldü: "Ey rabbim! Büyüklerde bulunması gereken ruhu taşıyan bir çocuk!

http://www.meydangazetesi.com.tr/en-krli-alisveris-makale,1128.html


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder