23 Nisan 2016 Cumartesi

Cemil Tokpınar - Gıybet, sevapları alıp götürüyor

Cemil Tokpınar - Gıybet, sevapları alıp götürüyor

 
Cemil Tokpınar

c.tokpinar@meydangazetesi.com.tr
22 Nisan 2016, 00:47

Hepimiz biliyoruz ki, bir “insanın” gıybetini yapmak, büyük günahlardandır. Çünkü Hucurat Sûresi’nde, “Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi?” diye soran Rabbimiz, gıybeti, “ölü kardeşinin etini yemeye” benzetiyor.

Güzel ahlâkın zirve örneklerini yaşayan Peygamber Efendimiz (s.a.v.) gıybeti, “mümin kardeşimizi hoşlanmadığı bir şekilde anmak” diye tarif etmiştir. Efendimiz (s.a.v.) hiçbir müminin gıybetini yapmamış, başkalarına da yaptırmamıştır.

Ne yazık ki, günümüzde hiç çekinmeden gıybet yapılıyor ve bin bir güçlükle işlenen sevaplar yok ediliyor.
 
Gıybet edeni susturun

Gıybet, insanlar arasındaki muhabbeti yok eder. Kişinin de sevaplarını mahveder. Bunun için çok aşırı dikkat etmek, eğer yapılmışsa tevbe etmek, başkaları yapıyorsa uyarmak gerekir. Çünkü, rızasıyla bir gıybeti dinlemek, insanı o günaha ortak eder.

Dedikodu ve gıybet eden kimseyi hemen susturmak gerekir. Eğer bu hastalığa müptelâ olmuş, bir türlü çenesini kapatmıyorsa, başka mevzular açıp, sohbetin mecrâsını değiştirmek uygun olur. O anda müdâhale etmek mümkün değil veya saygı duyduğumuz bir kişi olduğu için uyaramıyorsak, hiç değilse hep susarak kendimizi koruyabiliriz. Böylece dedikoduya iştirak etmediğimizi, protesto ettiğimizi belirtmiş oluruz. Hattâ dedikodu ve gıybet edilen meclisi terk etmek bile bir çıkış yoludur.

Gıybet ve dedikodu için nefsin tevillerine de itibar etmemeliyiz. “Meseleyi izah için söylüyorum,” “Gıybet olmasın, ama”, “Gerçi gıybet yapıyoruz, Allah affetsin”, “Allah günah yazmasın” gibi cümleler, günahımızı arttırmaktan başka bir şeye yaramaz. Gıybet, gıybettir. Biz, “Gıybet olmasın” demekle, o gıybetlikten çıkmaz.
 
Hayvanın gıybeti yapılır mı?

Mart ayında vefat yıldönümü vesilesiyle andığımız Bedîüzzaman Hazretleri’nin ilk talebelerinden Molla Hamid’in anlattığına göre, bir gün bir köpek, talebelerin kavurmalarını yiyor. Başını soktuğu küpü de kırıyor. Bunun üzerine talebeler, bir tuzakla köpeği tekrar celbedip, sopalamayı plânlıyorlar. Bunu öğrenen Üstad Hazretleri, talebelerini bundan vazgeçirmek istiyor.

Devamını, Molla Hamid’den dinleyelim:

“Üstad, ‘Molla Resûl, senden soruyorum, vicdanen söyle, sen aç kalsan, paran da olmasa, bir şey almaya gücün de olmasa, nihayet açık bir yerde et bulsan, yer misin, yemez misin? Halbuki, aklın var, idrak ediyorsun ki, bu etin sahibi var’ diye konuştu.

Molla Resûl, Üstadının bu konuşması üzerine, bir müddet konuşmayarak, sustu. Sonra cevaben, ‘Evet, yerim Seydâ’ dedi.

Üstad, tekrar buyurdu ki:

Bu, hayvandır, aklı yoktur. Haramı-helâli bilmiyor. Hayır ve şerri tanımıyor. Sahibinin kendisini döveceğini de bilmiyor. Elbette açık kapıdan girerek kıymalarınızı yemiş. Bundan dolayı cezaya müstehak mıdır? Sizden soruyorum, elinizi vicdanınıza koyarak cevap verin.’

Sonra Molla Resûl ve arkadaşları, ‘Köpekte kabahat yoktur’ diye kabul ettiler. Üstad, ‘Madem öyledir. Bu hayvanın gıybetini yapmayın ve helâl edin’ dedi.

Molla Resûl, Üstad Hazretleri’yle biraz samimî konuşurdu. Hem yaş itibariyle de Üstad’dan birkaç yaş büyüktü. Gülerek, Üstad’a hitâben, ‘Seydâ, içimizden gelmiyor ki, helâl edeyim. Fakat siz helâlleşmeye bizi iknâ ettiniz’ dedi.

Doğruysa gıybet 
yalansa iftira

 

 
Acaba hayvanın bile gıybetinin yapılmamasını isteyen bu büyük mâneviyât kutbu, insanların gıybeti hususunda ne düşünüyor?

Molla Hamid, onun için, “Gıybet ve yalandan çok hiddet ederdi. Kat’iyyen kimseyi gıybet ettirmezdi” demektedir. Burada da mühim bir ölçü vardır. Kişi, kendisi gıybet etmediği gibi, başkasının da gıybetini mümkün mertebe engellemelidir. Çok gıybet eden ve insanların uyarılarına aldırmayan kimseler, “Biz yalan söylemiyoruz ki. Gerçeği konuşuyoruz. Bunu yüzüne de söyleriz” diyerek bu haramı savunuyorlar. Oysa söylenenler gerçek de olsa, arkasından çekiştirilen kişinin gıybeti yapılmış demektir. Yalansa, hem gıybet hem iftira olur.

Bediüzzaman’ın Kastamonu’daki talebelerinden Mehmed Feyzi ve Çaycı Emin’in şu ifâdeleri çok ibretlidir:

“Üstadımız, ne kimseyi zemmeder ve ne de yanında kimseyi gıybet ettirir. Bunlardan asla hoşlanmaz. Kusur ve hataları setrederler. Hem o kadar hüsn-ü zanna mâliktir ki, hattâ kendisi hakkında bir nâsezâ söz tebliğ edene, ‘Hâşâ, bu yalandır. Bu sözü söyledi dediğin zât, böyle söylemez’ buyurur.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder