19 Temmuz 2014 Cumartesi

Hekimoğlu İsmail - İslamî tavır sergilemek…

Hekimoğlu İsmail - İslamî tavır sergilemek…



Hekimoğlu İsmail
 

İslamî tavır sergilemek…

 
 
Besmelede geçtiği üzere Rahman ve Rahim olan Rabb’imiz İslamiyet’i bize göndermiş ki, şu cennet gibi olan dünyayı başımıza cehennem etmeyelim.
 
 
Müslümanlar ise yüzlerce senedir hep ahiretteki cennete göz dikmişler. Hâlbuki evvela dünyamızı cennet edeceğiz. Yüz metrekarelik evini cennet bahçesine çeviremeyen adamlar, ahiretteki cennetin hasretini çekiyorlar. Yahu kardeşim, sen evvela burayı hallet. Mesela şöyle düşün; “Ben İslamiyet’in hangi emrini uygulamadım ki, evim yuvam cehenneme döndü.” Mesela geçenlerde yeni evlenmiş bir karı-koca ziyaretime geldi, dediler ki, “Ağabey bize ne söylersiniz?” “Âcizane söyleyeceğim şey şudur; dünyanızı cennet etmeye çalışın. Dolayısıyla evvela evdeki kavgayı bitirin. Güneş altında söylenmedik söz yok. Öyleyse neyi söyleyeceğimiz önemli değil, nasıl söyleyeceğimiz önemlidir. Yani üslup önemlidir. Bana göre en tesirli üslup, susabildiğimiz kadar susup, İslamiyet’i yaşayabildiğimiz kadar yaşamaktır.”
 
 
 “Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi ittiba-ı Kur’an’dır.” buyuruyor Bediüzzaman. Risale-i Nur’lar reçetedir. İşte tabip, reçeteyi uzattı; “Kur’an’a ittiba edin.” Kur’an’ın ilk tefsiri Efendimiz’in (sas) hayatıdır. Peygamberimiz (sas) insan olarak, her türlü şartlarda İslamiyet’i yaşamış. Fakir kalmış, çocukları ölmüş, yakınları ona düşman olmuş, iyi günler de kötü günler de görmüş. Bu dünyada dert, felaket çok; hayat halden hale girerken, O’nun (sas) bu haller içinde İslamiyet’i nasıl yaşadığını görmemiz lazım. O yaşayış bize örnek olmalı.
 
 
Mesela Ağrı’dan öğretmenler geldi, dedim ki, “Bulunduğunuz bölgede birtakım fitneler zuhur edebilir. Beşeriyet için en büyük tehlike, fitnedir. Siz bu karışıklıkların içine girmeyin. Bediüzzaman’ın hakiki talebesi, vekili olun. Gittiğiniz yerlerde Kürtçe Risale-i Nur okuyun, anlatın. Türkiye Risale-i Nur prensipleriyle ayağa kalkar. Böylece ulvi bir derdiniz olsun. Yoksa süfli dertler sizi boğar.” Derler ya, “Her yiğidin bir ayran içişi vardır. İnsanların hal ve hareketleri, anlayışları birbirinden farklıdır. Bu farkı, olduğu gibi kabul edeceğiz. Maksatta, hedefte ittifak etmek lazım…


Maksadımız ne? Allah’ın rızasını kazanmak... Böyle bir maksat için çok konuşmaya, tenkide gerek yok; hatta bunları terk etmek lazım… İnsanda en tehlikeli damar, enaniyettir. Enaniyet her türlü müşterek çalışmayı önler. Dostlukları bozar. Evlilikleri bitirir. Mesela bir anne-baba evladına dese, “Benim gibi olacaksın!” Burada firavunca bir tavır sergilemiş oluyor. Çünkü Firavun, halkına, “Ben sizin Rabb’inizim, benim gibi olacaksınız!” diyordu. Hâlbuki her zaman, her işte sünneti, ilmihali nazara vermek lazım… “Bakalım sevgili yavrum, eşim, arkadaşım, bu konuda ilmihal ne diyor?” dersek, münakaşa olmaz.
 
 
Ahirette ailelerin, şirketlerin, devletlerin, milletlerin, partilerin, muhakemesi yoktur; herkes tek tek hayatının hesabını verecek… Bir Müslüman’ın hadiselerle fazla uğraşması, esas vazifeyi unutturur. Her işimizde İslami tavırlar sergilemek, maddeten ve manen üstün olmaktır!

 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder