11 Ekim 2016 Salı

BİRR (iyilik)

BİRR (iyilik)
 
‘Birr’ kelimesinin aslı ‘berr’dir. ‘Berr’,  sözlükte kıta, denizin karşıtı olarak kara demektir.
 
Buradan hareketle ‘birr’, hayır işinde genişlik anlamında kullanılmaktadır.
 
Geniş anlamıyla ‘birr’, hayır işinde genişlik, ihsan, itaat, doğruluk, bol bol iyilik demektir. ‘Birr’, her türlü iyiliği, ihsanı ve hayırlı işleri kapsar.
 
‘Berr’, sıfatı hem Allah (c.c.) için hem de itaatkâr kullar için kullanılır. Allah (c.c.) için kullanıldığı zaman anlamı; kullarına karşı şefkatli, onlara ihsan eden, iyilikleri bütün yaratıklara yaygın olan demektir. ‘El-Ber’, Allah (c.c.)’ın güzel isimlerinden (Esmaü’l-Hüsna) biridir.
 
‘Berr’ sıfatı insanlar için kullanıldığı zaman, çok itaatkâr anlamına gelir.
 
Berr’, aynı zamanda, sadık, yani sözünde duran anlamını da taşımaktadır.
 
Yeminini yerine getiren hakkında, ‘berre fi yeminih-yeminine  sâdık kaldı, yeminini yerine getirdi’ denilir.
 
Allah (c.c.) el-Berr’dir. O, kullarına merhametli olduğu için, onların hakkında kolaylık diler, zorluk dilemez. Onların günahlarına (eğer tevbe etmezlerse ) bir karşılık verir. Buna karşın onların iyiliklerine, hayırlı amellerine kat kat karşılık verir.
 
“Hiç şüphesiz, biz bundan önce O’na dua (kulluk ) ederdik. Gerçekten O, iyiliği ve  ihsanı bol, rahmetli bol ( el-Berr) olandır.” [98]
 
Kur’an, ‘berr-itaatkâr’ sıfatıyla iki ayette, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Yahya (a.s.) peygamberleri nitelemek için kullanıyor.
 
“Katımızda ona (Hz. Yahya ‘ya ) bir sevgi duyarlılığı ve temizlik (saflık) da verdik. O çok takva sahibi birisiydi. Ana- babasına itaatkârdı ve isyan eden bir zorba değildi.” [99]
 
 Hz. İsa (a.s.) da ‘berr-itaatkâr, annesine iyilik eden’ birisiydi. [100]
 
Hadis ve fıkıh kitaplarında ‘birrü’l-valideyn’ başlığı bulunmaktadır. Bu başlık altında, ana- babaya itaat etme, onlara bol bol iyilikte bulunma görevleri anlatılır.
 
Aynı kökten gelen ‘teberru’; fiil olarak iyi olma, iyilik yapma anlamındadır. Türkçe’de, her hangi bir vakıf, dernek, cemiyet, hayır ve yardım kurumu ve kişiye  yapılan yardımlara verilen addır.
 
‘Berara’ ise, ‘berr’in çoğuludur ve Kur’an’da bir ayette meleklerin sıfatı olarak geçmektedir. “( Ki onlar) oldukça üstün, değerli, iyilik ve dürüstlük sembolü- (berara)) dürler.” [101]
 
                                              Birr’in Kapsamı
 
‘Birr ‘ bol bol  iyilik etmek, hayır işlerinde geniş olmak anlamına geldiği gibi, aynı zamanda fail (özne) ismidir ve iyilikte bulunan demektir.
 
Müminler, çok iyilikte bulunarak takvada  çok geniş olarak ‘birr’in bizzat kendisi  haline gelirler. Tıpkı salih (iyi) amel işleyerek imanıyla özdeşleşen müslümana ‘iman’ denilmesi gibi. İyilik ve takvada ileri geçen bol bol ihsanda bulunan, akrabalarına ve diğer insanlara bol bol iyilik eden, iyi davranan kimseler artık ‘birr’in  bizzat kendisi olurlar.
 
Böyle kimselere Kur’an-ı Kerim ‘ebrâr’ demektedir.
 
Kur’an ‘birr’i şöyle tanıtıyor:
“Yüzlerinizi doğudan ve batıdan yana çevirmeniz ‘birr-iyilik’ değildir. Ama birr, Allah’a, Ahiret günü’ne, Meleklere, Kitab’a ve Peygamberlere iman eden, ona olan sevgisine rağmen, malı yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip dilenene ve kölelere veren, namazı dosdoğru kılan zekatı veren ve söz verdiklerinde (ahidleştiklerinde) sözlerinde duranlar ile zorda, hastalıkta ve savaşın  kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenler (in tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır ve takva sahibi olanlar bunlardır.” [102]
 
Görüldüğü gibi Kur’an, ‘birr’in inanç ve amel boyutlarını, en önemli ilkeleri sıralayarak açıklıyor. ‘Birr’ öncelikli olarak İslâm’ın inanç esaslarını kabul etmek, sonra da malı ihtiyaç sahiplerine infak etmektir. Bu ayette en önemli erdemler sıralanmış olup, birr’in sınırını daraltılmadığı açıktır. Bu bağlamda birr, bütün iman, ibadet  ve ahlâka ait iyi huyları kapsayacak genişlikte bir kavramdır. [103]
 
Birr, bütün taat sayılan, yani Allah’a (c.c.) saygı ifade eden davranışlar ve insanı Allah’a yaklaştıran  hayırlı işleri içerisine alan bir kelimedir.
 
Birr, takva sahibi müminlerin bir özelliğidir. Bizzat takva değil takvalı  olma halidir, diyebiliriz. Hatta yukarıdaki ayette ‘işte sadık (doğru ) olanlar bunlardır’ cümlesinden hareketle birr’i, ‘doğruluk’ diye anlayanlar da olmuştur. Halbuki ‘sıdk-doğruluk’ birr değil, birr sahibi olmanın bir sonucudur.
 
Kur’an,  müşriklerin bir yanlış davranışına  da dikkat çekerek, bunun birr olmadığını vurguluyor.
 
Cahiliye döneminde müşrikler hacc için ihrama girdikleri zaman  ağaç gölgeliğinde oturmazlar, evlerine girmezlerdi. Bir ihtiyaçtan dolayı evlerine veya çadırlarına girmek isterlerse, çadıra, arkalarından  açtıkları deliklerden, evlere de ya arka pencereden  ya da bacalarından girerlerdi. Kur’an böyle bir davranışın faydasız bir şey olduğunu ve asla birr olamayacağını vurguluyor:
“... Birr (iyilik ) evlere arkalarından gelmeniz değildir. Ancak birr (iyilik) takva sahiplerinin tutumudur. Evlere kapılarından girin. Allah’tan korkup- korunun, umulur ki kurtuluşa erersiniz.”[104]
 
 Evlere veya çadırlara arkadan girmenin neyi birr (iyilik) olabilir ki? Takva sahibi kimseler hayır üzerinde olurlar, infak ederler (muhtaçlara yardım ederler), sürekli iyilikte bulunurlar. Hem Allah’a (c.c.) itaat ederler, hem de insanlara  bir yarar sağlarlar.
 
Dolayısıyla onların tutumu birr’in ta kendisidir.
 
Bu âyette ayrıca bir kinaye (dolaylı anlatım) de bulunmaktadır. Yani söze ve işe tersinden, fayda vermeyecek tarafından başlamayın. Bir konuyu karıştırmak, bulandırmak, anlamsız duruma sokmak için, kafa karıştırmak için iş yapmayın. Evlere kapılarından girildiği gibi; işe ve söze, amaca uygun yararlı olacak şekilde başlayın. Bu bir anlamda yıkıcı değil yapıcı olun, her işi ehline bırakın demektir.
 
Birr, sosyal hayatın kurulması ve işlemesi konusunda son derece önemli bir ahlâk kuralıdır. İnsanlar arasındaki kaynaşmanın (ülfetin) yollarından biridir. Kişiler  başkalarına yardım ettikçe, onlara güzel davrandıkça; aralarında kavga, anlaşmazlık ve düşmanlık yerine, dostluk, barış ve ülfet olur.
 
Birr’in Sosyal Hayata Yansıması
  
Birr, sosyal hayata iki şekilde yansır:
Birincisi, insanlara karşılıksız mal yardımında bulunmak,
İkincisi ise, söz ve davranışlarda  insanların iyilikleri ve mutlulukları, dirlik ve düzenliği için çalışmaktır.
 
Müminler, sevdikleri şeylerden Allah (c.c.) yolunda harcadıkça  bu birr erdemini kazanırlar.
 
“Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla birr’e (iyiliğe) erişemezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.” [105]
 
Görüldüğü gibi birr ahlâkı, toplumda ekonomik ve sosyal düzeni zorlama olmaksızın sağlayıcı, insanlar arasındaki dostluğu ve barışı koruyacak, insanı en erdemli yapacak çok önemli bir ahlâktır.
 
Rabbimiz buyuruyor ki:
“... Birr (iyilik) ve takva (Allah’tan korkup- kötülüklerden, günahlardan korunma) hususunda yardımlaşın; günah ve sınırı  aşma konusunda yardımlaşmayın. Gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.” [106]
 
Kur’an-ı Kerim müminlere, birr’i  başkalarına tavsiye edip de kendilerini unutan, birr’i yerine getirmeyen İsrailoğulları gibi olmayın, demektedir. [107]
 
Kur’an-ı Kerim ebrar olanlar için altlarında ırmaklar akan cennetlerin olduğunu, Allah (c.c.)’ın katında bulunan mükâfatların onlar için daha hayırlı olacağını müjdeliyor. [108]
 
‘Ebrar’ olanlar, yani sürekli iyilik yapanlar veya imanlarında  ve davranışlarında doğru olanlar, sürekli güzel davranış gösterenler Cennet’te nimet içerisindedirler.[109] 
 
Birr sahibi olanların kitabı (amel defteri) ‘illiyyûn’ (yükseltilmiş) denilen  bir kitaptır.  Onların amelleri değerli olduğu için, Allah (c.c.) onların kitaplarını da (amel defterlerini) yükseltmiş, onları değerli kılmıştır.
 
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sıdk (doğruluk) insanı birr’e ( Allah’ı razı edecek iyiliğe) götürür, birr de mümini Cennete götürür. Kişi, doğruyu söyler ve doğruyu arar da Allah (c.c.) katında doğru sözlü diye kaydedilir. Yalan da kişiyi sınırı aşmaya götürür. Haddi aşmak da (kişiyi) ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sonunda  Allah katında yalancı diye kaydedilir.” [110]
 
Görüldüğü gibi bu hadis-i şerifte birr, İslâm’ın üzerinde titizlikle durduğu ve müslümanın en önemli özelliği olan ‘doğruluğun’ bir sonucu ve bir üst seviyesi olarak tanımlanmakta ve onun insanı Cennete ulaştıracağı bildirilmektedir.
 
Kur’an-ı Kerim biz müminlere şöyle dua etmemizi tavsiye ediyor:
“Rabbimiz! Biz, ‘Rabbimize  iman edin’ diye imana davet eden bir davetçiyi(peygamberi) işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Bizim günahlarımızı bağışla, (bizim) kötülüklerimizi ört ve bizi  de ‘ebrar (Allah’ı razı edecek iyilik sahipleriyle)’ ile birlikte öldür.” [111]
 
 
  
 
           


[98] Tûr sûresi,  52/28.
[99] Meryem sûresi,  19/14-15.
[100] Meryem sûresi,  19/32.
[101] Abese sûresi,  80/16.
[102] Bakara sûresi,  2/077.
[103] İslâm’ın Temel Kavramları, H.K. ECE.
[104] Bakara sûresi,  2/189.
[105] Âli İmrân sûresi,  3/92.
[106] Maide sûresi,  5/2.
[107] Bakara sûresi,  2/44.
[108] Âli İmrân sûresi,  3/198.
[109] İnfıtar sûresi,  82/13; Mutaffifin sûresi,  83/22-28.
[110] Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Muvatta.
[111] Ali İmran sûresi,  3/193.
 
KAYNAK: BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR.

 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder