10 Temmuz 2014 Perşembe

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN - Son Nefeste Lâ ilâhe İllallah Demek

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN - Son Nefeste Lâ ilâhe İllallah Demek
 
 
Prof Dr. Mahmud Esad Coşan (1938-2001)

(İNŞALLAH ARTIK HER CUMA SABAHI RAHMETLİ ESAD COŞAN HOCAEFENDİNİN SOHBETLERİNDEN DERLEDİĞİMİZ KISA BİR BÖLÜMÜ PAYLAŞACAĞIZ...)

HAYIRLI CUMALAR


c. Son Nefeste Lâ ilâhe İllallah Demek

Huzeyfe el-Yemânî RA buyurmuş ki:
 (Esnedtün-nebiyye sallallàhu aleyhi ve selleme ilâ sadrî, fekàle: Men kàle lâ ilâhe illallàhu hutime lehû bihâ dehalel-cenneh, Ve men sàme yevmen ibtiğàe vechillâhi hutime lehû bihî dehalel-cenneh, ve men tesaddaka bisadakatin ibtiğàe vechillàhi hutime lehû bihâ dehalel-cenneh.) (Et-Tergîb, Oruç: 20)

Bu hadis-i şerifi Ahmed ibn-i Hanbel rivayet etmiş. İsnadını (lâ be'se bih) [uygun sayılabilir bir isnad] demiş. İsbahânî'nin rivayetine göre ise:

 (Yâ huzeyfeh, men hutime lehû bisıyâmi yevmin yürîdü bihî vechallàhi azze ve celle edhalehullàhul-cenneh.) buyurmuş.

Şimdi hadis-i şerifin okudğumuz metninin mânâsını nakledeyim. Huzeyfe RA buyuruyor ki:

(Esnedtün-nebiyye sallallàhu aleyhi ve selleme ilâ sadrî) "Rasûlüllah SAS'i göğsüme yaslandırttım."

Artık bu nasıl bir yerde, kalabalık bir yerde mi, camide mi, ne şekilde olmuşsa; Rasûlüllah SAS'i kucakladığını mı söylemek istiyor. "Rasûlüllah'ı göğsüme yaslandırdım." diyor. Sarılmış olabilir.

O zaman buyurmuş ki Peygamber Efendimiz: (Men kàle lâ ilâhe illallàh) "Kim 'Lâilâhe illallah' derse... " Yâni, "Alemlerin Rabbi, yeri göğü, ins ü cinni, arşı ferşi, felekleri, melekleri yaratan Allah var; şerîki, nazîri yok. Bir tek, vâhid... Öyle oğul edinmiş değil, ortağı şeriki yok..." demek. (Hutime lehû bihâ) "Bu sözle hayatı mühürlenirse, ruhunu öyle teslim ederse, Lâ ilâhe illallah demişken o söz üzere ölürse; (dehalel-cenneh) cennete girer."

Büyük bir müjde... Elhamdü lillâh, her zaman söylüyorum: Lâ ilâhe illallah sözü çok önemli ve onun ifade ettiği anlam çok önemli... "Yeri göğü yaratan, ins ü cinni yaratan, alemlerin Rabbi Allah'ın bir olduğu, şerîki nazîri olmadığı... Vardır, birdir, şerîki nazîri yoktur. Her yerde hàzır ve nâzırdır. Gözler onu göremez ama, o gözleri de, gönülleri de, kafanın içini de, geçmişi de, geleceği de bilir; her şeyi bilir, her şeye kadirdir.

Batılılar felsefe kitaplarında aşkın varlık diyorlar, müteàlî demek yâni. İslâm'ın anlattığı o güzelim Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin, yüce Mevlâ'nın, müteàlî Mevlâ'nın varlığını, birliğini anlamak çok önemli...

Allah-u Teàlâ Hazretleri evlenmemiştir, hanım edinmemiştir; hanımla düğün, dernek, gerdek olup da oğul edinmemiştir. Bunların hepsi çok cahilce, çok yanlış ve Kur'an-ı Kerim'de beyan edildiğine göre, çok büyük zulüm olan, çok korkunç sözlerdir. Gerçeğe çok aykırıdır.

"Lâ ilâhe illallah" deyip de o söz ile ömrü mühürlenen, kapanan, biten cennete gider. Tamam, "Lâ ilâhe illallah" diyoruz, diyeceğiz; çoluk çocuğumuza da bu inancı öğreteceğiz ve çok önemli olduğunu da vurgulayacağız:

"--Aman evlâdım, aman yavrum; 'Lâ ilâhe illallah' çok önemlidir, Aman bu inançtan ayrılma!..

Aman misyonerlerin çalışmalarına, gazetelerin, radyoların, filimlerin, dergilerin yaldızlı, boyalı, aldatıcı neşriyatın aldatmalarına kanma, aman aldanma!.. Aman imandan ayrılma!.. Aman Lâ ilâhe illallah'ı, tevhidi, Allah'ın varlığı birliği inancını sımsıkı belle ve sımsıkı benimse!.."

Hazret-i Adem'den itibaren bütün peygamberler, Nuh AS, İbrâhim AS, Mûsâ AS, İsâ AS... hepsi "Lâ ilâhe illallah" demişlerdir ve onu öğretmişlerdir. Başka başka inançlar, insanların sonradan çıkartmalarıdır. Putlar ve put edindikleri, tapındıkları diğer aciz, bîçare, hiç değeri olmayan, gücü kuvveti olmayan yaratıklar şeytanın kandırmasıyla kendi akıllarından ortaya koydukları şeylerdir.

"--Aman evlâdım, bu 'Lâ ilâhe illallah' hayatın en önemli işidir. Aman bunun üzerinde yaşa, aman bununla ruhunu teslim etmeğe dikkat et!.. Aman 'Lâ ilâhe illallah, muhammedür-rasûlüllah' inancından ayrılma!.. Aman bu inancının gereği olan ibadet ve taati yapmaktan geri durma!..

Çünkü dünya ve ahiret saadetinin kaynağı budur. Hem dünyadaki mutluluğun, hem ahiretteki ebedî saadetin kaynağı budur. Hem dünyadaki düzgünlüğün, dürüstlüğün, düzenliliğin, faydalılığın, mutluluğun kaynağı budur. Hem anarşinin yok edilmesi, hırsızlığın, hortumlamanın, arsızlığın, yüzsüzlüğün, gasbın, çeteciliğin ve sâirenin engellenmesinin; yâni kötülüklerin def'inin çaresi İslâm'dır, iyiliklerin celbinin, kazanılmasının, elde edilmesinin vasıtası İslâm'dır. Aman 'Lâ ilâhe illallah' tevhid inancından ayrılma!.." diye vurgulayacaksınız, nakşedeceksiniz.

Gönüllere, zihinlere "Lâ ilâhe illallah"ı nakşedeceksiniz. Hem kendi gönlünüze, hem de çoluk çocuğunuzun, eğitimiyle sorumlu olduğunuz evlatlarınızın kafalarına, gönüllerine, kalblerine, göğüslerine "Lâ ilâhe illallah"ı yazacaksınız.

İkibin yılı, Tevhid Yılı... İkibin yılıyla başlayan 21. Yüzyıl, Tevhid Asrı... 21. Yüzyıl'la başlayan Üçüncü Bin, Üçüncü Milenyum dedikleri, dillerinden düşürmedikleri Elf-i Sâlis, Tevhid devresi olacaktır. Gerçekten öyle olacaktır. Temennî değil, kitapların yazdığına göre hakîkaten öyle olacaktır.

Bütün bâtıl inançlar sonunda yok olacak, silinecek, bırakılacak ve "Lâ ilâhe illallah, muhammedür-rasûlüllah" hakîkatı bütün insanlar tarafından kabul edilecektir.

Bu yılla başlıyor bu devre... Onun için, bu Tevhid devresinde her muvahhid, yâni "Lâ ilâhe illallah"çı müslüman, üzerine düşen görevi yapmalı!.. Yazmalı, çizmeli, konuşmalı, çalışmalı, parasını Allah yoluna sarfetmeli!.. Bunu herkese öğretmeliyiz.

Huzeyfe RA, göğsüne Peygamber Efendimiz'i çekmiş, bağrına basmış da, Peygamber Efendimiz de ona bu müjdeli sözü buyurmuş:

"Lâ ilâhe illallah deyip de, ömrü bununla kapanan cennete girer." Çok güzel.. Allah bizi böyle "Lâ ilâhe illallah" deyip yaşayan, "Lâ ilâhe illallah" diye diye ruhunu teslim eden mü'min-i kâmil, muvahhid-i hakîkî müslümanlardan eylesin...


d. Oruçlu İken Ölmek

İkinci cümlesi ne Peygamber Efendimizin?..

(Ve men sàme yevmenibtiğàe vechillâhi hutime lehû bihî dehalel-cenneh) İşte bu Ramazanımızla, orucumuzla ilgili cümlesi bu rivayetin. Diyor ki Efendimiz: "Kim bir gün Allah'ın zât-i pâki için, rızasını kazanmak maksadıyla, onun vereceği sevabı düşünerek oruç tutarsa ve bu oruçla ömrü kapanırsa, yâni oruçluyken, o oruç üzere ölürse; cennete girer."

Bu Allah rızası için oruç tutmak, Allah'ın vech-i pâkini, zât-i pâkini, rızâ-yı şerifini kazanmak niyetiyle oruç tutmak... Yâni gösteriş, riyâ veyahut daha başka maddî veya süflî sebeplerle değil.

Kimisi zayıflamak için, perhiz gibi filân düşünüyor. Niyet ne olacak?.. Cenâb-ı Mevlâ'nın rızasını kazanmak olacak.

"Öyleyken, oruçluyken, o haliyle ölürse; (hutime lehû bihî) ömrü bununla mühürlenir, kapanır, biterse, (dehalel-cenneh) o da cennete girdi demektir."

Dehale, girdi demek. İlerideki bir şey girdi sözüyle ifade edilince, bu işin kesinliğini gösteriyor, "Mutlaka girer" demek. Muhakkak girdi demektir.


e. Allah Rızası İçin Sadaka Vermek

Üçüncü bir müjde daha buyurmuş Peygamber Efendimiz, onu da açıklayalım:

(Ve men tesaddaka bisadakatin ibtiğàe vechillàhi hutime lehû bihâ dehalel-cenneh.) "Kim Allah rızası için, Allah hoşnud, razı olsun diyerek, rıza-i bârî için, halis muhlis bir niyetle bir sadaka verise, birisine maddî iyilik ihsan ederse, bağışlarsa ve bu sadakayı verdiği gün ölürse, son ameli bu olarak Allah ruhunu kabzederse, ömrü onunla mühürlenirse; o da cennete girer.

Tabii bu sadakada miktar zikredilmiyor. En aşağı haddi, sınırı, hududu yok... Çünkü dedelerimiz --Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsınlar, makamları a'lâ olsun-- ne güzel söylemişler: "Az veren candan, çok veren maldan!" demişler.

Az veren de, fakir olduğu halde veriyor. Neden veriyor?.. Fakir, kendisinin ihtiyacı var; inancından veriyor, samimiyetinden veriyor... Onun azıcık vermesi çok kıymetli; çünkü o onu verdiği zaman bir şey kalmayacak yanında... Ötekisi çok zengin olduğundan, onun on katını, yüz katını verse bile, yine arkada bir sürü malı mülkü var. Berikisinin fedâkârlığı daha fazla...

Fakirin fedâkârlığı, yoktan vermek, veya az olandan vermek, veyahut kendisinin bayağı bir ihtiyacı varken çıkartıp vermek çok kıymetli...

Hele meselâ, sahabe-i kiram anlatılırken; Medine-i Münevvere'deki müslümanlar Mekke'den gelen kardeşlerini bağırlarına bastılar, onlara ikram ettiler, kolaylık gösterdiler, misafir ettiler. Nasıl geçiyor Kur'an-ı Kerim'de onların medh ü senâsı? Allah-u Teàlâ Hazretleri nasıl anlatıyor:
 (Ve yü'sirûne alâ enfüsihim ve lev kâne bihim hasàsah) "Kendisi muhtaçken, kendisinin zaten ihtiyacı varken, kardeşini kendisine tercih ediyor da ona veriyor." Kendisi yemiyor, yediriyor; giymiyor, giydiriyor..."

İşte bu samimiyetin, ihlâsın, imanın, imanda doğan uhrevî kardeşliğin bir sonucudur. Mü'min insanlar yemez, yedirir; giymez, giydirir. Dünya ehli insanlar bunu anlayamaz.

Rabbimiz bizi korusun... Tevfîkını refîk eylesin... Yolunda dâim eylesin... Ve şu güzel günlerin güzelliklerinden, mükâfatlarından, feyizlerinden, manevî ikramlarından nasibleri bizlere çok çok ihsan eylesin, payları bize çok çok versin... Bugünlerden isitfade edip kâmil müslüman olmayı, kalp gözü açılmış, gerçekleri gören, olgun, kâmil, yâni böyle yetişkin, ham tarafı kalmamış, güzel müslüman olmayı, güzel hareketler yapmayı nasib etsin...

Tabii insan inanacak, sâlih amel işleyecek, yâni ihlâsla işleyecek. Bir şeyler öğrendikten sonra asıl sonuç nedir?.. O öğrendiklerini uygulamaktır. Onları hayatında uygulayıp, İslâm'a faydalı olup, ömrünü Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin rızasına uygun geçirip, huzuruna sevdiği kullar olarak varmayı, Allah cümlemize nasib eylesin, aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler!..

HAYIRLI CUMALAR

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..


 08. 12. 2000 AVUSTRALYA'DAN Telefonla AKRA Fm CUMA SOHBETİ

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN

 ************************




 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder