4 Temmuz 2014 Cuma

NİHAT HATİPOĞLU - Kalpler Allah'ı anarak yatışır

NİHAT HATİPOĞLU - Kalpler Allah'ı anarak yatışır

                    
 

Kalpler Allah'ı anarak yatışır

Çağımızın en sinsi hastalığı stres, şiddet ve toleranssızlıktır. Oysa kalplerimiz, stresimiz ancak Kuran'ı iyi anlamak ve Allah'a gerçek teslimiyetle yatışır. Dinin sadece helal ve haramlardan ibaret olmadığını, merhametin de, şefkatin de, gerekirse trafikteki kırmızı ışığa uymanın da dinin gereği olduğunu anlarsak, işte o zaman kalplerimiz de daha kolay yatışacaktır



Kurân-ı Kerim manevi doyumsuzluğun, stres ve toleranssızlığın ilacının Yüce Allah'la yakınlaşma olduğunu söylüyor. "Dikkat ediniz. Kalpler ancak Allah'ı anarak yatışır." Bunun için "zikir" kelimesini kullanır. Bunu "anmak" olarak tercüme ettik. Aslında boyutları çok daha geniştir bu kavramın. Zikri, sadece anmak cümlesiyle izah haksızlık olur. Ayeti daraltmak olur.
Tevekkül bir zikirdir. Sevmek bir zikirdir. Merhamet bir zikirdir. Affetmek bir zikirdir. Kuran bir zikirdir. Namaz bir zikirdir. vb.


Bu listeyi çok uzatabiliriz. Ama önemli olan bütün bu erdemleri sırf Allah için yapmaktır. İşte Kurân-ı Kerim ancak bununla doyuma ulaşabilirsiniz diyor. Tedavi budur buyuruyor.
Peygamberimiz (sav) "Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz" genel ilkesini hayatın tümüne yaymamızı ister.


Hz. Peygamber özel hayatında da bu toleransı esas almıştır. O'nun (sav) bu tavrını anlatan Hz. Aişe (ra) şöyle der:


"Peygamberimiz (sav) iki dünya işi arasında muhayyer (seçenek sahibi) bırakılınca günah olmadıkça mutlaka onlardan en kolay olanını alırdı. Ne var ki, şayet günahı gerektiren bir konu olursa da ondan insanların en uzak olanı Hz. Peygamber (sav) olurdu. O hiç kendisi için kin tutup öç almamıştır."
Kolay olanını seçen bir peygamber. Bize de kolay bir din emanet eden bir peygamber. Birbirimizle ilişkilerimizde toleransı ve kolaylığı öğütleyen bir peygamber. Bizler ise çoğu kez kendimize toleranslı davranılmasını isteriz, ama başkasına bunu çok görürüz.


Arabamızın direksiyonundayız. En ufak bir yol tıkanıklığında veya yanlış harekette birden asabileşiyor, toleransı unutuyoruz. Ufak bir yol isteme kargaşasından dolayı cinayete kurban giden insanımızın sayısı hiç de az değildir. Hz. Peygamber (sav), 'bana tavsiyede bulun' diyen asabına, 'sert mizaçlı birine sinirlenme' buyururken, birçok belanın önüne geçecek bir anahtar sunmuştur aslında.
Bir gün Hz. Aişe ve Hz. Hafsa nafile oruç tutmuşlar. Ramazan ayı değil. (Bilindiği gibi başlanmış olan nafile oruç düğün, davet gibi sebeplerle - ihtiyaç halinde - bozulabilir, ama sonradan kaza edilmelidir.) Olayı Hz. Aişe (ra) anlatıyor:


"Biz oruçluyken iştahımızın çektiği bir yemek getirildi. Canımız çekti. Biz de kendimizi tutamadık ve başladığımız o nafile orucu yedik. Hz. Peygamber (sav) geldiğinde Hz.Hafsa durumu

Peygamberimize anlattı. Hz. Peygamber (sav) kızmadı, kınamadı 'Başka bir gün kaza edersiniz' buyurdu. (Ahmed, Müsned, 6, 263)"


Ya bütün gücünü harcadığı halde Fatiha Suresi'ni ve Kur'an-ı Kerim'den herhangi bir sureyi ezberleyemeyen ve namaz kılmak isteyen kişiye gösterilen tolerans... Peygamberimiz (sav) adama döner ve der ki " 'Elhamdülillah, sübhanallah, la havle vela kuvvete illa billah (güç ve kudret Allah'a aittir)' de, yeter. Namazı bunlarla kıl."


Ezber bozan tavırlar bunlar değil mi? Acaba kaçımız bunları biliyoruz? Hücrelerine, DNA'larına kadar sevgi, tolerans ve yaşanabilirlik sinmiş olan bir dinin mensupları birbirlerine karşı daha toleranslı, merhametli olmalı değiller mi?


Ama maalesef öyle değiliz. Bu konuda kendimizle yüzleşmeliyiz. İyi Müslümanlığı başkasından değil kendimizden beklemeliyiz. Dinin sadece helal ve haramlardan ibaret olmadığını, merhametin de, şefkatin de, affediciliğin de, fakir doyurmanın da, gerekirse trafikteki kırmızı ışığa uymanın da dinin gereği olduğunu anlatalım. Ve her birimizin diğerimize son sözü şu olsun mu?
"Allah"ın temiz olarak yarattığı fıtratı bozma hakkına sahip değiliz. Zira sadece fıtratı değil, kâinatı da, ekolojik dengeyi de zedelemiş oluyoruz. 



BÜYÜKLERİN DUALARI

 

Hz. İbrahim'in Duası
Ey Allah'ım! Bu yepyeni bir gündür. Bu bakımdan bugünü benim için ibadetle aç, mağfiret ve rızanla kapat. Bugün de bana nezdinde kabul olunacak haseneyi ihsan eyle. O haseneyi geliştir ve benim için onu kat kat çoğalt ve bugün de işleyeceğim günahlarım için beni affet. Çünkü çok affeden ve her çeşit nimetlerle kullarına ihsanda bulunan, kullarını çok fazla seven, daha istemezden önce onların isteklerini bilip takdir eden sensin!

 


SORU - CEVAP


1- Boy abdesti ile namaz kılınabilir mi? Namaz kılınabilmesi için ayrıca abdest almak gerekir mi?

Gusül abdesti alan bir kimse aynı zamanda namaz abdesti de almış olacağı için bu abdesti ile namaz kılabilir, ayrıca abdest alması gerekmez. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) gusül abdestine başlarken namaz abdesti gibi abdest aldığını ve gusülden sonra ayrıca abdest almadığını ifade eden hadisler vardır. 



2- Adak kurbanının bedeli para olarak fakire verilebilir mi?

Adak, kişinin ibadet niteliğindeki bir şeyi yapacağına dair Allah'a söz vererek üzerine borç kılması anlamına geldiğinden, bu borçtan kurtulması için adağını yerine getirmesi gerekir. Belirlenerek adanan şey aynen yerine getirilmedikçe adak yükümlülüğü düşmez. Bundan dolayı kurban keseceğine dair adakta bulanan kişi, ancak kurban kesmek suretiyle adağını yerine getirmiş olur. Bu itibarla, adak kurbanını kesmek yerine, parasını fakirlere vermek ya da aynî yardımda bulunmakla bu adak yerine getirilmiş olmaz. 


3- Oruç tutmuşken gündüz ciddi bir travma geçirsem ve orucu bozmak zorunda kalsam, 61 gün ceza orucu tutmam gerekir mi?

Oruçlu iken ciddi bir tıbbi problem oluşursa veya hayatınızı tehlikeye sokacak bir olayla karşı karşıya kalacak olursanız veya hakikaten oruca devam edemeyecek bir hale gelirseniz orucunuzu bozarsınız. Bu keyfi bir bozma olmadığı için daha sonra bir güne bir gün kaza edersiniz.
 
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder