2 Kasım 2013 Cumartesi

Allah’ı Sevmekte Samimi miyiz?

Rabbimin bana yazılar nasip etmesine 2 kişi vesile oldu.
İlahiyatçı komşum Efkan Vural hocam bendeki tabiri caizse cevheri görüp beni yazmaya teşvik etti ve yorumlarıyla beni hep destekledi, yazılarımın güzelleşmesine Allah'ın izniyle yardım etti.
 
İkinci kişi hayatımı geniş biçimde kitap olarak yazmamı teşvik eden yazar Cemil Tokpınar'dır.
 
Allah ikisinden de razı olsun.
 
İşte Cemil Tokpınar hocamın oğlu da aşağıdaki bu yazısıyla genç yaşında babasının bayrağını devralacak gibi görünüyor.
Kendisini tebrik ediyor, Allah'tan nice hayırlı hizmetler temenni ediyorum...
Celal
 
Hasan Hüseyin Tokpınar
 
 
Allah’ı Sevmekte Samimi miyiz?
 
 
Hasan Hüseyin Tokpınar
 
 
 
İslam’ı yaşayan bir çevrede yetişmiş her bireye sorun. “En çok kimi seviyorsun?” diye. Hiç kuşkusuz, hatta hiç düşünmeden vereceği cevap herkesçe malumdur: “Allah!”

 
 
Eyvallah. Bunda şüphe yok. Nitekim hepimiz O’ndan ziyade bir başkasını sevemeyeceğimizin bilincindeyiz.

 
Aksi takdirde –Allah muhafaza- tokat yeriz! Önceleri çocuk kalbimizle sahiden gökten bir elin inip, yanağımıza tokadı vuracağını sanırdık. Taş olacağız, “yoksa öcüler bizi yer” korkularıyla severdik Allah’ı.
 
Ama büyüdükçe –tabiri caizse- baktık ki gelen giden yok, sevgimizin gereklerini yerine getirmek hususunda bahanelerin karanlığına sığındık.

 
 
“Ama Allah’ım, uyuyakalmışım” dedik.

 
 
“Ama Allah’ım, hava çok sıcak, en azından mini etek giymiyorum,”

 
 
“Ama Rabbim, bunu anlatmazsam çatlarım, hem gıybet olmaz ki” dedik.

 
Farkında değildik belki; ama kendi nefsimize zulmettik.

 
Bütün samimiyetiyle seven bir insan bahane aramaz, sevdiğini daha çok, daha çok mutlu etmenin yollarını arar. Mesela “Bu pazar sabah namazını Eyüp’te kılmalıyım” demektir, O’nu hoşnut etmek. Bir yerde sevmediğimiz bir insanın gıybeti yapılıyorsa dahi “Bunu yapmayın!” diyerek dostlarını ikaz etmektir.

 
Ya da günah dolu caddelerden geçerken, “Rabbim bundan razı olmaz” diyerek, başını bir kerecik bile kaldırmamaktır.

 
Unutmayalım!

 
“Vaktin çıkmasına daha iki saat var canım” demek, samimi olduğumuzu asla göstermez. O’nu samimi bir şekilde sevmek, O’nu nasıl razı edebilirim diye etrafında dört dönmekle mümkündür ancak.
 
 
Madem samimiyiz yahut samimi olmak istiyoruz. Öyleyse bahanelerden sıyrılmalıyız. Ve Güzeller Güzeli’ne (c.c.) olan aşkımızı, sevdamızı monotonluktan kurtarmalıyız. Nasıl ki bir dostumuzla hep aynı kafeteryada buluşup muhabbet etmek bir müddet sonra bizim için sıradanlaşır; aynen öyle de Cenab-ı Hak’la olan muhabbetimize yeni boyutlar getirmemek, aynı sonucu doğurur. Tekerleme gibi, çocukluğumuzda bize ezberletilmiş olan kısa sureleri namazlarımızda tekrarlayıp durmak da maalesef buna zemin hazırlamaktadır. Artık ibadetlerimizden bir zevk almamaya başlarız.

 
 
Halbuki böyle mi olmalı? Asla!
 
 
 
İbadetlerimize yeni çeşniler, yeni baharatlar katmalıyız. Öyle ki, artık tadına doyum olmamalı. Yeni sureler ezberlemeli, daha önce gitmediğimiz camilere gitmeli ve “Sevgilim, ben seninle bu diyarda da buluştum” diyebilmeliyiz ahirette. Fikrimizde erittiğimiz ihsan şuurunu, yani sürekli Allah’ın huzurunda ve O’nunla beraber olduğumuz mefkuresini, fiillerimizde yaşatmalıyız.
 
 
 
Seviyoruz madem, öyleyse samimiyetimizi her an Rabbimize ilan etmeliyiz. Sevgili’mizi hoşnut etmekten bizi alıkoyacak her türlü bahaneye savaş açmalı; heyecanımızla, coşkumuzla, yeniliklerimizle ve tabiri caizse sürprizlerimizle her an samimiyetimizi pekiştirmeliyiz.
  
 
Zira sevgisini ve rızasını kazanacağımız Zat, hiç öyle basit bir zat değil!..
 
Rabbim bizleri, sevgisinde samimi olanlardan eylesin! Amin…
 
 
Tarih : 04.05.2013 Kaynak : Risale Ajans
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder