6 Aralık 2017 Çarşamba

Sıla-i Rahim ve Bireyselleşme-2

Sıla-i Rahim ve Bireyselleşme-2
 
Sevgili Peygamberimizin akrabalarıyla olan ilişkilerinden birkaç kesit sunmak istiyorum:
 
Doğumunda kendisini ilk olarak emziren Ebû Leheb’in cariyesi Süveybe’yi hiç unutmamış, Mekke’de iken onu ziyaret etmiş ve ona ikramlarda bulunmuştur. Hicret edince Medine’den ona giyecekler göndermiştir. Mekke’nin Fethi’nde onun oğlunun durumunu sorup araştırmış, onun da annesinden önce vefat ettiğini öğrenmiştir.
 
Sütannesi Halime’yi gördükçe; “Benim annem, benim annem!” diyerek, kendisine içten sevgi ve saygı gösterip, omuz atkısını serip üzerine oturtmuş, istek ve arzularını hemen yerine getirmiştir. Hz. Hatice ile evlendiğinde, Halime Mekke’ye gelmiş, Peygamberimiz onu ağırlayıp kırk koyun ve bir deve hediye etmiştir.
 
Huneyn Savaşı’nda esir düşen sütkardeşi Hz. Şeyma’yı elbisesinin üzerine oturtmuş ve ‘hoş geldin’ buyurmuş, gözleri dolu dolu olmuş, ona sütanne ve sütbabasını sormuş, onların ölmüş olduklarını öğrenmiş, sonra Şeyma’ya şunları önermiştir: “İstersen sevgi ve saygıyla yanımda otur, istersen yararlanacağın mallar verip seni kavmine döndüreyim.” Şeyma ikinci teklifi kabul etmiş ve Müslüman olarak kavmine dönmüştür. Onun bu davranışında, 60 yıl kadar sonra bile devam eden vefakârlığını görüyoruz.
 
Dadısı Ümmü Eymen’i sık sık ziyaret ederek kendisine “anne” diye hitap etmiştir. Yine onun için; “Anamdan sonra annem, benim ev halkımdan geride sağ kalan kimsedir.” diyerek iltifat etmiştir.
 
Uzun bayram tatillerinde büyük şehirlerimiz boşalmaktadır. Bayram dönüşlerinde otobüs terminallerinde izdihamlar olmaktadır. Umut ediyoruz ki bu ziyaretler sıla-i rahimle sonuçlanmıştır. Haberlere baktığımızda terminallerde çuvallarla dönenler belli ki sıla-i rahim yapmışlar. Aynı haberlerin devamında Akdeniz bölgesinde otellerde doluluk oranlarının % 95‘lere vardığı söyleniyor. Demek ki uzun bayram tatilleri sıla-i rahim fırsatı olarak görülmemiş.
 
Dünyadan, yaşamaktan zevk almamız ve hayatımızın huzurla geçmesi, akrabalık ilişkilerini canlı tutmamızla mümkündür. Uzun bayram tatillerini akrabalık bağlarımızı canlandırmak için bir fırsat bilmeliyiz.
 
Abdullah bin Amr (RA) şöyle dedi:  Rasulullah (SAV) 
لَيْسَ الْواصِلُ بِالمُكافئ وَلكِنَّ الواصِلَ الَّذي إِذا قَطَعتْ رَحِمُهُ وصلَهَا
 
“Akrabasının yaptığı iyiliğe aynıyla karşılık veren, onları koruyup gözetmiş sayılmaz. Akrabayı koruyup gözeten adam, kendisiyle ilgiyi kestikleri zaman bile, onlara iyilik etmeye devam edendir.”  buyurdu.”    Buhârî, Edeb 15. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 45; Tirmizî, Birr 10
 
Rasulullah (SAV) şöyle buyuruyor:
 
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse sıla-i rahim yapsın.” (Buhari, Müslim)
 
Akrabalarımız içerisinde bizlere iyi davrananlar olabileceği gibi bizlere sıkıntı verebilenler de olacaktır. Akrabanın iyiliğine karşı iyilik göstermek güzel olsa da yeterli değildir. Bizlere sıkıntı çıkaranlara karşı ise affedici olmalıyız. Ziyaretleşmek akrabalık bağının devam etmesine en büyük vesiledir. Bu sebeple aramızdaki diyalogları artırmak için ziyaretleşmeleri unutmayalım.
 
Akrabalık korunacak diye haram yollara da düşülmemelidir. Alkol almak, zinaya bulaşmak, adam öldürmek gibi dinen haram kılınan bütün yollar terk edilmelidir. Haramda fiiliyatta yardımlaşma, beraber olma, arada bulunan bağı gözetme diye bir husus söz konusu değildir.
وَاِنْ جَاهَدَاكَ عَلى اَنْ تُشْرِكَ بِى مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلاَ تُطِعْهُمَا وَصَاحِبْهُمَا فِى الدُّنْيَا مَعْرُوفًا وَاتَّبِعْ سَبِيلَ مَنْ اَنَابَ اِلَىَّ ثُمَّ اِلَىَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
 
“Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme.” (Lokman 15) Ayetiyle şirkte ve haramda ana baba da olsalar onlara itaat edilmeyeceğini açıklamıştır.
 
           Bireyselleşme ve çözüm yolları
 
Muhterem kardeşlerim
 
Prof. Dr. Nevzat Tarhan‘ın açıklaması:
 
Bencillik insanda empatiyi yok etti ve sosyal duygulara zarar verdi. Bireyselleşme kolayca bencilliğe dönüşebilir. Bireyselleşmenin bir sınırının olması lazım. Özgürüz ama sorumluyuz. Bencil, kendini beğenmiş insanların bireysel cumhuriyetlerinden oluşan topluluklar oluştu. İnsanoğlu, bencilleşmenin bedelini yalnızlık ve mutsuzluk olarak ödüyor.
 
Böyle durumlarda sosyal güven zayıflar, insan korkuyla yaşamaya başlar. Sosyal güven zayıfladığı için hep savunma halinde yaşayan bir insan haline gelir. Sürekli zarar görme ve aldatılma korkusu ile yaşayan bir insan haline gelir ve hiç kimse ile nitelikli, içten, candan, samimi bir ilişki kuramazlar.
Bencil insanın bir özelliği de arka planda yatan kibirdir, büyüklük hastalığıdır.  Bu anlayışın en büyük zararı kişiyi yalnızlaştırmasıdır, yalnızlaşan insan depresifleşir ve mutsuz olur. Bunun sonucunda da kendi çıkarı için insan ilişkilerinde yalanı, şiddeti, aldatmayı ve diğer pek çok olumsuz davranışı doğallaştırır. Bencillik bir bakıma bütün kötülüklerin dokusuna işlemiş bir virüs gibidir. Bencil insanda zihinsel körlük vardır, realite körlüğü vardır ve kendi hatalarını görmez.
 
Aile içi iletişim ve akraba ziyaretlerini terkettiğimiz zaman karşılaşacağımız tablo budur. Bu hastalığın tedavisinin yolu da, sıla-i rahim yapmak, akraba ziyaretlerini sıklaştırmaktır.
 
Aile içi iletişimsizlik en büyük sorunlarımızdan biridir. Birbirleriyle konuşmayan aileler var. Çocuk odasında bilgisayarda oyun oynuyor, baba televizyonda maçını izliyor, anne mutfakta magazin proğramlarına bakıyor. Aynı evde yalnızları oynuyoruz. Aile içi iletişim asgari düzeyde, o eski aile yapısından eser kalmamış.  Modern hayat, çalışma hayatının yoğunluğu ve maddi kazancın ön plana çıkması beraberinde manevi buhranları da getirdi. Toplumumuzda geniş ailelerin yerini artık çekirdek aileler aldı. Giderek daralan aile yapımız, aile bireylerinin de kabuğuna çekilip kendi alanlarını korumaya başlamasına sebep oldu. Bu durum bir gerçeği de karşımıza çıkardı: Yalnızlık. Kendini yalnız hisseden kişi karamsarlaşır, sorunlar karşısında çaresiz hissedebilir. Yardıma ihtiyacı olsa da yardım istemeyebilir. Acı ve üzüntülerimiz paylaşarak azalacaktır.
 
Yıllar önce duyduğumuz Amerikan hikâyesi şimdilerde bizim hikâyemiz.  “Baba akşam eve gelir. Çocuk sorar, ‘Baba sen saatte kaç para kazanıyorsun?’ diye. Babası ‘Git başımdan, ne yapacaksın ne kadar kazandığımı‘  diye çıkışır. Çocuk çaresiz boyun büker ve yatağı boylar. Biraz sonra baba pişman olur, ‘Gidip şunun gönlünü alayım’ diyerek çocuğun yanına gider.  “Merak ettim neden sordun kaç para kazandığımı, 20 dolar kazanıyorum.” Çocuk, yastığının altından 10 dolar çıkarır, babasına uzatır ve ‘Benimle yarım saat oynar mısın?’ diye sorar. Yıllar önce bu hikâyeyi duyduğumda, ‘Evet bu bir Amerikan hikâyesi.’ demiştim. Ama artık şimdilerde “bizim hikâyemiz”
Ziyaretler akrabalar arasındaki sevgi bağlarını güçlendirir. Dargınlıkları sona erdirir. Sevinç ve üzüntülerin karşılıklı paylaşılmasına, sıkıntılara birlikte çareler aranmasına vesîle olur.                                                
 
Yakınlarımızı bayramlar olmak üzere, zaman zaman ziyaret etmek, mümkünse hediyeler götürmek güzel bir davranıştır. Yapılan ziyareti iâde etmek de gerekir.
 
Sıla-i rahim konusunda dikkat edilecek hususlârdan biri de iyilik, karşılık bekleyerek yapılmamalı, sadece görüp gözeten yakınlara karşı sıla-i rahimde bulunulmamalı; aksine, unutan, akrabalık bağlarını koparanlara karşı da bu görev yerine getirilmelidir.
 
Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: 
لَيْسَ الْواصِلُ بِالمُكافئ وَلكِنَّ الواصِلَ الَّذي إِذا قَطَعتْ رَحِمُهُ وصلَهَا
 
“İyiliğe benzeri ile karşılık veren kişi, tam anlamıyla akrabasını görüp gözetmiş olmaz. Hakiki sıla, kişinin kendisi ile ilgiyi kesenleri görüp gözetmesidir” (Buharî, Edeb: 15)
 
Bir kibrit kutusunda 40 tane çöp vardır, teker teker hepsini rahatlıkla kırabilirsiniz, fakat hepsi birlik olup kenetlenirse, 40 ını birden kırmanız mümkün olmaz.
 
Batılı ülkelerin (Amerika, Avrupa) bugün geldikleri nokta, komşuluk yok, akrabalık yok, aile yok, misafirperverlik yok…
 
18 yaşına gelen çocuk, ailesini bırakıp arkadaşıyla ayrı eve çıkıyor, ferdileşiyor.
 
Başlarda özgürlük, rahatlık hoş geliyor. İleriki yıllarda sorunlar ağırlaşmaya başlayınca altından kalkamıyor. Sorunların altında eziliyor, bunalımlara giriyor.
 
Bir bina, bir yapı, bir eser meydana getirmek için, tuğlaların bir araya gelmesi lazım. Tuğlalar geniş bir arazide ayrı ayrı dururken, bir yapı, bir eser, bir sanat meydana gelmiyor. Zaman içinde çürüyüp heba olup gidiyorlar.
 
Ama tuğlalar düzenli bir şekilde üst üste geldikçe, bir eser, bir ev, bir yapı, bir sanat meydana gelir. Bu yapı bazen sıcak bir yuva, bazen kimsesizlere barınak, açlara aşevi, gençlere spor merkezi, Müslümanlara dernek vakıf binası oluyor.
 
Bütün bunlar ferdileşmeyle olmuyor. Birbirlerine bağlı sosyal yapıyla oluyor.
 
İslam komşuluk bağları, aile bağları, akrabalık bağları,  Müslümanların kardeşlik bağlarıyla, yetimlerin hakkını korumakla, yaşlılara saygı hürmet göstermekle, toplumu kompleks (bir birlerine birden fazla bağla bağlanmış olan) bir yapıya dönüştürür.
 
Birbirlerinin acısında beraber üzülen, birbirlerinin sevincinde beraber sevinen, maddi imkânsızlıkta birbirlerine yardımda bulunan, yemeğini komşusuyla, misafiriyle paylaşan, yolda kalmışa yardım eden, sorunlarını paylaşarak çözen, bir büyük yapı.
 
Batıda çekirdek aile kalmadı, bizim memleketimizde de batının bu kültür etkisi görülmekte. İslam ise çekirdek ailenin bir üstü büyük aile modeli (büyükbaba, babaanne, amca, halanın beraber olduğu 4-5 odalı evler), onunda bir üstü herkesin birbirine bağlandığı büyük köy, herkesin birbirine bağlandığı büyük şehir, herkesin birbirine bağlandığı büyük İslam devleti idealini gerçekleştirmek için proje üretmiştir. Bu projenin kaynağı da bizlere gönderilen kutsal kitabımız Kur’an’dır.
  
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
 
http://www.islamdahayat.com/news.php?readmore=491

--


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder